Yazar Manşet-21

Geçmiş, adına “tarihçi” denilen görevlilerce işletilen bir çeşit bellek bankasıdır. İnsan doğasının değişken olmayan yapısı, insani durumların, değişik zamanlarda yinelenmesine yol açmıştır. Tıpkı yaşlı birinin “Ben bunu daha önce görmüştüm.” demesi gibi. Tarihçiler de kuşaklar boyu birikmiş kayıtlara bakarak benzer ifadeler kullanabilir. Yaşlı insanın çok değerli olan hayat tecrübesinin bir benzeri birikime sahip tarihçiler, bir tür “zaman bilgesi” unvanı ile bize kılavuzluk yapar. Tarihçilerin geleceğin görülmesini engelleyen derin sisi aralama çabası hiç bitmeyecektir.

Yaşam döngüsellik ilkesine dayanır. Doğanın döngüselliği; ilkbahar, yaz, sonbahar, kış şeklinde birbirini takip eder. İnsanın gelişim sürecinde de aynı döngüsellik vardır.  Bebeklik, çocukluk, gençlik, olgunluk ve ihtiyarlık.  İnsan, ihtiyarlık evresinde yeniden bir bebeğe dönüşür.  F. Nietzsche’nin “Bengi Dönüş” ilkesi bu hakikatin bir tezahürüdür. Büyük Filozof ‘Şen Bilim’ kitabında; “Yaşadığın ve yaşamakta olduğun bu hayatı, yeniden ve sayısız kere yaşamak zorunda kalacaksın; içinde yeni hiçbir şey olmayacak.”

Peki, yaşamın döngüselliği ilkesi iktisat bilimi içinde geçerli olabilir mi?  Sovyet iktisatçı N. D. Kondratieff, 1920’li yıllarda yaptığı araştırmalarda, “İktisadi Yaşamın Uzun Dalgaları” adlı çalışmasında kendini tekrar eden genişleme ve bunalım dalgalarını gözlemlemiş ve bu şablonu açıklayacak bir teori geliştirmiştir.

Kondratieff ünlü makalesinde; “Uzun dalgaların varlığı ilk önce emtia fiyatlarına ilişkin veriler sayesinde tespit edilmiştir. Konuyla ilgili söz konusu istatistiki veriler ise iktisadi yaşamda kendini düzenli bir şekilde gösteren uzun dalgaların varlığını ortaya koymuştur. Daha geniş kapsamlı bir şekilde belirtmek gerekirse, varlığı tespit edilen uzun dalgalar ortalama 50-60 yıl süreli olup fiyatlarda ve üretimde meydana gelen dalgalanmaların sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu dalgalar 25- 30 yıllık genişleme ve 25-30 yıllık daralma biçiminde gelişen iki evreden oluşmaktadır.”

Dünya ekonomi tarihinde, kapitalist gelişme sürecinde modern ekonomistler tarafından saptanabilen beş Kondratieff dalgası; 1793-1847 (İlk Makineleşme ve Endüstri Çağı) 1848-1893 ( Demiryolu Çağı) 1894-1945 (Elektrik ve Ağır Mühendislik Çağı) 1945-1990 ( Kitlesel Üretim Çağı) 1990-... (Bilgi ve İletişim Çağı)

N. D. Kondratieff bulgularının sadece bir hipotez olduğunu vurgulamıştır. Büyük Sovyet iktisatçının izlerini takip ederek, bu hipotezi iktisatçıların da yardımıyla biraz daha açmaya çalışalım.

Kondratieff dalgalarında genişlemeyi ya da bir başka deyişle, büyümenin gerçekleştiği birinci evreyi kendi içinde ikiye ayırabiliriz. İlk aşamada bahar mevsimi gibi yeni üretim biçimlerinin ortaya çıkması ve maliyetlerin düşmesi sonucu artı üründe hareketliliğin yarattığı efektif talep fiyatları arttırır. Üretkenliği artıran yenilikler ekonomik genişlemeyi hızlandırır.

Büyümede ikinci aşamaya yani yaz mevsimine geçilir. Ekonomik patlamanın yaşandığı bu süreçte devletler ekonomik rantı sürdürebilmek için koruyucu tedbirlerini artırır, gerekirse savaş pozisyonu dahi alabilir.

Bundan sonra daralma ya da daha doğrusu krizin ortaya çıktığı ikinci evre izlemektedir. Daralmanın birinci evresinde sonbaharda, ekonomik büyüme yavaşlar, kar marjı düşmeye başlar, beklentilerde heves kırıcı bir düşüş başlar, paylaşımın daraldığı bir aşamaya geçilmiştir.

Daralmanın ikinci evresinde ise kış kapıya dayanmıştır. Ekonomik resesyon ile iflaslar başlar, işsizlik artar ülkelerdeki siyasi kutuplaşma zirve noktasına ulaşır. Savaş riski yüksek seviyededir.

Son olarak ekonomik krizler ve savaşlar arasındaki doğrusal korelasyonu irdeleyecek olursak; I. Dünya savaşı, Batı kapitalizmini oluşturan sermaye birikiminin krize girdiği noktada kendine yeni pazar ve ucuz ham madde kaynaklarını sağlayacak toprakların paylaşılma mücadelesidir. II. Dünya savaşı ise kapitalizmin 1929 Büyük krizini çözmek amacıyla ortaya koyduğu neo liberal politikalar ve kitlesel üretim biçiminin paylaşılma mücadelesi olmuştur.

Covid 19 salgının doğrudan etkisiyle Amerika ekonomisinin girdiği resesyon süreci, Çin’de son kırk yılın en düşük büyüme oranlarından birinin bekleniyor olması, Avrupa ekonomilerinde yaşanan çarpıcı düşüş ve Rusya ile yaşanan yüksek gerilim politikası küresel çatışma riskini yükselten temel etkenlerdir.

Tarihsel deneyim bize açık bir biçimde gösteriyor ki kapitalizmde büyük krizler, askeri harcamaların artması ve savaşlarla alt edilebilmiştir.

Ukrayna savaşı ile artan tansiyon için; Putin’in "Batı bizi yok etmek istiyor. Blöf yapmıyorum, toprak bütünlüğümüzü korumak için her türlü silahı kullanırız" açıklaması, Biden’ın “Dünya’da nükleer savaş riskinin 1962 Küba Füze Krizi'nden beri en yüksek seviyede olduğunu” ifadesi, tehlikenin boyutlarını göstermektedir. 

Günümüzde yaşanması muhtemel üçüncü dünya savaşı kapitalist üretim biçimi ve uluslararası sermayenin kendi arasında yapacağı yeni tip bir hegemonya savaşı olacaktır. Ancak nükleer silahların kullanılma riski, dünyayı toplu bir mahvoluş ve yıkıma da sürükleyebilir.