Tülay Hatimoğulları; “Bugün muhalefet ne bu iktidarın savaş politikalarına ne sahte güvenlik politikalarına asla alet olmamalıdır”

HDP Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları Habere Güven’e güncel gelişmeleri değerlendirdi.

Hatimoğulları, ekonomik kriz başta olmak üzere, Kobani davasına, savaş hazırlıklarına, seçimlere, muhalefete düşen role, birlikte mücadele edilmesinin tarihsel rolüne vurgu yaptığı konuşmasında birçok önemli noktalara dikkat çekti.

Söz, Tülay Hatimoğullarında;

Türkiye'de uzun zamandan beri devam eden çoklu kız gittikçe derinleşiyor. Çoklu kriz dediğimizde aslında Türkiye'de yaşanan her manadaki krizleri kastediyoruz. Yaşanan ekonomik krizler, ülkede yaşanan siyasal krizler, özgürlükler bağlamında yaşanan krizler ve gerçekten artık Türkiye tam bir yangın yerine çevrilmiş ve dönüşmüş durumda.

BASKI VE KAOTİK ORTAMDAN YARARLANARAK SEÇİMLERE GİTMEK

Şimdi bu süreçte özellikle seçim oldukça gündem olarak konuşulan konulardan birisi. Erken seçim olasılığı işte gerek Meclis kulislerinde gerekli işte basına yansıyan halıyla çokça duyuyoruz. Ve ne yazık ki Türkiye'de tek adam rejimine bir istibdat rejimine mahkum eden mevcut olan bu iktidar kendi varlığını kalıcılaştırmak ve perçinlemek için kendisine en uygun bir zamanlamayı ve koşulları belirleyerek koşulları da yaratarak bir seçim yaşatmak istiyor bu ülkeye. Ama bu seçimi demokratik bir zeminde bir seçim olmasından ziyade baskı ve kaotik bir ortamda yürütmek istiyorlar.

Bunun en temel nedeni ülkede çok yoğun olarak yaşanan ekonomik kriz, açlık ve yoksulluk artık işin içinden çıkılamaz bir hale gelmiş. Bugün Türk İş’in yapmış olduğu açıklamalara baktığımızda yoksulluk sınırı 20.000 TL'ye dayanmış durumdadır. İnsanlar bir kuru ekmeğe muhtaç olmuş durumda. Böylesi koşullarda mevcut olan iktidar kendi ve halk tabanındaki desteğinin gittikçe kaybolduğunda farkında ve buna rağmen yine kaotik bir süreçle seçimi kendi lehine kotarmak ve mevcut olan bu rejimi kalıcılaştırmak istiyor.

SEÇİMLER VE SAVAŞ

Bunun için başvurmayacağı yol ve yöntem yok. Mesela savaş. Geçmiş dönemde de bir sıklıkla ifade ettik bu iktidar iktidarda kalmak için ülkeyi bir savaşa dahi sürükler demiştik. Gerçekten haklı olduğumuzu bu son alınan kararlarla atılan adımlarla rahatlıkla görebiliyoruz. Bakın işte Güney'de Güney Kürdistan'a dönük bir operasyon gerçekleşti aynı şekilde Suriye'ye bir gece ansızın gireceğiz dedi Erdoğan. Milli Güvenlik Kurulunun kararını beklediler ve aslında Milli Güvenlik Kurulu kararı alınırken de biz şunu iyi biliyoruz Türkiye aslında çok sayıda bir askeri gücünü bölgede konuşlandırmış durumda. Bu yeni değil.

Suriye savaşı başladığı günden bugüne kadar özellikle IŞİD, NUSRA ve uzantısı olan örgütlere bu iktidarın verdiği destek apaçık ortadadır.

Şimdi bu durumda zaten orada askeri mevcudiyetini sürdürüyor ve sınır ötesi operasyonlar adı altında Suriye topraklarına defalarca müdahalelerde bulunuldu. Şimdi ise özellikle 32 kilometrelik derinlikten bahsediyorlar ve bu derinlikte bir tampon bölge ya da işte şimdi uçuşa yasak bölge dediler bir dönem adına şimdiki adı işte güvenli güvenli bölge diyorlar.

