Soykan kitabının tanıtımında; “Köy Enstitülerinin açılışından kapanışına, işleyişinden benzersiz eğitimine ve 1940-1980 arasında yaşadığımız siyasi süreçler ile emperyalizmin eğitimimiz ve de toplumumuz üzerindeki etkilerine mercek tutmaya çalıştığım aşk ve tarih dolu KEŞKE nihayet bitti. Okumanız dileğimle” ifadelerini kullanarak kitabın ruhuna dikkat çekmiş.
KÖY ENSTİTÜLERİ 81.YIL ÖNCE KURULDU
Güven BOĞA;
Köy Enstitülerinin kapatılması ülkemizdeki aydınlanma sürecinin durdurulması ve demokratik işleyişin sekteye uğratılması anlamına gelmiş, genel anlamda da demokrasimizin derin bir yara alması sonucunu doğurmuştur.
Köy Enstitüleri, Anadolu'nun birer aydınlanma meşaleleri olarak 17 Nisan 1940'ta kuruldu. Köy Enstitüleri aydınlanmanın taşıyıcısı olmuştur. Eğitimi yalnızca bilgi verme süreci olarak görmeyen Köy Enstitüsü hayatın tamamını kapsayan bir eğitim sürecini hayata geçirmiştir. Bugün dahi öğrencileri okutulmaktan kaçınılan dünya ve Türk edebiyatına ilişkin klasikler eğitimin temel kitapları olmuştur. Köy Enstitüleri'nin kapatılması bu anlamda aydınlanma sürecinin durdurulması anlamına gelmiştir.
Köy Enstitüleri, bugün hurafelerle doldurulmaya çalışılan gerici eğitim anlayışına karşı aydınlanmacı eğitimi, ticarileştirilen/halkla bağı kopartılan eğitim anlayışına karşı da toplumcu eğitim anlayışını işaret eder.
Habere Güven olarak Laik, demokratik, bilimsel, çağdaş eğitimden yana tutum ve duruşumuzla Köy Enstitüleri'nin aydınlanmacı anlayışından güç almaktayız onu sahiplenmekteyiz.
Köy Enstitüleri yalnızca öğretmen yetiştiren kuruluşlar olmayıp, bulunduğu çevreyi araştıran, geliştiren ve çevrenin kalkınmasını da üstlenmiş kurumlar olarak ortaya çıkmıştır. Bu anlamda yerine getirdiği işlevin önemi tartışılamaz. Köy Enstitüleri kırsal yörede toplumsal, ekonomik ve kültürel kalkınmayı sağlamak; bu alanda ilgili gerekli elemanları yetiştirmek için kurulan yapılar olmuştur. Bu dönemde köy çocukları eğitildikten sonra köylerine tarımda, işte, sanatta, zanaatta ve sağlık alanlarında öğretmen olarak geri gönderilmişlerdir.
Çok değişik ve çarpıcı bir girişim olan Köy Enstitüleri hareketi belki de dünyaya örnek bir projedir. Ne yazık ki önemi halen yeterince anlaşılamamıştır. Köy Enstitülerinin başlıca amacı kırsal alanı kalkındırmak, köylüyü eğitmek ve eğitmenlerle köylüyü üretici duruma getirmekti.
Köy Enstitülerinde yaşam, dönemin öğretmen ve öğrencilerinin anlatımı ile tam “birliktelik, katılım, yetki” ve "sorumluluk" eksenlerine oturtulmuştur. Enstitülerde kararlar yönetici-öğretici-öğrenci üçlüsünün katkı ve onayıyla alınmıştır.
Köy Enstitülerine eğitim anlamında yüklenen sorumluluk ağır ve anlamlıdır. Köy Enstitülerindeki anlayış o dönemde "Eğitim, Üretim içindedir" şiarıdır. Hep beraber ülkeyi kalkındırmak için üretmek ve hayata birlikte bakmaktır.
O döneme ülkemizin karşı karşıya bulunduğu zorlu koşullar ve uluslararası dinamiklerin ülkemiz üzerinde kurdukları psikolojik etkinin sonucu köy enstitülerin soğuk savaşa kurban edilip kısa sürede kapatılarak tarihin raflarına kaldırılmıştır. Bunu takip eden süreçte ülkenin aydınlık geleceğinin eğitim projesi önce yatılı öğretmen okullarına, sonra yatılı okula, sonra da normal lise eğitimine zamana yayılarak bertaraf edilmiştir.
Bugün öğretmen yetiştirmeden başlayarak eğitim sisteminin yaşadığı pek çok sorunun kaynağında Köy Enstitülerinin kapatılması yatmaktadır. Köy Enstitülerinin kapatılması ülkemizdeki aydınlanma sürecinin durdurulması ve demokratik işleyişin sekteye uğratılması anlamına gelmiş, genel anlamda da demokrasimizin derin bir yara alması sonucunu doğurmuştur.

