Birçok kurumun ortaklaşa düzenlediği panel Adana Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonunda yapıldı.

Adana Tabip Odası Başkanı Uzman Dr. Selahattin Menteş ve Çukurova Öğretim Elemanları Derneği adına Doç. Dr. Sedat Gündoğdu’nun kolaylaştırışı olarak yer aldığı panel “Deprem, Moloz ve Çevre” konularına bilimsel bakış açısı sunulmasına olanak sağladı.

Mimar Sinan Üniversitesi Öğretim Üyesi Aslı Odman, İMO Adana Şube Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Uncu, Hatay Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyon Başkanı Avukat Ecevit Alkan, Adana Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma Daire Başkanı Deda Büyüköztürk ve Çukurova Tarım ve Çevre Derneği Başkanı Doç. Dr. Meral İncesu panelin konuşmacısı olarak farklı alanlardan konuya dair açıklamalarda bulundular.

TMMOB Adana İKK Sekreteri İMO Adana Şube Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Uncu tarafından yapılan konuşmanın metni diğer panelistlerin ise konuşma videoları haberimizde yer almaktadır.

İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ VE YAŞANABİLİR, SÜRDÜRÜLEBİLİR YAPILI ÇEVRE   

Gelişen dünyamızda ihtiyaçlar arttıkça, talepler doğrultusunda doğadaki sınırlı kaynakları tüketiyoruz. Bu eylemlerimiz sonucunda atık yaratıyoruz.

Son yıllarda popüler olan ama yanlış anlaşılan bir terim var; sürdürülebilirlik. Çoğunlukla şirket sürdürebilirlik faaliyetleri olarak anlaşılan bu terim, devamlı olarak faaliyette bulunmak demek değildir.

Sürdürülebilirlik; faaliyetler gerçekleştirilirken doğal kaynakları doğa ile barışçıl bir şekilde değerlendirmek ve kaynakları yok etmemektir.

Sürdürebilirlik; bugünün ihtiyaçlarını karşılarken gelecek nesillerin ihtiyaçlarını göz önünde bulundurma ve onların imkanlarını elinden almamak demektir.

Bir yandan yaşanabilir alanlar oluştururken, gelecek nesillere sağlıklı yaşam koşulları bırakmak, doğal kaynakları korumaktır.

Tükenebilir kaynakları korumak için, tükettiğimiz ve ‘oluşturduğumuz “artıkları” yeniden kullanılabilir hale getirmemiz gerekmektedir. Yaşadığımız çevreyi devamlı ve yaşanabilir kılmak ve sürdürülebilir bir yaşamı gelecek nesillere bırakabilmemiz için buna ihtiyacımız vardır.

İnşaat Mühendisliği mesleğimiz açısından yaşanabilir ve sürdürülebilir yapılı çevre alanlarını nasıl yaratabiliriz, bu konuya değinmeye çalışacağım.

6 Şubat depremleriyle de bunun önemi bir kez daha ve ne yazık ki acı sonuçlarıyla birlikte ortaya çıktı.

Ayrıca, iklim değişikliğinin yarattığı sonuçlar da eylemlerimizi doğayla barışık olarak sürdürmemiz gerekliğini açık seçik vurguluyor.

Hepimiz biliyoruz ki deprem; hava, su, yağmur, kar vb. gibi bir doğa olayıdır. İnsanlık tarihi bu doğa olayları ile yaşayagelmiş ve bunları önleyemeyeceğini öğrenmiştir.

Ülke topraklarımızın %80’den fazlası ve nüfusun yaklaşık 75 milyonu deprem kuşağında yaşamaktadır. Bizler de bu gerçekle yaşamayı sürdürmek zorundayız.

Ancak deprem bir afet değildir. Depremi afete dönüştüren, depreme dayanıksız yapılardır. Depremin afete dönüşmesinin nedeni insan eliyle yapılmış depreme dirençsiz yapılardır. Yapı üretim sürecinin tüm gerekliliklerine uygun olan bir yapılaşma söz konusu olsaydı, deprem yönetmeliğinin tasarım felsefesine uygun olarak binalar yine hasar alacak, hatta belki bir kısmı ağır hasar alacak, ancak insanların içerisinden çıkmasını sağlayacak davranışı gösterecek, deprem afete dönüşmeyecekti. Hasar olsa da can kaybı asgari sınırlarda kalabilecekti.

Depremlerin afete dönüşmesi, ne yazık ki insan eliyle yapılan çarpık kentleşmenin sonucudur. Bu çarpık kentleşmenin sonucu kentlerimizdeki binaların % 60’ı iskansız, kaçak yapılardır. Üstüne üstlük bu kaçak yapılaşmaya karşı önlem alınması, yapıların depreme dirençli hale getirilmesi için çalışmalar yapılması gerekirken (ki biz bunu Oda olarak Şube olarak uyarısını defalarca yaptık) devlet eliyle imar affı çıkartılarak kaçak yapı stoku, dolayısıyla depreme dirençsiz yapılar çoğaltıldı.

Ne yazık ki alınması gereken dersleri, doğa bize pek çok kez hatırlatmasına rağmen yanlışlar devam ettiriliyor.

Öncelikle nelerin yapılmaması gerektiğini şu an ülkemizde yapılanlarla sergileyelim.

Depremin ardından molozların döküldüğü yerlere bakalım. Konuşmacı arkadaşlarımız bu konuyu eminim ki ayrıntılarıyla güzel detaylandıracaklardır. Ben sadece diğer deprem molozlarının akıbetinden farklı olmayan Adıyaman örneği ile yetineceğim.

