Gelecek Partisi Çevre ve İklim Politikaları Başkanı Meryem Türktekin; "Küresel ısınmayı durdurmak yüzyılın en önemli mücadelesi…"

Meryem Türktekin tarafından yapılan basın açıklamasında; "Çünkü, başka Dünya yok!" ifadeleri kullanıldı.

Türktekin açıklamasına şu şekilde devam etti;

Gezegenimiz küresel ısınma nedeniyle ciddi tehdit altında. İklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkeler ise, Akdeniz iklim kuşağında. Ve Türkiye, 2040 yılında kuraklığın en yoğun hissedileceği 33 ülke arasında.

Önümüzdeki 10 yıl içinde Sahra Altı Afrika ülkelerinin iklim değişikliğinin etkileri yüzünden 996 milyar dolarlık ek borca gireceği bekleniyor.

Başta Pakistan olmak üzere, şu ana kadar iklim değişikliğinden kaynaklanan nedenlerle büyük zarar gören ve tazminat talep eden ülkeler “iklim adaleti” istiyor.

İklim değişikliğinin tüm insanlığı ilgilendiren ortak bir sorun olduğu, bu konuda uluslararası işbirliği ve dayanışmanın önemi çok açık…

Buna rağmen 6-18 Kasım tarihlerinde Mısır’ın Şarm El-Şeyh şehrinde düzenlenen iklim zirvesinin 27.sinde, bu yönde çok önemli denilebilecek bir sonuç çıkmadı.

Oysa zirvede, hemen herkes tarafından bu konuda ortak mücadelenin gereği üzerinde durulmuş, sürdürülebilir yaşama geçişin önemi vurgulanmış, üretim ve tüketim alışkanlıklarında yapılması gereken değişiklikler hakkında önemli konuşmalar yapılmıştı.

Taraf ülkelerin hepsi iklim değişikliğinin yol açtığı/açacağı; afetlerin, gıda krizinin ve küresel enerji sıkıntılarında farkında görünüyordu. Zirvenin açılışında iklim değişikliği ile mücadele ‘insanlığın hayatta kalma mücadelesi’ olarak tanımlanmıştı.

Buna rağmen anlaşmaya varmak ve sonuç metnini imzalamak hiç de kolay olmadı.

Zengin ülkelerin liderleri tarafından umut vadeden konuşmalarla başlayan İklim Zirvesi (COP27), iki günlük uzatmanın ardından son anda alınabilen kararlarla 20 Kasım gecesi sabaha karşı sona erdi.

Zirve boyunca Kyoto Protokolü, Paris İklim Anlaşması, Glasgow İklim Paneli ve iklim değişikliğini konu alan sair belgelerde belirlenen hedef ve prensiplere dayanılarak, iklim değişikliklerine dirençli adil bir sistem yapılandırılması gerektiği hemen hemen tüm konuşmacılar tarafından vurgulandığı halde, sonuç bildirgesi bundan çok uzak kaldı.

Sonuç metninde; taraflar doğa temelli çözümleri veya ekosistem temelli yaklaşımları geliştirmeye, iklim finansmanı tedariklerini acilen ve önemli ölçüde artırmaya davet edildi ve gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkeleri kapasite artırımında teşvik edeceği, iklim değişikliği sürecinin yeni hedefler içermeyeceği, cezalandırıcı olunmayacağı, ülkelerin ulusal egemenliğine ve koşullarına saygılı ve kolaylaştırıcı olunacağı belirtildi.

 Yani kimse kimseye dokunmasın denildi; küresel ısınmanın 1,5℃ ile sınırlandırılması hedefi başka bir bahara bırakıldı…(!)

Bunda dünyada yaşanan ekonomik krizin ve enerji sıkıntısının yanı sıra iklim krizinden zarar gören az gelişmiş ülkelerin tazminat talepleri ile petrol lobisinin etkisi oldu.

Çünkü iklim krizinin oluşumunda gelişmiş ülkelerin tarihsel sorumluluğu diğer tüm ülkelerden fazla olduğundan iklim krizinden fazla zarar gören az gelişmiş ülkeler haklı olarak tazminat talep etmekte idi.

Zirve öncesinde kayıp ve zarar finansmanı konusunda, ya zengin ülkelerin finanse edeceği bir ‘sigorta ve erken uyarı sistemi’ ya da bir ‘kayıp ve zarar fonu’ kurulması gerektiği konuşulmaktaydı.

