AYM'nin KHK İhraç Kararları Hukuk ve İnsan Hakları Bağlamında Ağır Eleştirilerin Odağında: AİHM Standartlarından Önemli Sapmalar Tespit Edildi
Anayasa Mahkemesi'nin (AYM), 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile kamu görevinden ihraç edilen yargı mensuplarına ilişkin aldığı kararlar, ulusal ve uluslararası insan hakları hukuku çevrelerinde ciddi tartışmalara yol açmaya devam ediyor. Dr. Ufuk Yeşil tarafından yapılan kapsamlı bir değerlendirme, AYM'nin bu kararlarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından belirlenen temel insan hakları standartlarından önemli ölçüde saptığını ortaya koydu.
OHAL Kapsamında Binlerce Yargı Mensubu Meslekten Çıkarıldı
21 Temmuz 2016 tarihinde Anayasa'nın 120 ve 121. maddelerine dayanılarak ilan edilen OHAL döneminde, Hâkimler ve Savcılar (Yüksek) Kurulu (HS(Y)K) tarafından 667 sayılı KHK uyarınca binlerce yargı mensubu, "FETÖ/PDY" ile irtibat veya iltisak gerekçesiyle meslekten çıkarıldı. Türkiye, bu süreçte Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (MSHUS) uyarınca derogasyon bildiriminde bulunarak, OHAL koşullarında bazı hakların askıya alınabileceğini duyurdu. AYM, bu ihraç kararlarını Anayasa'nın 15. maddesi çerçevesinde, çekirdek haklara dokunmama, uluslararası yükümlülüklere uyum ve durumun gerektirdiği ölçü ilkeleriyle değerlendirdi. Yargı mensuplarının "FETÖ/PDY'nin" yargıdaki yapılanmasını ortadan kaldırmak, anayasal düzeni korumak ve yargıya kamuoyunun güvenini yeniden tesis etmek için meslekten çıkarılmasının "elverişli, gerekli ve orantılı" bir önlem olduğuna hükmetti.
AYM'nin ByLock ve Delil Değerlendirmesi Tartışma Yarattı
AYM, N.E. ve A.S. kararlarında, ByLock uygulamasının "örgütsel iletişim aracı" olduğunu, istihbarat yöntemleriyle elde edilmesinin meşru olduğunu ve tek başına yeterli delil olabileceğini savundu. HSK'nın delil değerlendirmesinin "ilgili ve ikna edici" olduğunu belirterek, ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağı'nın başvuruculara tebliğ edilmesi ve 30 gün cevap hakkı tanınmasını usuli güvenceler açısından yeterli gördü. AYM'ye göre, ByLock kullanımının sadakat yükümlülüğüne aykırı olduğu ve özel yaşam hakkına müdahalenin meşru olduğu kanaatine varıldı.
AİHM'den KHK İhraçlarına Sert Eleştiri: Yalçınkaya ve Pişkin Kararları
Ancak AİHM, Pişkin v. Türkiye ve Yalçınkaya v. Türkiye kararlarında Türkiye'deki KHK ihraçlarına ilişkin ciddi usuli eksiklikler ve insan hakları ihlalleri tespit etti:
- Belirsiz Kavramlar: AİHM, KHK'larda yer alan "irtibat" ve "iltisak" kavramlarının muğlaklığını ve kanunilik ilkesine uygun olmadığını eleştirdi. Venedik Komisyonu da bu kavramların aşırı geniş yoruma olanak tanıdığını, keyfi uygulamalara açık olduğunu ve hukuki güvenliği zedelediğini vurguladı.
- Adil Yargılanma Hakkı İhlalleri (AİHS m. 6):
- Yetersiz Denetim: AİHM, yerel mahkemelerin ihraç kararlarını somut delillerle incelemeden, delillerin güvenilirliğini değerlendirmeden ve savunma haklarını sağlamadan onaylamasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini belirtti.
- ByLock Delilleri Sorunu: Yalçınkaya kararında, yerel mahkemelerin ByLock ham verilerini açıklamaması, bu verilerin güvenilirliğini ve bütünlüğünü değerlendirmemesi ve savunmanın delillere erişim ile sorgulama hakkını kısıtlaması nedeniyle ciddi usuli eksiklikler tespit edildi. ByLock'un "münhasıran" kullanıldığı iddiasının yeterince incelenmediği ve otomatik bir cezalandırma aracı olarak kullanıldığı vurgulandı. AYM'nin ise bu teknik detaylara ilişkin analiz yapmadığı ve "münhasırlık iddiasını" sorgulamadığı belirtildi.
