"Aylardır dinlemeler yapılıyor. Haftalardır da Komisyon toplanamıyor. Şimdi Komisyonun acil olarak toplanması ve gündemine alması gereken konu, hem bu raporlar ama ondan önce bu dinlemelerin asıl muhatabıyla görüşmek. Şimdi asıl muhatapla görüşmeden, önerilerini bir şekilde Komisyona ulaştırmadan yol almak, inanınız mümkün değil. Artık buradan çıkmak gerekiyor."

DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, Genel Merkezimizde yaptığı basın toplantısında güncel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Doğan, şunları söyledi:

Askeri kargo uçağı kazasının takipçisi olacağız

Değerli basın emekçileri, basın toplantımıza acı bir olayla başlıyoruz. 3 gün önce Azarbaycan’dan Türkiye’ye gelmek üzere havalanan askeri kargo uçağı ne yazık ki bildiğiniz üzere Gürcistan’da düştü. Türkiye’yi derinden üzen bu korkunç kazada hayatını kaybeden askerlere Allah’tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyoruz. Ayrıca bu elim kazanın nedenlerinin en kısa sürede tüm boyutlarıyla araştırılıp ortaya çıkarılmasını ve bunun kamuoyu ile paylaşılmasını talep ediyoruz. Bunu yalnızca talep etmiyoruz. DEM Parti olarak biz de bu kazanın takipçisi olacağız.

Demirtaş konusunda yapılması gerekenler belli ama yapılmıyor

Türkiye halklarının iyi haberlere, olumlu gelişmeler ihtiyacı var. Ne daha fazla can kaybına, ne yürek acısına ne de hukuksuzluğa tahammülümüz kaldı. Hukuksuzluk derken hepimiz günlerdir her an her dakika gelmesini beklediğimiz tahliye haberlerini dikkatle takip ediyoruz. Bize en çok yöneltilen soru, ne oluyor son günlerde sizin de takip ettiğiniz, sizlerin de hem ekranlarınızın başında hem de bizlere telefonlarla ulaşmaya çalışarak merak ettiğiniz konu sevgili Selahattin Demirtaş’ın ne zaman tahliye olacağı. Herkes bu soruyu yöneltiyor, herkes bu sorunun yanıtını merak ediyor. Yapılması gerekenler belli ama yapılması gereken yapılmıyor. 9 yıldır ısrar edilen hukuksuzlukta hala ısrar ediliyor. En başta bunu söyleyelim. Yıllardır inatla sürdürülen bu hukuksuzluk yani Kobanî tutsaklığı devam etmekte. Biz de kararlılıkla söylemeye devam edeceğiz. Bundan vazgeçmeyeceğiz. Bu dava siyasi talimatlarla kurgulanmış bir davadır, bu dava bir rövanş davasıdır. Artık bu rövanş davasından ve bu duygudan vazgeçmek gerekir. Barış ve Demokratik Toplum Sürecinde böyle rövanşist bir yaklaşımla yol katetmek ne yazık ki mümkün olmuyor.

