TÜM BEL SEN MERKEZ YÖNETİM KURULU; TOPLU SÖZLEŞME HAKKIMIZI GASP ETTİRMEYECEĞİZ

Sendikasız demokrasi toplu sözleşmesiz sendika olmaz şiarıyla kurulmuş ve 1993 yılından bu yana örgütlü olduğu mahalli idare kurumlarında toplu sözleşme imzalayarak yerel yönetim emekçilerinin toplu sözleşme hakkını kullanmasına öncülük etmiş Sendikamız TÜM BEL SEN, Anayasaya aykırı yasakçı yasalara dayanarak bu hakkımızı gasp etme girişimlerine izin vermeyeceğini ifade etmek için ülkenin dört bir yanından gelen yöneticilerimizle TBMM ÇANKAYA kapısı önünde açıklama yapmak istedi.

Ankara Emniyeti, basın açıklama yapmamıza izin vermeyeceğine ilişkin günler öncesinden bizleri tehdit etmesi karşısında Sendikamız en temel yurttaşlık hakkı olan basın açıklaması yapma hakkını kullanmak için TBMM Çankaya kapısı önünde toplandı. Bizleri Meclis kapısına gelmeden önce hiçbir hukuki dayanak sunmadan tamamen keyfi biçimde durduran kolluk kuvvetleri daha sonra bizleri ablukaya alıp orantısız şiddet içeren müdahalesiyle basın açıklaması yapmamızı engelledi.

Kolluk kuvvetlerinin anti demokratik ve hukuk dışı müdahalesiyle basın açıklama yapmamızı engellemesi sonrasında Genel Başkanımız Erdal BOZKURT, Genel Sekreterimiz Yılmaz YILDIRIMCI ve Genel Hukuk ve Sözleşme Sekreterimiz Neval ARDA’dan oluşan Sendikamız heyeti TBMM’deki grubu olan tüm siyasi partilere yerel yönetim emekçilerinin Anayasa tarafından teyit edilen toplu sözleşme hakkını özgür biçimde kullanmasına engelleyen 4688 sayılı yasakçı yasanın değişimine yönelik yasa değişikliği önerisi verdi.

Sendikamız heyeti TBMM’de siyasi parti gruplarıyla görüşmeler yaptıktan sonra Genel Merkezimize dönerek şubelerimizden Ankara’ya gelen sendikamız yöneticileriyle bir araya geldi ve emniyetin hukuksuz bir şekilde engel olduğu basın açıklamasını burada gerçekleştirdi.

İlgili basın açıklamasıyla bir kez daha, kamu emekçilerinin toplu sözleşme hakkının sendikal örgütlenme hakkının ayrılmaz bir parçası olduğunu, bu durumun ülkemiz Anayasası ve Anayasaya göre iç hukukta yasaların üzerinde bağlayıcılığı olan ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle hukuksal olarak kesin bir şekilde güvenceye alındığı, bu nedenle toplu sözleşme hakkımızı özgür bir şekilde kullanmamızı engellemeye ve ya kısıtlamaya yönelik tüm müdahalelerin hukuka aykırı olduğunu vurguladık.

Söz konusu bu hukuka aykırı müdahaleler kapsamındaki Sayıştay kararlarına ilişkin de geçtiğimiz günlerde TBMM sunulan bir torba yasa içine konulan af düzenlemesinin yetersiz olduğu, asıl yapılması gerekenin söz konusu bu hukuka aykırı kararlara dayanak olan 4688 sayılı yasanın yasakçı ve sınırlayıcı içeriğinin değişmesi gerektiğini belirttik.

1993 yılında fiili ve meşru mücadelemizle kullanmaya başladığımız ve ardından hem iç hukukta hem de uluslararası hukukta onaylattığımız TOPLU SÖZLEŞME HAKKIMIZI Anayasaya aykırı yasakçı yasalara dayalı hukuka aykırı müdahalelerle engellenmesi girişimine karşı hem fiili ve meşru alanda hem de hukuki ve diplomatik alanda inatla ve kararlılıkla mücadele etmeye devam edeceğiz. 