- Özel Hayata Saygı Hakkı İhlalleri (AİHS m. 8): İhraç işlemlerinin, mesleki ve sosyal itibara zarar vererek, toplumsal damgalanmaya yol açarak ve iş bulma olanaklarını kısıtlayarak özel hayata ciddi bir müdahale oluşturduğu ifade edildi.
- Orantılılık ve Gereklilik: AİHM, yerel mahkemelerin özel hayata müdahalenin orantılılığını değerlendirmede başarısız olduğunu ve derogasyon önlemlerinin "durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde" olma testine aykırı olduğunu belirtti. AYM'nin ise usuli güvenceleri göz ardı etmesinin, AİHM'in insan hakları korumasına öncelik veren yaklaşımından önemli bir sapma olduğu kaydedildi.
- Hukukun Üstünlüğü: AİHM, derogasyon rejiminin hukukun üstünlüğü ilkesinden vazgeçme etkisi yaratamayacağını, olağanüstü hâl koşullarında bile bu ilkenin geçerli olduğunu ve devlet makamlarına keyfi sonuçlara yol açabilecek davranışlarda bulunma yetkisi vermediğini vurguladı.
AYM'nin Seçici Yaklaşımı ve AİHM ile Çelişkili Yorumlar
Dr. Yeşil'in analizine göre, AYM'nin N.E. ve A.S. kararlarında AİHM'in Yalçınkaya kararına seçici bir şekilde atıf yapması dikkat çekiyor. AYM, ByLock kullanımının "FETÖ" ile bağlantıyı gösterebileceğini belirtirken, AİHM'in usuli eksiklikler, savunma hakları ihlalleri ve ByLock'un otomatik cezalandırma aracı olarak kullanılmasının AİHS'nin 7. maddesini ihlal ettiği yönündeki tespitlerini göz ardı etti. Bu durum, AYM'nin ByLock delillerinin güvenilirliğine ve usuli güvencelere ilişkin AİHM eleştirileriyle çelişen bir tutum sergilediğini gösteriyor.
"İrtibat ve İltisak" Kavramlarının Belirsizliği ve Kanunilik İlkesi
KHK'larla getirilen ve AYM tarafından Yargıtay ve Danıştay içtihatlarıyla somutlaştırılabilir kabul edilen "irtibat" ve "iltisak" kavramları, hukuki güvenlik ve kanunilik ilkeleri açısından ciddi sorunlar teşkil ediyor. Bu kavramlar, mevzuatta önceden tanımlanmamış, içeriği belirsiz ve subjektif yoruma açık olduğu için bireylerin hangi eylemlerinin ihraça yol açacağını öngörmesini imkansız kılıyor. Venedik Komisyonu da bu kriterlerin muğlaklığını, aşırı geniş yoruma olanak tanıdığını ve keyfi uygulamalara karşı yeterli güvence sunmadığını belirtmiştir. Ayrıca, bu ihraçların genellikle Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) icrai nitelik taşımayan tavsiye kararlarına dayanması ve ihraç tarihinde "FETÖ/PDY"nin silahlı terör örgütü olduğuna dair kesinleşmiş bir mahkeme kararının bulunmaması, hukuki meşruiyeti zayıflatıyor.
Özel Hayatın İhlali: "Sivil Ölüm" ve "Kod 37" Damgası
Meslekten çıkarma kararları, yargı mensuplarının mesleki faaliyetlerinden ziyade, özel yaşamlarındaki ilişkiler, sosyal medya paylaşımları, özlük dosyaları ve sosyal çevre bilgileri gibi unsurlara dayandırıldı. Bu durum, özel hayata müdahale teşkil ediyor. Dahası, KHK ile ihraç edilenlerin sosyal güvenlik kaydına düşülen "37 numaralı kayıt," toplumda "terörist" olarak damgalanmalarına ve özel sektörde iş bulma imkanlarının neredeyse ortadan kalkmasına neden oluyor. Bu uygulama, bireyleri tam anlamıyla bir "sivil ölüm" ve "açlığa terk etme" durumuyla karşı karşıya bırakarak, Anayasa'nın temel hakların özüne dokunulmaması ilkesine açıkça aykırıdır.
