Ataol Behramoğlu'nun Siyasal Kimliği 'Hayatımız Güzeldir' Kitabıyla Adana'da Tartışıldı: Aydınlanma, Onur ve Aydın Kavramların Özü

Dr. Okan Toygar’ın dört yıllık kapsamlı bir çalışmayla kaleme aldığı, Zeynep Altıok Akatlı’nın moderatörlüğünü, Eren Aysan’ın titizlikle editörlüğünü üstlendiği nehir söyleşi kitabı “Hayatımız Güzeldir,” Adana Tabip Odası’nda düzenlenen özel bir etkinlikte ele alındı. Söyleşi, büyük şair Ataol Behramoğlu'nun 1960'lardan günümüze uzanan entelektüel ve siyasal yolculuğunu, kavramsal derinlikle mercek altına alırken, devrimci şair Yannis Ritsos'un ilham veren "Hayatımız güzeldir" sözünün ardındaki onurlu mücadeleyi ortaya koydu. Konuşmacılar, aydın sorumluluğu, kavramların içinin boşaltılması ve genç kuşağın umudu gibi hayati konuları derinlemesine ele aldı.

Adana Tabip Odası’nda Aydınlanma ve Sanat Buluşması
Adana Tabip Odası (ATO), Dr. Okan Toygar’ın kaleme aldığı "Hayatımız Güzeldir: Ataol Behramoğlu’nun Siyasal Kimliği" adlı nehir söyleşi kitabı için bir etkinlik düzenledi. Etkinliğin moderatörlüğünü Zeynep Altıok Akatlı üstlenirken, konuşmacı olarak kitabın yazarı Dr. Okan Toygar ve editörü Eren Aysan yer aldı.
Söyleşi öncesinde Adana Tabip Odası Başkanı Dr. Özden Polatöz bir açılış konuşması gerçekleştirdi. Dr. Polatöz, sanatın, edebiyatın ve düşüncenin buluştuğu bu anlamlı etkinlikte konukları ağırlamaktan büyük mutluluk duyduğunu belirtti. Kendisi, etkinliğin Prof. Dr. Okan Toygar’ın eseri vesilesiyle insanın, toplumun ve sanatın iç içe geçmiş hikâyesinin bir yansıması olduğunu ifade etti. Hekimler olarak, yaşamı korumanın yalnızca tıpla değil; sanatla, kültürle ve insanın derinliklerine uzanan bir duyarlılıkla mümkün olduğuna inandıklarını vurguladı. Dr. Polatöz, Zeynep Altıok Akatlı’ya ve edebiyatın vicdanlı sesi, güçlü kalemi Eren Aysan’a katkılarından dolayı içten teşekkürlerini sundu.

Kitabın Doğuşu: Tesadüfler Zinciri ve Aydın Sorumluluğu
Kitabın editörü Eren Aysan, Ankara’da Türk Tabipleri Birliği’nde aktif çalışan, mücadeleye omuzdaş hekim bir babanın kızı olmaktan duyduğu kıvancı dile getirdi. Ayrıca Adana Tabip Odası gibi hekim mücadelesinin değerli odaklarından birinde olmaktan çok mutlu olduğunu söyledi.
Kitaba dahil olma macerasının tesadüfler ve belirli anların birleşimiyle başladığını belirten Aysan, başlangıçta Metin Altıok ve Ataol Behramoğlu'nun yakın arkadaşı olan Ahmet Say hakkında keyifli bir anma yazısı yazdığını aktardı. Bu yazıdan sonra, başka bir baba dostu olan Ataol Behramoğlu’nun kendisini aradığını, Ahmet Say’ın anılarında çok sevimli olmayan bir yerde olması nedeniyle hafif kırgın bir tavrı olduğunu belirtti. Aysan, bu konuyu çok önemsemediğini, çünkü her iki ismin de kendisi için anlamlı olduğunun altını çizdi.
Aylar sonra Dr. Okan Toygar'ın, Türk Tabipler Birliği'nin her yıl düzenlediği Behçet Aysan Şiir Ödülü için kendisini aramasının bir başka tesadüf olduğunu dile getirdi. Ancak en önemli şeyin, tam da o dönemde Ataol Behramoğlu’nun çok ağır bir hastalık geçiriyor olması ve kritik bir eşiğe taşınmasıydı. Aysan, Prof. Dr. Esin Şenol’un onunla çok ilgilenip, tekrar yeryüzüne dönmesini sağlayanlardan biri olduğunu kaydetti.
Bu ağır sağlık süreci içinde elbette kitabı öne aldığını söyleyen Aysan, Tekin Yayınevi Genel Koordinatörü Elif Akkaya’nın, bir aydın sorumluluğu olarak kendisini de kitaba katmasının önemini vurguladı. Elif Akkaya’nın özellikle Ankara yıllarını çok daha iyi deşifre edeceğini söyleyerek, kitabı kucağına bıraktığını ifade etti. Aysan, bu eylemden çok mutluluk duyduğunu belirtti. Ancak tedirgin olduğu temel yan; editörlüğün profesyonel olarak kolaylıkla talip olunabilecek bir iş olmamasıydı. Kendi yoğun iş yükünün yanında gönüllü olarak girdiği bu işte titizlendiğini dile getirdi. Kitabın sayfalarını çevirmekten keyif aldığını, bunun özellikle babalarının kuşağının ortak mücadelesinin ne kadar özel ve değerli olduğunu bir kere daha görmesini sağladığını ekledi.
Aysan, kitabın zaten 4 yıllık derin bir çalışma sonucu hazırlandığını ve nehir söyleşinin bizde yaygın bir tür olmamasına rağmen, inanılmaz derecede çalışılmış, her konuyla ilgili alan araştırması yapılmış bir metin olduğunu vurguladı.