Ekran görüntüsü 2022-10-28 221455 

TÜM BEL SEN MERKEZ YÜRÜTME KURULU TARAFINDAN YAPILAN BASIN AÇIKLAMASI ŞU ŞEKİLDE;

Bugün buraya ülkemiz yerel yönetimlerinde çalışan 136 bin kamu emekçisinin Anayasamız ile güvenceye alınan sendikal örgütlenme hakkının ayrılmaz bir parçası olan toplu sözleşme hakkını kullanmasının engellenmesine son verilmesine ilişkin bir kez daha çağrı yapmak için toplandık.

Arkadaşlar,

Ülkemizde yerel yönetim emekçilerinin toplu sözleşme hakkını kullanmasını engellemeye yönelik hukuk dışı müdahaleleri sizlerle paylaşmadan önce bazı kavramların altını çizmemiz gerekiyor. Bunun için ilk cevaplanması gerek soru BİR HAKKIN VARLIĞINI TEYİT EDEN HUKUK MUDUR YASA MIDIR?

Bu soruya çok büyük bir çoğunluk, hatta bugün iktidar sahipleri de HUKUK yanıtını vermişlerdir.

Bütün temel insan hakları gibi emekçilerin Sendikal hak ve özgürlükleri; bunlar için sürdürülen tarihsel mücadeleler ve insanlığın geldiği medeniyet düzeyi evrensel hukuk tarafından belirlenir. Ülkeler de yurttaşlarının, insanlığın geldiği bu medeniyet seviyesinde yaşaması için söz konusu bu evrensel hukuku ulusal hukukuna dahil eder. Çalışma yaşamına ilişkin yasalar ise en asgari ölçüleri belirlerler. Yasaların belirlediği bu asgari ölçüler ise hukuk ile geliştirilir ve güncellenir. Burada bahsettiğimiz hukuk ulusal çapta evrensel hukukla olabileceği gibi işyeri düzeyinde ise toplu sözleşme ile olur. Ve Toplu sözleşmeler aynı zamanda hukuki metinler olarak kabul görmüştür. 

Bu anlamda emekçilerin işverenleriyle eşit şartlarda yaptıkları toplu pazarlık sonucu imza altına alınan toplu sözleşmeler; yasalar tarafından belirlenen en alt-asgari ölçüleri değişen  çalışma koşulları, dönemin ekonomik ve teknolojik gelişimine göre güncellemek yani genişletmek için yapılır. Dolayısıyla TOPLU SÖZLEŞMELER, iş yerinde yaşanan güncel sorunları çözmesi, çalışma barışını koruması ve geliştirmesine yönelik çalışanlar ve işverenlerin sosyal diyalog içinde hazırladıkları ortak hukuki metinleridir. Bu itibarla sadece mevcut yasaların çizdiği sınırlar içinde kalan bir toplu sözleşme zaten var olan bir şeyi bir kez daha onaylamak anlamına geleceğinden, hem hukuki olarak hem de çalışma yaşamının sürekli değişen yapısına  /  mantığına göre hiçbir anlamı yoktur.

Arkadaşlar,

Sendikamız TÜM BEL SEN Yerel Yönetimler iş kolunda örgütlenmiş ve kurulmuş ilk sendikadır. 1993 yılında yasalarımızda ki boşluk ama uluslararası hukukta var olan toplu sözleşme yapma hakkını kullanarak ilk toplu sözleşmeyi imzalayan sendikadır.

Emekçilerin hak ve özgürlüklerini korumak ve geliştirmek için kurdukları, üye oldukları sendikaların amacına uygun var olması için toplu sözleşme yapması temel görevidir. AKSİ BİR DURUMDA KURUMLARIMIZI BİR  SENDİKA DEĞİL DERNEK OLARAK ANILIRDI.