AİHM’in Demirtaş kararı tüm siyasi davaları esastan ilgilendiriyor

Ne oldu? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Demirtaş kararıyla bir kez daha ne dedi? Bizim yıllardır söylediğimiz bu hukuksuzluğu yani siyasi nedenlerle kurgulanmış bir dava olduğunu açıkça tescilledi. Daha kaç kez tescillemesi gerekiyor? Üstelik AİHM bu kararla birlikte diyor ki Türkiye ifade özgürlüğü, kişi güvenliği, özgürlük hakkı ve adil yargılanma hakkı dahil 5 temel hakkı tespit ettiği ihlaller arasına koyuyor. Şimdi burada en önemlisi de mesela Madde 18. Ne peki Madde 18? Demirtaş'ın özgürlüğünden yoksun bırakılmasının nedeni demokratik siyaseti bastırma ve muhalefeti susturma. Bu karar başta Demirtaş olmak üzere yineleyelim, tüm Kobanî Kumpas Davası tutsaklarını ve diğer tüm siyasi davaları da esastan ilgilendiriyor. O yüzden yaklaşım değişmeli, tutum değişmeli. Buna rağmen en temel hukuk ilkeleri yok sayılıyor ve bu karar uygulamamakta ısrar ediliyor. Sözün özüne gelelim. Selahattin Demirtaş'ın tutukluluk hali daha fazla vakit kaybettirmeden ve vakit kaybetmeden sona ermeli. Bir dakika dahi tutuklu kalmamalı artık Selahattin Demirtaş. Kobanî Kumpas Davası tutsaklığı derhal bitirilmeli. Yol belli. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin saptadığı ihlale son vermek. Hak ihlalinin neden olduğu sonuçları ortadan kaldırmak ve benzer hak ihlallerinin doğmasını da engellemek gerekiyor bu saatten sonra. Ve bu kaçıncı karar? Hepinizin soracağı soruya en başta yanıt vermek isteriz. Biz bunu söylemekten, talep etmekten, bunun için alanda, sahada, meydanda yıllardır eylemde olmaktan vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz. Ancak artık hukukun gereği yerine getirilmeli. AİHM kararını uygulamayarak geçirilen her dakika AİHM kararını tanımamak anlamına gelir. Anayasayı ihlal anlamına gelir. Taraf olduğunuz uluslararası sözleşmeleri yerine getirmeyerek hukuk devletine dönmek yerine hukuksuzlukta ısrar etmek demek olur. Ayrıca hukuk devletine dönme fırsatlarını da ıskalama niyetinde olduğunuzu gösterir. Bu son derece açık tablo karşısında çağrımızı bir daha yineliyoruz. AİHM kararlarını uygulayın. AYM kararlarını uygulayın. Siyasi nedenlerle hapiste tuttuğunuz siyasetçileri artık serbest bırakın. Çünkü bunun bir siyasi rövanş nedeniyle yapıldığını yalnızca biz değil, bugün Türkiye kamuoyunun neredeyse tamamı biliyor. Bu ısrar neyin ısrarı? Hangi mahkeme böyle bir yetki kullanabilir? Bu apaçık yetki aşımı. Bunun karşısında öncelikle pozisyon alması gerekenler yalnızca muhalefet partileri değil, hukuk devletine dönmek isteyen hukuksuzlukla ilgili yıllardır bedel ödeyen herkes bu konuda ciddiyetle sorumluluk almalı ve bu dakika itibariyle artık Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararı geciktirilmeden uygulanmalı.

Yaşadığımız hukuksuzlukların biri diğerini takip ediyor

CHP ANTALYA MİLLETVEKİLİ MUSTAFA ERDEM: YOKSULLUK GİZLENİYOR, KAYNAKLAR İSRAFA GİDİYOR
CHP ANTALYA MİLLETVEKİLİ MUSTAFA ERDEM: YOKSULLUK GİZLENİYOR, KAYNAKLAR İSRAFA GİDİYOR
İçeriği Görüntüle

Peki yalnızca bununla mı sınırlı yaşadığımız hukuksuzluklar? Biri diğerini takip ediyor. Her biri art arda geliyor. Bakınız bu kürsüden çeşitli yerlerden defalarca cezaevi idare ve gözlem kurullarının verdikleri kararları konu edinmek durumunda kaldık. Hatta Türkiye kamuoyunda belki de bu kararlar olmasa cezaevi idare ve gözlem kurulları diye bir kurulun varlığından kimsenin haberi dahi yoktu. Nasıl haberdar oldu insanlar? Aldıkları hukuk dışı kararlarla. Son örneği sizinle paylaşmak isterim. Edirne Cezaevi'nden verdiğimiz bir örnek. Selahattin Demirtaş'ın kendi deyimiyle hücredeki tek arkadaşı Selçuk Mızraklı. Selçuk Mızraklı infazının bir yılın altına düşmesi nedeniyle Eylül ayında açık cezaevine geçme ve denetimli serbestlik hakkından yararlanmak için Cezaevi İdare ve Gözlem Kuruluna ilk başvurusunu yaptı. Kurul talebini reddetti. Geçtiğimiz günlerde aynı kapsamda tekrar bir başvuruda bulundu. Talebi ikinci kez reddedildi. Peki nedenmiş biliyor musunuz? Paylaşayım sizlerle. "Kurumumuzda bulunduğu süre içerisinde terör örgütünden ayrıldığına dair bir beyanı bulunmadı" diyor Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu. Herkesin bildiğini biz bir daha söyleyelim. Selçuk Mızraklı hekim, Diyarbakır eski milletvekili, yerine kayyım atandıktan sonra tutuklanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eski eşbaşkanı, Tabip Odası başkanlığı yapmış, Diyarbakır'da yoksullukla mücadele etmiş. Sarmaşık Derneği'ni hepiniz hatırlayacaksınız. Yıllardır barış, demokrasi, birlikte eşit yaşam mücadelesi veren bir insan. Şimdi Selçuk Mızraklı nereye mensup? Siyasi görüşü nedir? Herkesin malumu. Selçuk Mızraklı'yı hukuksuz bir biçimde hapiste tutmak için gerekçe aramanıza gerek yok. Aksine bu hukuksuzluğu gidermenin yolunu açmamız gereken bir dönemden geçiyoruz. Yıllardır rehin tutulan düşünce suçlularının artık yalnızca düşündükleri için cezalandırıldıkları bir ülke olmamalı Türkiye. O düşüncelerini özgür bir biçimde örgütleyebildikleri bir ülke olmalı. Daha fazla bu işkence sürdürülmemeli. Çünkü bu adeta bir işkence. Bu işkenceye son verilmeli. Kah cezaevi idare ve gözlem kurullarıyla, kah uygulanmayan AİHM kararlarıyla, kah uygulanmayan AYM kararlarıyla sürdürülen tüm tutsaklıklar artık sona ermeli.