Aydın Sorumluluğu ve "Görmek" Kavramı
Aydın Sorumluluğu ve "Görmek" Kavramı üzerinden Zeynep Altıok Akatlı, Dr. Okan Toygar’a hitaben, hekimlik gibi insanların sağlığına ve iyiliğine odaklanan bir alandan, edebiyat ve siyaset gibi farklı bir bakış açısına uzanan bu esere nasıl odaklandığını sordu. Akatlı, bu birikimin ruh sağlığını besleyen edebiyat ve dünyayı değiştirmek için geçerli olan siyaset başlığı altında iki ayrı alanı birleştirme yolculuğunu anlatmasını istedi. Ayrıca, “bakmakla görmek arasındaki fark” klişesinden yola çıkarak kitabın bu anlamda “aydın sorumluluğu”nun koca bir yaşama yayılan izleğinde bu klişeden bizi kurtaracak önemli bir kapı araladığını vurguladı.
Okan Toygar, bu önemli soruya yanıt verirken, Portekizli yazar Saramago’nun “Körlük” eserine atıfta bulundu ve Akatlı’nın sorusunun toplumsal körleşmeden bahsettiğini söyledi. Toygar, bu körleşmeden sıyrılmanın yolunun okumak olduğunu belirtti.
Kitabın yapısı itibarıyla, kavramlar üzerinden ve evrensel konuların anlatıldığı, didaktik olmayan bir nehir söyleşi olduğunu açıkladı. Nehir söyleşi tekniğine değinerek, kendisinin önceden Ataol Behramoğlu'na soruları hazırlayıp iletmediğini ve yaklaşık 40 söyleşi yaptıklarını söyledi. Söyleşilerde bir konu belirlense de (örneğin faşizm), nehir söyleşi akışı içinde faşizmin kavramsal tanımından Gezi direnişine, Selahattin Demirtaş’tan Kürt meselesine ve ana dil eğitimine kadar doğal olarak akıp giden bir yapıda ilerlediğini vurguladı. Bu yapının, yereldeki sorunları da gündeme getirerek görmeyi kolaylaştıran bir unsur olabileceğini ekledi.

