BİZ YOKMUŞUZ GİBİ ÇIKARILMAYA ÇALIŞILAN, YASA GÖRÜNÜMLÜ BİR TORBA DAHA!

10. Yargı Paketi Ceza Adaleti Sistemini, Çocuk Haklarını ve İfade Özgürlüğünü Hedef Alıyor

10. Yargı Paketi olarak anılan Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, TBMM Adalet Komisyonu’ndan geçti.

10 ayrı yasada değişiklik yapan, 30 maddelik teklifin görüşmeleri 31 Mayıs Cumartesi günü başlayarak 1 Haziran Pazar günü sabaha karşı tamamlandı. Komisyon görüşmeleri topu topu 15 saat sürdü. 3 Haziran gecesi de TBMM Genel Kurulu’nda görüşmelerine başlandı.

İktidarın ülkenin hukuk düzenini alt üst etmeye ve hukuk güvenliğini tamamen ortadan kaldırmaya yönelik bu yasa yapma yöntemini ve acelesini artık anlıyoruz. Burada anlaşılmaz olan, muhalefetin de bu sürece cılız kimi itirazlar ile eşlik etmeye devam etmesi.

İktidar tarafından kamuoyuna “reform” olarak sunulan 10. Yargı Paketi de sorunları çözmekten uzak hatta yeni sorunlar çıkarmaya gebe, hak ihlallerine neden olacak Anayasa’ya aykırı öneriler içeren bir yasa teklifi olarak karşımızda duruyor. Yargının siyasallaştığı ve baskı aracı olarak kullanıldığı, toplumsal muhalefetin kriminalize edildiği, kadınların ve hak savunucularının sistematik baskılara maruz kaldığı bir ortamda, yargıya dair atılacak her adımın insan hakları, eşitlik ve hukukun üstünlüğü ilkeleri çerçevesinde atılması gerekir. Ancak bu paket de tıpkı önceki “reform”larda olduğu gibi, bu ilkeleri ya göz ardı ya da ihlal etmektedir.

Kadınlar, LGBTİ+’lar, çocuklar, azınlıklar, hak savunucuları ve tüm toplum yıllardır adalete erişimde büyük engellerle karşı karşıyadır. Bu Pakette ne İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuz çıkışla derinleşen şiddet iklimine karşı etkili bir yanıt var ne de kadınların ve çocukların adalet sisteminde yaşadığı ayrımcılığı giderecek somut bir adım var. Aksine, ifade özgürlüğünü daha da sınırlayan, yargı eliyle tüm toplumu ve hak mücadelesini bastırmaya olanak tanıyan düzenlemeler öne çıkıyor.

Muhalefet partileri artık kabul etmeli: Bu düzende yasa değil, buyruk geçer!

Muhalefetin bu süreçteki yetersiz hatta katılımcı tutumu kaygı vericidir. Yürütme yetkisinin tek kişide toplanıp, onun da tüm işlemlerinin denetim dışı tutulmasına, yasama organı olan TBMM’nin etkisizleştirilmesine, yargının siyasallaşmasına karşı ilkeli, kararlı ve sonuç almaya yönelik bir tutum sergilemek yerine, çoğu zaman teknik tartışmalarla ya da sessizlikle yetinilmektedir. Halkın taleplerine kulak verilmeden, yalnızca “muhalefet etmiş olmak için” yapılan açıklamalar, iktidarın çizdiği sınırların dışına çıkamamaktadır.

Muhalefet partileri, meşruiyetini kaybetmiş bir iktidarın Meclis çoğunluğunu kullanarak tüm ülkenin yasal düzenini alt üst etmesine aracı olmaktan acilen vazgeçmelidir. Mecliste etkisizleştirilen muhalefet, halk nezdinde yeniden güç kazanmak istiyorsa iktidarın bloke ettiği ve halktan kaçırdığı yasama süreçlerine katılmayı artık açıkça reddetmelidir. Çünkü bu düzende yasa değil, buyruk geçer!

Ceza adaleti değil, çelişkiler yumağı

Paketle Ceza Kanunu’nda suça teşebbüs (m.35), kasten yaralama (m.86) ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama (m.87), tehdit (m.106), genel güvenliğin tehlikeye sokulması (m.170) gibi bazı maddeler değiştirilerek ceza artırımı getirilmek isteniyor. Teklifin madde gerekçelerinde bu değişikliklerin amacı suçun caydırıcılığını sağlamak, “suç ve cezalar arasındaki ölçülülük ve orantılılığın korunması ile ceza adaletinin sağlanması yanında suçla daha etkin mücadele” etmek olarak açıklanıyor. Aynı Teklif, İnfaz Kanunu’nda da değişiklik öngörüyor. Açık cezaevine ayrılma koşulları esnetiliyor. Denetimli serbestlik uygulama süresi artırılıyor. Hükümlülerin izinli sayılma halleri genişletiliyor.