Köy Enstitüleri Türkiye'yi karanlıktan kurtaracak çok önemli bir projeydi. Siyasetin kurbanı oldu. Köy Enstitüleri ile demokrasi eğitimi verilmiş, köylüye kendi gücü fark ettirilmiştir. İşte bu anlayışın toplumda yaygınlaşacağı ve sosyoekonomik dönüşümü hızlandıracağı korkusudur aslında Köy Enstitüleri'ne saldırıların nedeni.
Köy Enstitüleri'nin gücü, "ulusal" oluşundan ve gerçeklerimizin zorlanmasından doğdu. Ulusal kültürün yaratılmasında, halkoyunları ve türkülerin ilk kez ve her gün okullara girmesinde, halk sanatının keşfedilmesinde Köy Enstitüleri öncü oldu. O yüzden Türkiye dışında-UNESCO çevrelerinde, dünya pedagoji literatüründe ve bugün aktif eğitime geçen üniversitelerimizde programı ve uygulayımı büyük hayranlık yaratıyor, yaratmaya devam ediyor.
Birkaç yıl içinde 17.000'e yakın erkek öğretmen, kızların okutulduğu bu en zor evrede 1.500 kadar kadın öğretmen, 7.500 sağlık görevlisi, 8.756 eğitmenin yetişmesini kimse küçümseyemez.
Köy Enstitüleri'ne ilk darbenin vurulduğu 1946 yılında, köylerimizde 13.635 okul, 25.626 eğitmen ve öğretmen, 1.395.034 öğrenci vardı? Bu süreç devam etseydi hâlâ okuma yazma sorunlarıyla uğraşmaz, eğitimde başarı sıralamalarında en alttaki ülkelerden biri olmazdık.
BİR ROMAN, BİR İNSAN VE TARİH
BU HAFTANIN KONUĞU,

TİTİZ VE UZUN SOLUKLU ARAŞTIRMASININ ÜRÜNÜ OLAN 'KEŞKE' BİR KÖY ENSTİTÜSÜ ROMANININ YAZARI
SEMA SOYKAN
Soykan kitabının tanıtımında; “Köy Enstitülerinin açılışından kapanışına, işleyişinden benzersiz eğitimine ve 1940-1980 arasında yaşadığımız siyasi süreçler ile emperyalizmin eğitimimiz ve de toplumumuz üzerindeki etkilerine mercek tutmaya çalıştığım aşk ve tarih dolu KEŞKE nihayet bitti. Okumanız dileğimle” ifadelerini kullanarak kitabın ruhuna dikkat çekmiş.

Soykan kitabının tanıtımında; “Köy Enstitülerinin açılışından kapanışına, işleyişinden benzersiz eğitimine ve 1940-1980 arasında yaşadığımız siyasi süreçler ile emperyalizmin eğitimimiz ve de toplumumuz üzerindeki etkilerine mercek tutmaya çalıştığım aşk ve tarih dolu KEŞKE nihayet bitti. Okumanız dileğimle” ifadelerini kullanarak kitabın ruhuna dikkat çekmiş.
GÜVEN BOĞA: SİZİ BİRAZ TANIYABİLİR MİYİZ?
SEMA SOYKAN: 1973 Sinop doğumluyum. 1990'da üniversite için Adana'ya geldim. Üniversite, yüksek lisans, iş, evlilik, çocuk derken yıllardır Adana'da yaşıyor, Tekstil alanında faaliyet gösteren şirketim ile istihdam yaratmaya çalışıyorum.
Bununla birlikte pek çok STK'nın gerek yönetim gerekse sosyal komitelerinde yer alarak, öncelikli olarak çocuk, sağlık adına projeler üretiyor ve uyguluyorum.
Sanat, görsel ve yazılı medya ve de edebiyat camiasından dostlarım ile kültürel çalışmalar yapıyorum.
GÜVEN BOĞA: YAZMAYA NE ZAMAN BAŞLADINIZ.
SEMA SOYKAN: Aslına bakarsanız yazmaya 13-14 yaşlarımda başladım. Öyküler ve şiirler ile. Uzun bir ara verdim. 9 yıl önce kaldığım yerden devam ettim. KEŞKE adlı Bir Köy Enstitüsü Romanım 2021 Mart ayında çıktı.

