– Alööö, + Nabüün? – İyiyim, sen nabüün.. + Hiiç… Bizim avukat abi var, onun yanındayı...

– Alööö,

+ Nabüün?

– İyiyim, sen nabüün..

+ Hiiç… Bizim avukat abi var, onun yanındayım. Avukatımla görüşüyom yani... Neyse, kapat ben seni sonra arayım. Lan tamam, kapat oğlum, kapat. Ben seni arayacam işte.

Kapatır.

+ Halla hallaaa yaa... Rahat bırakmüürler abi… Ee bak hele sen naapün, neediüün? Hiç aramaz sormaz oldun, telefonumuza da bakmüün artık. Biz gardaşık dedik, sen hepten unuttun bizi  ha…

# Lan oğlum s.ktir git!

Gider.

Bizim mesleğin klişelerinden biridir bu yukarıdaki konuşma. Binlerce kere şahit oldum.   Gelir karşına otururlar, bazen danışmaya, bazen hal hatır sormaya, varsa davası hakkında konuşmaya. Hatta bazen danışanın yancıları dahi gelir, otururlar beraberce. Birinin  telefonu çalar acılı bir melodi ile; sanki komutanı karşısında telefonu çalmış er gibi hemen cepten veya kılıftan çıkarıp meşgule atma gayretinde iken birden durur ve açmaya karar verir. Kafayı eğip kısık bir sesle başlar karşısındaki: "Kapat, sen kapat, ben şimdi avukatın yanındayım. Çıkınca seni arayayım." Her duyduğumda beni bir ince gülme alır. Yusuf&Yusuf filmindeki Ayhan Taş'ın meşhur repliği gelir aklıma: "Gonya yolundayım, Gonya yolunda, Gonya yolu, Gonya yoluuu…" diye yankılanır kulağımda. "Avgatın yanındayım, avgatın yanıı, avgat yanı... Alonu s.geyim! Gapat, yolda galdık." 

Lan oğlum, "kapat, kapat" diye açacağın telefona neden en başta cevap veriyorsun ki? Ama hoş görmek lazım, demek ki hala avukat ile görüşmek, oturmak, danışmak bir sosyal statü göstergesi yurdum insanı için. “Senin sandığın gibi boş beleş adam değilim, bak avukatım var, hatta gidip oturuyorum arada, önemli biriyim ben” mesajını karşısındakine vermenin en kestirme yolu. Meslek dezenformasyonunda bu günlerdeyiz. Olsun, buna da şükür. Ben mesleğe başlarken avukatlık en güvenilir meslek grupları dalında tepeyi zorlardı tüm anketlerde. Bir süre sonra bu güvenilirlik kalktı ama olsun, kadın dergisi testlerinde en seksi meslek grubu birinciliği hiç bırakmamıştık. Şimdi bunlar hep mazide kaldı. Şu an statü göstergemiz: "gapat sen, ben avgatın yanındayım, avgatın yanı, avgat yanıı, gonya yoluu..."   

Bunun bir ileri kademesi var ki, evlerden ırak!.. Şöyle: Yanında telefonu açıp, "avgatın yanındayım, avgat yanıı" seremonisi yapan zat, birden telefonda karşısındakine, "Aha bak veriyom, bana inanmıyosan avgat abiye sor" diyerek telefonu dayar kulağına. Amman diyeyim uzak durun. Bunca tecrübeye rağmen geçenlerde ben de düştüm böyle bir salaklığa. Şu sıralar limon tüccarıyım mesela. Anlatayım…

 

Müvekkiller şufa davası talebindeler. Hisseli tarlada paydaşlardan biri, hissesini üçüncü şahsa değerinin altında devretmiş. Açtık davayı, lehimize sonuçlandı. İstinaf aşamasında, kesinleşmesini bekliyoruz. Bu sırada müvekkil geldi:

– Abi ne oldu, istinaftan bir haber var mı?

+ Yok Mevlütcüğüm. Dosyanın istinafa gidişine müteakip geçen 14 günden bu yana tam 4348. kere sorduğun gibi yeni bir haber yok!

