“En Kadim Hak: Yas ve Taziye”

DEM Parti milletvekilleri yaptığı açıklamada yas hakkının evrensel ve dokunulmaz olduğunu belirtti. Milletvekilleri, “Ölüyü defnetmek, yas tutmak ve taziye kurmak yalnızca bir gelenek değil, uluslararası hukukta ve dini öğretilerde güvence altına alınmış temel haklardır. Ancak bu topraklarda en insani yükümlülüklerden biri dahi sistematik biçimde engelleniyor” dedi.

Değerli basın emekçileri, değerli halkımız,
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum…

Bugün burada yalnızca Kürt halkının değil, bütün insanlığın en kadim ve en dokunulmaz hakkını savunmak için bulunuyorum: Yas ve taziye hakkı.

İnsanın insan olarak kalabilmesinin, acısını paylaşabilmesinin, toplumsal varlığını sürdürebilmesinin en derin ifadesi nedir?
Ölüyü defnetmektir… Yas tutmaktır… Taziyede bulunmaktır.

Yas hakkı evrensel olduğu gibi sadece insana özgü de değildir. Yaşamın sonlanması ile tüm canlılar arasında görebileceğimiz evrensel bir durum. Ancak yas durumunun toplumsal anlamdaki değeri ise insan ve toplum olabilmenin de bir yönünü oluşturmasında.

Bu anlamda yas tutmak, taziye kurmak yalnızca bir gelenek değildir. Bunlar hem ulusal hem uluslararası hukukta, hem de vicdanlarda kutsal kabul edilmiş, evrensel insan haklarıdır.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Cenevre Sözleşmeleri ve bütün dini öğretiler; ölümden sonra cenazeye saygı gösterilmesini, yakınlarının yas tutma hakkını güvence altına alır.

İnancımıza göre, İslam’a göre de taziye kurmak ve ölenin ardından dua etmek farz-ı kifayedir. İslam fıkhında bir yükümlülük türüdür. Anlamı ise işin yapılması topluma topluca farz kılınmış olmasıdır. Yani bu farz içlerinden bazıları tarafından yerine getirildiğinde ANCAK diğerlerinden sorumluluk kalkar. Fakat hiç kimse yapmazsa bütün toplum bu günaha ortak olur.

Ama ne yazık ki bu topraklarda, ölünün ardından dua etmek, taziye kurmak, mezara taş koymak dahi yasaklanıyor, saldırıya uğruyor!
Ve böylece İslam’a inanan bütün Türkiye halkları, işlenen bu günaha ortak ediliyor!

İşte hiçbir dine, hiçbir hukuka, hiçbir vicdana sığmayan bu saldırılar; özellikle Kürt halkına yönelik sistematik bir biçimde devam ediyor.

Somut Örnekler

Bakın size sadece birkaç örnek vereceğim:

4 Şubat 2025’te Zap’ta yaşamını yitiren Abdurrahim Erzen’in taziyesi, 15 Nisan’da Cizre Cudî Taziye Evi’nde kurulmak istendi.
Ama sivil ve resmi kolluk güçleri, “Talimat var, izin vermiyoruz” diyerek aileyi dışarı çıkardı. Taziye evi zırhlı araçlarla ablukaya alındı.

MEBYA-DER öncülüğünde yapılmak istenen ziyaret engellendi. Aile mahalle camisinde taziye kurmak istedi, ama ona da izin verilmedi.

CHP’li Asu Kaya: Kadın bedenine sözlü saldırıda bulunan ‘sözde’ doktor görevden uzaklaştırılmalı
CHP’li Asu Kaya: Kadın bedenine sözlü saldırıda bulunan ‘sözde’ doktor görevden uzaklaştırılmalı
İçeriği Görüntüle

Bu olay üzerine hem İçişleri Bakanlığı’na hem de Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz aracılığıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’na şu soruları yönelttim.

1. Herhangi bir dinde yas hakkının engellenebileceğine dair bir hüküm var mıdır?

2. Diyanet, bugüne kadar cenazelere yapılan saldırılar ve yas hakkının engellenmesi karşısında hangi girişimlerde bulunmuştur?

3. Kürtçede “mala xwede” yani Allah’ın evi olarak tanımlanan camilere kimlerin girip giremeyeceğine, kimlerin taziyesini yapıp yapamayacağına kim karar vermektedir?

Bu sorulara gelen cevap ise utanç vericiydi.
Cevdet Yılmaz sadece Diyanetin görev tanımını hatırlatarak sorumluluğu İçişleri Bakanlığı’na havale etti.
Ve Yılmaz, en insani ve dini yükümlülüklerden biri olan yas hakkı konusunda susmayı tercih etti!

Buradan bir kez daha soruyorum:

Madem Diyanet olarak toplumu aydınlatmak göreviniz,

  • Hangi dinde yas hakkı yasaktır?
  • Hangi kitapta cenazenin defni engellenir?
  • Hangi inançta camiler kapatılır, taziyeler ablukaya alınır, ölüye işkence edilir?

Diyanet kadınların mirası üzerine fetvalar verirken, yas hakkına, taziyeye, ölünün mezarına yapılan saldırılara karşı neden susuyor?