Kitabın Adının Öyküsü: Devrimcilerin Onuru
Akatlı, söyleşinin devamında “Hayatımız Güzeldir" isminin, Yannis Ritsos’un Atina’da Ataol Behramoğlu ile buluşmasında gelişen sohbetle ilgili çok hoş bir anıdan esinle Ritsos’un kurduğu cümleye atıfla seçildiğine değindi. Akatlı, bu ismin aynı zamanda Behramoğlu’nun yaşama sevinciyle ve hayata bakışıyla ilgili de çok şey anlattığını düşündüğünü belirterek, ismin nasıl seçildiğini ve Ritsos’un o sözünün Toygar’da nasıl bir karşılık bulduğunu sordu.
Okan Toygar, 12 Eylül sonrasında Ataol Behramoğlu’nun Barış Derneği davasında (aralarında Gencay Şaylan, Ali Sirmen, Hüseyin Baş, Erdal Atabek gibi isimlerin de olduğu bu davada) tutuklu yargılandığını anlattı. Behramoğlu'nun bir duruşmaya gitmediğini ve o sırada eşi Ludmila'nın eve gelerek 8 yıl ağır hapis cezası aldığını ve ‘Ataol kaç!’ dediğini aktardı. Behramoğlu’nun bir ay gizlendikten sonra İspanyol işçi kimliğiyle yasa dışı yollardan trenle yurt dışına gittiğini hatırlattı.
Toygar, Paris’e giderken Atina’ya uğrayan Behramoğlu’nun, oğlu gibi gördüğü Yunanistan’ın devrimci şairi Yannis Ritsos ile buluştuğunu belirtti. Ritsos, 40 yaş fark olmasına rağmen adadaki evinden gelerek, cebinde beş kuruş parası olmayan, eşini, kızını ve her şeyini geride bırakmış olan Behramoğlu’nu yolcu ederken o unutulmaz sözü söyledi: “Ataol, hayatımız güzeldir! Hayat güzeldir demiyorum sana, hayatımız güzeldir!”. Toygar, Ritsos’un, ömrünü halkının barışı, eşitliği, emek mücadelesi için vermiş olan devrimcilerin onca işkenceden, baskıdan ve tehditten geçmiş olursa olsun, hayatlarının güzel olduğunu vurguladığını ifade etti. Toygar, bu kitabın isminin Behramoğlu’nun siyasal kimliğini anlatan bir kitabın ötesinde, bu onurlu duruşla birebir örtüştüğünü dile getirdi.