– Peki abi… Ya bizimkisi de bir ümit işte, anla halimizden. Şimdi tarlanın üzerinde ürün var biliyon mu? İşte bir an önce kesinleşse de o ürünü biz alsak bari bu sene. Yoksa yine o deyyuslara gidecek mahsul.

+ Anlıyorum Mevlütcüğüm, daha önce de 5689 kere sana izah ettiğim gibi, karar taşınmazın aynına ilişkin olduğu için kesinleşmeden mahsulü sen alamazsın.

– Aynen abi. Hep aynı şeyi söylüyorsun zaten. Aynından kaynaklaşıyormuş.

+ Aynen.           

Derken Mevlüt’ün (oyun havası ile) telefonu çalar. Mevlüt arayana bakıp bir "off" çeker. Tam meşgule atacakken ani bir kararla açar. Gerisi klasik: "Kapat abi kapat, avukatın yanındayım. Ben arayacam seni, sen kapat."  Ben artık bunlara gülmeyi dahi bıraktım, önümdeki başka işlerle ilgileniyorum. O konuşurken nasıl bir boşlukta, nasıl bir gaflette bulunduysam; Mevlüt’ün karşısındakine, "Aha bana inanmıyorsan, al avukata sor" deyişini bile duymadan elime tutuşturulan telefonu kulağıma dayamış bulundum. Karşıdaki heyecanla söze girişti:

– Avukat bey,  gözünü seveyim bir yardımcı ol. Şimdi bu tarla bunların mı, değil mi? Ortada tapu yok ama mahkeme kararı gösteriyorlar. Emin olamadım.

+ Evet kardeşim mahkeme bu taşınmazın bunların olduğuna karar verdi.

– Ama tapu yok?

+ Karar kesinleşince o da olacak.

– Bunların yani?

+ Kesinleşince.

– Kesin mi?

+ Kesin.

– Allah senden razı olsun, allah ne muradın varsa versin.

+ Amin. 

Telefon kapanınca Mevlüt de ağzı kulaklarına varmış şekilde bir düzine "Allah senden razı olsun" çekerek koşup gitti.

           


İki  ay kadar sonra çıktı tabi işin foyası ortaya.  Mevlüt yana yakıla beni arayıp, "Abi senin ofise birileri gelecek. Aman diyeyim pot kırma. Oyala, gönder, biraz zaman kazandır, ben çözecem" dedi ve kapattı. "Allah belanı v.." dedim ama yetişmedi. “Hayırdır inşallah” dedim ve çıktım ofise. İri yarı insan azmanı mafyöz bir tip odamda oturuyor, iki tane de –belli ki koruması– daha iri genç ise, yanında ayakta dikiliyor. Geçtim yerime oturdum. Dedim, "Buyrun, hayırdır? Nasıl yardımcı olayım size?" Karşımda oturan insan irisi, boğuk bir ses ve Bir Demet Tiyatro’daki Eyvah Necdet havası ile lafa başladı:

– Avukat bey, Çukurova'nın ilkbahar kokusu portakal çiçeği ise, sonbaharı da limon çiçeği kokusu müjdeler. Turuncun ise mevsimi olmaz; o, bu bölgede her daim kıymetlidir. Kebap yiyecekseniz yanında turunç mutlaka olmalı, salataya da turunç sıkılmalı. Yani bilcümle narenciye Çukurova'nın gülen yüzüdür. Bilhassa limon, bölgemizde bu sene altın yılını yaşıyor. Fakat bizim ne yüzümüz gülüyor ne de altın bir yıl yaşıyoruz! Neden?

+ Neden?

– Neden olacak, senin ve senin o cibiliyetsiz müvekkilin Mevlüt yüzünden! 

Kalakalmıştım. Konuştukça mesele anlaşıldı. Meğer bizim Mevlüt hakikaten cibiliyetsizmiş. Onca ihtarımıza rağmen daha karar kesinleşmeden gayrimenkul üzerindeki tüm limonu bu mafyatörlere satmış. Hem de yarı fiyatına!

+ Bakın beyefendi, benim yanımda müvekkilim hakkında ileri geri konuşmayın. Kusura bakmayın, çocuk biraz cahil. Paraya da sıkışmış, bir hata yapmış. Ama ben onu defalarca kez “taşınmazın aynından kaynaklı davalarda karar kesinleşmeden tasarruf yapamazsın” diye uyardım, emin olun.