Ancak Zirvede, zengin ülkeler kayıp ve hasarla ilgili maliyetlerin giderek artan bir borç yüküne dönüşeceğini ve ‘Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin gerçekleştirilmesinin zarar göreceği iddiasıyla kendilerini sorumlu kılacak bir karara imza atmayacaklarını belirttiler. Bu nedenle tazminat konusu gündeme alınmadı.

Zengin ülkelerin kayıp ve zarar fonu kurulmasına ilişkin itirazları ise, Avrupa Birliğinin ’belirli şartlara bağlı bir fon kurulması’ yönündeki teklifi ile giderilebildi:

Uzun müzakereler sonucunda taraflar, fona kaynak sağlamanın sadece zengin ülkelerle kısıtlanmaması, eşitlikçi ve hakkaniyetli bir prensiple hareket edilmesi ve fondan yararlanacak ülkelerin en kırılgan ülkeler olması koşulu ile bir ‘Kayıp ve Zarar Fonu’ kurulmasını kabul etti.

Bu yılki zirvenin en önemli kazancı bu fonun kurulması oldu.

Böylece sembolik düzeyde de olsa bazı ülkeler fona bir kısım taahhütlerde bulundu. Örneğin Almanya 170 milyon, Belçika 2,5 milyon, Avusturya 50 milyon, İrlanda 10 milyon, Yeni Zelanda 20 milyon euro tahsis edeceğini bildirdi.

Ancak zirvede, tüm katılımcılar tarafından hızlı bir şekilde sürdürülebilir bir sera gazı emisyonu azaltım programı benimsenmesi, güvenli, temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçilmesi önemle vurgulandığı halde, fosil yakıtların azaltılması ve aşamalı olarak kaldırılması konusunda yine karar alınamadı.

Guterres’in de kapanışta ifade ettiği gibi ‘En üst düzey yöneticiler yaklaşık iki hafta boyunca bir araya gelmişken, dünyanın efendilerinden daha fazlası bekleniyordu.’ 

Fakat iklim zirvesi, büyük petrol ve doğalgaz üreticileri ve tüketicilerinin baskısına maruz kaldı, büyük bir kazanım sağlanamadı…

Oysa geçen yıl Glasgow'da düzenlenen İklim Zirvesi’nde, kömür kullanımına son verilmesi gerektiği konuşulmuş, Çin ve Hindistan'ın itirazı üzerine sonuç bildirgesi son anda kömür kullanımının kademeli olarak azaltılması şeklinde değiştirilmişti. Bu nedenle  bu yıl fosil yakıtlarla ilgili daha etkili bir adım atılması bekleniyordu fakat

küresel ısınmayı durdurmak her geçen gün daha da zorlaştığı ve aciliyeti daha da arttığı halde, bu yılki zirveden, sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik herhangi bir anlaşma çıkmadı.

Suudi Arabistan, Çin ve Rusya gibi büyük petrol ve doğalgaz üreticileri ve tüketicilerinin lobileri yetmezmiş gibi, zirvede Hindistan bu yıl da bazı ülkelerin desteğini arkasına alarak enerji üretiminde dikkatleri diğer fosil yakıtlar üzerine çekmeye çalıştı. Taraflar küresel sıcaklık değişiminin 1.5°C ile sınırlanması konusunda daha etkili aksiyonlar alınması konusunda mutabık olmasına rağmen sera gazı salınımlarını azaltma konusu, bu tartışmaların ve finansman konusunun detayları arasında boğulup gitti.

Birleşmiş Milletler (BM) 2022 Emisyon Açığı raporu, dünyanın iklim değişikliğinden kaynaklı küresel bir felaketten kaçınmak için emisyonların yüzde 45 oranında azaltılması gerektiğini belirttiği halde, sonuç metninde 1,5 derece hedefi tekrar edilmekle yetinildi. 

Dolayısıyla ‘Sonuç Bildirgesi’ hemen hemen kimseyi memnun etmedi.

Dünyamızın kaç yılı daha kalmıştır, bilemeyiz. Ancak yaklaşan sonu engellemek ve asıl sorunu çözmek yerine semptomlarla uğraşıldı, koca bir yıl daha kaybedildi.

Oysa, azaltım konusunda yol alınamıyorsa, uyum konusuna yoğunlaşılabilir ve sonuç metninde; ülkeleri finansman ihtiyacını acilen ve önemli ölçüde artırmaya davet etmek yerine, iklim değişikliğine uyum konusuyla ilgili bağlayıcı kurallar yer alabilirdi.

