Habere Güven Genel yayın yönetmeni Güven Boğa'nın bu haftaki konuğu Erdal Yıldırım ile Alevilik Nedir? / Ne Değildir? sorularına yanıt aradık.

Sorular ve Yanıtlar

Soru 1Anadolu Aleviliği ile İlgili Birçok Tanımlama Yapılmaktadır. Sizce Anadolu Aleviliği Deyince Neyi Anlamamız Gerekir?

Yanıt 1- Anadolu Aleviliği, Mekke-Medine-Basra üzerinden değil, Orta Asya- Ön Asya- Mezopotamya ve Anadolu yol güzergahı üzerinden varlık kazanan ve bin yıllık öyküsü olan geleneksel halk inançlarının, önce İran daha sonra Anadolu coğrafyasında Hak- Muhammed – Ali şeklinde vücut bulmuş bir inanç öğretisidir.

İslam öncesi deneyimlenen kadim inanç ritüelleri, figürleri ve mukaddes kurumları, kuralları anılmadan bu inancı tariflemek yerinde olmayacaktır.

Varoluşsal olarak yaratılış teolojisini ozanların deyişlerinden ve söyleyişleri üzerinden tetkik ettiğimizde topraktan değil ‘’ kudret kandilinden balkıyan(parlayan) nurla başlatıldığı görülecektir.

Anadolu Aleviliği, mitolojik örgüleri olan, önemli oranda evliya kültüne dayanan Cenab-ı Hakkın her varlıkta tecelli ettiğini savlayan ‘’ tanrıdan başka varlık yoktur’’ kavramsallığını öne çıkaran doğacı, çıplak insanı merkeze alıcı, seküler ve evrensel unsurlar taşıyan, kendine has renk tonları bulunan özgün bir inanç algısıdır diyebiliriz.

Soru 2- Bektaşilik ve Alevilik Arasında Fark Var mıdır?

Yanıt 2- Gerek Bektaşiliğin gerekse Aleviliğin inançsal kaynakları ve mukaddes saydıkları kurum ve kuralları aynıdır. Ancak göçebe, yarı göçebe ve kimi kez de köylü zümrelerin yaşam pratikleri ve dinamikleri kaçınılmaz olarak farklılıklar yaratmıştır.

Bu nedenlerden kaynaklı Aleviler Doğu’da Kızılbaş, Ege’de Torlak, Batı Akdeniz’de Tahtacı, Karadeniz’de Çepni ve bazı yerlerde ise Sıraç olarak adlandırılmış, İç Anadolu’da ise kentleşen ve kurumsallaşan Alevilik, Bektaşilik olarak tanımlanmıştır.

Ancak tamamında dedelik kurumunun olduğu, semahın dönüldüğü, müsahiplik bağının kurulduğu, Cem merasiminin yapıldığı, Hak-Muhammed-Ali kavramsallığında aynılaştığı görülecektir.

Soru 3- Anadolu Aleviliğinin Etnik Kökenleri Hakkındaki Görüşleriniz Nelerdir?

Yanıt 3 – Anadolu Aleviliği bir inanç olması sebebiyle etnik vurgulardan ayrı düşünülmelidir. Ancak sosyolojik olarak bir değerlendirme yapıldığında ağırlıklı kök murislerinin göçebe, yarı göçebe Türkmen zümreleri olduğu, Zerdüşizm etkisiyle Kürt halkının yöresel ve kadim inançlarıyla buluştuğu ve giderek Anadolu coğrafyasında kök saldığı söylenebilecektir.

Hemen ekleyelim ki, Hz. Ali, Kerbela Matemi, Ehl-i Beyt sevgisi ile de Anadolu Arap Aleviliği ile ortaklaşıldığı ve duygu birliğine girildiği görülmektedir.

Ama aslolanı, “Arabi, Farisi bilmem, dile minnet eylemem” dendiği üzere evrensel bir inanç olduğudur.

Soru 4- Aleviler Açısından Tarihsel Kırılma Noktaları Nelerdir?

Yanıt 4- Hiç kuşku yoktur ki 1200’lü yıllarda her çevreden geniş halk kitlelerini bir araya getirmiş, saray çevresi ile saltanat unsurlarını temelden ve derinden sarsmış, Fars hayranlığı ile Anadolu’dan kültürel ve inançsal yönden kopmuş Anadolu Selçuklu yönetimine karşı başkaldırıya dönüşmüş bir köylü hareketi olan Babai ayaklanmasını en başından anmak uygun olacaktır.

