Sahibi olduğumuz bir eşya çalındığında veya rızamız dışında herhangi bir sebeple elimizden çıktığında ne yapabiliriz? Telefonumuzu çalan hırsızı, sokakta telefonumuz ile oyun oynadığı sırada yakalarsak telefonumuzu geri alabilir miyiz?

Hangi dava yollarına başvurabiliriz?

Kamuoyunda çalınan eşyanın geri alınması ile ilgili genel bilgi, çalan kişiyi savcılığa şikayet etmek ve suç kesinleştiği takdirde, çalınan eşyayı emniyetten almaktan öteye gitmemektedir. Ancak Medeni kanun hükümlerimiz bu konuyla alakalı bazı hükümlere haizdir. Eşya hukuku kapsamında değerlendirilen bu maddeler ''Zilyetliğin korunması'' başlığı altında incelenir. Daha iyi açıklanması açısından öncesinde belli kavramların tanımlamasının net bir şekilde yapılması gerektiğini düşünmekteyiz.

Zilyetlik, Türk Dil Kurumu tarafından ''Sahibi kendisi olsun olmasın bir malı kullanmakta olan, elinde tutan kimse, eldeci'' şeklinde tanımlanmıştır. Tanım ışığında, zilyetlik bir malın sahibi olmak anlamına gelmemektedir. Zilyet, o eşyayı elinde bulunduran kimsedir. Örneğin, annesinin telefonu ile oyun oynayan C'yı düşünelim. C telefonun zilyedidir. Çünkü eşya kendi hakimiyetindedir. Ancak telefonun mülkiyeti C'nın annesine aittir. Bu ayrımın anlaşılması Türk Hukuku bakımından çok büyük önem arz etmektedir.

Bu sebeplerle herhangi bir kimsenin hakimiyet alanında olan bir eşya (sahibi o olsun veya olmasın), elinden rızası dışında çıktığı takdirde nasıl geri alınabilir veya olay anında kişinin elinden çıkmasına nasıl engel olunabilir?

ZİLYETLİĞİN KORUNMASI

Zilyetliğin korunması, zilyetliğin bir hakka dayanıp dayanmadığından ziyade (yukarıda verilen örnek) sadece zilyetlik olgusunun korunmasıdır. Bu sebeple zilyet olan kişinin, o eşya üzerinde bir hakkı olup olmadığına bakılmaksızın bu zilyetlik durumu korunur. Örneğin, A, yolda yürürken telefonunu çalan B'yi A'nın telefonu ile oynarken görse, A bu telefonu zor kullanarak B'den alamayacaktır. Hatta gerekli şartlar altında hırsız B, dava açıp telefonu A'dan geri alabilme olanağına dahi sahiptir. Anlatılan bu somut örnek, zilyetliğin korunması kavramının, malın sahibini değil telefonun zilyedi (telefonun hakimiyet alanındaki kişi) olan kişiyi korumasını anlatmaktadır.

Bir kişinin sahibi olduğu eşyayı hırsızdan geri alamaması durumu çok saçma olarak görülebilir. Ancak hukuk düzenimizce, burada korunması istenen değer, eşya sahibi kişinin bir an önce eşyasına kavuşması değil toplumun sosyal huzur ve güvenidir. Hukuk düzenimiz, yukarıda verilen örnek üzerinden devam edersek, A'nın, telefonun sahibi olsa dahi, hırsız B'den zorla hakkını almak için yapacağı fiili hareketleri engellemiştir.

Yukarıda açıklanan kavramların net bir şekilde ayırt edildiğini düşündüğümüzden, konumuza zilyetliğin korunması imkanları ile devam edeceğiz.

Medeni kanunumuz zilyetliğin korunması açısından iki yöntem öngörmüştür. Birincisi, kuvvet kullanarak zilyetliğin elinden çıkmasına engel olabilmesi, diğeri ise dava yollarınca korunmasıdır.

ZİLYEDİN KUVVET KULLANMA İMKANI

Medeni Kanun md. 981 ''Zilyet, her türlü gasp veya saldırıyı kuvvet kullanarak defedebilir. Zilyet, rızası dışında kendisinden alınan şeyi taşınmazlarda el koyanı kovarak, taşınırlarda ise eylem sırasında veya kaçarken yakalananın elinden alarak zilyetliğini koruyabilir. Ancak, zilyet durumun haklı göstermediği derecede kuvvet kullanmaktan kaçınmak zorundadır.'' şeklindedir. Bu hükmün net bir şekilde açıklanması adına gasp ve saldırı kavramlarının neyi ifade ettiği bilinmelidir.

Gasp: Bir kişinin zilyetliğinin, o kişinin rızası dışında elinden alınmasıdır. Örneğin, bir kişinin arabasını çalmak.

Saldırı: Saldırı, bir zilyedin fiili hakimiyetinin icrasına engel olunmasıdır. Örneğin, bir kişinin arabasının motorunu bozarak çalışmasına engel olmak.

Madde gereğince, elinden rıza dışında alınmaya çalışan eşya bakımından, zilyet kuvvet kullanma imkanına sahiptir. Örneğin, A, kalabalık bir sokakta yürürken B'nin cebindeki telefonu çalmaya yeltendiğini görür. A, burada zilyetliğini kaybetmemek adına B'ye kuvvet uygulayabilecektir.

