Uluslararası hukuka ve savaş kurallarına bağlı bir demokrasi olduğunu iddia eden İsrail’in küresel itibarı büyük bir sarsıntı geçiriyor.

Başbakan Benjamin Netanyahu’nun Gazze’nin tam askeri işgaline yönelik son planı, bölgede derinleşen açlık krizi ve Batı Şeria’daki baskıcı uygulamaları, İsrail’in giderek ağırlaşan izolasyonunu ortaya koyuyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nin desteğine rağmen İsrail, uzun yıllar sürebilecek bir uluslararası güvenilirlik krizi ile karşı karşıya.

Küresel Algıda Sert Düşüş

Yakın tarihli bir Pew araştırmasına göre, uluslararası kamuoyunun İsrail’e bakışı artık olumsuz yönde. 2025’in başlarında yapılan ankete katılanların büyük çoğunluğu; Hollanda (%78), Japonya (%79), İspanya (%75), Avustralya (%74), Türkiye (%93) ve İsveç (%75) gibi ülkelerde İsrail’e karşı olumsuz görüş bildirdi.

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar gerekçesiyle tutuklama kararı çıkardı. Çok sayıda uluslararası hukuk uzmanı, soykırım araştırmacısı ve insan hakları kuruluşu da İsrail’i Gazze’de soykırım yapmakla suçluyor.

Ekran Görüntüsü 2025 08 08 134753

Geleneksel Destekçilerinden Sert Tepkiler

İsrail’in geleneksel destekçileri dahi Netanyahu hükümetinin politikalarını sert biçimde eleştiriyor. Bu isimler arasında:

Ayrıca yüzlerce emekli İsrailli güvenlik yetkilisi, ABD Başkanı Donald Trump’a mektup yazarak Netanyahu’ya savaşın sona erdirilmesi yönünde baskı yapmasını talep etti.

İsrail’in Küresel Ortakları Mesafe Koyuyor

Son haftalarda medyada Gazze’de açlıktan ölümle karşı karşıya kalan çocukların görüntülerinin yaygınlaşması, İsrail’in Batılı müttefiklerinin de sabrını taşırdı.

Bu çerçevede dünya genelinde ciddi bir politik kayma yaşanıyor:

  • Fransa, Eylül ayında Filistin devletini tanıyacağını açıkladı.

  • Birleşik Krallık ve Kanada, tanıma yönünde adım atacaklarını belirtti.

  • Almanya, tanıma sürecini başlattı.

  • Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, ülkesinin Filistin’i tanımasının “zaman meselesi” olduğunu ifade etti.

İspanya ve İsveç, Avrupa Birliği’nin İsrail ile olan ticaret anlaşmasının askıya alınması çağrısında bulundu. Hollanda ise İsrail’i “güvenlik tehdidi” olarak tanımladı ve kamuoyunu etkileme girişimlerini gerekçe gösterdi.

İsrail ve ABD tüm bu suçlamaları reddetse de, İsrail artık yalnızca ABD’nin desteğine güvenebilir durumda. Küresel düzlemde yalnızlaşan İsrail, varlığını ve güvenliğini büyük ölçüde Washington’a borçlu hale geldi.

ABD Desteği Olmasa İsrail Ayakta Kalabilir miydi?

Amerikan desteği olmadan —özellikle milyarlarca dolarlık silah yardımları olmadan— İsrail’in Gazze’de yürüttüğü yıkıcı savaş ya da 1967 Arap-İsrail savaşından bu yana Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te sürdürdüğü baskıcı işgali sürdürmesi pek mümkün olmazdı.

Ancak, Trump’ın İsrail’e olan derin bağlılığına rağmen, ABD kamuoyunda Netanyahu’nun Washington üzerindeki etkisi ve İsrail’e sağlanan yardımların gerekliliği ciddi biçimde sorgulanıyor.

Mart ayında yapılan Gallup anketine göre, Amerikalıların yarısından azı İsrail’e sempati duyuyor. Bu hoşnutsuzluk, Trump’ın önde gelen destekçileri arasında da yankı buldu. Steve Bannon ve Marjorie Taylor Greene gibi isimler bile, İsrail’e verilen desteği sorgulamaya başladı. Trump’ın kendisi dahi, Netanyahu’nun “Gazze’de açlık yok” yönündeki iddiasını kamuoyuna açık şekilde sorguladı.