Zira, Baba İlyas ve Baba İshak önderliğinde yürütülmüş ve Kuzey Irak’tan, Adıyaman’dan Amasya’ya kadar yayılmış bu güçlü halk hareketi sonrasında Anadolu Aleviliği köklü varoluşlar yaşamış, bağrından Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’yi var etmiş ve Anadolu’da Rum Erenleri diye tabir edilen ya da Haydari ,Işıkçı , Yesevi , Vefai gibi kimi ana akım Ortodoks İslam inancından farklılaşan derviş zümresinin Bektaşilik kurumsal kimliğinde şekil bulmasına sebebiyet vermiştir.

Aleviler yönünden bir başka kırılma Şah İsmail ile Yavuz Selim arasındaki çatışmanın sonrasında söz konusu olmuştur. Anadolu’daki nüfuz bölgeleri üzerinde hakimiyet kurma saiki ile başlamış olan bu süreç, daha sonra dini motiflerle bir ayrıştırmanın, ötekileştirmenin ve maalesef inkâr ve yok etmenin bahanesi haline dönüştürülmüştür.

Soru 5- Hoca Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Mevlâna Gibi Önemli Şahsiyetler Alevi Midir?

Yanıt 5 – Hoca Ahmet Yesevi 11.yüzyılın sonu, 12.yüzyılın ilk yarısında yaşamış, Yunus Emre ve Mevlana’nın ise 13.yüzyılda yaşadığı kabul edilmiştir.

Başta Türkmenler olmak üzere geniş halk kitlelerinin İslam dairesine girmesi ile birlikte iki ana akımın, iki ana inançsal damarın geliştiğine tanıklık ediyoruz.

Bunlardan ilki ana akım din anlayışını öne çıkaran, katı şekilsel kuralları olan Ortodoks İslam anlayışıdır. Diğeri ise, geleneksel halk inanışlarının rafine kaidelerini aynen muhafaza ederek, kuru ve katı ibadet ile tanrıya ulaşılmasının mümkün olmadığını savlayan Heteredoks, batıni inanç damarıdır.

Dervişane yorumlarla yorumlanmış, halk ozanlarının deyişleriyle yayılım kazanmış, İslam’ın güzel ahlakını referans almış, Hak-Muhammed-Ali formatı ile Ehl-i Beyt’e yarenlik göstermiş , ilahi aşkı ve ruhsal coşkuyu öne çıkarmış ,Vahdeti Vücutçu, Enel Hakçı bir başka damar.

Bu zaviyeden bakıldığında Hoca Ahmet Yesevi ve Yunus Emre’nin Alevi Bektaşiliğin kök murisleri olduğu söylenebilecektir. Zira tasavvufi şiirsel anlatım, kadın ve erkeğin birlikte dergahlarda ibadet etme geleneği , dini müzik eşliğinde inançsal ritüellerin yapıldığı gerçeği göz ardı edilemeyecek olgulardır.

Hemen ekleyelim ki tarihçi ve siyasetçi Fuat Köprülü ilk görüşlerinde Hoca Ahmet Yesevi’yi Sünni ekolün kök murisi olarak işaret etmişken, sonrasında bu görüşünden sarfı nazar ederek ve saha çalışması yaparak Hoca Ahmet Yesevi’nin, bugün Anadolu’da yaşayan Bektaşilerin kök murisi olduğu ve aynı gelenek ile aynı damardan beslendiğini alenen ortaya koymuştur.

Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin, Lokman Perende ile ilişkilendiren ve bu vesile ile Hoca Ahmet Yesevi’ye bağlayan görüşlere de değinmeden geçmeyelim.

Son bir vurgu olarak, Hoca Ahmet Yesevi’den ilk söz eden metnin Hacı Bektaş Velayetnamesi olduğunu da hatırlatmak isterim.

Yunus Emre’ye gelindiğinde ise Alevi/Bektaşi unsurlar gayet açık ve nettir. Zira bu hususta şiirleri aleni ve tartışmasız ispat araçlarıdır. Örnek verdiğimizde Yunus’un ilahi aşkı, ruhsal coşkuyu ve güzel ahlakı öne çıkaran şiirleri oldukça net bir veri oluşturmaktadır.

