DEMOKRATİK EMEK MECLİSİ; KESK’TE ‘YENİDEN İNŞA’ KONGRESİNE ÇAĞRI!
DEMOKRATİK EMEK MECLİSİ: OTORİTERLEŞEN REJİM HER GÜN YENİ YIKIMLARA YOL AÇIYOR
Toplumsal muhalefetin 12 Eylül faşizmine karşı direnişi yükselttiği bir dönemde, kamu emekçilerinin mücadele birikiminin sokaktaki fiili meşru mücadele ile birleşmesi sonucunda kurulan KESK, her gün giderek ağırlaşan koşulların yaşandığı bir süreçte kongreye gidiyor.
Mayıs seçimlerinden sonra otoriterleşmede sınır tanımayan iktidar, tüm muhalefet güçlerine karşı her geçen gün daha çok saldırganlaşmakta; toplumsal muhalefete yönelik zaman zaman yaygın, kimi zaman da sembolik şiddet uygulayarak ülkede mutlak bir sessizlik iklimi oluşturmaya ve böylece hegemonyasını güçlendirmeye çalışmaktadır.
Ekmekçilere, halka ve tüm muhalefet güçlerine karşı devlet aygıtının bütün enstrümanlarını birer baskı aracı olarak kullanan AKP-MHP rejiminin bastırma çabalarına karşın, toplumun birçok farklı kesiminden iktidara karşı geliştirilen tepkiler ve gerçekleşen direnişler de devam ediyor.
Bir yanda insanlarımız en temel demokratik talepleri için sokaklarda seslerini duyurmaya çalışırken, diğer yanda kâr, para ve rant hırsıyla doğal yaşam alanlarını tahrip ederek bir ekolojik kırıma yol açan sermayeye karşı toplumsal kümeler, siyasi görüşlerinden bağımsız bir şekilde itiraz ediyor ve toplumsal muhalefetin en canlı unsuru haline geliyorlar.
Doğa talanında ve ranta dayalı kentleşmede sınır tanımayan AKP-MHP iktidarı, Şubat depremlerinde halklarımızın en temel yaşamsal gereksinimlerini karşılamakta aciz kaldı. Yıllardır halktan topladığı deprem vergilerini nereye harcadığını açıklamayan, kentlerdeki deprem toplanma alanlarını yapılaşmaya açan, defalarca hayata geçirdiği “imar affı” gibi uygulamalarla depreme dayanıksız yapılaşmanın önünü açan, deprem sırasında Kızılay tarafından halka çadır satılmasına seyirci kalan iktidar, devletin kamusal görevlerine en çok ihtiyaç duyulan zamanlarda halkı yıkımla, ölümle, açlıkla ve yoklukla baş başa bıraktı.
Bütün kaynakları sermayeye peşkeş çeken ve emekçilerin hak taleplerini devlet zoruyla bastırıp, emeğin hak mücadelesini boğmaya çalışan iktidarın emek ve emekçi düşmanı politikalarının sonucunda, milyonlarca emekçi açlığa, yoksulluğa ve sefalete mahkûm edildi. İnsani yaşam standardının çok gerisinde kalmış olan asgari ücret, bu ülkede emekçiler için ortalama ücret haline getirildi. Özelleştirme, taşeronlaştırma, güvencesizleştirme ve esnek çalışma kıskacına alınan milyonlarca emekçi yoksulluk sınırının altında ücret karşılığına çalıştırılır oldu.
On milyonlarca insanımızı uzun bir süredir kıskaç içinde boğan çoklu kriz, bugün azalmak yerine derinleşerek devam ediyor. Ekonomik veriler, ülkenin her an büyük bir batağa saplanmakla karşı karşıya olduğunu gösteriyor.
Emek hareketi çağcıl ve yapısal bir KRİZİN İÇİNDE
Bu koşulların yaşandığı bir süreçte konfederasyonumuz KESK, Genel Kurulunu gerçekleştirecek. Böylesi kritik bir eşikte yapılacak olan KESK Genel Kurulu, hem emek hareketinin geleceğine hem de ülkenin içinden geçmekte olduğu mevcut koşullara yanıt üretme sorumluluğuyla karşı karşıyadır.
