GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMA (GDO)

Bir canlı türüne başka bir canlı türünden gen aktarılması veya mevcut genetik yapıya müdahale edilmesi yoluyla yeni genetik özellikler kazandırılmasını sağlayan bu modern biyoteknolojik tekniklere gen teknolojisi adı verilir.

vvvv

Gen teknolojisi kullanılarak canlıların sahip olduğu gen dizilimleriyle oynayarak, doğal süreçler ile edinilmesi mümkün olmayan yeni özellikler kazandırılmış organizmalara da "Genetik Yapıları Değiştirilmiş Organizma (GDO)" adı verilmektedir

Genetiği değiştirilmiş ürünler günümüzde tartışmalı bir konudur. Bilim dünyası bu konuda kutuplaşmıştır ve günümüzde de devam etmekte olan somut tartışmalar söz konusu olmuştur.

Genetiği değiştirilmiş ürünlerin pazarda yer almasıyla birlikte tüketicilerde de gıda güvenliği açısından kuşku içine girmişlerdir. Gıda üreticilerini ve genetiği değiştirilmiş ürünleri destekleyenler, bu üretim yönteminin birçok faydasının olduğu düşüncesini savunmaktadırlar.

 

Aynı zamanda bu gen teknolojisi sayesinde üretimin daha verimli ve hızlı olduğunu düşünmektedirler ve artan verimlilik sayesinde de çiftçilerin maliyetlerinin düşeceğini, tüketicilerin de ürünleri daha ucuza alabileceğini savunmuşlardır Gen teknolojisinde öne sürülen faydalara karşılık bazı tüketiciler genetiği değiştirilmiş gıdaların tüketiminin insan sağlığı üzerinde bazı zararlara yol açabileceği düşünmektedirler.

Bazı araştırmacılar tüketicilerin endişeli olmasını bilimin yanlış anlaşılmasından veya bilgi eksikliğinden kaynaklandığını düşünmektedirler.

II. Dünya Savaşından sonra dünya nüfusu hızla artmaya başladı. 1960’lı yılların başında üç milyar kişi olan dünya nüfusu, 2020 yılında sekiz milyara ulaşmış; 2050 yılında ise bu sayının on milyara yaklaşacağı tahmin edilmektedir.

Dünya üzerinde artan nüfus ile birlikte pek çok problemin yanı sıra insanların beslenme ihtiyaçlarının karşılanması da çözülmesi gereken önemli konulardan biri haline dönüşmüştür.

Bu artan nüfusun beslenme gereksinimlerinin karşılanması için “Yeşil Devrim” olarak adlandırılan bir gelişme yaşandı. Bu devrim temelde dar alanda en yüksek düzeyde verim alabilmek için yapılmıştır. Bu bağlamda gerçekleştirilen bitki ve hayvan veriminde yakalanan üretim artışı, son yıllarda tarımsal faaliyetlerde yaşanan verim ve üretim sorunlarının giderilmesine yönelik moleküler biyoloji, biyoteknoloji ve özellikle genetik mühendisliği alanlarında yaşanan hızlı teknolojik ilerlemeler sonucunda birim alandan elde edilen verimin artırılmasıyla çevresel koşullara dayanıklı bir üretim döngüsü gösteren bitki ve hayvan türlerinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar kapsamında değerlendirilerek sürdürülmektedir

GDO’ların kullanım amaçları özetlemek gerekirse: Tarımda kimyasal madde (pestisit) kullanımını azaltmak, ürünlerin besin değerini arttırmak ve organoleptik özelliklerini geliştirmek, tarım ürününün dayanıklılığını artırmak, ürünün verimini artırmak ve raf ömrünü uzatmaktır.

Ürünlerde besin değerini artırmak amacıyla kullanılan gen teknolojisi; protein, karbonhidrat ve yağ asidi içeriğinde değişme şeklinde azlatılabilir. Protein içeriğinde değişiklik; metioin ve lizin gibi elzem aminoasit içeriğinin besinlerde artışıyla protein kalitesinde artış sağlamak için yapılmaktadır. Karbonhidrat içeriğindeki değişme; salça, ketçap ve domates sosu vb. yapmak için gıda işlemede kullanılır ve domatese yoğun içerik kazandırılır. Ayriyeten patatesin nişasta içeriğini artırmak için de bir bakteri geninin patatese aktarımı da yapılmaktadır.

