Röportaj: Emin İncesoy – Ahmet Karagöz
Ahmet Karagöz: 10 Mart 1965 tarihinde Elbistan'da doğdu. Evli ve bir erkek çocuk babasıdır. İlköğrenimini Elbistan'da, ortaöğrenimini Gaziantep'te tamamladı. 1987-1991 tarihleri arasında Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makinaları Bölümü’nde okudu ve ziraat mühendisi oldu. 1993-1996 tarihleri arasında Çukobirlik Genel Müdürlüğü bünyesinde mevsimlik işçi olarak çalıştı. 13 Mayıs 1997 - 29 Ekim 2016 tarihleri arasında MEB'de öğretmen olarak görev yaptı. 2011-2014 yılları arasında Eğitim Sen Adana Şubesi'nde Örgütlenme Sekreteri olarak görev yaptı. 2014-2017 yılları arasında Eğitim Sen Adana Şube Başkanlığı görevinde bulundu. Eğitim Sen Adana Şube Başkanıyken Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’nın 10. Olağan Genel Kurulunda Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu’na seçildi. Halen Eğitim Sen Genel Mali Sekreteri olarak görev yapmaktadır. 29 Ekim 2016 tarihinde yayınlanan 675 sayılı KHK ile öğretmenlik görevinden ihraç edildi. Halen ihraç olan Ahmet Karagöz KESK üyesi anı zamanda TMMOB ve ADD üyesidir.

KARAGÖZ; “YENİ BİR ANAYASA’DA KHK’LILAR LEHİNE BİR SÜRECİN İŞLEMESİNİ BEKLEMEK, BEKLENTİLERİMİZİ SUYA YAZMAKTIR.”
Emin İncesoy: Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden birisi olan “Boğaziçi Üniversitesi’ne Rektör” Atanmasıyla ilgili Eğitim Sen’in yaklaşımı nedir?
Ahmet Karagöz: Üniversiteler bilim üreten merkezlerdir. Siyasi erk üniversitelerde elini çekmeli, YÖK lağvedilmeli ve üniversitelerin özerkliği acilen ilan edilmelidir. Akademik ve bilimsel özgürlüklerin var olduğu üniversitelerde yetişen gençler ülkeleri için umut ve ışık kaynağıdırlar. Rant ve tek adama dayalı siyaset, bilime müdahale ederse, üniversite kapılarına kelepçe vurulursa; ülkemiz, bilimi önceleyen ülkelerin esaretinde asla kurtulamaz. Boğaziçi Üniversitesi özelinde gündeme gelen ancak tüm üniversiteler açısından norm haline gelen ve akademik etik, ahlak ve hukuk normları hiçe sayan bir şekilde yapılan rektör atamaları kabul edilemez. Üniversitelerin karar alma süreçlerinde ve yönetim mekanizmalarında tüm yetkiyi akademiden ve dolayısıyla akademisyenlerden alarak tekleştiren ve hiçbir akademik teamülle bağdaşmayan bir şekilde atanan Melih Bulu derhal istifa etmelidir. Rektör akademik özgürlüklerin gözetildiği ve demokratik süreçlerin işletildiği bir sistemle seçilmelidir. Meselenin aslı budur ve bu eksende tartışılmalıdır. Üniversiteler ekseninde gelişen bu tek tipçi ve partizan yaklaşımların karşısında oluşan toplumsal duyarlılık önemsenmeli ve her zaman demokratik işleyiş esas alınmalı ve demokratik taleplere saygı duyulmalıdır.
Emin İncesoy: MEB tarafından yapılan açıklamada 15 Şubat’ta köy ve özel okullar ayrıca bağımsız anaokullarının açılacağı 1 Mart’ta da okulların kademeli açılacağı belirtildi. Öğrenci ve öğretmenler bu sürece ne kadar hazır?