Demokratik muhalefetin 15 Temmuz’dan bu yana hız kazanan tasfiyesi, emek örgütlerini de kapsadı ve emek hareketi bunun da etkisiyle bir gerileme sürecine girdi. Her ne kadar son bir iki yıl içinde sınırlı sayıda bir üye artışı yaşanmış olsa da KESK’in emek mücadelesini yükselten geçmişteki parlak döneminden ne yazık ki çok az şey kalmış durumda.
KESK’in tek sorununun üye sayısındaki azalma olmadığını, sınırlı sayıdaki üye artışının da bu sorunlara çare olamayacağını unutmamak gerekiyor. Emek hareketinin yaşadığı asıl sorun, emek örgütlerinin topyekûn olarak etkisizleşmiş olmasıdır. Emek hareketi bu süreçte hem kendisine yönelen saldırıları göğüslemekte yetersiz kalmış, hem de bu saldırı dalgasını aşabilecek bir strateji geliştirememiştir.
Sendikalarda ve KESK’te yürütme organlarının belirlenmesinde etkili olan anlayışlar da, sadece mevcudu koruma hedefine odaklanmış, mevcut krizi aşabilme becerisi gösterememişlerdir. Sistemin krizi, emek hareketine sendikal kriz şeklinde yansımış ve bu kriz zaten var olan yapısal krizle birleşince sendikaların daha çok işlevsizleşmesine yol açmıştır.
Bugün Türkiye’de emek mücadelesinde görülmekte olan gerilemenin nedenlerinden biri, hiç kuşkusuz son yıllarda giderek ağırlaşan baskıcı rejim ve onun antidemokratik uygulamalarıdır. Fakat emek hareketindeki krizin tek nedeni elbette bu değildir.
Emek hareketi hem kendi içinden kaynaklanan, hem de dönemin koşulları nedeniyle ortaya çıkan eş zamanlı krizlerle karşı karşıyadır. Sendikalar yeni çalışma ilişkilerine, kapitalizmin yeni düzenine ve yeni birikim rejimine göre kendilerini dönüştüremedikleri için; değişen iş ilişkilerine uygun örgütsel formlar geliştiremedikleri ve giderek güçsüzleşip etkisizleştikleri için üye kaybetmektedirler. Sendikal hareketin yaşadığı kriz, dünyanın birçok ülkesinde eş zamanlı yaşanan çağcıl ve yapısal bir krizdir.
Katı olan her şeyin yeniden buharlaştığı böylesi bir dönemde karşı karşıya olduğumuz bu kriz, ancak radikal çözümlerle aşılabilir niteliktedir.
Sendikalardaki krizin, zaman zaman geleneksel sendika yönetimlerinin uzlaşmacı, teslimiyetçi politikalarına gerekçe yapılmaya çalışıldığı da görülmektedir. Bu sorunların aşılabilmesi için ihtiyaç duyulan şey günü kurtaran hamleler değil, emek hareketinin yeniden yapılandırılması yolunda radikal adımların atılmasıdır.
Yeniden yapılanma tartışmaları, sermayenin yeni birikim rejiminden, iktidar ilişkilerinden, işçi sınıfının mevcut özelliklerinden, sermayenin saldırılarından ve de sendikaların bugünkü durumundan bağımsız ele alınamaz.
Yapısal KRİZ, ancak yapısal DEĞİŞİMLE AŞILABİLİR
Sendikalar, yapısal bir değişim geçirmek zorunda. Gelinen noktada kısmi düzenlemelerle veya sendika yönetimlerinin şu veya bu sendikal dinamik tarafından üstlenilmesiyle sorunun çözülmesi mümkün değildir. Yeni bir paradigmaya, yeni bir örgütlenme ve mücadele anlayışına ihtiyaç var.
