“Aziz İhsan Aktaş suç örgütü” soruşturmasında eşiyle birlikte tutuklanan Seyhan Belediye Başkanı Oya Tekin, Medyascope’un sorularını yanıtladı. İddianame hakkında Tekin, “Hakkımızda medya aracılığıyla bir algı inşa etmeye çalıştılar. Manipülatif kurguların değil, somut delillerin ışığında hakikatin ortaya çıkacağı süreçleri de ‘servis etmeleri’ adaletin gereğidir” dedi. Hapiste geçirdiği süreç boyunca CHP’nin yaptıklarından memnun kaldığını söyleyen Tekin, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e teşekkür etti.

  • 31 Mayıs 2025 tarihinde gözaltına alındınız. O gün neler yaşadığınızı anlatmak ister misiniz? Bekliyor muydunuz?

Gözaltı sürecinde görevim nedeniyle Antalya’da bulunuyordum. Eşim ise Adana’da gözaltına alındı. 19 Mart sonrasında CHP’li belediye başkanlarını hedef alan operasyonların genişleyebileceğine dair bir hava vardı. Ancak şahsıma yönelik bir operasyon olabileceğini doğrusu beklemiyordum. Çünkü göreve geldiğim günden bu yana şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerine dayanan, “Gerçek denetim makamı Seyhan halkıdır” anlayışıyla hareket eden bir yönetim tarzı benimsedim. Bununla birlikte bu tür operasyonlarda, sizin gerçekten kim olduğunuzun veya ne yaptığınızın çoğu zaman bir önemi olmuyor. Bu tamamen siyasi bir operasyon. Belirleyici olan, iktidarın sizin üzerinizden nasıl bir algı yaratmak istediğidir. Elbette hukukun bu denli siyasallaştığı bir ülkede bunun mümkün olduğunun farkındaydım; ancak hukukçu olmanın verdiği alışkanlıkla, insan kendisine böyle bir şeyi kolay kolay konduramıyor.

Gözaltı sırasında yaşadığım ilk şaşkınlık geçtikten sonra, sürecin hiçbir hukuki temeli olmadığını bildiğim için soğukkanlılığımı hiç kaybetmedim. Zaten saklayacak veya gizleyecek hiçbir şeyim yoktu. İfade sırasında sorulan soruları ve ileri sürülen iddiaları görünce de yapılan işlemin ne kadar hukuki temelden yoksun olduğu, bunun tamamen siyasi bir operasyon olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Somut delillere, maddi kanıtlara dayanan hiçbir iddia yoktu. Hayatım boyunca hukukun üstünlüğüne inanan, hak mücadelelerinin içinden gelen biri olarak iktidarın böyle bir dosyayla çok yol alamayacağını düşündüm. Ancak Türkiye’de yargı üzerindeki siyasi baskının uzun süredir belirleyici olduğu ve iktidarın siyasi meseleleri yargı operasyonlarıyla çözmeyi tercih ettiği gerçeği de ortada. Hukuk olsaydı bugün burada olmazdım.

“O gün yaşananları bir sahne oyunu olarak gördüm”

  • Gözaltına alındıktan sonra adliyeye sevk edilirken görüntüleriniz basına servis edildi. Bu durum size ne düşündürdü?

Aslında gözaltına alınış biçimimiz, gözaltı saatimiz, görüntülerin servis edilmesi ve bugün tutuklu olmam; bunların tamamı bu sürecin hukuki değil siyasi olduğunu gösteriyor. 1 milyon nüfusa sahip bir ilçenin seçilmiş belediye başkanıyım. Çağırsalar gidip ifade vereceğimi çok iyi biliyorlardı. Buna rağmen şafak operasyonuyla gözaltına alınıyoruz ve hemen ardından polis kameralarının çektiği görüntüler medyaya servis ediliyor. Ortada hiçbir maddi delil yokken tutuksuz yargılanma hakkımız yok sayılıyor; masumiyet karinesi hiçe sayılarak bu görüntüler üzerinden bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. İtibar suikastı yapılarak toplum nezdinde suçlu ilan edilmek isteniyoruz.

