Adana Tabip Odası’nda düzenlenen söyleşide, Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’in eşitlikçi fikirleri tarihsel arka planı ve güncel mücadelelere etkileriyle ele alındı.
Adana Tabip Odası İnsan Hakları Komisyonu, tarih, inanç ve halk hareketleri üzerine önemli bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. 13 Aralık 2025 Cumartesi günü Adana Tabip Odası’nda gerçekleştirilen programda, Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’in öncülük ettiği tarihsel halk hareketi, eşitlikçi felsefesi ve günümüz mücadeleleriyle kurduğu bağ üzerinden kapsamlı biçimde tartışıldı.
Av. Kemal Derin ile Dr. Halil İbrahim Bardakçı’nın imza günüyle başlayan etkinlik, saat 14.00’te “Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal: Bir Halk Hareketinin Tarihi ve Güncel Yorumu” başlıklı söyleşiyle devam etti. Söyleşinin konuşmacıları 27. Dönem HDP Antalya Milletvekili, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği 12. Dönem 7. Genel Başkanı, KESK-Eğitim Sen kurucularından ve HADEP Ankara İl Başkanı Kemal Bülbül ile Avukat Kemal Derin oldu. Programın moderatörlüğünü ise Adana Tabip Odası İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Doç. Dr. Feyzi Kurt üstlendi.
“Sağlık Bir Ayrıcalık Değil, Temel Bir Haktır”
Söyleşinin açılış konuşmasını yapan Adana Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Hakan Şen, sağlığın bir ayrıcalık değil, herkesin doğuştan sahip olduğu temel bir insan hakkı olduğunu vurguladı. Şen, Şeyh Bedreddin’in eşitlikçi ve barışçıl dünya fikrinin, günümüz demokrasi ve insan hakları mücadeleleri açısından hâlâ güçlü bir ilham kaynağı olduğunu ifade etti.
Doç. Dr. Feyzi Kurt: “Bu Toprakların Harcı Hoşgörü ve Barıştır”
Moderatör Doç. Dr. Feyzi Kurt, Anadolu halkları arasında kardeşlik tartışmalarına değinerek, bu tartışmaların tarihsel savaşlar ve iktidar ilişkileri üzerinden değil, insanı merkeze alan derviş geleneği üzerinden kurulması gerektiğini söyledi. Kurt, “Türk, Kürt ve Anadolu halklarının kardeşliği Malazgirt’in, Çaldıran’ın ya da Hamidiye Alaylarının hafızası üzerinden değil; Mevlana, Ehmede Xani, Meleye Ciziri, Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan gibi büyük şair ve dervişlerin insan merkezli felsefesi üzerinden inşa edilmelidir. Bu toprakların gerçek ortak değerleri, dervişlerin yolunun sade esaslarında mevcuttur. Bu yolun harcı hoşgörü ve barıştır; diğerlerinin harcı ise yağma, talan, şiddet ve gözyaşıdır” ifadelerini kullandı.
Avukat Kemal Derin: Bedreddin Hareketi Bir Kişinin Değil, Bir Halkın Mücadelesidir
Söyleşinin en kapsamlı sunumunu yapan Avukat Kemal Derin, konuşmasına bu panelin, depremden önce Büyükşehir Belediyesi’nde yapılan ikinci Bedreddin panelinin devamı niteliğinde olduğunu ve o etkinliğe de yoğun bir katılım olduğunu hatırlatarak başladı. Bedreddin’i konuşacaklarını ancak meselenin yalnızca Bedreddin’le sınırlı olmadığını vurgulayan Derin, hareketin asıl taşıyıcılarının Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal olduğunu özellikle ifade etti.