Tüm bu soruların cevaplarını bekliyoruz!

İçişleri Bakanlığı’nın Çarpıtması

Aynı süreçte İçişleri Bakanlığı’na da beş soru yönelttim. Gelen cevap ise gerçeği ters yüz ediyordu.
Bakanlık, Abdurrahim Erzen için kurulan taziye evinde güvenlik önlemlerinin alındığını, aileye “güvenlik riskleri” nedeniyle uyarılar yapıldığını ve ailenin kendi isteğiyle taziyeyi evlerinde kabul etmeye karar verdiğini iddia etti.

Ve: Kamu görevlilerince yas tutulmasını veya taziye yapılmasını engellemeye yönelik herhangi bir uygulama yapılmamaktadır. DEDİ

Ama biz oradaydık, halk oradaydı. Taziyeyi ablukaya alan bizzat kolluk güçleriydi.

Allahın farz kıldığına engel olanlar ve bunu yapanların bağlı olduğu bakanlık en hafif deyimi ile gerçeği çarpıtıyor! Yalan söylüyor!

Yeni Örnekler ve Tanıklığın

Bu olaydan sonra Suriye’de yaşamını yitiren Hacı Ertene için 22-23 Temmuz 2025 tarihlerinde Yafes Camii veya Cudi Taziye Evi’nde taziye kurulması yönündeki resmi başvuruya; Cizre Müftülüğü tarafından “kollukla karşı karşıya gelmek istemiyoruz” gerekçesiyle olumsuz yanıt verilmedi!

Daha çok değil, sadece iki hafta önce: 10 Ağustos 2025’te Ferhat Tünç’ün defin töreni.
O gün ben defin için mezarlıkta bulundum. Bizzat tanıklık ettim: Kolluk güçleri halkın en insani hakkına saldırdı.
Cizre Asri Mezarlığı’na güvenlik güçleri müdahale etti. Mezara gömme işlemleri engellenmeye çalışıldı. Camilerin kapıları kapatıldı. Halkın yas hakkı ayaklar altına alındı.

Ve buradan ilan ediyorum: Kamu görevlilerince yas tutulmasını veya taziye yapılmasını engellemeye yönelik herhangi bir uygulama YOK DİYEN BAKANLIĞA, TARAFIMA VE HALKA YAPILAN SALDIRININ görüntülerini doğrudan ileteceğim.

Benim de içinde bulunduğum gruba, defin için mezarlığa gittiğimizde nasıl saldırıldığını, taziye evinin nasıl kapatıldığını gösteren görüntüleri bakanlığa göndereceğim.
Ve söz konusu bakanlıkları, Diyanet’i; bu insanlık dışı saldırılar bitene kadar soru önergeleriyle, açıklamalarla ifşa etmeye devam edeceğim.

Bakanlığı, bu suçun hesabını vermeye çağıracağım!

Mezarlara Yönelik Saldırılar

DEĞERLİ BASIN EMEKÇİLERİ VE HALKLARIMIZ

Bütün bunlarla birlikte, taziye evlerinde ve camilerde yas hakkının engellenmesi yeni bir olay değil.
Defalarca mezarlara saldırılar yaşadık.
Mezarlıklar güvenlik güçleri ya da kimliği belirsiz gruplar tarafından tahrip edildi, mezarlıklar savaş uçakları ile bombalandı, taşları kırıldı, baskınlar yapıldı.

Bu saldırılar yalnızca ölmüşlerimize değil, yaşayanların onuruna, bütün bir topluma yöneltilmiş düşmanlıktır.

Mezarların hedef alınması, insanlık onurunun ayaklar altına alınmasıdır.

Hiçbir hukuk, hiçbir din, hiçbir vicdan mezarlara yönelik bu saldırıları meşru göremez!

Çağrı ve Son Söz

Bugün bir halkın diline, kendi cenazesine sahip çıkmasını istemeyenler; “Taziye kurulmayacak, yas tutulmayacak” diyenler ile barış nasıl imkan dahiline girebilir?

Buradan bir kez daha yineliyorum:
Yas hakkı evrenseldir. Engellenemez, tartışılamaz.
Ölüsüne saygı göstermeyen bir devlet, dirisine de asla adalet sunamaz!

Biz DEM Parti olarak; cenazelerimize, mezarlıklarımıza, taziye evlerimize yönelen bu insanlık dışı saldırılara karşı sonuna kadar direneceğiz.
Her ihlali belgeleyerek kamuoyunun vicdanına taşıyacağız. Her soruyu Meclis kürsüsünden soracağız. Her hukuksuzluğu teşhir edeceğiz.

Çünkü inanıyoruz: Barışın yolu, ölüsüne sahip çıkan bir halkın yas hakkına saygıdan geçer.
Bugün yas hakkını yasaklayanlar, barışa kapı açamaz.

Ve buradan bütün kamuoyuna çağrım şudur:
Yasımıza, taziyemize, mezarımıza sahip çıkmak; yalnızca Kürt halkının değil, bütün insanlığın ortak görevidir.

TEŞEKÜRLER…

Muhabir: Haber Merkezi