Artık sözün değil, söze uygun adımların atıldığı bir dönem

Üstelik nasıl bir zamanda oluyor bu? Hepimizin bir yandan da gözü, kulağı, dikkati nerede? Komisyon çalışmalarında. Bir türlü toplanamayan, esas gündemlerini kamuoyuyla paylaşamayan Komisyon çalışmalarını bir yandan takip ederken tüm Türkiye halkları, öte yandan bu hukuksuzlukta ısrar olmaz. Bu çelişkileri gidermek gerekiyor. Artık sözün değil, bu söze uygun adımların atıldığı bir dönem Türkiye'nin içinde bulunduğu dönem. Bu söze uygun adımlar ne? Pratik, somut, hukuka uygun, adaletin tesis edildiği adımlar. İşte buyurunuz. Yasal düzenlemeye gerek duymadığımız yapılması gereken apaçık bu AİHM ve AYM kararlarının tanınması gibi kararlardan başlayabiliriz. Bu bile Türkiye'de o kadar çok değişiklik yaratacaktır ki zedelenmiş güven duygusunu yeniden tazeleyecek adımlar olacaktır.

Akıl dışı bazı dosyalarla karşılaşıyoruz, bunlardan biri de İBB ile ilgili iddianame

Şimdi bunları konuşurken ne oldu? Yine hepimizin merakla beklediği. Ne olacağını tahmin ediyoruz tabii, kestirebiliyoruz artık. İddianameler nasıl hazırlanıyor, insanlar nasıl tutuklanıyor, bu iddianamelerin nelere dayandığını, ne yazık ki yargının siyasete alet edildiğini hepimiz biliyoruz. Hepimiz bir şekilde yaşayarak, nerede durursak duralım, hangi siyasi partide olursak olalım, eğer var olan duruma itiraz ediyorsak, muhalefet ediyorsak bir şekilde bedelini ödüyoruz. Dolayısıyla karşı karşıya kaldığımız iddianamelerden yaşadığımız hukuksuzluklara kadar hiçbir şey bir yanıyla bize bilinmedik gelmiyor; ama hala şaşırabileceğimiz akıl dışı bazı dosyalarla da karşılaşıyoruz. Bunlardan biri de İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ilgili hazırlanan iddianame. Yine binlerce sayfa. Yine yüzlerce yıl hapis cezası isteniyor. Şu ana kadar yapılabilen tahmini hesaplamalarla 2 bin 352 yıl hapis cezası deniyor Ekrem İmamoğlu için. Soruşturma süresince ihlal edilen adil yargılanma hakkı binlerce sayfalık iddianame ile de ihlal edildi. Tutuksuz yargılanması gereken kişiler tutuklu yargılanarak da adil yargılanma hakkı ihlal edildi. Ayrıca binlerce sayfalık iddianame aynı zamanda savunma hakkı ihlali anlamına da geliyor.