Öte yandan Zirvede, ‘ Herkes için Erken Uyarılar Girişimi için Yürütme Eylem Planı’nın ayrıntıları açıklandı. Erken uyarı kapsamının yetersiz olduğu ülkelerde, afet ölüm oranının sekiz kat daha fazla olduğu ve Afrika'nın %60’ında, dünyanın üçte birinde erken uyarı sistemi ve iklim bilgilerine erişim olmadığı belirtildi. Önümüzdeki beş yıl içinde herkesin erken uyarı sistemleriyle korunmasının hedeflendiği ve küresel iklim gözlem sistemindeki mevcut boşlukların giderilmesi ihtiyacı üzerinde önemle durulduğu halde, sonuç metninde bu yönde de bağlayıcı bir kural yer almadı.

Oysa Zirve boyunca ortak çalışma programı faaliyetlerinin uygulanmasında teknoloji geliştirme ve transferi ile inovasyon konularında işbirliğinin önemi sık sık vurgulanmıştı.

Küresel ısınmanın günümüzde bile, birçok iklim felaketine yol açtığı, çevresel zararlara, zorla yerinden edilmelere, kültürel ve insani mirasın yok olmasına, toplulukların yaşam ve geçim kaynakları üzerinde büyük kayıplara, insanların yaşamını kaybetmelerine, bazı canlı türlerinin soylarının tükenmesine yol açtığı bilimsel verilerle ortaya konulan bir vakıa.

Bu yıl ülkemizde Datça ve Marmaris başta olmak üzere birçok yerde orman yangınları yaşandı, binlerce vatandaşımız tahliye edildi. Sıcak havalar sadece ülkemizde değil Avrupa’da da rekor kırdı. Hollanda, İngiltere tarihlerinin en sıcak günlerini yaşadı. Pek çok ülkede orman yangınları nedeniyle insanlar evlerinden tahliye edildi.  Portekiz'de son 92 yılın en sıcak Temmuz ayı yaşandı. WHO’nun verilerine göre; hava kayıtlarının tutulmasının başlangıcından beri, bu yıl Avrupa’da en sıcak yaz yaşandı, aşırı sıcaklar nedeniyle; 4.500’ü Almanya’da, 4.000’i İspanya da, 1.000’i Portekiz’de, 3.200’ü Büyük Britanya’da olmak üzere binlerce insan yaşamını kaybetti.

Dolayısıyla, küresel ısınma ivedilikle çözülmesi gereken bir sorun…  

Neyse ki gelecek yıl Birleşik Arap Emirlikleri’nde yapılacak COP28'in ana gündemi, küresel ısınmaya neden olan sera gazı salınımlarını azaltma yolunda ülkelerin verdiği sözlerin ne derece tutulduğunun belirlenmesi olarak kabul edildi.

Umarız, gelecek sene azaltım gündemi ve uyum konusu ön plana çıkarılır.              

Zirvede başka neler oldu derseniz:

COP26’nın sonuç bildirgesinde tüm taraf ülkelerin ulusal katkı beyanlarını yeniden gözden geçirmeleri ve güçlendirmeleri istenmişti. COP27’de  Türkiye dahil birçok ülke ulusal katkı beyanlarını güncelledi. Fakat yapılan güncellemelerin Paris İklim Anlaşması’nda belirlenen hedeften  uzak kaldığı belirtildi.

Bu kapsamda küresel sera gazı emisyonlarının yarısından fazlasını oluşturan 5 sektörle ilgili COP28'e kadar hayata geçirilecek "The Breakthrough Agenda" adlı bir eylem planı belirlendi.

Paris Anlaşması’nın 6.md’sinde düzenlenmiş olan ‘Tarafların azaltım ve uyum faaliyetlerinde daha azimli olmasını sağlamak ve sürdürülebilir gelişim ve çevresel bütünlüğü teşvik etmek amacıyla NDC'lerinin uygulanmasında gönüllü işbirliği yapması’ ile ilgili konuların kısa sürede netleştirilmesi konuşuldu.

UNICEF; ülkeleri çocukların çevre haklarını korumak amacıyla Çocuk, Gençlik ve İklim Eylemi Bildirgesi’ni imzalamaya çağırdı ve bu yıl ilk kez zirvede gençlere de bir bölüm ayrıldı. Onlarında seslerine kulak verilmesi, sunumları dinlenerek geleceğe ait çevresel sürdürülebilirlik konularında katılımlarının sağlanmasının önemi vurgulandı. Böylece gençlerinde gelecekleriyle ilgili düşünce ve endişelerini ifade etmelerine ve iklim zirvesine katkı sunmalarına olanak sağlanmış oldu.