‘’Ben oruç, namaz için

Süci içtim esridim

Tesbih, seccade için

Dinlerim şeşte, kopuz ‘’ ya da

‘’Aşk imandır bize gönül cemaat

Dost yüzü kıblegahtır, daimdir salat’’ yine;

‘’ Şeriat oğlanları

Nice yol keser bana

Hakikat denizinde bahri oldum yüzerim ‘’ ,

‘’Sabır ile kanaati verip idim bunlara

Kırk kişi bir gömlekten başın çıkaran benem

O Kırklardan birine neşteri çaldım idi

Kırkından kan akıtıp ibret gösteren benem’’ ,

           

‘’Yetmiş bin yıl önceden yarattı Muhammed’i ‘’ ,

 

‘’Yürü var ebsem ol sen

Ne simarlık satarsın

Ali gibi er gerek

İşte bu sırra eresi ‘’,

 

‘’Dört kapıdır kırk makam

Yüz altmış menzili var

Ona erene açılır

Velilik derecesi ‘’

Yunus’un şiilerinin Şeyhülislam Ebuusuud tarafından yasaklandığını da belirtelim.

Mevlana’ya gelindiğinde ise,

Mevlana’nın Şems-i Tebrizi öncesi ile sonrasını ayırmak gerektiği kaçınılmazdır. Mevlâna Fars kökenlidir, Acemdir. Şems-i Tebrizi öncesi adeta bir molla tavrı ile ana akım müteşerri bir İslam uleması konumunda iken, Batıni ekolden gelen sufi Şems-i Tebrizi ile tanıştıktan sonra Anadolu halk İslam’ına yüzünü döndüğü, tanrısal cezbe ile kuru ve katı ibadetten geri durarak Bektaşi zümrelere yakın bir inançsal tutum takındığı , ‘’Vahdet-i Vücud ‘’ , ‘’ Enel Hak’’  kavramsallığı ile bu sufi eğilimi güçlendirdiği görülmektedir.

Soru 6- Alevilikte Enel Hak Kavramı Nedir?

Yanıt 6- Bu çok önemli bir başlık. Ondandır ki oldukça iyi anlaşılması uygun olacaktır.

Anadolu Aleviliği’ne yön vermiş ozanlarımızın özlü anlatımlarıyla yanıt vermek isterim.

Hemen vurgulamak isterim ki; Aleviler kainatın, yeryüzünün ve insanın yaratılışını ‘’ kudret kandili’’nden parlayan kutsal nur ile açıklarlar.

Şairlerin ifadesi ile:

‘’ Şah-ı Merdan coşageldi , sırrın aşikar eyledi

    Yağmuru yağdıran  benem , diye Adem’e söyledi

    Ol demde şimşek balkıyıp yedi sema gürledi

     Kün deyince var eyledi on sekiz bin alemi

    Hem yazandır hem bozandır Levh-i mahvuz kalemi  ‘’ ya da

 

‘’ On dört bin yıl gezdim pervanelikte ‘’ ,

‘’ Kandilden kandile atıldım

Turab olup yeryüzüne saçıldım ‘’ ,

‘’ Yer yok iken gök yok iken ta ezelden var idim

Girdim Adem cismine kimse bilmez sır idim

Ben o Beytullah içinde ta ezelden var idim ‘’

gibi anlatımlardan da anlaşılacağı üzere Aleviler dünya ve kainat var olmadan bir yaratıcı ” Kudret Kandili” nin var olduğuna , o kandilden parlayan kutsal ışık ile , nur ile kainatın , dünyanın , hayvanatın ve mahlukatın var edildiğine inanırlar. Yani sanki Albert Einstein’in büyük patlamasını andırır ve çağrıştırır bir şekilde bir varoluşa inanır.

Hal böyle olunca ‘’ Tanrıdan başka varlık yoktur’’ , dünyadaki ve kainattaki her şey Cenab-ı Hakkın tezahüründen başka bir şey değildir. Böylelikle insanlar başta olmak üzere her varlık vardan var olmuştur ve adeta her varlık Tanrı parçacığıdır.

Enel Hak diyen Nesimi , Mevlana ya da tüm Alevi uluları Tanrıya ve var ediciye şirk koşmak bir yana tanrıyla tam bir vahdete inanırlar.

Soru 7- Alevilikte Cemevi ve Cem Töreni Nedir, Neden Önemlidir?