Bu güvenli bölgede Suriye'den Türkiye'ye gelen göçmenleri oraya yerleştirmek, Afganları oraya yerleştirerek aslında bir demografik yapının değiştirilmesi de hedefleniyor bu çalışmayla. Ve bu 30 kilometrelik derinlikteki yerleşimden bahsederek gerekirse biz Suriye'ye gireriz demiş oldular.

Şimdi burada bir taşla birkaç kuş vurmayı hedefledikleri böyle bir iç siyaset izledikleri aşikar. Bir yandan az önce bahsettiğimiz demografik yapıyı değiştirmeyi hedeflerken öte yandan da yapmak istedikleri şey Türkiye bir çatışma ve savaş ortamındadır bu durumda da muhalefet sesini edemez, bu yaşanan ekonomik krizin de üstünü bir güzel örteriz ve yurttaşa döner deriz ki ya ülke savaş içinde ülkenin bir güvenlik problemi var işte bundan dolayı bir sınır ötesi operasyonlar düzenliyoruz, o yüzden hiç kimse ben açım demesin. Zaten Erdoğan açlıkta ne demek diye cevap verdi ben açım diyen insanlara. Sanki ülkede açlık yokmuş gibi konuşabiliyor bir ülkenin Cumhurbaşkanı.

Ve savaşı da bu konuda alet ederek Türkiye'deki iç siyaseti dizayn etmek istiyorlar. Burada birkaç dediğim gibi bir taşla birkaç kuş vurmayı hedefliyorlar. İç siyasette mesela nedir yapmak istedikleri? Toplumdaki bu özellikle özgürlüklerin kısıklığına karşı toplumda büyük bir öfke patlamaları da gerçekleşiyor.

MUHALEFETİ TIPKI YENİ KAPIDA OLDUĞU GİBİ ARKASINA DİZMEYİ HEDEFLİYORLAR

Bugün Aynur Doğan başta olmak üzere birçok sanatçının konseri dahi yasaklanır bir düzeye gelindi.

Üniversitelerde yasaklar almış başını gidiyor, sokakta yasaklar almış başını gidiyor, açlık yoksulluk almış başını gidiyor işte bütün bunlar karşısında toplumun bu duygusunu ve düşüncesini ifade etmesini ve toplumsal tepkilerin demokratik tepkilerin ortaya çıkmasını engellemek ve toplumu bastırmak için yine savaşı alet etmek istiyorlar.

Aynı şekilde böylesi bir atmosferde seçime gitmekten bahsettik, seçime böyle bir kaotik ortamda gitmek istiyorlar. Ve bunun yanı sıra muhalefeti özellikle dış siyasette tırnak içinde ifade ediyorum güvenlik, ülkenin güvenliği, ülkenin bekası dedikleri şey ki bu asla ülkenin güvenlik ve beka meselesi değil çok açık bir şekilde bu mevcut olan iktidarın kendi güvenlik beka meselesidir. Bundan dolayı işte muhalefeti de ülke bir savaş içinde bir güvenlik problemi var diyerek muhalefeti tıpkı yeni kapıda olduğu gibi arkasına dizmeyi hedefleyen bir tarz izlemektedir.

MUHALEFETE VE TÜM TOPLUMSAL KESİMLERE ÇAĞRI

Burada tabi biz yaşananları değerlendirdiğimiz kadar bu yaşananlarla ilgili muhalefete ve tüm toplumsal kesimlere çağrı yapmak istiyoruz.

Bugün muhalefet ne bu iktidarın savaş politikalarına ne sahte güvenlik politikalarını asla alet olmamalıdır. Bir suyla iki kere yüzülmeyeceğini bu iktidar denese de bunu muhalefet bir suya iki kez yüzülemeyeceğini göstermek zorundadır ve göstermelidir de.

Toplumun büyük bir beklentisi var toplum büyük bir değişim ve dönüşüm beklentisi içinde. Toplum ekmeğe doymak istiyor, toplumun özgürlük ve barış istiyor. Bunlar için biz tarihi bir dönem içinden geçiyoruz ve gerçekten Türkiye'de özellikle şimdi içinden geçtiğimiz süreç önemli bir dönemeçtir.

Türkiye açısından ve bu dönemeci Türkiye halkları, Türkiye'deki ezilenler sömürülen en iyi şekilde değerlendirebilmelidir. O yüzden bizim çağrımız artık asla ve asla iktidara değildir olmayacaktır da bundan sonra. Çağrımız burada muhalefete ve bütün toplumsal kesimleredir.