Ahmet Karagöz: Pandemi süresince aralıksız bir şekilde sanayi sitelerinde, fabrikalarda, AVM’lerde, tarlalarda milyonlarca işçi alın teri dökerek çalıştı ve çalışıyor. Söz konusu sermayenin çıkarı ise siyasal iktidar, Covid-19’un altını değil, üstünü çiziyor. Eğitimde eşitsizliğin zirve yaptığı bu dönemde, milyonlarca öğrenci ile birlikte dezavantajlı diye tanımladığımız, mülteci konumundaki ailelerin eğitim çağındaki çocukları, tarım işçisi ailelerin eğitim çağındaki çocukları, zihinsel ve bedensel engelli çocuklarımızın hiçbir şekilde eğitime erişemediği günleri birlikte yaşıyoruz. Saraya, savaşa, sermayeye aktarılan kaynaklar eğitim alanına aktarılmış olsaydı, eğitim çağındaki bütün çocuklarımız için eğitimde fırsat eşitliği ile ilgili koşullar yaratılmış olurdu. Velilerimizin, öğrencilerimizin ve eğitim emekçilerinin sağlığını önemsiyoruz. En kutsal hak, yaşam hakkıdır. Eğitim emekçilerin iki doz aşısı tamamlanmalı, pandemiye ilişkin diğer bütün tedbirler devlet tarafında alınmalı ve okullarda seyreltilmiş sınıflarda yüz yüze eğitime başlanmalıdır. Dünyanın ve Avrupa’nın birçok ülkesinde Covid-19’a ilişkin tedbirler alınarak okul öncesi ve ilkokullarda eğitime ara verilmeksizin eğitim- öğretim faaliyetleri devam etmektedir. Köy okulların ve bağımsız anaokullarının 15 Şubat’ta açılmasını önemsiyoruz. Bakan Selçuk, 15 Şubat’ta özel okulların da açılacağını ifade etti. Özel okulların açılıp, kamusal eğitim veren devlet okulların ise pandemi nedeniyle kapalı olması; devletin ayıbı ve riyakarlığı olarak nitelendiriyorum. Özel okullara aktarılan kaynaklar kesilmeli, kamusal eğitim veren devlet okullarına aktarılmalıdır. Yanlış sağlık politikaları nedeniyle eğitim emekçileri ve öğrencilerin kaygı ve korkuları had safhada. Aşılamada öncelik eğitim emekçilerine ve öğrencilere verilerek bu kaygı ve korkular giderilmelidir. Milli Eğitim Bakanlığı covid-19 nedeniyle seyreltilmiş sınıflarda, eğitim ve öğretim de süreklilik için en az 100 bin yeni öğretmenin atamasını acilen gerçekleştirmesi bir zorunluluk olarak görmelidir. Özü itibariyle tedbirler alınmalı ve okullarda yüz yüze eğitime bir an önce başlamalıdır.

Emin İncesoy: Yaklaşık bir yıldır aksayan eğitim-öğretime rağmen öğrenciler birçok sınava girmek için hazırlanıyor. Aslında bu süreç eğitimde ki eşitsizliği de fazlasıyla derinleştirdi. Adil olmayan koşullarda gerçekleştirilecek bu sınavlar karşısında sendikanızın tutumu nedir?
Ahmet Karagöz: Sosyal devletin temel görevlerinden biri de eğitimde fırsat eşitliğini sağlamaktır. Eğitim Sen, öğrencileri birbiriyle yarıştıran, öğrencileri eleyen ve yine öğrencilerde kaygı, korku ve strese neden olan sınavlara hayır demektedir. Eğitim Sen, bilimsel temelde yürüttüğü ve tamamladığı Demokratik Eğitim Kurultay’larıyla sınavsız eğitim modeli somutlaştırmış ve çözüm önerileriyle birlikte Milli Eğitim Bakanlığına da sunmuştur. Öğrencilerin ilgi, yetenek ve becerilerini ortaya çıkaracak sınavsız bir eğitim modeli mümkün iken, sınavlı eğitim modelinde ısrar edilmesinin altındaki, vazgeçemedikleri temel espri ranttır. Pandemi nedeniyle eğitime erişemeyen öğrenci sayılarını Milli Eğitim Bakanlığı maniple etse de, ülkemizde 6 milyon öğrencilerimizin teknik altyapı yetersizliği ve bilgisayar, tablet ve telefon yokluğu nedeniyle eğitime erişemediği bilinen bir gerçektir. Özel okullardaki öğrenciler salgının başından itibaren uzaktan eğitime erişimde hiçbir sorun yaşamazken, devlet okullarında bu sorunun hala devam ediyor olması kesinlikle kabul edilemez. Eğitime erişemeyen ve özel eğitim kurumlarında birebir eğitim alan öğrencilerin aynı sınava tabi tutulması vicdansızlıktır. Bu vicdansızlıkta ısrarcı olanları teşhir etmek Eğitim Sen’in görevidir.
Emin İncesoy: Kamu emekçileri uzun bir süredir 3600 ek gösterge için mücadele etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2018 yılında din görevlisi, öğretmen, hemşire ve polise ek gösterge müjdesi biçiminde bir açıklama yapmıştı. Fakat herhangi bir gelişme olmadı. Konuya ilişkin değerlendirmeniz nedir?