Adıyaman’da, binlerce ton molozun döküldüğü yer tarım alanları, kentin yanı başındaki yerleşim alanı ve organize sanayi bölgesi ile çevrili eski dere yatağı. Organize Sanayi kurulurken deri yatağı kurutulmuş. Ancak dere yatağının devamında sulama kanalı var. Ekili tarlalarla, moloz yığınları arası sadece mesafe sadece 200 metre. Molozlar dökülürken oluşan yoğun toz yeni felaketlerin habercisi olarak tarladaki ürünlere ulaşıyor; zararlı kimyasallar, asbest toprağa karışıyor, yakınındaki yerleşim yerlerinde yaşayanlar ciğerlerine soluyor.

Yine deprem sonrası alelacele seçim propaganda aracı olarak da görülerek plansız, programsız yeterli etütler yapılmadan, yerel idare, meslek kuruluşları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları sürece dâhil edilmeksizin, bölge insanlarının düşünceleri alınmadan yeni yerleşim yerleri tespit edilmeye başlandı.

WhatsApp Image 2023-05-06 at 10.49.49

Evet,  barınma sorunu önemli bir sorundur ancak yapılı çevre oluşturmak, zemin analizinden başlayarak, tarım arazilerini koruyarak, su ve altyapı ihtiyaçlarını, kültürel sosyal ihtiyaçları gözeten bilimsel bir çalışma ile yapılmalıdır.

Deprem bölgelerinde toplum sağlığının korunarak; sağlıklı, sağlam ve güvenli yaşam çevrelerinin oluşturulmasına yönelik çalışma yapılması gerekirken, , OHAL Kararnameleri ile Bakanlık ve TOKİ’ye sınırsız inşaat yetkileri verilmiş; ormanlar, meralar ve koruma alanları yapılaşmaya açılmıştır.

Yılların, orada yaşamış nesillerin oluşturduğu tarihi, kültürel mirasın yeniden yaşatılmasına çalışılması gerekirken, acele kamulaştırma kararları ile vatandaşların yaşam alanlarına bir nevi el konularak, vatandaşlar kent merkezlerinin dışında yapımına başlanan tek tip projelere mahkum edilmek istenmiştir.

Büyük acıların yaşandığı depremler sonrası bu yanlışların yanı sıra, orta ve ağır hasarlı binalarda yaşayanlar, yine yapısına güçlendirme yaptırarak oturmak isteyenler, mevzuatların yetersizliği, sürece ilişkin sağlıklı açıklamaların, yönlendirmelerin yapılmaması nedeniyle zor durumdadır.

WhatsApp Image 2023-05-06 at 10.49.48

Adana özelinde bunun yaşandığı artık herkesin malumu.

Yaşanan bu büyük yıkım haliyle vatandaşlarımızın endişelerini artırmıştır. Hasarsız ve hafif hasarlı binalara bile girmekte tereddüt yaşatmıştır. Vatandaşlarımızın bu endişelerini istismar edecek kişilerde hemen piyasada dolaşmaya başlamıştır.

Vatandaşlarımızı bu vesile ile tekrar uyarmak isterim: Binaların deprem dayanıklılığı analizi (deprem performans analizi diyoruz biz) ve güçlendirme, yetkin ve işin ehli kişi ve kurumlar tarafından yapılmalı; öneriler çözümler belgelendirilmelidir. 

Deprem Etkisi Altında Mevcut Bina Sistemlerinin Değerlendirilmesi ve Güçlendirme Tasarımı için özel kurallar, 01.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Türkiye Bina Deprem yönetmeliğinin 15. Maddesinde ayrıntılı olarak sıralanmıştır.

Anılan yönetmeliğin 15.2.1.3 maddesinde “Binalardan bilgi toplanması kapsamında tanımlanan inceleme, veri toplama, derleme, değerlendirme, malzeme örneği alma ve deney yapma işlemleri inşaat mühendislerinin sorumluluğu altında yapılacaktır” amir hükmü mevcuttur.

Ayrıca yapılardaki inşaat demirinin paslanması olan korozyon sorunu, Adana’daki binaların en önemli sorunlarından biridir. Deprem hasarlarını tespit için çalışan meslektaşlarımız korozyona çokça rastladıklarını ifade etmişlerdir.  Bu durum; çoğunlukla deprem kaynaklı olmayıp, daha yapılırken ve sonrasında ortaya çıkan bir olumsuzluktur.  Hatta özellikle bodrum kat kolon – kiriş birleşim yerlerinde betonun usulüne göre yerleştirilmemesinden dolayı demir donatı açıkta durmaktadır. Deprem olsun olmasın bu durum kabul edilemezdir. Her koşulda yapının tüm elamanları su sızıntılarından, nemden kurtarılmalıdır. Öyle ki; oturduğu binanın bodrum katı olduğunu depremden sonra öğrendiğini beyan eden maliklere rastlanmıştır.

Gerek iklim gerekse Seyhan Nehri yatağı, zemin yapısı nedeniyle korozyona açık olan ilimizde belli periyodlarla bina bakımlarının yapılması ve bunun sertifikalanması bina güvenliğini artıracaktır. Arabamızın nasıl belli periyodlarla bakımı yapılıyorsa, can güvenliğimiz için yaşadığımız binalarda neden yapılmasın? 

Deprem dirençli yapı stokuna ulaşmak için hepimizin bu gidişata dur demesi gerekmektedir. Bu acıların bir daha yaşanmaması istiyorsak kararlılıktan vazgeçmemeli, asla pes etmemeliyiz.

Editör: Haber Merkezi