19 Mart'tan bu yana süren operasyonların nedeninin yolsuzluk olduğuna toplum inanmıyor

Kısacık bir derlemeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Yalnızca iç kamuoyunda değil, dış kamuoyunda da nasıl ki Kobanî Kumpas Davası tutsaklığının hala sürdürülüyor olması yankılanıyorsa aynı şekilde gözler bir yandan da İstanbul Büyükşehir Belediyesi iddianamesi ve İmamoğlu ile ilgili istenen hapis cezası da yankılanıyor. Bakınız bazı başlıkları paylaşacağım sizinle. "Türkiye Erdoğan'ın en büyük siyasi rakibi için 2 bin yıl hapis istiyor." Bu başlıklardan biri. "İmamoğlu'nun aday olması engellenebilir." Bu ikinci başlık. "Bu bir baskı kampanyasının parçası." Üçüncü yansıma. "Türkiye'nin siyasi ortamındaki kutuplaşmayı arttırabilir." "Demokratik siyasete devletin müdahalesine dönük muhalefetin iddialarını güçlendirebilir." Peki burada hukuka dair bir yansıma görüyor muyuz? Ne görüyoruz? Devletin demokratik siyaset alanına müdahalesini yargı eliyle gerçekleştirdiğine dair oluşan kanaatleri pekiştiren iddianameler ve dava dosyaları dışında ne yazık ki bir şey görmüyoruz. Bu artık yalnızca bizim tespitimiz değil. Uluslararası kamuoyuna yansımalarından başlıklar paylaştım sizlerle. Yani iç kamuoyunda şunları tabii ki takip ediyoruz. Bu binlerce sayfalık iddianamenin, 19 Mart'tan bu yana süren operasyonların nedeninin iddia edildiği gibi yolsuzluk olduğuna toplum inanmıyor. Böyle düşünmüyor. Anketler, kamuoyu araştırmaları bugüne kadar bizim de sahada gözlemlediğimiz bu verilerle doğru orantılı sonuçlar çıkarıyor. Demek ki toplum yürütülen tüm bu operasyonların hem içinden geçtiğimiz dönemin temposuna uygun olmadığını düşünüyor hem de siyasi amaçlarla yapıldığını düşünüyor. Yani siyaseten rekabet edemediğiniz birini hapsettiğinizi düşünüyor insanlar. Tıpkı Demirtaş'ta olduğu gibi. Tam da değiştirilmesi gereken şey işte bu.

Kime yapılırsa yapılsın hukuksuzluk karşısında mücadelemizi sürdüreceğiz

Nedir olması gereken? İktidarın muhalefeti zayıflatma ya da dizayn etme girişimi olarak gördüğü davalardan, dosyalardan vazgeçmek ve burada stratejik bir değişim ve döşüme dair adımlar atmak. Yani hukuka uygun adımlar atmak. Bakınız barolar ne dedi bu iddianamelerle ilgili? 16 baronun ortak açıklaması var. Halkın özgür iradesiyle seçtiği temsilcileri ve partileri yargı eliyle siyasetsizleştirme çabaları. Anayasanın 2. Maddesinde güvence altına alınan demokratik hukuk ilkesine de aykırı, aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 11. Maddesinde düzenlenen örgütlenme özgürlüğüne de açıkça aykırı bulduklarını ifade ediyorlar. Ve yalnızca bununla sınırlı değil yaptıkları açıklama. Pek çok uyarı var. Bu, bugün Cumhuriyet Halk Partisi için yapılıyor. Yarın bir başka siyasi partiye aynı hukuksuzluk yönelebilir. O yüzden biz DEM Parti olarak her zaman olduğu gibi ilkesel tutumumuzu bir daha hatırlatmak istiyoruz. Halk iradesini, hukukun üstünlüğünü, bağımsız yargıyı ve demokratik siyaseti bedeli ne olursa olsun savunmaya devam edeceğiz. Kime yapılırsa yapılsın hukuksuzluk karşısındaki mücadelemizi sürdüreceğiz. Siyasete yargı eliyle değil, ancak siyaset yaparak karşılık verilebilir. Barış ve Demokratik Toplum Sürecinin ivme kazanması da adalet, demokrasi ve hukukun tesisiyle sağlanabilir.