Cezai Nitelik Taşıyan İhraç Kararları ve Adil Yargılanma Hakları
Dr. Yeşil'in analizinde, KHK ile meslekten çıkarma işlemlerinin, "terör örgütüyle irtibat ve iltisak" iddiasına dayanması ve Terörle Mücadele Kanunu'ndaki ağır cezai suçlarla ilişkilendirilmesi nedeniyle cezai nitelik taşıdığı vurgulanıyor. Bu kararların, ceza soruşturmalarını ve kovuşturmalarını tetiklemesi, tutukluluk kararlarına esas teşkil etmesi, iddianamelerde delil olarak kullanılması ve hapis cezalarına gerekçe yapılması, işlemelerin idari bir önlemden öte, ağır bir cezai yaptırım olduğunu gösteriyor. Polonya'daki benzer "temizleme davaları" örnekleriyle karşılaştırılarak, KHK ihraçlarının çok daha ağır sonuçlar doğurduğu belirtiliyor.
Anayasa'nın 129/2 maddesi ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, kamu görevlilerine disiplin cezası verilmeden önce savunma hakkı tanınmasını zorunlu kılarken, ihraç süreçlerinde bu güvencelerin sağlanmadığı görülüyor. Başvuruculara isnat edilen eylemlerin içeriği açıkça bildirilmemiş, ByLock delillerinin teknik doğruluğu tartışılmamış, bilirkişi incelemesi talepleri karşılanmamış ve yasal faaliyetler dahi suç unsuru olarak değerlendirilmiştir. AYM'nin, HSK'nın savunma hakkı tanımamasını ve bu usuli eksiklikleri incelemeden Danıştay sürecindeki sınırlı adımları yeterli görmesi, AİHM'in "silahların eşitliği" ve "çelişmeli yargılama" ilkeleriyle çelişiyor.
Masumiyet Karinesi İhlalleri ve Kamuoyu Beyanları
Başvurucuların, HSK kararındaki "irtibat ve iltisaklarının sabit görüldüğü" gibi kesin hüküm içeren ifadeler ve kamu görevlilerinin (HSK Başkanvekili, Başbakan, Cumhurbaşkanı Yardımcısı) suçlayıcı açıklamalarıyla yargılanmadan suçlu ilan edilmesi, masumiyet karinesini ağır şekilde ihlal ettiğini gösteriyor. Anayasa'nın 15/2 maddesi, masumiyet karinesinin OHAL'de dahi askıya alınamayacağını güvence altına alırken, AYM bu iddiaları değerlendirmedi.
Arındırma (Lustration) İlkelerine Aykırılık
AYM'nin KHK ihraçlarını "arındırma" (lustration) ilkeleri kapsamında değerlendirmesi de uluslararası standartlardan sapmalar içeriyor. AİHM, arındırma süreçlerinin bireysel suçluluk temelli olması gerektiğini, otomatik uygulamaların özel hayata saygı hakkını ihlal ettiğini ve bireyin suçsuzluğunu kanıtlama fırsatı verilmesini şart koştuğunu belirtiyor (Polyakh ve Diğerleri v. Ukrayna). Oysa AYM, ByLock kullanımını otomatik iltisak delili kabul ederek bireysel risk veya suçluluk değerlendirmesi yapmadan meslekten çıkarma kararlarını meşru gördü. AİHM'in geçici olmayı vurguladığı bu tür tedbirlerin, Türkiye'de OHAL sonrası yıllarca devam eden kalıcı etkileri de uluslararası ilkelere aykırıdır.
Sonuç: Hukuk Devleti İlkelerine Ağır İhlal
Dr. Ufuk Yeşil'in analizi, AYM'nin N.E. ve A.S. kararlarında, KHK ile yapılan meslekten çıkarmaların hukuki belirlilik, kanunilik, adil yargılanma, özel hayata saygı, orantılılık ve masumiyet karinesi gibi temel anayasal ve uluslararası insan hakları ilkelerine aykırılık teşkil ettiğini gözler önüne seriyor. AYM'nin bu işlemleri idari bir önlem olarak sınıflandırması ve cezai niteliklerini göz ardı etmesi, uluslararası hukukun evrensel ilkelerine ve Anayasa'nın temel hakları koruma yükümlülüğüne aykırı bir tutum olarak değerlendiriliyor. Bu durum, yargı mensuplarının temel haklarını ihlal etmekle kalmamış, yargısal denetimin etkinliğini sorgulanır hale getirmiş ve hukuk devletine olan güveni zedelemiştir.