Teklifin genel gerekçesinden kamu güvenliği, toplumun suçtan korunması gibi vurgulara yer alırken, faillerin toplumsal hayata dönüşü orantısız şekilde hızlandırılıyor. Ceza adaleti sisteminin salt cezalandırmaya odaklı olması değil, onarıcı ve adil olması da gerekir. Ama 10 yıl ceza verdiğiniz kişi sadece iki yıl kapalı cezaevinde kalıyorsa, üstelik bu süre içerisinde “topluma kazandırma” sürecine dair hiçbir şey yapılmıyorsa, burada artık tutarlı ve meşru bir ceza adaleti sisteminden bahsetmek mümkün olamaz. Ceza hukukunun temel amaçlarından biri, suç karşısında toplumun adalet duygusunu tatmin etmek ve fail ile mağdur arasında bozulan dengeyi hukuken onarmaktır. Ancak pakette söz konusu çelişki ve dengesizlik verilen cezanın gerçek hayatta karşılığının olmaması, cezaların sembolikleşmesi ve Türkiye’deki cezasızlık politikasının güçlenerek sürmesinden başka işe yaramayacaktır. Bu tarz düzenlemeler hukukun öngörülebilirliğini ve hukuk güvenliğini ortadan kaldırmaktadır. Bir sistemde cezanın verilmesi ile infaz edilmesi arasında yapısal bir kopukluk varsa, toplumda “suçun karşılığı yok” algısı gelişir. Mağdurların adalete olan inancı sarsılır. Failin yeniden suç işleme riski artar. Mahkemelerin kararları toplumsal meşruiyetini yitirir. Özellikle kadınlara karşı şiddet ve toplumsal cinsiyet temelli suçlarda, cezanın yalnızca verilmesi değil etkin şekilde infaz edilmesi de devletin “due diligence” özen yükümlülüğünün bir parçasıdır.

“Çocuğun üstün yararı” bir kelime öbeği değil, evrensel ilkedir

Pakette çocukların eğitim evlerine gönderilmeden doğrudan kapalı cezaevlerine gönderilmeleri; eğitim evindeki çocukların kriterleri belirsiz, objektif olmaktan uzak bir idare kararıyla kapalı cezaevine gönderilmesinin önünün açılması; tıpkı yetişkinler gibi çocukların da artık koşullu salıverme ve denetimli serbestlikten yararlanabilmek için bir süre cezaevinde kalmalarına imkân veren düzenlemeler yer alıyor. Paket sadece yetişkinlerin dahil olduğu ceza adaleti sistemini değil, çocuklarınkini de bozuyor. Başta çocuğun üstün yararı olmak üzere çocuk haklarıyla ilgili evrensel ve Anayasal çok sayıda ilke göz ardı ediliyor.

İfade özgürlüğüne yeni bir darbe daha

Pakette, İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’da yapılması öngörülen değişiklikler Anayasa Mahkemesi kararları ile gerekçelendiriliyor. Ancak getirilmek istenen düzenlemeler AYM kararlarına aykırı!

Bazı maddeler aynen AYM tarafından iptal edildikleri halleriyle korunurken ve AYM kararları görmezden gelinirken, bant daraltma gibi yeni düzenlemelerle de yeni baskı araçları oluşturulmaya çalışılıyor. BTK Başkanına verilen ve AYM tarafından iptal edilen içeriğin yayından kaldırılması yetkisi, hâkim kararına ihtiyaç olmaksızın tekrar getirilmeye çalışılıyor. Bant daraltma düzenlemesi ile özellikle sosyal medya platformları üzerinden sansür, hesap kapatma/engelleme artacaktır. İfade özgürlüğüne bu tarz müdahalelerin Anayasaya aykırı olduğu zaten AYM kararlarıyla ortaya konmuştur. Bu Paket, iktidarın AYM kararlarını görmezden gelme, yargı ile inatlaşma alışkanlığının bir parçasıdır.

EŞİK olarak herkese sesleniyoruz

Yargı reformu; kadınların ve tüm toplumun adalete eşit ve özgür biçimde erişimini sağlamak, yargı bağımsızlığını güvence altına almak ve demokrasiyi içselleştirmekle mümkündür. Siyasi iktidarın araçsallaştırdığı bir yargı düzeniyle, temel hak ve özgürlükler ve Anayasa Mahkemesi kararları görmezden gelinerek yapılacak şeye yargı reformu denilemez. İktidara, egemenliğin kayıtsız ve şartsız sahipleri olarak bu ve benzeri paketleri yapmaktan vazgeçin diyoruz.

Tüm toplumu, bu “reform” paketlerinin ardındaki gerçek niyetleri sorgulamaya, kadınların ve tüm yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini daha güçlü bir biçimde sahiplenmeye çağırıyoruz. Tüm muhalefet partilerini de olanları izlemekle yetinmekten vazgeçmeye, toplumsal muhalefetin bir parçası olmaya, iktidarın bloke ettiği ve halktan kaçırdığı yasama süreçlerine katılmayı acilen ve açıkça reddetmeye davet ediyoruz.

Bunlar yasa değil, buyruk!

Kendileri çalıp kendileri oylasınlar!

Zeydan Karalar: “Bu Cesaret, Bu Direnç, Bu Kararlılık Oldukça Kimse Belimizi Bükemez!” Zeydan Karalar: “Bu Cesaret, Bu Direnç, Bu Kararlılık Oldukça Kimse Belimizi Bükemez!”

3 Haziran 2025

EŞİK – Eşitlik İçin Kadın Platformu

Editör: Haber Merkezi