Tüm bunlar kanıtlara değil görüntü ve sembollere dayalı bir yargılama tekniğinin parçaları. Siz daha mahkeme salonuna girmeden hüküm medya aracılığıyla veriliyor. Maalesef bunlar, hukukun ne kadar siyasallaştığının somut örnekleri. Önce bir suçlu imgesi yaratılıyor, ardından sizi o imgenin içine sıkıştırıp savunmasız bırakmaya çalışıyorlar. Bugün geldiğimiz noktada ise iddianame ortada. Delil niteliği taşıyan hiçbir unsur oluşturamamalarına rağmen altı aydır hâlâ tutukluyum. Bahsettiğiniz bu görüntüler; ülke demokrasisi ve hukuk düzeni adına utanç verici. Toplumda hiçbir karşılık bulmayan, amacına ulaşamamış görüntülerdi. O gün yaşananları rutin bir adliyeye sevk değil, sürecin siyasi karakterini görünür kılan bir sahneleme olarak gördüm. Gerçek bir yargılama görüntülerle değil, delillerle yapılır. Burada ise görüntü önce geldi; gerisi sonradan doldurulmak istenen bir boşluk gibiydi.

“Çekineceğimiz hiçbir şey yok”

  • Aziz İhsan Aktaş iddianamesi çıktı; ilk duruşma şubat sonuna kadar yapılacak. İddianamedeki iddialar hakkında ne söylemek istersiniz? Davanın canlı yayınlanmasını destekliyor musunuz?

Yıllardır hukukun içinde çalışan bir avukat ve kamu görevlisi olarak, bu sürecin eksik ve seçmeci biçimde işletilmesinin bizzat mağduru hâline geldim. Bu süreçten çıkardığım en önemli sonuçlardan biri, davanın kişisel boyutunun çok ötesinde, yargı mekanizmalarının ne kadar kolay siyasallaştırılabildiğini görmüş olmamdır.

Sözde “maddi delil” olarak iddianamenin merkezine yerleştirilen Bilginay firmasına ilişkin dekontlar dâhil hiçbir unsur, benimle veya eşimle ilişki kurabilecek bir kanıt değeri taşımıyor. Yapılan ödemelerin tamamı önceki yönetimden devralınan zorunlu hakedişlerdir; şahsa bunun dışında herhangi bir ödeme yapılmamıştır. Şirketin kendi iç para hareketleri ise belediyeden tamamen bağımsızdır. Buna rağmen tarih çakışmaları ve mekânsal rastlaşmalar delilmiş gibi sunularak bir algı oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu da suçlamaların zayıflığını ortaya koyuyor.

Çekinecek hiçbir şeyimiz yok; davanın şeffaf biçimde, mümkünse canlı yayınlanarak yürütülmesini kesinlikle destekliyorum. Bizi daha yargılama başlamadan suçlu ilan etmek için kullanılan görüntüleri dolaşıma soktular. Hakkımızda medya üzerinden bir algı üretmeye çalıştılar. Şimdi de delillerin ve gerçeklerin tüm kamuoyunun gözü önünde ortaya çıkması en doğal haktır. Ben bugüne kadar halka karşı hep şeffaf oldum; bu konuda da aynı noktadayım.

“Kalan alacaklarını tahsil etmek için farklı yollar denediler”

  • Eşinizin tutuklanması konusunda ne söylemek istersiniz?

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi sıralarında tanıştığım, 35 yıllık eşimle aynı gün tutuklanmış olmamız doğal olarak soru işaretlerine yol açıyor. Olayın iç yüzünü bilmeyenler haklı olarak “Eşinin ne alakası var?” diye soruyor. Eşim, uzun yıllardır yaklaşık 30 çalışanı olan hukuk ofisimizi yönetiyor. Ben siyasete girmeye karar verdikten sonra bir görev paylaşımına gittik ve o ofisi yürütmeye devam etti.