Bu konularda artık bu iktidarın oynamak istediği savaş oyunlarına bu iktidarın oynamak istediği açlığı örtmek isteyen bu oyunlara asla hiçbir şekilde olur vermemek bunun karşısında dimdik durabilmek çok önemli ve kıymetli olacaktır.

Toplum buna hazır burada aslolan siyasi oluşumların bu konuda doğru bir yerde durması ve doğru bir öncelikle yürütmesidir. İşte dün altılı yeniden toplantısını gerçekleştirdi ve altılı toplantısını gerçekleştirdikten sonra bir deklerasyonla çalışmalarını ifade ettiler. Evet biz burada altılı ya da seslenmek istiyoruz. Bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu bu durumu ve kaotik süreci en iyi şekilde analiz etmek herkesin görev ve sorumluluğundadır.

KLASİK VE DERİNLEŞMİŞ SORUNLAR

Bugün Türkiye'nin klasik olan ve derinleşmiş olan sorunları vardır. Nedir bunlar işte Kürt sorunu ekonomik kriz, açlık ve yoksulluk sorunu, ekolojik kriz, kadına yönelik şiddet, gençlerin geleceksizliği, insan hakları ihlali. Bütün bunlar bu ülkenin hakiki yapısal sorunlarıdır. Bu sorunları asla sadece basitçe bir seçim politikasına, seçim stratejisine kurban etmeksizin Türkiye'nin içinden geçtiği bu önemli dönemeci ve 2023'te işte cumhuriyetin 100'üncü yılını geride bırakacağız. Bu süreci öyle bir değerlendirmeli ki muhalefet Cumhuriyet'in demokratikleşmesi ve demokratik bir Cumhuriyet inşa edilmesini 200. yılında bunu hedeflemek durumdadır. Biz Halkların Demokratik Partisi olarak bütün çalışmalarımızı ve çabalarımızı bu çerçevede görüyor ve bu çerçevede değerlendiriyoruz.

KOBANİ KUMPAS DAVASI VE BİRLİKTE MÜCADELE

Yine özelikle bugün Kobani kumpas davasıyla ilgili çok önemli bir gelişmeyle güne başlandı. Kobani kumpas davasında yargılanan arkadaşlarımıza savunmada sınırlıma getirildi bir güne daraltıldı. Ve bunun gibi nice cezalar peş peşe gelmeye başladı. Yani aynı şekilde gezi direnişçilerine, Osman Kavala’lara ağırlaştırılmış müebbet verildi ve aynı biçimde HDP üzerinde bir kapatma davası demokrasinin kılıcı gibi sallandırılıyor.

Bütün bunları değerlendirdiğimizde şundan emin olalım ki burada cezayı alan ne Osman Kavaladır, ne Demirtaş’tı, ne Figen Yüksekdağ’dır ne HDP’dir, Burda bu ceza Türkiye toplumunun demokratikleşme talebinde bulunan toplumun tamamına verilen bir cezadır. Ve biz bu süreçte bu baskılara karşı muhalefete her anlamda ayrısını gayrısını bırakmazsa ve tek vücut olmazsa kaybetmeyle yüz yüze kalırız. O nedenle yarın daha çok geç olmadan sıranın bizlere gelmesini beklemeden hangi sorun alanı varsa o sorun alanını en demokratik şekilde çözümüne katkı sağlamak muhalefetin temel görevleri arasındadır.

O yüzden muhalefete bu konuda çok büyük görevler düşüyor, klasik devlet kodlarından hızlıca arınmak, klasik kodlardan hızlıca arınmak ve en iyi şekilde bu toplumun sorunlarının çözüm reçetesini açığa çıkarmak için daha çok bir arada durmaya daha çok diyaloğa ihtiyacımız var.

Muhalefetten salt kastım bu altılı yapı değildir.

HDP’nin yanı sıra Türkiye'deki bütün toplumsal dinamiklerdir. Emek örgütleridir, insan hakları örgütleridir, ekoloji hareketidir, kadın hareketidir, gençlik hareketidir hep birlikte yek vücut olma zamanıdır ve birlikte olursak kazanacağız buna hiç şüphemiz yok.

Muhabir: TE Bilisim