Yaşadığımız felaketin ardından ilk günlerin getirdiği şok etkisi, acil yapılacaklar kendinizi ve ailenizi emniyet altına alma çabalarından sonra ikinci ya da üçüncü gün gibi deprem felaketinin daha yoğun yaşandığı bölgelerdeki arkadaşlarınızı düşünmeye ve onlara ulaşmaya çalışıyorsunuz. İskenderun’da yaşayan hukuk fakültesinden arkadaşımın telefonunu arayıp ulaşamayınca uygulama üzerinden mesaj gönderdim ve maalesef mesajda ulaşmadı!

O yıllara gidiyor insan hemen; Yaşamın bir kesitinde yol arkadaşlığı ettiğiniz, zamanı, lokmayı paylaştığınız birlikte dertleşip ders çalıştığınız ve fakülte yılları sonrasında ara ara da olsa telefonla görüştüğünüz, yoğun iş ve aile hayatı telaşı içerisinde ayrı kentlerde olduğunuz için yolunuz düştükçe görüştüğünüz ama araya kaç yıl girerse girsin hani bir sohbet kesintiye uğrar ve kısa süre sonra kaldığınız yerden devam edilir ya işte öyle sohbet edebildiğiniz arkadaşlardan.

Antakya da yaşayan diğer arkadaşları arayıp sağlıklı olduklarını öğrendikten sonra geriye sadece bir kişi kalmıştı; Gökhan?

Her gün artık iki veya üç kez attığım mesajlar alıcıya teslim edilemiyordu, beşinci veya altıncı gün bölgedeki arkadaşlardan arkadaşımızın göçük altında kaldığı 8,5 saat sonra göçük altından sağ olarak çıkarıldığı ve gemi hastanesi ile İskenderun’dan Mersin’e nakledildiği bilgisine ulaştım ama devamında akıbeti belirsizdi, evet ilk gelen bilgiye göre sağ olduğunu öğrenebilmiştim. Artık sorunum nasıl ulaşacaktım ve yardıma ihtiyacı varsa bunu halletmem gerekiyordu.

Birkaç gün sonunda üniversite öğrencisi olan oğlunun telefonuna ulaşmayı başardım ve oğlu ile yaptığımız ilk görüşmede babasının iyi olduğunu hafif kafa travması ve ayağında çoklu kırık nedeniyle hastanede olduğunu, Mersin’den annesinin sağlıkçı dostları ile Samsun iline geldiklerini – nakledildikleri bilgilerini aldım. Akşamüzeri hastaneye babasını ziyarete gideceğini ve oraya gittiğinde babası ile görüştürebileceğini söyledi.

Dediği gibi akşam üzeri telefon çaldı, o an bütün işler önemini yitiriyor, bazen olur ya çok yoğun bir iş veya toplantı ortamında olursunuz da gelen telefona daha sonra dönerim dersiniz ya da bu nereden çıktı şimdi uygun bir zamanda ben arayayım denir hayır o an bütün iş – toplantı her şey önemini yitiriyor bir anda.

Telefonu kaygı, korku, merak gibi karmaşık duygular içerisinde, bir dosta tekrar kavuşmanın heyecanı ve artık bu yaşta ağlamadan konuşabilmek ona moral verebilmek düşünceleri ile; Çok şükür sesi iyi morali düzgündü, güçlüydü benim arkadaşım. Ölüm için erken yaşta kaybettiğimiz bir savcı arkadaşımın dediği gibi “bizler yoksul mahallelerin biraz zeki çocuklarıydık” kolay pes etmiyorduk, sorunlar karşısında dirençliydik, kolay bir şey olmamıştı hayatımızda hatta bir şeyler kolay olursa şaşırıyorduk. Yukarıda belirttiğim gibi sohbet kaldığı yerden devam etti, hemen işin esprisini ürettik, görece daha hafif atlatılsa da bizde deprem bölgesi kentlerinden olunca hal hatırdan sonra kırık tedavisinin devam ettiğini, kafa travmasının iyileşmek üzere olduğunu bunun dışında bir sorun olmadığını eşinin ise sadece bir kaburgasında çatlak bulunduğunu, Samsun da eşinin arkadaşında kaldıklarını ve bir şeye ihtiyaçları olmadığını öğrendim.

Sohbet sırasında telefonuna ulaşamadığımı çok endişelendiğimi söyledikten sonra tam dilimin ucuna geldi “hocam neden bir sim kart alıp telefonunu açtırmıyorsun” diye ukalalık yapacaktım ki; bir an sabah 4:17 de depremin olduğunu ve uykunun en tatlı yerinde iken yatağından pijamaları ile fırladığı sırada binanın çöktüğü ve 8,5 saat sonra kurtarıldığı aklıma geldi eeee telefonunuz yanınızda değil, kredi kartlarınız, kimlik belgeleriniz hatta hiçbir kıyafetiniz yok!!! bankada paranız olsa çekemezsiniz kredi kartınız olsa kullanamazsınız zaten yaralısınız ve hastanedesiniz ürperdim tekrar şu deyiş aklımdan geçti: “en kolay katlanılan başkalarının acılarıdır”.

Yaşanan felaketin ardından arkadaşımın yaşantısının normale dönmesi ve sağlığına kavuşabilmesi için dayanışma devreye girmiş ve sağlıkçı olan eşinin arkadaşları onlara destek olmuş ama olması gereken vatan toprakları üzerinde yaşayan yurttaşların en büyük örgütü olan “DEVLET” in bunları karşılaması ve gidermesidir. Yaşadığımız felaketten sonra yurttaşların en büyük isyanı işte tam olarak bu noktadadır. Biz yurttaşlar olarak “DEVLET” i güvenlik, adalet, sosyal güvenlik, sağlık ve eğitim gibi bizlerin bireysel olarak çözemeyeceğimiz sorunlara çözüm üretmek üzere kurduk. Devlet, kutsal bir varlık ya da bir ana veya baba değildir, yurttaşların ihtiyaç ve istekleri doğrultusunda doğru yönetilmesi gereken bir örgütlenme modeli kurumsal bir yapıdır.

Önümüzdeki seçimler bu yönetim konusunda bir karar ve kırılma noktasıdır. Biz yurttaşların isteğe bağlı iradesi ile kurmuş olduğumuz “DEVLET“i, yurttaşların ihtiyaç ve istemleri doğrultusunda, akla ve bilime dayalı olarak, liyakat, beceri ve yeteneğe göre, hak, hukuk ve adalete dayalı, krala değil kurala bağlı  olarak mı yöneteceğiz? Yoksa uzun bir süredir ülkemizde uygulanan hukuksuz, sistemsiz ve liyakata dayanmayan ucube yönetimimi sürdüreceğiz?

Unutmayalım lütfen, adalet, güvenlik, sosyal güvenlik, sağlık gibi sağlam ve güvenilir, depremde yıkılmayan, canımızı almayan yapılarda yaşayabilmekte bizim bireysel olarak çözebileceğimiz konular değildir bunlar temel politika konularıdır, seçeceğimiz vekil ve yöneticilerin anlayışı ve bakış açısı onların üreteceği çözümleri belirleyecektir.

İnanıyorum ki; Ülkemde yaşayan bütün yurttaşlarımız adaletsizlik, haksızlık ve yolsuzluk karşısında akıl ve vicdanlarının sesini dinleyecekler, Yurttaşlar hakkı olan insan onuruna yaraşır bir yaşamı kendi elleriyle yeniden kuracaklardır.

CHP ÇUKUROVA İLÇE BAŞKANI

Av. Remzi Ümit ATAY     

Editör: Haber Merkezi