Demokrasiye Müdahale: CHP’li Belediyelere Yönelik Gözaltılar Siyasi Tasfiye Hamlesine Dönüştü

EMEP: Siyasi tutsaklar derhal serbest bırakılmalı, genel siyasal af çıkarılmalıdır
EMEP: Siyasi tutsaklar derhal serbest bırakılmalı, genel siyasal af çıkarılmalıdır
İçeriği Görüntüle

Whatsapp Image 2025 07 08 At 10.22.10

Türkiye, son haftalarda demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçecek yeni bir sürece tanıklık ediyor. 2024 yerel seçimlerinde yüksek oy oranlarıyla halkın doğrudan iradesiyle seçilmiş Cumhuriyet Halk Partili (CHP) belediye başkanlarına yönelik yürütülen operasyonlar, adım adım siyasi bir tasfiye programına dönüşmüş durumda.

Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar ve Adıyaman Belediye Başkanı Abdurrahman Tutdere’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda isim, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen çeşitli soruşturmalar kapsamında gözaltına alındı. Bugün adliyeye sevk edilen bu isimler, sadece bireysel olarak değil; temsil ettikleri siyasi anlayış ve halk desteğiyle de hedef alınıyor.

Seçilmişlere Yönelik Zincirleme Gözaltılar: Hukuk Kılıfında Siyasi Müdahale

İstanbul merkezli başlatılan yolsuzluk soruşturmaları kapsamında CHP’li belediyelere dönük gözaltı ve tutuklama dalgası genişliyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Adana Büyükşehir Belediyesi, Adıyaman Belediyesi ve Büyükçekmece Belediyesi gibi önemli yerel yönetimlerin başkanları ve yöneticileri eş zamanlı olarak hedef alındı.

Adliyeye sevk edilen isimler arasında Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, Adıyaman Belediye Başkanı Abdurrahman Tutdere, Adıyaman Belediye Başkan Yardımcısı Ceyhan Kayhan, Büyükçekmece Belediye Başkan Vekili Ahmet Şahin, eski Seyhan Belediyesi yöneticileri ve bazı iş insanları da yer alıyor.

Bu durum, bireysel suç isnatlarından çok daha fazlasını işaret ediyor: Türkiye’nin muhalif yerel yönetim haritası sistematik olarak hedef alınıyor.

İddialar Zayıf, Niyet Güçlü: Tanık Beyanları Üzerine Kurulu Senaryolar

Zeydan Karalar’a yöneltilen suçlamalar, Seyhan Belediye Başkanlığı dönemine uzanıyor ve tanık ifadeleri ile “etkin pişmanlıktan” faydalanmak isteyen kişilerce verilen beyanlara dayanıyor. Somut delillere değil, spekülasyonlara yaslanan bu suçlamaların tam da CHP’li belediyelerin halka yönelik hizmet politikalarını derinleştirdiği bir dönemde gündeme gelmesi, sürecin politik bağlamını açıkça ortaya koyuyor.

Aynı şekilde, Abdurrahman Tutdere hakkındaki iddialar da tanık beyanlarından ibaret. Ancak halk iradesinin temsilcilerinin bu kadar zayıf dosyalarla gözaltına alınması, hukuk devleti ilkesini ciddi biçimde tartışmaya açıyor.

CHP’nin Yerel İktidarı Hedefte: Tesadüf Değil, Planlı Hamleler Zinciri

Bu operasyon, sadece bireyleri hedef almıyor; bir politik çizgiyi, halkın tercih ettiği belediyecilik modelini ve sosyal belediyeciliği temsil eden CHP’yi sistematik biçimde tasfiye etmeyi amaçlıyor. 2019'dan bu yana AKP iktidarının yerel iktidarını zorlayan CHP’li belediyeler, yoksullukla mücadelede, sosyal yardımlarda, halk ekmek uygulamalarında, kadın dostu hizmetlerde ve katılımcı yönetim modellerinde önemli kazanımlar elde etti. Bu başarılar, merkezi iktidarı rahatsız ediyor.

Ekrem İmamoğlu’nun görevden alınmasıyla başlayan sürecin, şimdi diğer belediye başkanlarına yayılması, bu operasyonların münferit değil, politik bir planlama dahilinde yürütüldüğünü düşündürüyor.


Yargı Bağımsızlığı Tartışması: Türkiye’de Hukuk, Siyasi Bir Araç Haline mi Geldi?

Soruşturmaların zamanlaması, içeriği ve kamuoyuna yansıma biçimi, yargı bağımsızlığı konusunda derin kaygılar uyandırıyor. Demokratik rejimlerde yargı, halkın iradesine karşı değil, onun teminatı olarak işlemelidir. Ancak Türkiye’de yargının, siyasal iktidarın direktifleri doğrultusunda muhalefeti bastırmak için kullanıldığına dair örnekler artıyor.

İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı arasında koordineli biçimde yürütülen bu süreç, hukukun üstünlüğü ilkesini aşındırıyor ve yargıya duyulan güveni her geçen gün daha da zedeliyor.

Demokrasiye Vurulan Darbe: Seçilmişlerin Tasfiyesi, Sandığın Anlamsızlaşmasıdır

Demokrasi yalnızca sandığa gitmekten ibaret değildir. Seçilmiş yöneticilere görevlerini yapma fırsatı tanınmadığında, seçimlerin anlamı kalmaz. 31 Mart 2024 seçimlerinde halkın güçlü desteğiyle seçilen belediye başkanlarının bir bir görevden uzaklaştırılması ya da cezai süreçlere maruz bırakılması, halk iradesine yönelik açık bir müdahaledir.

Bu durum, yalnızca CHP’ye ya da muhalefete değil, tüm toplumun demokratik haklarına yönelik bir tehdittir. Çünkü bugün muhalif belediye başkanları hedefteyse, yarın herhangi bir yurttaşın iradesi de yok sayılabilir.

Siyasal Toplumun Tepkisi: Sessizlik Değil, Direniş Gerekli

Toplumun tüm kesimlerinden bu anti-demokratik sürece karşı tepkiler yükseliyor. Sivil toplum kuruluşları, hukukçular, barolar, emek ve meslek örgütleri; halkın iradesine sahip çıkma çağrısı yapıyor. CHP Genel Merkezi ise, yaşananları “demokrasiye açık müdahale” olarak tanımlıyor ve bu sürece karşı hukuki ve siyasi tüm yolların kullanılacağını duyurdu.

Gelecek günlerde Türkiye'nin pek çok yerinde bu hukuksuzluğa karşı dayanışma gösterileri ve halk forumlarının yapılması bekleniyor.

Sonuç: Sandıktan Çıkanlara Siyasi Sopa, Bu Bir Rejim Meselesidir

Bu operasyonlar artık kişisel bir soruşturma olmanın çok ötesindedir. Bu bir rejim tercihidir. Ya seçilmişlerin görev yapmasına izin verilen demokratik bir düzende yaşayacağız, ya da halkın oylarıyla gelenlerin yargı sopasıyla indirildiği otoriter bir düzene mahkum olacağız.

Seçme ve seçilme hakkı, bu ülkenin milyonlarca yurttaşının en temel demokratik hakkıdır. Bu hakka yönelik her saldırı, aslında hepimizin geleceğine yönelik bir saldırıdır.

Muhabir: Güven BOĞA