4688 sayılı yasa 2001 yılında yapılırken kamu emekçilerinin toplu sözleşme hakkını tanımamıştır. Yani kamu emekçilerini adı Sendika ama işlevi dernekten öte olmayan bir örgütlenmeye mahkûm etmeye çalışmıştı. Ancak bizler SENDİKASIZ DEMOKRASİ, TOPLU SÖZLEŞMESİZ SENDİKA OLMAZ diyerek böyle bir yasayı kabul etmeyeceğimizi ifade ederek, fiili ve meşru mücadelemizle toplu sözleşme imzalamaya devam ettik. Yaptığımız toplu sözleşmeleri de hukuksal olarak teyit ettirmek için gerek iç hukukta gerekse uluslararası hukukta mücadele ettik. İşte bu mücadelemiz sonucunda AİHM Büyük Dairesi 12 Kasım 2008 tarihinde 47 Avrupa ülkesini bağlayan içtihat niteliğinde bir kararla kamu emekçilerinin toplu sözleşme hakkının emekçilerin en temel insan hakkı olan Sendikal örgütlenme hakkının ayrılmaz bir parçası olduğunu, bunun engellenmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin örgütlenme hakkını güvenceye alana 11. Maddesinin ihlali olacağına karar verdi.

Sendikamızın hem fiili ve meşru alanda hem hukuksal alanda sürdürdüğü bu mücadele sonucu hükümet kamu emekçilerinin toplu sözleşme hakkını tanımak zorunda kaldı ve bu kapsamda önce Anayasa’da sonra da 4688 sayılı yasada değişiklik yaptı. Ancak maalesef ki yasada yapılan ilgili değişiklik sadece yasanın adında bir değişiklikle sınırlı kaldı; kamu emekçilerinin hukuk alanındaki kazanımlarına  uygun  bir düzenleme olmadı.

İlgili değişiklik sonrasında 4688 sayılı yasanın 32. Maddesiyle mahalli idarelerde çalışan kamu görevlilerinin işyeri düzeyinde sözleşme yapabileceği düzenlemesi getirildi. Buna göre “belediye ve özel idareler ve belediye birliklerinde yetkili sendika, belirlenen süre, sınır ve içeriğe uygun sözleşme yapabilirler, ancak bu sözleşmeler toplu sözleşme sayılmazlar” gibi içi boşaltılmış toplu sözleşme ruhuna aykırı, mevcut mevzuat hükümleri arasına sıkıştırılmış hukuka aykırı bir düzenleme yapılmış oldu.

Biraz önce sizlerle paylaştığımız sendika ve toplu sözleşmenin evrensel tanımlarına da aykırı bu düzenleme iş yerlerimizde ciddi sorunlara neden olmakta, çalışma barışını da zedeler niteliğe dönüşmektedir. Bu sorunların başında Sayıştay’ın Belediyelere yönelik mali denetlemelerinde, belediyelerin sendikamızla imzaladıkları sözleşmeye dayanarak çalışanlarına yaptıkları mali ödemeler ve sosyal haklar “yasal mevzuatta belirtilen üst sınırı aştığı”  gerekçesiyle kamu zararına konu etmesi gelmektedir.

Bizlerin başından beri toplu sözleşme olarak adlandırdığımız ve dayanaklarını aşağıda sıralayacağımız hukuk çerçevesinde mücadeleyi sürdürüyor olmamız, haklarımıza ve hukuka sahip çıkmamız maalesef ki Sayıştay eliyle yaratılan hukuksuz kararların durdurulmasına kafi olamadı. Çünkü Sayıştay kararlarına karşı idari yargı yolu yasa ile kapatılmıştır, yani kararlarını başkaca bir organca yeniden incelenmesi ve ya değiştirilmesi mümkün değildir.