Ahmet Karagöz: “Aldatılanlar,” kamu çalışanlarının oylarını almak için, kamu çalışanlarını oyalama ve aldatma taktiği olarak 24 Haziran 2018 yılında yapılan yerel yönetim seçimleri öncesi; din görevlisi, öğretmen, hemşire ve polise 3600 ek gösterge üzerinde ekonomik taleplerinin karşılanacağını müjdelemişlerdi. Sonrasında hükümetin birinci 100 günlük eylem programında yer alması, ardında 3600 ek göstergenin ikinci 100 günlük eylem programında yer alması, sonrasında Milli Eğitim Bakanının, ’24 Kasım’da öğretmenlere ek gösterge ile ilgili müjdeleri’ olacağını söyleyerek beklentiyi öğretmenler açısında sürdürmesi… Ancak 24 Kasım 2018 tarihinde MEB yetkilileri ek gösterge ile ilgili bir açıklama yapmadıkları gibi gün içinde ‘3600 ek gösterge’ ibaresi geçen bir tek cümle dahi kuramadı. Genelde kamu çalışanların tamamı özelden öğretmenler yokluk ve yoksulluk yaşamaktadır. Kamu çalışanların insan onuruna yakışır bir yaşam sürdürebilmeleri için 3600 ek gösterge başta eğitim emekçileri olmak üzere bütün kamu çalışanlarına verilmelidir. 3600 ek gösterge iktidar tarafından lütuf olarak istediklerinde, istediklerine verecekleri veya vermeyecekleri bir tartışma düzleminde yürütülmektedir. Bizim açımızdan ise asıl tartışma bir hakkın nasıl elde edileceği ve nasıl yaşama geçeceği ile ilgilidir. Bu nedenle bütün diğer haklarımız için yürüttüğümüz mücadeleyi 3600 ek gösterge içinde sürdürme kararlılığını, sürdürmeye devem edeceğiz. Yani 3600 ek gösterge Eğitim Sen’in temel taleplerinden biri olarak gündemimizde yerini korumaktadır.
Emin İncesoy: 15 Temmuz sonrası içinde sendikanızın üyelerinin olduğu binlerce kamu emekçisi ve işçi ihraç edildi, basın yayın organlarının yanı sıra birçok kurumda kapatıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasa değişikliğini de gündem yaptığı bir süreçte KHK’lılar lehine bir sürecin işlemesi ne kadar mümkün?

Ahmet Karagöz: 15 Temmuz darbe girişimi sonrası OHAL ilan edilerek KHK’lerle 140 bini aşkın kamu çalışanı, kamudan ihraç edilmişti. Darbe ve darbe girişimlerine karşı net politik duruşu olan Eğitim Sen’li 1602 üye ve yöneticisi hiçbir gerekçe sunulmadan KHK’lerle ihraç edildi.10 binlerce üyesi açığa alındı. Binlerce üyesi sürgüne gönderildi. Darbe girişimini fırsata çeviren siyasal iktidar, planlı ve programlı bir şekilde bütün sendikal faaliyetlerimizi suç kapsamında değerlendirmiş üye ve yöneticilerimizin adli ve idari olarak yargılanmalarını sağlamışlardı. Bu baskı ve zulüm süreci halende devam etmektedir. Emekçiler, ihraçlarla, sürgünlerle, açığa alınmalarla, tutuklamalarla uğraşırken, AKP ve MHP inşa ettikleri yeni bir rejimle hukukun en temel ilkelerini ayaklar altına almışlardır. Yargının tamamen siyasallaştığı, Anayasa mahkemesi kararlarının uygulanmadığı, uygulatılmadığı, ihraç üyelerimizin dosyalarının karara bağlanmasına izin verilmediği bir süreçte aynı zihniyet ve anlayışın olası Anayasa değişikliği hiçbir şekilde ülkenin demokratikleşmesine, yoksul emekçi halklara ve işçi sınıfına katkı sunmayacaktır. Parlamenter sisteme karşı, İnşa edilen yeni rejimi güçlendirecek bir Anayasa değişikliği yapılmak istenmektedir. İnsan hak ve özgürlüklerini yok sayanların, yapacakları yeni bir Anayasa’da KHK’lılar lehine bir sürecin işlemesini beklemek, beklentilerimizi suya yazmaktır.





