Adana’nın Aladağ ilçesinde, Süleymancılara ait kaçak yurtta 2016’da çıkan yangında 11’i çocuk 12 kişinin yaşamını yitirmesiyle ilgili 18 kişinin yargılandığı davanın istinaf duruşması geçtiğimiz haftalarda görüldü. Aslında niyetim sıcağı sıcağına bir yazı yazmaktı ama insan bugün hala sindiremiyor bazı olayları. Ben o gün duruşmada yerel mahkemenin hatasından dönen bir üst mahkeme değil, mağdurların ağzına bir parmak bal çalarken gücü elinde bulunduranları da üzmedikleri bir sonuçla karşılaştım.  

ertyyyyyy

Aladağ Davası’nda verilen cezalar ne vicdanları ne de aileleri bir an olsun rahatlatmadı. Aslında duruşma ilerleyen safhaların da nasıl olacağını bize ispatlar nitelikte başladı. Daha duruşmanın başında Av. Evren İşler tarafından da dile getirilen davanın esas avukatlarından, gezi davasıyla hukuksuz bir şekilde hapis cezasıyla cezalandırılan Av. Can Atalay’ın uzaktan bağlanarak dahi 2016 yılından bu yana ailelerle omuz omuza  bu dava için verdiği mücadelesi, hakkında kesinleşmiş bir hüküm bulunmamasına rağmen SEGBİS dediğimiz sistemle dahi olsa bağlanarak mesleğini icra etmesi engellendi. 

Bilmeyenler için not geçelim,

bir avukat ancak hakkında kesinleşmiş bir hüküm varsa mesleğini yapamaz hale gelir aksi halde her şartta görevini yerine getirmesinde bir sakınca yoktur.  Bakın burada çok acı bir gerçek suratımıza tokat gibi iniyor : Aladağ, Soma, Hendek ve Çorlu davalarında tüm mağdurların avukatı olan Can Atalay bugün cezaevindeyken, kaçak yurt yangının failleri ise dışarıda, aramızda . Avukatlık Yasası tam tersini söylese de gerçekte olan en acı haliyle karşımızda duruyor. Maalesef son yıllarda bizim ülkemizde güç kanunu geçerli olduğu için avukatlık yasası aciz kaldı.  

Gelelim davanın geri kalanında neler olduğuna ancak orada da sizi mutlu edecek kelimeler sarf etmeyeceğim çünkü Aladağ davasında bırakın suçluların ceza almasını, asıl sorumlular hakkında suç duyurusunda dahi bulunulmadı. Bu işte cemaat ne kadar suçluysa bu aileleri cemaat yurduna yönlendiren Milli Eğitim Müdürü, Kaymakam ve hatta muhtarlar dahi sorumluluk sahibidir. Aileler duruşma sırasında şikayetçi olduklarını bildirmelerine rağmen hala daha bu kamu görevlileri hakkında gereken soruşturma başlatılmadı. .

Bu olay , sözüm ona yoksul aile çocuklarına yardım amaçlı kurulduğu iddia edilen; ancak daha çok siyasi ve dini istismar etmek üzere kurulan, faaliyet gösteren cemaatlerin öğrencilere yardım adı altında yurtlar açarak, buralarda öğrencileri, kendi amaçları doğrultusunda yetiştirmek istemelerinin sonucudur. Bu gibi kurumlara Milli Eğitim Bakanlığı’nca açıktan, göstere göstere destek verilmesi hatta çocukların bu yurtlara yerleştirilmelerine göz yumulmasını artık gizliden değil açıktan, göstere göstere yapıyorlar. Çıkar ilişkileri, şahsi menfaatler o kadar önemli hale gelmiş ki devlet kendi görevini yapmayı bırakın önemsemez hale geldi. Devletin vatandaşının eğitimiyle ilgili sorumluluğu  Anayasanın 42. maddesinde düzenlenmiştir : “Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.” Yani özetle hiç bir kimse, gencecik çocukları, geleceğimizi tarikatların, cemaatlerin eline teslim edemez.  

Aladağ Davası  bugünlerde ülkenin bir kesiminde cemaat ve tarikatların nasıl güçlendiğini, devletin her kesiminde nasıl söz sahibi olduğunu tarih sayfalarına altın harflerle yazacak.

Aladağ’da kaybedilen canlar için olası kastla öldürme suçundan karar verilmesi gerekirken ilk cezalara hafif artırımlarla ailelerin canı her zamankinden daha çok yakıldı. Hukuk en temel hak olan yaşama hakkını koruması , mağdurların yanında olması gerekirken ne yazık ki bugün tam tersi bir tablo karşımızda duruyor. İşte tam da bu noktada bizlere, sizlere çok iş düşüyor. Aladağ Davası aslında sadece 12 çocuğun davası değil başkalarının canların yanmaması için bir grup insanın mücadelesidir.  

Aladağ’da olan acı bir kaza değil, olası kastla işlenen bir cinayettir.

Çocukların tüm şikayetlerine rağmen kaçak elektrik problemi çözülmemiş, itfaiye hortumu eksik kalmış, yangın merdivenleri kilitlenmiştir. Bu çocuklar bir cemaat tarafından öldürüldüler, buradan başka bir sonuç çıkması mümkün değildir.

Aileler, avukatlar ve adaletin yerine gelmesi için o gün orada olanlar tek bir ağızdan bir tek şey söylediler : Aladağ’da yürütülen mücadele, ailelerin ısrarlı takibiyle bir yere kadar geldi. Ama kamu görevlilerin bu katliamdaki sorumluluğu hala saptanmadı. Kamu görevlileri hala yargıdan kaçırılıyor. Kamu görevlileri de dahil, gerçek sorumlular yargılanıp hak ettikleri cezayı alana kadar bu mücadele bitmeyecek. 

Aladağ için umarım adalet en kısa zamanda tecelli eder, acılı ailelerin yürekleri biraz da olsa ferahlar.