Kavramlar Savaşı: Yaftalamadan Tartışmaya Geçiş
Zeynep Altıok Akatlı, söyleşide özellikle üzerinde durdukları kavramlarda anlaşmak meselesine geri dönerek, kendisinin de bu konuya uzunca bir süredir önemli görerek kafa yorduğu anlattı. Akatlı, sistematik ve bilinçli bir şekilde önümüze getirilen kültürsüzleştirme ve belleksizleştirme politikalarının tüm kavramların içini boşalttığını söyledi. Bu durumun, tartışma kültürünü kavga etme kültürüne, eleştiri kültürünü şikâyet etme/sızlanma kültürüne çevirdiğini belirtti.
Akatlı, günümüzde bir aydının ya da toplumsal karşılığı olan bir sanatçının ya da akademisyenin; ömürlük tüm birikiminin yok sayılarak, sadece son söylediği bir cümleyle bağlamından çok uzak yargılanarak ve yaftalanarak tanıtılması, konumlandırılmasını eleştirdi. Son dönemde kitapta da yer örnekleriyle yer verildiği gibi Behramoğlu’nun hem sağ hem sol görüşte insanlar tarafından hedefe koyulmuş olmasıyla ilgili Okan Toygar’ın görüşlerini sorarken Behramoğlu gibi aydın bir insanın, onca yıllık birikiminin hiçe sayılarak yargılanması yerine, "Neden buraya evrildi?", "Hangi tartımında o birikimle neye dikkat çekmek istedi?” “Hangi tarımında kendisini, geçmiş düşüncesini sorguladı?” “Bu görüşe onu getiren neydi?” gibi sorularla yersiz refleksler yerine düşünce ve kavrayış derinliğiyle değerlendirmeye ihtiyaç olduğunu vurguladı. Bu bağlamda da karşıt görüşlerin tartışılmasının çok verimli olacağına değindi.
Akatlı, Toygar’a, AKP iktidarının 23 yılını irdeleyen “İçi Boşaltılmış Cumhuriyet ve Laiklik” adlı kendi kitabına da değinerek, bu içi boşaltılan kavramların (Marksizm, Atatürkçülük, yurtseverlik, ulusalcılık, laiklik gibi) Behramoğlu tarafından evrensel yerden bakılarak nasıl ele alındığını sordu. Akatlı, Behramoğlu’nun bu kavramları birbirine çatıştırmak yerine, özüne hakim olarak o kavramların iç dinamiklerini, yolculuklarını ve bağlamını ele alıp almadığını sorguladı. Ayrıca, kitabın güncel tartışmalı konulara (Meral Akşener, Bosna ziyareti, kurban kesmek gibi) değinip değinmediğini ve Behramoğlu'nun eleştirilere karşı 'Ben aynı yerdeyim” demedini hatırlatarak, geçmişiyle bugünü arasında en çok hangi noktada yanlış anlaşıldığını, nerelerde haksızlığa uğradığını düşündüğünü sordu.
Okan Toygar, soruyu yanıtlarken, Ataol Behramoğlu'nun memleketi, memleketin insanlarını ve dünyadaki tüm insanlar için düşünen, kafa yoran bir aydın olduğunu vurguladı. Behramoğlu’nun aydınlanma ve hümanizm ekseninde evrensel görüşlerini günlük siyasi olaylardaki sorunlar sorulduğu zaman o eksende cevapladığını söyledi. Onun, deyim yerindeyse sırça köşküne çekilmiş biri olmadığını, görüşünü her zaman açık yüreklilikle söyleyen bir aydın olduğunu belirtti.
Toygar, Behramoğlu’nun görüş farklılıklarında dahi özeleştiri yapabildiğini, örneğin TİP’teki ayrışma sırasında destekledikleri çizgi yerine yıllar sonra Mehmet Ali Aybar'ın haklı olduğunu söylediğini aktardı.
Kitabın kapsamına girmesi istenmeyen tek bir konu bile olmadığını, Behramoğlu’nun çok eleştirildiği Meral Akşener konusundaki kısmi özeleştirisinin de kitapta yer aldığını vurguladı.
Toygar, Behramoğlu’nun Kürt meselesi konusundaki açık görüşlerini de paylaştı: Behramoğlu’nun "Bölgesel özellikler olabilir diye düşünüyorum" yanıtını verdiğini, halkın kültürünün ve ana dilinin geliştirilmesi yönünde düşünceler taşıdığını anlattı.
Toygar, kavramlarda anlaşma meselesine dönerken, Behramoğlu’nun her zaman evrensel baktığını ve hümanist bir aydının cevaplarını verdiğini belirtti. Toygar, insanların Behramoğlu hakkında sadece bir yazısından ya da bir sosyal medya paylaşımından yola çıkarak hakarete varan sözler söylediğini ve bunların tamamen bilgisizlikten kaynaklandığını dile getirdi.
Kemalizm ve Atatürkçülük Ayrımı: Behramoğlu’nun çokça yaftalandığı ulusalcılık konusunda, kendisinin "Ben Kemalist değilim" dediğini aktaran Toygar, Behramoğlu’nun görüşünü şöyle açıkladığını belirtti: “Kemalizm, belirli bir dönemde ülkenin bulunduğu koşullara göre yapılmış bir uygulamalar bütünüdür ve orada kalmıştır. Halbuki Atatürkçülük bir Türk aydınlanmasıdır.” Bu ayrımın kendi görüşü de olduğunu ve kitabın bir bölümünün eksenini oluşturduğunu kaydetti. Toygar, bu bağlamda Emre Kongar’ın, Behramoğlu için “Atatürk ile Marksizmin bağdaşmayacağı tezinin canlı bir reddiyesidir” dediğini aktardı.
Retina Dekolmanı Metaforu: Toygar, Kürt meselesi ve özerklikle ilgili sosyoloji bilimine katkı olması amacıyla, o an aklına gelen retina dekolmanı metaforunu açıkladı. Türkiye'de Türklerle Kürtleri birbirinden ayrılmaz unsurlar olarak gördüğünü belirten Toygar, anatomide retinada iki katmanın birbirine yapışık olduğunu ve potansiyel bir boşluk oluştuğunda bunun dekolman (ayrılma) olduğunu söyledi. Türklerle Kürtler arasında bir potansiyel boşluk olmadığı için, vücuttaki yapıların birbirine nasıl girdiyse; jeopolitik ve tarihsel bir süreçle birbirine girmiş olan bu yapıyı ayırmanın mümkün olmadığını ifade etti.