– Aynen, ben de uyardım avukat bey! Ben aynen maynen anlamam dedim. Günü gelince malımı alırım dedim. Tamam dedi, inanmazsan avukata sor dedi, telefonu size verdi. Siz de teyit ettiniz. Yalan mı?

+ Şimdi beyefendi, tamam çocuk cahil ama siz de beni çok yanlış anlamışsınız. Ben size de aynı şeyi söyledim ama...

– Sen cahil kelimesi nereden gelir bilir misin avukat bey?

+ Bilmem.

– Ben de bilmem ama kesin kelimesi ne anlama gelir iyi bilirim. Kesin kelimesi; doğru söylüyorum, yanlışsa beni kesin anlamına gelir. 

Önce bir yutkundum. Kravatımı gevşettim. "Ben kesin demedim, karar kesinleşince tapuyu alacaklar" diye bir laf gevelerken karşımdaki yine kükredi. “Sen telefonda bu iş kesin dedin. Kesin ne demek anlattım sana avu kaaat" diye bağırdı. İşte şimdi sinirlenmiştim. Kan beynime sıçradı. Elimi kaldırdım, masaya vurup s.ktiri çekecektim artık bunlara. Elim havada iken ayakta dikilen korumalar ellerini bellerine davranınca gördüm kemere takılı silahları ve birden elimi yanağıma götürüp, "Avu mu kat?" diyebildim. Ne yapsam nasıl davransam kestiremiyordum. Eyvah Necdet, "Kesin dedin, ticarete girdik. Biz bu saatten sonra artık seni biliriz" dedi. "Beni nasıl bilirsiniz?" diye sorduğumda, "İyi biliriz. ama sen yine de bize bunu cenazende de söyletmek zorunda bırakma!" cevabını aldım. Ardından gittiler.

 

Hay ben aklıma s.çayım. Ne konuşuyorsun elalemin uzattığı telefonla! Şimdi ayıkla pirincin taşını, limonun çöpünü. Mevlüt'ü aldım karşıma konuştum. Halen daha "Abi ne bileyim, hasada kadar istinaftan döner sandım, cahillik ettim, affet" modunda. “Oğlum ne yapacaksın, nasıl çıkacaksın bu işin içinden dediğimde ise; "Abi önümüzdeki senenin limonunu şimdiden satabilirsek çözülür bu iş. Hem o zamana kadar karar da kesinleşir, bu adamların parasını da iade ederim olur biter" dedi. Çıktı gitti.

Şimdi siz bunları okuyup da, korktu tırstı filan diye düşünmeyin. Biz kuru gürültüye pabuç bırakmayız evelallah! Ne korkacağım Eyvah Necdet, Seyfo ile Midyat kılıklı kabadayı bozuntularından! Ama tedbiri de elden bırakmamak gerek. Yine de aradım benim bazı kabzımal müvekkilleri, "Şimdi ödemeli, önümüzdeki seneye teslimli limon var alır mısınız?" diye sordum. Cevap bekliyorum. Sonuç mu? Sonuç henüz yok, bekliyoruz işte. Ama özet şu: Müvekkiliniz yanınızda telefonla konuşabilir. Bırakın konuşsun. Gülmeyin. Komik değil oğlum! Bir de telefonu size uzatırsa almayın! Başınıza bela aramayın. Ben ettim, siz etmeyin! Hepinize iyi adli tatiller dilerim. Ben maalesef bu yaz çalışıyorum. Yüksek meblağlı bir ödeme hasıl olabilir. O yüzden, siz eğlenin. Bu arada size limon lazım mı? Vallahi en kalitelisinden, halis Çukurova limonu. Önümüzdeki yaz, bol bol sıkar içersiniz, ferahlık verir. Sarayım mı bir iki kamyon? 

Son söz: 1. kalite muhlis yatak limon. En güzel yerinden vericem abime/ablama. Eşe dosta da haber edin. Benim yerim mi neresi? Gonya yolundayım ben, Gonya yolunda, Gonya yoluu, avgatın yanıı...

İyi tatiller.