Yağ asidi içeriğinde değişme ise; doymuş ve trans yağ içeriğinin azaltılması ve az yağlı az kolesterollü et ve düşük kolesterollü yumurta üreten kümes hayvanlarını elde etmek için kullanılmaktadır.

Ürünlerde gen aktarım teknolojisinin kullanılmasının diğer bir amacı da organoleptik özelliklerin geliştirilmesidir. Organoleptik özellikler: Besinlerde tat, renk ve yapı açısından istenilen özelliklerin (örneğin çekirdeksiz dolmalık biber, çekirdeksiz domates ve çekirdeksiz, küp karpuz gibi) kazandırılabileceği ileri sürülmektedir.

GDO’ların insan sağlığı üzerindeki potansiyel zararları: Toksin etki, antibiyotik direnci, alerji ve kanser riski olarak bahsedilebilir.Toksin etki: Özellikle hücre içi toksin üreten GD besinlerin uzun süre tüketilmesinin, insan sağlığına etkileri konusunda literatürde bir araştırma bulunamamıştır, ancak kısa süreli yapılan hayvan deneylerinin sonuçları kaygı vericidir .

GDO’lar, bünyelerinde böcek öldürücü genler ile terminatör teknolojisi gereği aktarılmış genlerden dolayı bitkilerde toksik madde sürekli olarak üretilmektedir. Bu bitkilere “pestisit üreten bitkiler” adı verilmektedir. Bu toksinlerin dokularda birikmesi önemli riskler oluşturur. Ayrıca gen aktarımının genom üzerinde toksin üretimini durduran düzenleme bölgesini bozması aşırı toksin ekspresyonu ile sonuçlanabilir .

Antibiyotik direnci: Gen aktarımında, seleksiyon amacıyla aktarılan özelliklerden biri antibiyotik direncidir. Transgenik bitki üretiminde kullanılan bu genlerin doğaya yayılma ihtimali kimi çevrelerce çok büyük bir tehlike arz etmektedir. Zira antibiyotik direnç genlerinin patojen mikroorganizmalara geçmesi durumunda bu bakterilerin neden olduğu enfeksiyonları kontrol altına almayı zorlaştıracaktır .

Alerji: Farklı besinlerin genlerinin birbirine transferi, alerjik reaksiyonlara da neden olabilmektedir. Gıda alerjisi olan kişilerde günlük besin maddelerine eklenen yabancı proteinlerden zarar görebilir. Bu besinlerin etiketine gerekli uyarıların yapılması ve içeriğinin yazılması besin alerjisi olan kişileri korumak acısından önemlidir.

Kanser riski: GDO’ların doğrudan yada dolaylı alarak kanserojen etkisi olabileceği çeşitli araştırmalar tarafından gösterilmiştir. Özellikle herbisitlere dayanıklılığı sağlamak amaçlılığıyla kullanılan “bromoxynil” ve “glufonsinate” gibi kimyasal maddelerin kanserojen olduğu bilinmektedir. Bu sebeplerden dolayı GDO’ların kullanımında kanser riski olduğu düşünülmektedir.

GDO’lu ürün kullanımında birçok ülke bu ürünlerin doğaya salınması hususunda kontrol sistemi uygulamaktadır.

ABD en önemli üreticilerden biri konumundadır ve bu ülkede GDO’ların doğaya salınmadan önce Amerikan tarım Bakanlığı (USDA), Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) ve Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından çok yönlü olarak incelenmektedir. Avrupa Birliği ülkelerinin de aralarında bulunduğu 107 ülkeyle birlikte Türkiye’nin de 2000 yılında imzaladığı Cartagena Biyogüvenlik Protokolü’nün gereğini yerine getirmek amacıyla ve TÜBA ile TÜBİTAK’ın oluşturduğu “Biyoteknoloji/Gen Mühendisliği çalışmaları için ''Ulusal Biyogüvenlik Komitesi’’, oluşturulmuştur. GDO’lu ürünlerin insan sağlığına olan potansiyel zararları da göz önüne alınarak biyo çeşitliliğin kullanımı ve korunmasına etkisi olabilecek tüm GDO sınırı aşan hareket, transit, ele alınış ve kullanımını kapsayan protokol imzalanmıştır .Bu yasal düzenlemeler sonucunda GDO’lu ürünlerin potansiyel riskleri en az düzeye indirgenecek şekilde ayarlanmış ve tüketicilerin tutum ve satın alma davranışlarında olumlu yönde etkisi olmuştur.