Gençliğin Yorumu ve Yarınlara Kalan Umut
Zeynep Altıok Akatlı, Uğur Mumcu’nun “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak” eleştirisinin bugün ne kadar geçerliyse, bu kitabın da o eleştirinin panzehiri niteliğinde olduğunu belirterek, günümüz gençliğinin (müfredattan mahrum bırakılanlar, okudukları şiirler suç delili yapılanlar) bu kitabı nasıl yorumlayacağını ve kitabın gençlere iyi bir geçmiş-gelecek köprüsü bırakıp bırakmadığını sordu.
Eren Aysan, bu soruyu yanıtlarken, kitabın öncelikle Ataol Behramoğlu'nun özyaşamıyla birlikte bir tarihselleşmenin temel izleğini sunduğunu ifade etti. Çocukluk yılları (1940'lar), gençlik yılları (1960'lar), yaşamanın zor olduğu 70'ler, sürgün dönemi 80'ler, kavramların yanlış ayaklar üstüne kurulduğu 90'lar ve içinin boşaltıldığı 2000'ler gibi kronolojik bir serüven sunduğunu belirtti. Aysan, Behramoğlu’nun kendi bireysel tarihini sunarken, aynı zamanda toplumsal tarihi de (TİP, fraksiyoner kavgalar, 60'lı yıllardaki kriz dönemi vb) gösterdiğini ve sürgün dönemiyle yurt dışındaki Türklerin yaşayışına da şahitlik edildiğini söyledi.
İkinci olarak, kitabın kavramlar üstünden bir aydınlık dünya çerçevesi sunduğunu belirtti. Aysan, tarihselleşmenin temelini bilmeden Cumhuriyet tartışmasına girmenin (tıpkı bir Fransızın 1789'u sorgulaması gibi) abesle iştigal olduğunu düşündüğünü vurguladı.
Üçüncüsü, gençlere tarihsel noktalar bırakma noktasında bireysel hayat hikâyelerinin çok kıymetli olduğunu düşündüğünü dile getirdi. Gençliğin tiyatro tarihini okurken Türkiye siyasal hareketini bilmediği bir ortamda anı kitaplarının yol gösterici olduğu, bu kitabın da anlama ve kavrama noktasında başka bir süreç sunduğunu kaydetti. Aysan, genç kuşağın hala Ataol Behramoğlu okuduğundan emin olduğunu söyleyerek, kitabın kendisine "yarın diye bir şey var" umudunu aşıladığını ifade etti.

Mücadele, Umut ve Aydın Namusu
Söyleşinin son bölümünde, Adana'ya gelen Prof. Dr. Esin Şenol da söz alarak, Behramoğlu’nun yaşadığı ağır hastalık sürecine değindi. Şenol, umudun mücadeleye dair olduğu ve mücadeleci insanların umudu taşıdığı mesajının gençlere bırakılabilecek en büyük not olduğunu söyledi. Şenol, Behramoğlu’nun yoğun bakım sürecinde, tüm o kolektif gücün birleşmesiyle, "mücadeleciliğinin ekmeğini yediğini" düşündüğünü dile getirdi. Behramoğlu’nun siyasetten bahsederken bahsettiği iki temel kavramın "insan onuru ve adalet" olduğunu, bu iki kavram olduğunda zaten hiçbir ideoloji ya da görüşün bir öneminin kalmadığını vurguladı.
Okan Toygar, kapanış konuşmasında, kitabın bittiği zaman en üstte kalan şeyin, Türkiye’de ve dünyada çok gereksinim duyulan aydın sorumluluğu, aydın namusu, dürüst ve ilkeli olmak olduğunu belirtti. Gerçek aydınların, kişisel kaygılarla sorunlara kişisel çözümler üretmek yerine, evrensellik noktasında , tüm halkı ve insanlığı düşünerek namuslu bir şekilde görüşlerini dile getirenler olduğunu ifade etti. Toygar, bu kitabın, kabul ettiği hatalarını açık yüreklilikle söyleyen, kabul etmiyorsa nedenini tartıştıran bir toplum önderini gösterdiğini dile getirdi.
Dr. Toygar, dürüst aydınların sayısının artmasıyla Türkiye'nin ve dünyanın gelecek günlere dair umudunun fazla olacağını düşündüğünü belirterek, geçmişteki aydınların değerini anlatmanın ve gençlerin hayatı güzelleştiren unsurun dürüst yaşamak ve ilkeli yaşamak olduğunu anlamalarının önemini vurguladı.

Kapanışta, Dr. Toygar, kitabı adadıkları satırları okuyarak bitirdi:
“Bu kitap sömürünün, yoksulluğun, haksızlığın, ayrımcılığın ve savaşların olmadığı bir dünya için tüm baskı ve tehditlere rağmen düşünceleri korkusuzca dile getiren, yaşamları direniş, mücadele ve ödenen bedellerle yoğrulmuş, onurlu aydınlara adanmıştır.”