Ekran Görüntüsü 2025 08 08 141609

İsrail’de İki Devletli Çözüme İnanç Azaldı

İsrail halkının önemli bir kesimi, rehinelerin tümünü kurtaramayan Netanyahu’dan ve onun aşırı sağcı koalisyonundan rahatsız. Aynı zamanda savaşın sona ermesini isteyenlerin oranı da oldukça yüksek.

İsrail’in Channel 12 televizyonunun yaptığı ankete göre, İsraillilerin %74’ü, Hamas’ın elindeki kalan rehinelerin serbest bırakılması karşılığında savaşa son verilmesini destekliyor.

Ancak öte yandan, İsrail halkı Filistin devleti fikrine karşı mesafeli.

ABD’li bir akademisyen tarafından yürütülen bir çalışmada, Yahudi İsraillilerin %82’si, Gazze'den Filistinlilerin tamamen çıkarılmasını desteklediğini belirtti. Pew Araştırma Merkezi’nin 2025 başında yaptığı başka bir ankette ise, Yahudi İsraillilerin yalnızca %16’sı Filistin devleti ile barış içinde bir arada yaşanabileceğine inandığını ifade etti. Bu oran, anketin ilk yapıldığı 2013 yılından bu yana en düşük seviye.

Bu durum, yalnızca İsrail devletinin değil, toplumunun da Filistinlilerin bağımsız bir devlet hakkını tanıma konusunda siyasi yelpazenin uç noktalarına kaydığını gösteriyor.

Netanyahu Rotasını Değiştirme Niyetinde Değil

Netanyahu, artan uluslararası baskı karşısında Gazze’ye daha fazla insani yardım akışına geçici olarak izin verse de, bölgenin tam askeri kontrolünü içeren yeni planı, savaş politikasını değiştirmeye niyetli olmadığını gösteriyor.

Hükümeti, Hamas’ı ortadan kaldırmak ve Gazze’yi büyük ölçüde boşaltarak ilhak etmeyi, ardından muhtemelen Batı Şeria’yı da bu plana dahil etmeyi hedefliyor. Bu adımlar, iki devletli çözüm fikrini tamamen geçersiz kılacak sonuçlar doğurabilir.

Bu süreci durdurmak için Washington’ın küresel kamuoyuyla aynı safta yer alması gerekiyor. Aksi takdirde, dizginsiz ve yalnız bir İsrail, ABD ile geleneksel müttefikleri arasındaki uçurumu daha da derinleştirecek ve bu durum, zaten son derece kutuplaşmış olan dünyada yeni çatlaklar yaratacaktır.

Makale: Amin Saikal
Ortadoğu Çalışmaları Emekli Profesörü, Avustralya Ulusal Üniversitesi
Victoria Üniversitesi Rektörlük Stratejik Araştırma Görevlisi
Batı Avustralya Üniversitesi Sosyal Bilimler Fahri Profesörü

Ek: 600 Emekli İsrailli Güvenlik Yetkilisinden Trump’a Çağrı

İsrail'in içinden gelen önemli bir çıkışla, 600 emekli güvenlik yetkilisi, ABD Başkanı Trump’a bir mektup göndererek savaşın sonlandırılması için Netanyahu’ya baskı yapmasını talep etti. İmzacılar arasında üç eski Mossad başkanı da yer alıyor.

Gazze’de yaşanan insani trajedinin bir yansıması olarak, yardım ararken İsrail askerleri tarafından vurulan 16 yaşındaki oğlunu kaybeden bir annenin sözleri, bölgede yaşananların boyutunu gözler önüne serdi.

Manal Massoud şöyle konuştu:

“Trump bizden teşekkür mektubu bekliyor. Ona nasıl bir teşekkür mektubu gönderelim? Gelsin, küçük oğlumu görsün. Daha çocuktu. Bu benim üçüncü oğlumdu. Bir ay önce biri öldü, bugün üçüncüsü öldü. Yiyecek ve içecek almaya gitmişti, kanlar içinde geri geldi. Un çuvallarına, öldürülen insanların kanı bulaşmış. Gelsin ve yerde yatan şehitleri görsün.”

Muhabir: Güven BOĞA