Whats App Image 2025 12 06 At 13.38.18 1 800X1200.Jpeg

Aziz İhsan Aktaş ve ekibi, geçmiş dönemden kalan alacaklarını tahsil etmek için çok farklı yollar denediler. Benden beklediklerini bulamayınca eşime yöneldiler. Burada ataerkil bir yaklaşım olduğunu görmemek mümkün değil. Belediye yönetimiyle çözmeleri gereken bir konuyu “Kadından alamadık, eşiyle konuşalım” mantığıyla ona taşıdılar. İletişim bir süre sonra tehdide dönüşünce, mesele kamusal bir sorun olmaktan çıkıp ailevi bir mesele hâline geldi.

CHP’li Gürsel Erol’un Eleştirdiği DSİ 9. Bölge Müdürü Görevden Alındı
CHP’li Gürsel Erol’un Eleştirdiği DSİ 9. Bölge Müdürü Görevden Alındı
İçeriği Görüntüle

Eşim, karşı tarafı sakinleştirmek ve bir uzlaşı yolu bulmak amacıyla iletişimi sürdürdü. Evde kendi aramızda, eğer bu konu çözülmezse fiziksel saldırıya uğrayabileceğimizi konuştuğumuzu hatırlıyorum. Ancak Seyhan Belediyesi’nde uygulamaya başladığımız bütçe disiplini nedeniyle hemen ödeme yapabilmemiz mümkün değildi. Tüm alacaklılara karşı aynı yaklaşımı sürdürüyorduk; borçlar belediyeye gelirler tahsil edildikçe, öncelik kategorilerine göre sırayla ödenecekti.

“Nerede paranın alındığına dair kayıtlar?”

Ben devletimizin bizleri koruyacağına inanır ve ödemeleri hızlandırmak için yapabileceğimiz bir şey olmadığını düşünürken; eşim koruma içgüdüsüyle arabuluculuk rolüne soyundu. Ben gerekli cevabı verdikten sonra iletişim kanallarını kapatmışken, eşim yabancı numaralardan gelen tehditlerin de etkisiyle koruma içgüdüsüyle iletişim kanalını korudu. Başka işleri için gittiği Ankara’da Aziz İhsan Aktaş ile de görüşmesi de bundandır. Bakın, görüşmenin olduğu tarih önemli bir tarihtir. İddianamede eşimle Aktaş görüştükten sonra belediyeden hakediş ödemesi yapılmasının rüşvet alındığının kuvvetli şüphesi olarak sunuluyor. İddianamede geçmeyen bir bilgiden bahsedeyim: Belediye iç yazışmalarında da görüleceği üzere o gün bir ödemenin yapılacağı 14 gün öncesinden belliydi ve biliniyordu. Belediye işleyişinde “Evet, rüşveti aldık, gönderin parayı” gibi aynı gün içerisinde bir ödeme olabilir mi?

Maalesef kuyuya bir taş atılmış, kamuoyu önünde bu taşı çıkarmaya çalışıyoruz. İddiayı yönelten makamın iddialarını delillendirmesi gerekmez mi? Rüşvet aldığımız iddia ediliyor. Nerede delili? Nerede paranın alındığına dair kayıtlar, seri numaraları? Hesaplarımıza giren çıkan para, zenginleştiğimizi kanıtlayan mülk, hesabımıza giren para?

“Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir neferi olmaktan gurur duyuyorum”

  • Cezaevinde kaldığınız süreç boyunca partinizin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizi ziyarete gelenler arasında sizi şaşırtan isimler oldu mu?

Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in ve parti örgütümüzün, soruşturmaların başladığı ilk günden itibaren süreci son derece dirençli ve doğru bir şekilde yürüttüklerini düşünüyorum. CHP’ye yönelik operasyonların “sonuç değil süreç odaklı” olduğunu saptayarak meselenin siyasi karakterini teşhis ettikten sonra konuyu asıl siyasi karar mercii olan halka taşıdılar.