Beklentimiz Komisyonun ilk toplantısında Öcalan ile görüşme kararının alınması

Şimdi hukukun tesisi dedik, adalet dedik, demokrasi dedik. Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonuna dönelim. Şimdi bu hafta yapılması öngörülen toplantı yaşanan elim uçak kazası nedeniyle ertelendi. Ondan önceki hafta da bazı bakanların dinlenmesi planlanıyordu. Bakanların programı dolayısıyla toplanmanın ertelendiği ifade edildi. Komisyon, önümüzdeki hafta toplanıyor. Beklentimiz, "Komisyon İmralı’ya gidecek mi" sorusunun artık sürece hız ve güç kazandıracak bir şekilde olumlu yanıt bulması ve ilk toplantıda Öcalan ile görüşme kararının alınması. Sayın Öcalan ile görüşme önerilerinin komisyona ulaşması hep altını çizdiğimiz gibi kritik bir önem taşıyor. Çünkü Komisyonun yaşamsal işlevi de Barış ve Demokratik Toplum Sürecinin siyasi ve hukuki zeminini oluşturmaktır. Bunu en başından beri ifade ediyoruz. Nitekim hem Komisyon başkanı sıfatıyla, hem meclis başkanı sıfatıyla daha önce Sayın Kurtulmuş da benzer noktalara dikkat çekti. Toplumsal barışı tesis etmek ve demokratik siyaset kanallarının yolunu açmak. Bu zeminin yolu açılmalı. Bunun yolunun açılması için önce yasal düzenleme gerektirmeyen adımları ivedilikle atalım. Yasal düzenleme gerektiren adımlarla ilgili hazırlanan raporları artık kamuoyuyla paylaşalım, Komisyon gündemine alsın ve hızla bunların gerekleri yerine getirilsin.

Komisyon asıl muhatabıyla görüşmeden yol almak mümkün olmaz

Aylardır dinlemeler yapılıyor. Haftalardır da Komisyon toplanamıyor. Şimdi Komisyonun acil olarak toplanması ve gündemine alması gereken konu, hem bu raporlar ama ondan önce bu dinlemelerin asıl muhatabıyla görüşmek. Şimdi asıl muhatapla görüşmeden, önerilerini bir şekilde Komisyona ulaştırmadan yol almak, inanınız mümkün değil. Artık buradan çıkmak gerekiyor. O yüzden iktidarından muhalefetine Komisyonda yer alan tüm siyasi partilerin bu konuya dair yapılacak toplantıda, bu gündemli toplantıda alacakları inisiyatif Türkiye'nin bugünüyle ilgili bir karar değil. Türkiye'nin yarınını ve hatta gelecek yüzyılını belirleyecek bir inisiyatif. Temennimiz tüm siyasi partilerin kalıcı barıştan, demokrasiden ve eşit bir yaşamdan yana pozisyon almaları. Tıpkı komisyondaki siyasi partilerin bugün bu meseleye dair yan yana geldikleri gibi aynı şekilde Öcalan'la görüşme kararının alınması ve Komisyondan bir heyetin, oradaki tüm siyasi partilerin katılımı ile birlikte oluşturulması ve bu heyetin bir an önce bu görüşmeyi gerçekleştirmesi. Toplumsal barış korku duvarlarıyla değil eşit kardeşlikle sağlanabilir. Tarih ezber bozanları da ezberlere tutunmayı tercih edenleri de kaydediyor. Biz ilk günlerde yaptığımız ezber bozma çağrısını yineliyoruz. Ezberlere tutunmak değil, yeni bir dönemin sayfalarını açmak, yeni bir başlangıcı kalıcı hale getirmek için ivedilikle bu adımın atılmasını temenni ediyoruz.