Değerli Arkadaşlar,

Sayın Basın Emekçileri,

Sayıştay’ın ilgili bu kararları neden hukuka aykırıdır sorusunu cevaplamak için bizlerin imzaladığı toplu sözleşmelerinin hukuksal dayanaklarına bakmak gerekir:

Yerel yönetim emekçileri yıllardır imzaladığı toplu sözleşmeler hukuksal olarak en başta Anayasanın ilgili hükümleri ile, ülkemiz parlamentosu tarafından onaylanarak kabul edilen; ILO’nun 87, 98 ve 151 sayılı sözleşmeleri ile Avrupa Sosyal Şartı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmelerine dayanmaktadır. Pek tabi ki ilgili bu uluslararası sözleşmelere göre yargılama yapan AHİM Büyük Dairesinde Sendikamızın kazandığı 12 Kasım 2008 tarihli  kararı ve yine sözleşmelerin denetiminde sorumlu olan ILO denetim organları kararlarını da tamamlayıcı hukuksal dayanalar olarak saymamız gerekir.

Yukarıda sayılan ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin ülkemizin iç hukukunun ayrılmaz bir parçası olduğunu teyit etmek için hiç bir tartışmaya veya tereddütte meydan vermemek adına açık anlaşır biçimde düzenlenmiş olan ANAYASAMIZIN 90. Maddesi’ni ayrıca belirtmek gerekir:

“USULÜNE GÖRE YÜRÜRLÜĞE KONULMUŞ MİLLETLERARASI ANDLAŞMALAR KANUN HÜKMÜNDEDİR. BUNLAR HAKKINDA ANAYASA’YA AYKIRILIK İDDASI İLE ANAYASA MAHKEMESİNE BAŞVURULAMAZ. USULÜNE GÖRE YÜRÜRLÜĞE KONULMUŞ TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERE İLİŞKİN MİLLETLERARASI ANDLAŞMALARALA KANUNLARIN AYNI KONUDA FARKLI HÜKÜMLER İÇERMESİ NEDENİYLE ÇIKABİLECEK UYUŞMAZLIKLARDA MİLLETLERARASI ANDLAŞMA HÜKÜMLERİ ESAS ALINIR’’.

Buna ek olarak bir de ANAYASA’NIN tanımına bakarsak:

“ÖRGÜTLENMİŞ BİR TOPLUMDA DEVLETİN YÖNETİM BİÇİMİNİ BELİRLEYEN, YASAMA, YÜRÜTME, YARGI ERKLERİNİN NASIL KULLANILACAĞINI GÖSTEREN YURTTAŞLARIN HAK VE ÖDEVLERİNİ, ÖZGÜRLÜKLERİNİ SAPTAYAN VE DÜZENLEYEN, YASA SIRALAMASINDA EN ÖNDE GELEN YASADIR.’’

Yine Anayasanın 11. Maddesinde de;

“ANAYASA HÜKÜMLERİ, YASAMA, YÜRÜTME VE YARGI ORGANLARI İLE İDARE MAKAMLARINI VE DİĞER KURULUŞ VE KİŞİLERİ BAĞLAYAN TEMEL HUKUK KURALLARIDIR. KANUNLAR ANAYASAYA AYKIRI OLAMAZ’’

Ülkemiz Anayasasının amir hükümlerine rağmen; 6085 sayılı kanun ile kurulmuş Anayasal bir kurum olan SAYIŞTAY nasıl oluyor da yerel yönetim emekçilerinin sözleşmelerine ilişkin incelemelerinde Anayasayı değil, 5018 sayılı kanunun 71 maddesine göre kamu zararı sonucuna varabilmektedir?

5018 sayılı kanunun 71. Maddesi “Kamu Zararı”nı özetle, “yapılan iş ve işlemlerden; kasıt ve kusurdan kaynaklı olarak kamunun zarara” uğratılması olarak görmektedir.

SORMAK İSTİYORUZ, ANAYASANIN TANIMINDA VE 90 INCI MADDESİNDE DAYANAĞINI BULAN TOPLU SÖZLEŞMELERİMİZDEN NASIL BİR KUSUR veya KASIT TESPİT EDİLEBİLMEKTEDİR?