Yanıt-7 Cemevleri, cem inanç merasiminin uygulama bulduğu inanç mekanlarıdır. Cem, halkın bir araya gelmesi, kaynaşması, sorunlarını çözmesi, ihtilafların giderilmesi ve Tanrısal arınma için semah dönülmesi vesilesidir, vasıtasıdır.

Dede cem törenine başlamadan önce ‘’ Aranızda kırgınlar, dargınlar var mı? Adam öldürmüşler mi, karısını haksız boşamışlar, kul hakkından çalmışlar var mı? ‘’ diye sorar. Bu anlatım ve bu sosyolojik ve hatta yargısal muhabbet ve müzakere dahi Aleviliğin ne denli ahlaki bir nitelik taşıdığına delil olacaktır.

Kadın ve erkeğin, bir arada, cemal cemale ibadeti tanrısaldır. Zira, Cemevi’ne girildiğinde artık kadın- erkek, zengin-yoksul, rütbeli ya da rütbesiz değil herkes Bektaşi fukarasıdır.

Aleviler beş vakit namaz kılmak yerine cem törenlerinde birbirlerine ve Cenab-ı Hakka niyaz ederler. Dönülen semah dünyanın dönüş istikametinde her şeyin dönmekte olduğunu, varoluşu ve turab oluşu sembolize eder. Tanrısal arınmayı, tevhidi, vahdeti amaçlar.

Soru 8- Alevi Sorunu Deyince Neyi Anlamamız Gerekiyor?

Yanıt 8 – Alevi sorunu, maalesef ki tarihsel arka planları olan kadim bir sorun. 1200’lü yılardaki Babai Halk hareketinden bu yana çözülememiş, dini fanatizm ile yer yer siyaset malzemesi yapılmış üzücü bir toplumsal travmamızdır.

Toplumsal olarak iyileşmek, bu sorunlarla yüzleşmekle mümkündür. Alevi sorununu Cemevi’ne indirgemek hatalı ve eksik bir yaklaşımdır. Asıl sorun resmiyette ve fiiliyatta deneyimlenen ayrımcılıktır.

3500 emniyet müdürünün yalnızca birinin, bine yakın kaymakamdan sadece birinin Alevi olması ile övünen mevcut hükümetin bu ayrımcı uygulamasının AKP öncesi de varlığını gösterdiği ve adeta bir derin devlet siyaseti ve uygulaması olduğunu söylemek durumundayız.

Soru 9 -AK Parti Hükümetinin Cemevleri ile İlgili Çalışmasını ve Bu Bağlamdaki Cumhurbaşkanlığı Kararnamesini Nasıl Değerlendirirsiniz?

Yanıt 9 – Maalesef ki samimi bulmadığımızı, oldukça yetersiz ve sorunun gerçek boyutlarıyla ve de hakikati ile ilgilenilmediği algısını vermesi yönünden oldukça sorunlu bir çalışma olduğunu söylemek durumundayız.

Cemevleri’ni, dedeleri ve giderek tüm Alevi toplumunu kontrol altında tutmak, rızalıklarını almadan kimi altyapı hizmetleri ile yanıltıcı algılar yaratmak beyhude bir kalkışma olacaktır.

Elbette ki Cemevleri’nin imar düzenlemesinde yer bulması, elektrik, su ve personel desteğinin sunulması doğrudur. Ancak Alevi ve Bektaşi inancını yalnızca folklorik desenlerden ibaret sanmak ve alelade kültürel etkinlikler tanımlaması ile sınırlamak gafletine düşülmesi ve inançsal dokusunun göz ardı edilmesi, kültür bakanlığına bağlı bir başkanlık üzerinden denetlenmesi ve kurumsal hüviyet kazanması oldukça rahatsız edicidir. Hele de ihdas edilen 53 kişilik kadro ile 12 kişilik danışma kurulunun Türk-İslam çizgisinde dönüşüme uğramış kimi zatı muhteremlerden teşekkül ettirilmesi, arzulanan niyetin ifşası anlamına geldiği açıktır.

Alevi toplumu eşit yurttaşlık temelli, laik, demokratik toplum düzenini murat etmektedir. Hükümet edenlerin ‘’ Ali’yi sevmek Alevilik ise ben de, biz de Aleviyiz’’ demelerinin çok fazla bir anlam ihtiva etmediğini söylemek isterim.

Zira ‘’ Ali çoktur , Şah-ı Merdan bulunmaz.’’