GÜVEN BOĞA: NEDEN TARİH?
SEMA SOYKAN: Tarihi ve araştırmayı çok seviyorum. Hem kendimi geliştiriyorum hem de anlatmak isteğim konuları sıkılmadan okuyacakları bir roman kurgusunda anlatmaya çalışıyorum. Gelirimi sağladığım bir işimin olması da beni yazarlıkta özgür kılıyor. Satış kaygısı duymadan istediğim konuyu ele alabiliyorum. Ama bu sanıldığı kadar da kolay olmuyor. İşim dışındaki neredeyse tüm zamanımı araştırma ve yazmaya ayırıyorum desem abartı olmaz. Çok satan değil, içerikli konular yazan bir yazar olmak için her gün 5-6 da kalkıyor, iş çıkışı aynı şekilde bilgisayarımın, kitaplarımın başına oturuyorum.
GÜVEN BOĞA: KEŞKE ADLI ROMAN'IN KONUSUNDAN BİRAZ BAHSEDER MİSİNİZ?
Köy Enstitüleri esas alan 80 öncesi sağ- sol çatışmalarına uzanan iki dönem romanı diyebiliriz. Kulağa çok siyasi gelebilir ama Türkiye'nin geleceğine ışık tutacak, eğitimde çığır açacak Enstitüleri, ülkenin siyasi çıkmazına dayandığı ve yaptırımlara kurban edildiği için kapsamlı ele alma gereği hissettim.
Araştırdıkça içine girdim. Ne zaman ve nasıl işin içinden çıkabileceğimi bilemedim. Araştırma içerikli olunca iki yıldan önce tamamlamak mümkün olmadı.
GÜVEN BOĞA: NEDEN ADI KEŞKE?
SEMA SOYKAN: Çünkü geçmişi ve bugünü kuşatan keşke, hem özlem hem de pişmanlık ifadesidir. Ve diyorum ki, sadece kişilerin değil, toplumlarında keşkeleri ne kadar çoksa hataları, mutsuzlukları ve pişmanlıkları o kadar derin ve yaralayıcıdır.
İşte ben de okurlarımı bu romanda keşkelerimizle yüzleştirmeye çalıştım.
Birlikte iç çekelim, birlikte düşünelim, sorgulayalım ve birlikte sorunları nasıl çözebiliriz diye düşünelim istedim… Günümüzde yaşananların anlamlandırılması için geçmişte yaşananların anlaşılması gerektiği düşüncemden yola çıkarak yakın tarihe mercek tutmaya çalıştım.

GÜVEN BOĞA: ROMANINIZDA EN DİKKAT ÇEKEN ÖZELLİKLERİNDEN BİRİ NEDİR?
SEMA SOYKAN: Tarih ve bilgi açısında çok dolu olması ve beraberinde çok karakterden oluşan, her karakterin bir görev üstlendiği kurguya sahip olması.
GÜVEN BOĞA: ŞU ANDA ÜZERİNDE ÇALIŞTIĞINIZ BAŞKA BİR ROMANINIZ VAR İSE KONUSU NE OLACAK?
SEMA SOYKAN: Yine tarih olacak. Kurgu kısmen şekillense de tarihsel içerik tam olarak netleşmedi.
GÜVEN BOĞA: SOSYAL MEDYAYI DA AKTİF OLARAK KULLANIYORSUNUZ
SEMA SOYKAN: Evet, elimden geldiğince… Çünkü orası benim için bilgiyi özetleyerek anlatmayı denediğim mecra… Her konuda içerikli bulduğum bilgiyi, düşüncemi, kıssadan hisseleri, atasözlerinin ve deyimlerin ardında yatanları, özetle ilgi duyduğum konuları paylaştığım platform.
Hem 'Bilginin paylaştıkça çoğaldığı 'ilkemle örtüşmesi bakımından, hem de beni daha fazla öğrenmeye meyletmesi bakımından beni mutlu ediyor. Bu vesile ile de çok güzel insanlar kazanmış oluyorum. İmza günlerimde buluşup tanışıyoruz.
Doğru kullanıldığında teknolojinin, sosyal ağların önemli ve gerekli olduğunu düşünüyorum.

GÜVEN BOĞA: HABERE GÜVEN AİLESİNİN BİR PARÇASI OLARAK SİZİ GÖRÜYORUZ. KATKILARINIZ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜRLER.
SEMA SOYKAN: Tarihin içinden çekip almaya çalıştığım bazı gerçeklikleri Romanlarımla buluştururken onu en geniş kesimlere ulaştırılmasında daima yanımda hissettiğim Habere Güven ailesine teşekkür ederim.