Yaygın ve geniş katılımlı mitingler düzenleyerek sürecin asıl amacını ve arkasındaki gerçek isimleri halka anlattılar. Öncelikle böylesi bir kararlılık ve mücadele azminin içeride bizler için çok moral verici ve iyileştirici bir etkisi olduğunu belirtmeliyim. Maruz kaldığımız haksızlığa karşı yalnız mücadele etmediğimi, yüz binlerin, milyonların sesinin sesime katıldığını görmek müthiş bir duygu. Partimin, yol arkadaşlarımızın dışarıda verdiği mücadele çok değerli. Hem kişisel olarak benim için çok kıymetli hem de elbette demokrasiye, hukuka, cumhuriyetin değerlerine, ülkemizin geleceğine sahip çıkmak adına çok kıymetli.

Bu anlamda parti örgütümüzün bu süreci çok iyi yönettiğini düşünüyor ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir neferi olmaktan gurur duyuyorum. Bir kez daha Sayın Genel Başkanıma ve bütün yol arkadaşlarıma saygı ve sevgilerimle beraber teşekkür ediyorum.

Bu arada sadece partiden değil; sivil toplumdan, hukukçu dostlarımız da bizi hiç yalnız bırakmadı. Dışarıdan gelen her mesaj, iletilen her selam, her dayanışma duygusu bana ayrı bir soluk oldu. Elbette beklemediğim isimler de vardı gelenlerin arasında. Ama böylesi süreçlerde dayanışma her şeyin önüne geçiyor. Bu ziyaretler bana toplumdaki vicdanın ve dayanışma duygusunun her şeye rağmen hâlâ çok güçlü olduğunu gösterdi; bu çok güzel bir duygu. Dayanışmanın gerçekten ayakta tutan, direncini büyüten bir yanı olduğunu cezaevinde de deneyimlemiş oldum. Herkese çok teşekkür ediyorum.

“Cezaevinde geçirdiğim süre, kötülüğün ne kadar sıradanlaştığını, adaletsizliğin ne kadar yaygınlaştığını daha net görmemi sağladı.”

  • Türkiye’de yargıya güveniyor musunuz? Serbest kaldığınızda ilk olarak ne yapmak istersiniz?

Türkiye’de yargı sisteminin bir bölümünün siyasi baskı altında olduğu bir gerçek. Bu anlamda elbette ki ülkem adına kaygılarım var. Bunu sadece ben değil, geniş bir toplum kesimi açık biçimde görüyor. Ancak tüm bu tabloya rağmen, bu ülkenin hukuk birikimine, hâlâ vicdanıyla karar veren yargıçlara ve savunduğumuz değerlerin güçlendirici etkisine duyduğum güveni de tamamen yitirmedim.

Cezaevinde geçirdiğim süre, kötülüğün ne kadar sıradanlaştığını, adaletsizliğin ne kadar yaygınlaştığını daha net görmemi sağladı. Ama vicdani ortaklığın ve dayanışmanın da en az bunlar kadar güçlü bir karşı kültür olarak var olduğunu bizzat deneyimledim.

Serbest kaldığımda yapacağım ilk şey, halkımın arasına dönmek ve Seyhan’da yarım kalan işlerimizi; başlattığımız kapsayıcı, toplumcu ve ekolojik belediyecilik perspektifiyle devam ettirmek olacak. Yaşadığımız süreçten de bazı önemli dersler çıkardım: Her platformda adaletsizliği görünür kılmak ve bununla ilgili daha ileri çözümler için somut politik adımlar atmak.

Beni yıldırmak, kırmak için kullanılan her yöntem, aslında bu konuda sorumluluk alma ve adaletsizlikleri değiştirme azmimi daha da artırdı. Şimdi yapmam gereken, bu süreçte öğrendiklerimi de mücadeleye taşıyarak adaletin gerçekten herkes için var olduğu yeni bir düzen için çalışmak olacak.

Muhabir: Haber Merkezi