Ancak bu kuvvet uygulama imkanı gasp veya saldırı bitinceye kadar söz konusudur. Olay anında tepki verilmelidir. Olaydan sonra belli bir zaman geçtiği takdirde bu imkan kullanılamayacaktır. Örneğin, B A'nın telefonunu çalmış ve aradan belli bir zaman geçmiş olsa, A, telefonu geri B'den almak için kuvvet kullanamaz. Artık burada A'nın yapabileceği, malın gasbedenden geri alınması için hukuki yol izlemek ve zararlarından dolayı tazminat talep etmektir.

Ayrıca bu imkan, sadece eşyanın sahibinden çalınması olarak basitleştirilmemelidir. Örneğin, rehin verdiği eşyayı geri almaya çalışan kişiye rehin alan kuvvet uygulayabilecektir.

Kuvvet kullanma imkanı somut olayla orantılı olmalıdır. Örneğin, marketten çikolata çalan çocukları market sahibinin kovalaması olağandır. Ancak market sahibi, çocukları sopa ile döverse bu orantı aşılmış olur.

ZİLYETLİĞİN KORUNMASINDA DAVA

Medeni Kanunumuz, kuvvet kullanma imkanından yararlan(a)mamış kişiler adına başkaca bir çözüm yolu olarak zilyetlik davalarını öngörmüştür. Bu dava türlerini gasp ve saldırı durumlarında söz konusu olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür.

Zilyetliğin gasbında;

1- Zilyetliğin iadesi davası: Medeni Kanun md. 982 ''Başkasının zilyet bulunduğu bir şeyi gasbeden kimse, o şey üzerinde üstün bir hakka sahip olduğunu iddia etse bile onu geri vermekle yükümlüdür.'' şeklindedir. Tekrar hatırlatmak gerekirse, burada korunmaya çalışılan kavram, zilyetliktir. Bu sebeple bu dava türlerinde, eşyanın sahibinin (mülkiyet hakkı) kim olduğu değil, zilyedin kim olduğuna bakılır. Örneğin, A B'nin telefonunu çalmış olsun. A sokakta B'yi görüp telefonu zorla geri alırsa, hırsız B bu davayı açarak telefonu geri alabilecektir.

Ancak bu gibi senaryoların gerçekleşmemesi adına kanun bir hüküm daha getirmiştir. Medeni Kanun md. 982/2 ''Davalı, o şeyi davacıdan geri almasını gerektirecek üstün bir hakka sahip olduğunu derhâl
ispat ederse onu geri vermekten kaçınabilir.
'' şeklindedir. Örnek olayımızda, A mahkemede telefonun faturasını gösterirse telefonu vermekten kaçınabilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, A'nın faturasını kanunda yazıldığı gibi, derhal gösterecek olmasıdır. Eğer faturayı kaybedip bulmak için mahkemeden süre isterse telefonu geri alamayacaktır. Bu gibi durumlar adına farklı dava türleri bulunmakla birlikte konumuz dışı olduğundan başka bir yazımızda ele alacağız.

2- Tazminat davası: Bu davalar istenirse zilyetliğin iadesi davası ile birlikte veyahut ayrı olarak açılabilir. Bu davalar haksız fiile dayanır. Nitekim Türk Borçlar Kanunu md. 49 ''Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür'' şeklindedir. Kanun tanımı ışığında bu tazminata hak kazanabilmek için zarar verenin kusurlu olması gerekir.

Zilyetliğe saldırı durumunda;

Saldırı, yaptığımız tanımdan anlaşılacağı üzere, genellikle taşınmazlarda meydana gelmektedir. Bu sebeple belirtmek gerekir ki taşınmazlar da zilyetliğe konu olabilmektedir. Nitekim TMK ''Dava, saldırının sona erdirilmesine, sebebinin önlenmesine ve zararın giderilmesine yönelik
Olur.'' saldırı durumunda bu dava türlerini öngörmüştür.

1- Saldırıya son verme davası: Medeni Kanun md. 983 ''Saldırıda bulunan, şey üzerinde bir hak iddia etse bile; zilyetliği saldırıya uğrayan, ona karşı dava açabilir'' şeklindedir. Ancak madde hükmünde dikkat edilmesi gereken saldıran kişi bir hak dahi iddia etse saldırıyı durdurmak zorundadır''....şey üzerinde bir hak iddia etse bile...''. Örneğin, G E'nin arazisine kendi molozunu dökerse E'nin zilyetliği saldırıya uğramış kabul edilir. Bunun dışında, E'nin arazisinde fiili hakimiyeti bulunan kimse, molozu E (arazi maliki) dökse dahi bu davayı açabilir. Nitekim TMK md. 992/2 ''Bununla birlikte taşınmaz üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunan kimse, gasp veya saldırı sebebiyle dava açabilir.''

2- Saldırı sebebinin önlenmesi davası: Saldırı bitmiş veya hiç başlamamış (ancak başlaması mümkün görünüyorsa) olması durumunda yeni bir saldırının meydana gelmemesi adına açılacak davadır.

3- Tazminat davası: Ayrıca zilyetler, bu saldırıdan doğan zararlarının tazminini de isteyebilirler.