2026 Bütçesi istikrar ve refah bütçesi değil, bu yüzden "hayır" diyoruz

Biliyorsunuz bir yandan da bütçe görüşmeleri devam ediyor. Geçen hafta yine burada size Merkezi Örgütleme Komisyonumuz, Emek Komisyonumuz ve diğer komisyonlarımızın ortaklaşa çalıştığı, hazırlıklarını tamamlamak üzere olduğu bir kampanyayı başlatmak üzere olduğumuzu ifade etmiştim. "Ekmek ve Barış İçin Bütçe" diyoruz biz. Bununla ilgili de yalnızca Meclisteki bütçe görüşmeleri esnasında muhalefet etmiyoruz. Biz, asıl bunun ekmeğimizi nasıl küçülttüğünü bildiğimiz için alanda, sokakta, mahallelerde, evlerde bu kampanyaları yürütüyoruz. Yalnızca bütçe görüşmeleriyle sınırlı değil. Daha önce başlattığımız bir kampanyaydı bu. 2026 Bütçesinin istikrar ve refah bütçesi olduğunu düşünmüyoruz. O yüzden 2026 Bütçesine "hayır" diyoruz. Ekmek ve Barış İçin Bütçe kampanyası dahilinde Kasım ve Aralık ayında çeşitli yürüyüş kollarından Ankara'ya doğru bir yürüyüş gerçekleştireceğiz. Ekmek ve barış talebimizi yükseltmek ve bu talep için ortak mücadelemizi, yan yana gelişlerimizi çoğaltmak, sesimizi daha büyük, toplumun farklı kesimlerine ulaştırabilmek için planladığımız bir kampanya.

Karamsar değil umutluyuz, mücadeleyi omuzlarımızla yükselteceğimizi biliyoruz

Pek çok gelişme oluyor. Bir yandan Ortadoğu'daki gelişmeler, bir yandan dünyadaki gelişmeler ve bir yandan Türkiye'de atılması beklenen adımlar. Artık bu tarihi fırsat ıskalanmamalı ve sözle değil, eylemle güçlendirilmeli. Biz bu konudaki mücadelemizi sürdüreceğiz ve mutlaka başaracağız. Bunu biliyoruz. Hapisteki düşünce suçlusu, örgütlenme özgürlüğü için bedel ödeyen, farklı düşündüğü için, aykırı düşündüğü için bedel ödeyen, bir siyasi intikam davası nedeniyle yıllardır hayatları çalınmak istenen insanlarla da buluşacağız. Onlarla da bu yürüyüşü güçlendireceğiz ve devam edeceğiz ve mutlaka başaracağız. Karamsar değiliz, umutluyuz. Bu mücadeleyi ancak kendi omuzlarımızla yükseltebileceğimizi biliyoruz. O yüzden en çok işte o barış ve demokrasi mücadelesi veren omuzlara güveniyoruz. O birlikteliğe güveniyoruz.

Komisyonunun İmralı’ya gitme konusunda endişesi olmamalı

Soru: En son dün Müsavat Dervişoğlu Grup toplantısından sonra bazı gazetecilerin sorularını yanıtladı. Orada "Tayyip Bey istemiyor komisyonun İmralı'ya gitmesini. AK Parti de istemiyor. Bahçeli'ye kim söyletiyor?" diye sordu. Önceki haftalarda da Komisyonun ertelenmesi sebebi kulislerde şöyle konuşulmuştu. Komisyona üyesi bazı AK Partili ve MHP'li isimlerin karşı olduğu, İmralı'ya gitme konusunda endişelerinin olduğu söylenmişti. Siz Dervişoğlu'nun bu AK Parti iddiasını nasıl değerlendiriyorsun?Erdoğan'ın komisyonun İmralı'ya gitme konusunda endişesi mi var ya da bu durumu istemiyor mu?

Komisyonun İmralı'ya gitme konusunda endişesi olmamalı. Aksine gitmemek, aynı zamanda bir kalıcı bir fırsatı ıskalamaktır. Ne demek istiyorum? Artık yıllardır üretilmiş bazı korkulardan sıyrılmak gerekiyor. Bu ezberleri bozmak gerekiyor. Bunu yapacak olanlar da siyasi partiler. Dolayısıyla iktidar bloğu da açıkça bu konuda hiçbir tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde elbette yaklaşımını ortaya koymalı. Ama daha geçen günlerde Meclis Başkanının, Komisyon başkanı sıfatıyla Komisyon üyelerinin bu gündemle toplanacağına dair bir açıklaması vardı ve buradan da Komisyonun İmralı'ya gitme kararının çıkması gerektiğini düşünüyoruz. Bizim temennimiz bu yönde. Türkiye'nin bu badireyi de atlatacağını düşünüyoruz. Çünkü bunu bir eşik olarak koydu önüne. Hiç gerek yokken böyle bir eşik yarattı. Şimdi bu eşiği atlama, bu eşiği geçme zamanı, hakikaten Öcalan'ı dinleme zamanı, önerilerini Komisyona ulaştırma zamanı, bu sürecin temposunun gereği de olması gereken bu. Dolayısıyla biz Komisyonun önümüzdeki hafta yapacağı toplantıda böyle karar almasını diliyoruz ve bu kararı da hızla uygulamasını temenni ediyoruz.