Kendi azaltım ve fosil yakıt kullanımı hedeflerini tutturamadığı belirtilen AB,  Afrika’ya 1 milyar avroluk bir finansman sağlamayı taahhüt etti. Bu tutarın 60 milyonu kayıp ve hasar için ayrılacak.

Avrupa Yatırım Fonu, iklim eylemi yatırımlarına destek sağlamak amacıyla AB ile, 247 milyon euro değerinde yatırım anlaşması imzaladı.

Endonezya için  20 milyar dolarlık  bir kamu-özel sektör fonu sağlanmasına karar verildi. Bu tutarın ¾’ü kömür santrallerinin erken kapatılması için harcanacak.

Endonezya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Brezilya arasında ormanların korunması için bir ittifak kuruldu.

Yeşil Mutabakatla uyumlu projelere destek sağlamak amacıyla Mavi Akdeniz Ortaklığı kuruldu.

Çiftlik inovasyon taahhütleri iki katına çıktı.

Karbon kredilerine kredi sağlanması amacıyla African Carbon Market Initiative kuruldu.

Karbon kredilerinin ticaretini geliştirmek ve gelişmekte olan ülkelerin fosil yakıtlardan temiz enerjiye geçişlerini hızlandırmak amacıyla Bezos ve Rockefeller’in katkı sunduğu, 2030 yılına kadar büyük kredi imkanı sunacak gönüllü bir karbon kredisi programı (Energy Transition Accelerator) başlatıldı. Ancak çevreci gruplar, gerçek çabaları geciktireceğini söyleyerek bu programı kınadı.

İklim felaketlerine acil destek sağlanması amacıyla bir fon kuruldu.

Japonya 2023’te yürürlüğe girecek yeni karbon vergisini, geçim koşullarını güçleştireceği gerekçesiyle ikinci kez ertelediğini açıkladı.

Avrupa ülkelerinin çoğu rüzgâr enerjisi için ortak projeler yürütmek, kredi sağlamak amacıyla kurulmuş olan ‘Küresel Açık Deniz Rüzgâr İttifakı’na katıldı.

COP27’de yaşanan insan hakları ihlalleri ise üzüntü vericiydi. Bazı çevreci aktivistler ve insan hakları savunucuları göz altına alındı/ tutuklandı.

Mısırlı yetkililerin önerdiği alan sivil toplum kuruluşlarınca güvenli ve uygun bulunmadığı için bu yıl ‘İklim Yürüyüşü’ ilk kez kongre alanı içinde yapıldı. Bu yürüyüşlerde protestoda bulunan kişiler güvenlik görevlilerince kayıt altına alındı ve engellenmeye çalışıldı. Mısır hükümeti, anti demokratik bu tutumlar nedeniyle yoğun eleştirilere maruz kaldı.

Türkiye açısından neler oldu derseniz;

Türkiye, 2015'te sunduğu ulusal katkı beyanı çerçevesinde 2030’a kadar emisyonların 1 milyar 175 MtCO2e'e (milyon ton karbondioksit eşdeğeri) ulaşacağını, bu miktarın 929 MtCO2e seviyesinde tutulacağını söylemişti.

Türkiye geçen yıl Glasgow'da Ulusal Katkı Beyanı’nı (NDC) COP27 öncesinde güncelleyeceğini açıklamıştı. Zirve öncesinde açıklanmayan NDC’yi, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum zirvedeki konuşmasında açıkladı. Ancak Türkiye’nin güncellenmiş Ulusal Katkı Beyanı büyük bir hayal kırıklığı yarattı:

Bakan Kurum, dünya liderlerine hitaben yaptığı konuşmada Türkiye'nin 2030 için belirlediği yüzde 21 emisyon artıştan azaltım hedefinin yüzde 41'e yükseltildiğini açıkladı. ‘Böylece ülke olarak 2030 için yaklaşık 500 milyon ton emisyon azaltımı yapmış olacağız" dedi, Türkiye'nin emisyonlarını en geç 2038'de pik noktasına ulaştıracağını belirtti. Ancak Türkiye’nin  2020 yılına ait emisyon verisi 523,9 MtCO2e olduğu için azaltım hedefini güncel veriden hesaplamadığı, aslında 2030 yılına kadar emisyonların 700 MtCO2e civarında olacağını öngördüğü, dolayısıyla açıkladığı rakamın aslında azaltım değil, artışı ifade ettiği anlaşıldı.