KESK bu değişimi hayata geçirmekte ne kadar gecikirse, yaşayacağı kayıplar da o kadar fazla olacaktır. Kongre süreçlerinin ittifak görüşmelerine, temsil organlarında hangi sendikal dinamiklerin yer alacağına yönelik pazarlıklara, geleneksel iktidar olma ve iktidarı elinde tutma manevralarına sahne olması yerine, mevcut yapısal sorunlara çözüm arama ve çare üretme sürecine dönüştürülmesi ertelenemez bir zorunluluktur. Bu da, ancak kısa, orta ve uzun vadede bir mücadele perspektifi belirlemekle, bu perspektifi hayata geçirebilecek bir program oluşturmakla mümkün olur.
Emek hareketi açısından mevcut durumun sürdürülebilirliği kalmamıştır Örgütlerimizi yeni ihtiyaçlara göre yeniden inşa etmekte ne kadar geç kalırsak bizden sonraki kuşaklara o kadar kötü bir miras bırakmış olacağız.
Emek hareketinin yeniden yapılandırılmasında en önemli görev kuşkusuz ki büyük bir mücadele birikimine sahip olan, Türkiye’de emek mücadelesi tarihindeki yeri tartışmasız olan KESK’e düşüyor. KESK’i, kendi içine büzülmeye ve gün geçtikçe erimeye terk etme hakkına hiçbirimiz sahip değiliz.
Kongre süreçlerinden başlayarak önce KESK’in, sonra da genel olarak emek hareketinin yeniden yapılandırılmasını görev olarak önüne koyacak olan bir KESK, sadece ülkede değil, uluslararası alanda da bir dinamizm yaratabilir. KESK’i tarihsel misyonuna layık biçimde yaşatabilmek ancak böyle mümkün olur.
Yıllardan beri devam eden ve kronikleşmiş hale gelen iktidar olmaya çalışma, bunun için ittifaklar kovalama ve her ne pahasına olursa olsun iktidarı koruma arayışları KESK’e zaman ve enerji kaybettirmektedir. KESK’i yaşatmanın ve büyütmenin tek yolu, onu yeniden yapılanmanın öncüsü yapabilmekten geçiyor.
Yenİ mücadele dönemİ İÇİN ortak BİR çalışma programı
KESK’in 11. Çalışma döneminin, tespit edilen bütün bu sorunların aşılmasına yönelik hazırlanacak bir Program ekseninde planlanması kaçınılmazdır. On yıllardan beri uygulanan, artık eskimiş/etkisizleşmiş yöntem ve alışkanlıkların tekrarlanacağı bir mücadele döneminin, emek hareketine katabileceği bir şey olmadığı açıktır.
Unutulmamalıdır ki, üzerinde bütün sendikal dinamiklerce anlaşmaya varılmış bir Çalışma Programı, bu programın uygulanması ve önümüzdeki sürecin buna dönük planlanması, yürütme kurullarında kimlerin yer alacağından çok daha önemlidir.
KESK’in sendikal paradigması, mevcut çalışma hayatına ve yeni birikim rejimine göre güncellenmelidir.
Kamu emekçilerinin hak mücadelesinde bir büyük bir engel haline gelmiş olan 4688 sayılı yasanın çizdiği sınırların aşılmasına yönelik pratik ve örgütsel stratejiler belirlenip hayata geçirilmelidir.
Sendika içi seçim sistemi, doğrudan demokrasi ve katılım ilkeleri dahil, yapısal sorunlara yönelik belirlenmiş sorunların çözümüne ilişkin düzenlemelerin yer alacağı tüzük değişiklikleri en kısa zamanda yapılmalıdır.
Genelde emek hareketinin özelde de KESK’in yapısal ve örgütsel sorunlarına yönelik çözüm önerileri aşamalandırılmış bir takvime bağlı olarak hayata geçirilmelidir.
Emek mücadelesinin yeni paradigmasının ve yeni örgüt formlarının tartışılmasına yönelik diğer emek örgütleriyle iletişim kuracak, çalıştaylar düzenleyecek, öneri geliştirecek temas heyetleri oluşturulmalıdır.
Yaşasın demokrasi ve emek mücadelemiz!
Yaşasın KESK!