AİHM’in Demirtaş kararına karşı hukuksuzlukta ısrar ediliyor

Soru: Şüphesiz ki hukukçular ile, avukatları ile görüşüyorsunuzdur. Teknik anlamda AİHM kararında evraklarla ilgili bir sıkıntı mı var? Yani AİHM’in aldığı o karar geldi mi Adalet Bakanlığı'na? Tercüman mı bekleniyor. Nedir sonuç?

İlk Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararından sonra siyasilerin yaptıkları açıklamaları hepiniz hatırlıyorsunuz. Geçen hafta burada da söyledik. MHP lideri Bahçeli de açıklama yaptı bu konuda. Cumhurbaşkanı Erdoğan da "yargı ne derse onu uyarız" dedi ama asıl Adalet Bakanı ne dedi? Dedi ki: "Karar bekleniyor. Ondan sonra mahkemenin takdiri, inisiyatifi." Oysa bu bir teknik hukuk meselesi değil. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları iki dilde alınır; İngilizce ve Fransızca. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğunu anayasal olarak kabul etmiş bir ülke. Dolayısıyla bağlayıcılığı herhâlde İngilizce, Fransızca dilinde bilerek kabul ettiler değil mi? Yani bu bir tercüme meselesi değil. Biz bunu gayet iyi biliyoruz. Bu karar uygulanmıyor. Ama son kararla birlikte bugüne kadar tahliyeye dönük herhangi bir adım atılmaması hukuksuzlukta ısrar. Bunun sona erdirilmesi gerekiyor. Buna mazeret bulmak, gerekçe bulmak yerine bu kararı uygulamaya dair hızlı davranmak gerekir.

Ama bunu yapmayıp mazeret bulmaya çalışmak, "kararın gerekçesi ulaşmadı, tercümesi olmadı" demek olmaz. Onun da ulaştığını söyledi Adalet Bakanı. Bizzat kendisi açıkladı. Şimdi ne bekliyor peki mahkeme, ya da Adalet Bakanı? Buradan kendisine sesleniyoruz. Bu konuyla ilgili Türkiye kamuoyuna bir açıklama yapmaları gerekiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamamada ısrar mı, yani hukuksuzlukta ısrar mı bu? Bu "Avrupa İnsan Hakları Mahkeme kararlarını tanımıyorum" anlamına mı gelir? Yoksa bu kararları uygulayarak hukuk devletine dönüş fırsatına mı dönüştüreceksiniz? Bu, bu kadar basit bir soru, bu kadar açık, yanıtı ve yolu da belli. O yüzden herhangi bir gerekçe değil bu tamamen siyasi nedenlerle geciktirilen bir tahliye. Bizim için tercümesi de böyle, anlamı da böyle. Verilmek istenen mesajı da kamuoyu tarafından böyle anlaşılıyor, böyle algılanıyor. Biz de böyle kabul ediyoruz.

Pirs: Li Iraqê û Herêma Kurdistanê hilbijartin çêbûn. Gelek nîqaş li ser Kerkukê hebûn. Kurdan piraniya kursiyan bi dest xistin. Bi giştî li ser van hilbijartinan şiroveya we çi ye?

Em jî ji nêz ve hilbijartinên Iraqê û Herêma Kurdistanê dişopînin. Li ser hilbijartinên li rojhilata Navîn gelek caran nîqaş tên kirin. Hem tevlîbûn, hem encamên ku derdikevin holê, hem jî piştî wê meseleyên hikûmetê jî bi salan e mijarên nîqaşê ne. Hêviya me ev e vê carê bi serkeftî bibore proseya ku piştî hilbijartinê dê dest pê bike. Em hêvî dikin ji bo gelên Iraqê zêdetir demokrasiyê bîne. Tişta ku heta niha xuya dike tevlîbûn hindik e û hin nîqaşên dîtir jî hene. Lê dîsa jî em dibêjin bi awayekî demokratîk û di nav rewşeke baş de hilbijartin derbas bû. Em serkeftinê dixwazin û em dibêjin encamên ku derketine holê li ser xêrê bin. Gelek spas.

13 Kasım 2025

Muhabir: Güven BOĞA