Tayland, Vietnam, İran, Endonezya, BAE’ de sera gazı emisyon artış senaryosu üzerinden azaltım hedefi veren ülkelerden olmasına rağmen Türkiye’nin Ulusal Katkı Beyanı (NDC), en kötü güncelleme olarak değerlendirilmiş olmalı ki  COP’da sivil toplum kuruluşları tarafından her yıl en kötüsünü yapmak için en çok çalışan ülkelere verilen ‘Günün Fosili Ödülü’ bu yıl Türkiye’ye verildi.

Ayrıca Türkiye COP31’e ev sahibi olma talebinde bulundu, iklim liderliği hedefi olduğunu belirtti. Fakat Türkiye’nin açıkladığı NDC’den ve aldığı ‘Günün Fosili Ödülü’nden sonra 2053 net sıfır konusunda samimiyetini ortaya koymadan iklim liderliği hedefine ulaşabilmesi kolay görünmüyor.

Türkiye’nin güncellenmiş Ulusal Katkı Beyanı’na gelince;

Artışın azaltım gibi gösterilmesi ve o kadar ülkenin içinde günün fosili ödülü alınması ülkemiz adına üzüntü vericiydi. 

Ancak daha da önemlisi emisyonların 2038 yılında pik yapacağının belirtilmesiydi.  Çünkü bu ifadeden iktidarın 16 yıl daha ekonomiyi karbonsuzlaştıracak bir adım atmayacağı anlaşılıyor.

Oysa uzmanlar, 2038’den 2053’e kadar kalan 15 yıllık sürede karbonsuzlaştırma sürecinin başarılamayacağını, başarılsa dahi bu gecikmenin hem maliyeti artıracağını, hem de ülkemizi enerji krizlerine karşı daha kırılgan hale getireceğini söylüyor.

İktidarın, kömürden çıkış için halen bir planının olmaması ve fosil yakıt kullanımına bağlı gelişen çevre kirliliğini ve kamu sağlığı etkilerini 16 yıl daha geciktirmesi kabul edilemez.

Çünkü emisyon azaltımına geçiş, halkımızın ve tüm insanlığın yaşam hakkına karşı bir sorumluluğumuz olduğu gibi aynı zamanda ülkemiz açısından sürdürülebilir ekonomik kalkınmayı ve yoksulluğu ortadan kaldırmayı sağlayacak büyük bir fırsat.

İklim değişikliği, en çok dezavantajlı gruplar üzerinde olumsuz sonuçlar doğuruyor.  Dolayısıyla, diğer her şeyi bir tarafa bıraksak dahi, sürdürülebilir ekonomik kalkınmayı sağlamak ve yoksulluğu ortadan kaldırmak fırsatını kaçırmamak için olsun, 16 yıl daha gecikme kesinlikle kabul edilemez.

İktidarın, Türkiye'nin emisyonlarını en geç 2038'de pik noktasına ulaştıracağına yönelik açıkladığı politika, daha doğrusu bu politikasızlık neye veya kime yahut hangi amaca hizmet ediyor ?  Anlaşılır yanı bulunmamaktadır..!

Bize göre, küresel ısınmayı artıran sera gazı serbest salınımının önüne geçecek önlemler derhal alınmalıdır.

Çevre yönetimi firmalarına ek kriterler getiriyoruz, istihdam yaratıyoruz gibi açıklamalarla çıkartılan yönetmeliklerle; çevre ceza puanı alan firmaları affetmek yerine, bu konuda çok yönlü politikalar hayata geçirilmeli, emisyon azaltımını sağlayacak projeleri kamu kaynaklarıyla desteklenmeli, kirletici firmalara kirletme bedellerinin ödettirilmesi yönünde yaptırımlar getirilmelidir.

Türkiye’nin biran evvel yeni kömür üretmeyeceğini taahhüt eden ittifaklara katılması, 2053 net sıfır konusundaki samimiyetini dünyaya göstermesi ve Adil Enerji Geçişi Ortaklığı gibi uluslararası finans fırsatlarını kaçırmaması gerekiyor.

‘Türkiye Yüzyılı’ şarkılarla, reklamlarla değil; yüzyılın en önemli sorunu olan küresel ısınmayı durdurmakla, sürdürülebilir ekonomik kalkınmayı ve yoksulluğu ortadan kaldırmakla sağlanabilir...!

Altılı Masa cumhurbaşkanı adayını ne zaman belirleyecek?

Editör: Haber Merkezi