Çocuklar, daha önce bildikleri bir hikâyeyi yeniden izlediklerinde bir tür ustalık ve hâkimiyet duygusu kazanırlar. Bu nedenle, yeni oyunları, kitapları ya da filmleri olsa bile çoğu zaman aynı etkinliği tekrar seçerler. Psikoloji, bu yaygın davranış biçimine dair çeşitli açıklamalar sunar.

Bu durum pek çok ebeveyn için tanıdıktır. Çocuğunuza ne kadar farklı çizgi film önerirseniz önerin, yine Bluey, Dora the Explorer ya da Peppa Pig’in aynı bölümünü izlemek isterler; üstelik az önce izlemiş olsalar bile. Yatma vakti geldiğinde ise, artık ezbere bildiğiniz, her karakter için neredeyse ayrı bir ses tonu geliştirdiğiniz kitabı seçerler.

Bir programa, oyuna ya da konuya duyulan bu bitmek bilmeyen ilgi, ebeveynler için zaman zaman yorucu ve sinir bozucu olabilir. Ancak tekrarın, çocukların öğrenme süreçleri ve ruhsal iyilik halleri açısından önemli yararları vardır.

Kalıpları tanıyarak dünyayı anlamak

Beyni, yaşadığımız dünyada neyin “normal” olduğunu anlamaya çalışan bir organ olarak düşünebiliriz. Bu nedenle beyin, düzenli olanla düzensiz olanı ayırt etmeye çalışır. Araştırmacılar, çocukların çevrelerindeki tekrarları ve kalıpları fark etmeye son derece duyarlı olduklarını ve bu süreci “istatistiksel öğrenme” olarak adlandırılan bir mekanizma ile gerçekleştirdiklerini belirtir.

Cizre’de Öğretmen Kaynaklı İstismar İddiaları Meclis Gündeminde: “Çocuklar Neden Korunamıyor?”
Cizre’de Öğretmen Kaynaklı İstismar İddiaları Meclis Gündeminde: “Çocuklar Neden Korunamıyor?”
İçeriği Görüntüle

Bebeklerin, kendilerine yöneltilen konuşmadaki sesleri ayırt etmek gibi belirli bilgi türlerini anlamada özellikle yetenekli olmaları dikkat çekicidir. Ancak bu kalıpları fark edebilmeleri için çok sayıda örneğe maruz kalmaları gerekir.

Tüm dillerde, kelimeleri oluşturan sesler belirli örüntüler izler. Örneğin İngilizcede “the”, “and” veya “ing” gibi harf dizilimleri sıkça tekrar eder. Çocukların beyinlerinin bu tekrarları tespit etmeye çalışması son derece doğaldır; çünkü bu süreç dil öğrenimini destekler. Küçük çocuklar bir programı tekrar tekrar izlediklerinde, farkında olmasalar bile duydukları, gördükleri ya da okudukları şeylerdeki kalıpları tanımlama ve pekiştirme ihtiyacını karşılamış olurlar.

Tekrarın yatıştırıcı etkisi

Tekrarlama yalnızca öğrenmeyi desteklemekle kalmaz, aynı zamanda çocukların duygusal dünyası üzerinde de olumlu etkiler yaratır.

Öğrenme, çocukların yaşamında merkezi bir yer tutar ve bu da onları sürekli yeni deneyimlere açık olmaya zorlar. Ancak yeni bilgileri işlemek ve bunlara uyum sağlamak, enerjisi hiç bitmeyecek gibi görünen bir çocuk için bile yorucu olabilir.

Dünya, yetişkinlere kıyasla çocuklar için daha karmaşık ve stresli bir yer olabilir. Yetişkinler çoğu durumda neyle karşılaşacaklarını ve nasıl davranacaklarını bilirler; oysa küçük çocuklar sürekli keşif halindedir. Daha önce defalarca izlenmiş bir televizyon bölümü gibi tanıdık uyaranlarla karşılaşmak, belirsizliği azaltır ve çocuklara güven duygusu verir.

Bir etkinliğe derin bir ilgi duymak, aynı zamanda kontrol ve ustalık hissi yaratarak iyi hissetmeyi sağlar. Çocuklar, kreşte, okulda ya da sosyal ortamlarda ne bildiklerini ve neyi başarabildiklerini sürekli olarak göstermek zorundadır. Bu, gelişimleri için gerekli olsa da bazen yeterlilik duygularını tehdit edici bir baskı yaratabilir.

Sevdikleri ve kendilerini güvende hissettikleri bir etkinlikle meşgul olmak, bu baskıyı azaltır. Aynı oyunu oynamak ya da aynı hikâyeyi dinlemek, çocukların yetkinlik ihtiyacını karşılar. Ayrıca, keyif aldıkları bir etkinliği kendilerinin seçebilmesi, onlara özerklik ve hayatları üzerinde kontrol hissi kazandırır; çünkü çoğu zaman günlük yaşamları yetişkinlerin kararları doğrultusunda şekillenir.

Elbette tüm çocuklar tekrarlayan etkinliklere aynı ölçüde ilgi göstermez. Özellikle otistik çocuklarda, belirli konulara ya da etkinliklere yoğun ve uzun süreli ilgi görülebilir.

Tekrarın öğrenme ve ruhsal iyilik hali açısından taşıdığı önem göz önüne alındığında, bir çocuğun aynı programı tekrar tekrar izlemek ya da aynı hikâyeyi defalarca dinlemek istemesi genellikle kaygı verici değildir. Ancak bu durum, çocuğun günlük rutinlere uyumunu, sosyal etkileşimlerini ya da fiziksel hareket gibi diğer temel ihtiyaçlarını belirgin biçimde engelliyorsa, dikkatle değerlendirilmesi gerekir.

Her çocuk ve her durum farklıdır; bu nedenle herkes için geçerli tek bir kural yoktur. Ebeveynler olarak yapılabilecek en sağlıklı şey, çocuğun genel iyilik halini gözlemlemek ve kararları bu bütünlük içinde vermektir.

Muhabir: Güven BOĞA