Buca, Diyarbakır ve Ulucanlar katliamlarında yaşamlarını yitiren mahpuslar şahsında tüm zamanlarda yaşamını yitiren mahpusları anıyor, adaletin sağlanmasını, mahpus ölümlerinin durdurulmasını  istiyoruz.

İHD’nin konuyla ilgili yapılan basın açıklaması şu şekilde;

2022 yılının ilk 8 ayında en az 55 mahpusun yaşamını yitirmesi, artan hasta mahpus ölümleri, intiharlar ve şüpheli ölümlerde hak gaspları, işkence ve kötü muamele uygulamalarının da etkisi ile hapishaneler eza evi olmanın ötesine geçip ölüm evi olarak anılmaya başlanmıştır.  Bu ölümler karşısında sorumluluk almayan yetkililerin tutumu, bir defa daha geçen yıllarda yaşanan katliamlarla farklı düzeyde bir paralelliği gündeme getirdiğinden, bu duruma dikkat çekmek üzere ve Ulucanlar Katliamının yıl dönümü vesilesi ile farklı yıllarda Eylül ayında gerçekleşen katliamları anıyor, sorumlularından hesap vermelerini istiyoruz.

Hatırlanacağı üzere; 21 Eylül 1995’te Buca Hapishanesi’nde politik mahpusların tutulduğu koğuşa yapılan saldırıda; Turan Kılıç, Yusuf Bağ ve Uğur Sarıaslan katledildi.

24 Eylül 1996’da Diyarbakır Hapishanesi’nde, koridora çıkarılan mahpuslara yönelik saldırıda; Erkan Hakan Perişan, Cemal Çam, Hakkı Tekin, Ahmet Çelik, Edip Dilekçi, Mehmet Nimet Çakmak, Rıdvan Bulut, Mehmet Kadri Gümüş, Kadri Demir, Mehmet Arslan ve Hakkı Tekin isimli politik mahpuslar yaşamını yitirdi.

26 Eylül 1999’da Ulucanlar Hapishanesi’nde, kelimenin tam anlamıyla vahşice bir saldırı ile gerçekleştirilen katliamda;  Ümit Altıntaş, Habip Gül, Abuzer Çat, Zafer Kırbıyık, Halil Türker, İsmet Kavaklıoğlu, Önder Gençaslan, Aziz Dönmez, Ahmet Savran ve Mahir Emsalsiz yaşamını yitirdi.

Katliamların ortak özelliği “Cezasızlık”

Farklı yıllarda, farklı hapishanelerde gerçekleşen bu üç katliamın önemli ortak yanlarından biri faillerinin cezasızlık zırhıyla korunmuş olmasıdır. Katliamlarda esas sorumluluğu olanlar yargı önüne çıkarılmadı. Bu yetmez gibi, Ulucanlar katliamı iddianamesinde, mahpusların birbirini öldürdüğü gibi ahlak ve gerçek dışı iddialara yer verildi, mahpusların bir sosyal etkinlik için hazırladıkları silah maketleri basına “koğuşlarda cephane bulundu” gibi yalanlarla servis edildi.

Her katliamda failler değil, katledilenler suçlu gösterilmeye çalışıldı, yargı sürecinde adalet de katledildi.

Ardından 19 Aralık 2000’de 20 Hapishaneye eş zamanlı saldırılıp katliam yapılarak, F Tipi hücre hapishaneleri açıldı. Bugün ise alfabenin diğer harfleriyle tecridi daha derinleştiren hücre hapishaneleri var.

Önlenebilir her ölüm cinayettir

Hücre Hapishanelerinde Buca, Diyarbakır ve Ulucanlar’da olduğu gibi toplu katliamlar gerçekleştirilmedi. Bunun yerine en başta tedavi hakkını engelleyerek, işkence ve kötü muamele uygulayarak  öldürme politikası uygulanıyor.

Şüpheli denen bütün ölümlerde adaleti sağlayacak sonuç alıcı bir kovuşturma yapılmaması ve cezasızlık bir devlet politikası olarak karşımıza çıkıyor.

Mehmet Emin Özkan gibi yaşlı ve hasta mahpusların pek çoğu için artık tedavi hakkı bir yana, veda hakkı olarak serbest bırakılması gerektiği yazılı yasalarda var. Ama adalet şöyle dursun, iktidar yazılı yasalarına dahi uzak.

Eylül ayının katliamlarla değil,  adaletle  anılmasını istiyoruz. Katliamlara ve Mahpus ölümlerine dair adalet mücadelesi, doğrudan yaşam mücadelesidir.

Buca, Diyarbakır ve Ulucanlar katliamlarında yaşamlarını yitiren mahpuslar şahsında tüm zamanlarda yaşamını yitiren mahpusları anıyor, adaletin sağlanmasını, mahpus ölümlerinin durdurulmasını  istiyoruz.

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu

Editör: Güven BOĞA