Eğer Sayıştay hukuka bağlı olarak denetim yapıyor ve mahalli idarelerdeki sözleşmelerde yasa da  bir eksiklik tespit ediyor ise; ki bizlere göre de var; bunu denetim yetkisini adına kullandığı TBMM’ne bir raporla bildirmesi, gerekli yasal düzenlemenin HUKUKA uygun düzenlemesinin yapılmasını önermesi, kamu düzeni ve çalışma yaşamının sorunlarının giderilmesi açısından zorunlu  ve çözümcü bir yaklaşım olmaz mı?

Çünkü imza koyarak taraf olduğumuz ILO’nun 98 sayılı sözleşmesi 4. Maddesi:

“Hükümetler, toplu pazarlık hakkının yaygınlaştırılması, toplu pazarlığın geliştirilmesi yükümlülüğü altındadır’’ derken,  aynı zamanda, toplu sözleşme düzeninin müdahale kabul etmeyen özelliğine de vurgu yaparak ve hükümetlerin serbest toplu pazarlığın geliştirilmesi için çaba sarf etmesi gerektiğini yükümlülük olarak belirtmiştir.  

Yine ilgili sözleşmelerin uygulanmasını denetlemekle görevli ILO SENDİKAL ÖZGÜRLÜKLER KOMİTESİNİN kararlarında da;

Çalışanlar tam bir özgürlük içinde toplu pazarlık yapabilmeleri temel bir sendika hakkıdır. Kamu makamları bu hakkın kullanılmasını engelleyebilecek ya da kısıtlayacak müdahalelerden kaçınmalıdır’’ denilmektedir.

Değerli Arkadaşlar,

Sonuç olarak burada genel hatlarıyla ifade ettiğimiz üzere, tartışmasız bir şekilde ülkemiz Anayasa’sına dayanarak yerel yönetim kurumlarında imzaladığımız toplu sözleşmelerin katiyen her hangi bir kamu zararına konu edilmesi hukuken mümkün değildir.

Bunu yapan Sayıştay Anayasamıza aykırı hareket etmekte, biz yerel yönetim emekçilerinin Anayasa ile güvenceye alınan temel bir hakkını özgürce kullanmasını engelleyerek ANAYASAL bir suç işlemektedir.

Biz ülkemizin tüm kurumları gibi Sayıştay’ın da Anayasal bir kurum olarak, hukuka bağlı işlem yapmasını, toplu sözleşmelerimize hukuksuzca müdahale anlamına gelen Anayasa’mıza aykırı söz konusu bu denetim ve kararlara son vermesi için defalarca çağrıda bulunduk. Ancak Sayıştay tüm bu çağrılarımızı duymazdan geldi.

Ama haklılığımız bir kez daha iki gün önce TBMM plan bütçe komisyonunda verilen bir değişiklik teklifi ile teyit edilmiş ve Sayıştay kamu zararı tespitleri nedeniyle “…idari ve mali yargılama ve takibat yapılamaz, başlamış olanlar işlemden kaldırılır” diyen bir düzenleme ile kısmi geçici bir çözüm getirilmiştir.

Biz de bu sefer Sayıştay’ın Anayasa’mıza aykırı bu kararlarına dayanak yaptığı yasal düzenlemeleri değiştirmesi için TBMM’yi göreve çağırıyoruz.

TBMM tarafında 4688 sayılı kanunun 32. Maddesinde yapılacak basit bir düzenleme Sayıştay’ın hukuka aykırı dayanağını ortadan kaldıracağı gibi 136 bin yerel yönetim emekçisinin yaşadığı sendikal özgürlüklere müdahale anlamına gelen hak ihlaline son verecektir.

Sendikamız bu amaçla hazırladığı yasa değişikliği teklifini bugün TBMM’deki tüm siyasi parti gruplarına dosya halinde sunacaktır. Hukuktan yana tüm siyasi partilerden 136 bin yerel yönetim emekçisinin bu haklı talebine destek vermesini ve bu kapsamda hazırladığımız yasa değişiklik teklifimize sahip çıkmalarını bekliyoruz. 

Editör: Güven BOĞA