Derin, “Bu hareket her ne kadar ‘Bedrettin Hareketi’ olarak anılsa da, asıl taşıyıcıları Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’dir. Bedrettin bu hareketin fikir babasıdır; pratik önderlik ise büyük ölçüde Börklüce ve Torlak Kemal’dedir. Bu nedenle bu üç kişiyi birbirinden ayırmamız mümkün değildir” dedi. Uzun yıllar boyunca Bedreddin’in öne çıkarıldığını, ancak Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’in gölgede bırakıldığını belirten Derin, son dönemde özellikle Börklüce Mustafa üzerine yapılan çalışmaların bu eksikliği gidermeye başladığını, Bilge Umar’ın eserinin bu alanda önemli bir kaynak olduğunu söyledi.
Hareketin tarihsel önemine dikkat çeken Derin, “Bu hareket Ekim Devrimi’nden yaklaşık 500 yıl, Alman Köylü Savaşları’ndan ise 100 yıl önce yaşanmıştır. Büyük ihtimalle Marx bu hareketi bilseydi, Alman köylü hareketini ele aldığı kadar Bedreddin hareketini de ele alırdı. Ancak uzun süre bilinmediği için tarih sahnesinde görünmez kaldı. Ta ki Nazım Hikmet, Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı’nı yazana kadar. O destanla birlikte Bedreddin yeniden gün yüzüne çıktı” diye konuştu.
Şeyh Bedreddin’in Hayatı ve Düşünsel Dönüşümü
Şeyh Bedreddin’in Osmanlı tarihindeki yerini ayrıntılarıyla aktaran Kemal Derin, Bedreddin’in Simavna’da doğduğunu, babasının kadı-asker, dedesinin ise kadı olduğunu belirtti. Selçuklu soyuna dayanan, soylu bir aileden geldiğini ifade eden Derin, Bedreddin’in Alevi ya da Bektaşi olmadığını, Ortodoks Sünni bir Müslüman olarak yetiştiğini özellikle vurguladı. Babasının Sünni Müslüman, annesinin ise Ortodoks Hristiyan olduğunu belirten Derin, Bedreddin’in çok inançlı bir kültürel ortamda büyüdüğünü aktardı.
Eğitimine Bursa’da başlayan Bedreddin’in Konya’ya gittiğini, burada Hurufi düşünür Feyzullah ile tanışarak kısa süreli de olsa dersler aldığını, Feyzullah’ın ani ölümü üzerine dönemin en önemli ilim merkezi olan Kahire’ye gittiğini anlattı. Kahire’nin o dönemde Semerkant’tan bile daha güçlü bir entelektüel merkez olduğunu söyleyen Derin, Bedreddin’in düşünsel dönüşümünün burada başladığını ifade etti.
Derin’e göre Bedreddin’in hayatını kökten değiştiren iki temel unsur vardı. İlki, Ahlatlı bir sufi olan Hüseyin Ahlatî ile tanışmasıydı. “Bu karşılaşma, Mevlânâ’nın Şems’le karşılaşması kadar sarsıcıdır” diyen Derin, Bedreddin’i bugün bildiğimiz Bedreddin yapan dönüşümün bu ilişkide başladığını söyledi. İkinci önemli etki ise Hüseyin Ahlatî’nin eşi Maria oldu. Bir Hristiyan misyoneri olan Maria sayesinde Bedreddin’in Hristiyanlık bilgisi derinleşti ve çok inançlı düşünsel yapısı daha da güçlendi.
Kazaskerlik, Fetret Devri ve Sınıfsal Tercih
Bedreddin’in Kahire’de Memlük Sultanı Berkuk’un sarayında bulunduğunu, sultanın oğlu Ferec’e Türkçe dersleri verdiğini ve Berkuk’un ölümünden sonra Ferec tarafından şeyhülislamlığa getirildiğini aktaran Derin, Bedreddin’in ulaştığı makamın son derece yüksek olduğuna dikkat çekti. Daha sonra Azerbaycan’a gittiğini, Timur’la tanıştığını, Safevi dergâhından etkilendiğini, Timur’un Semerkant davetini reddederek yeniden Kahire’ye döndüğünü anlattı.
Anadolu’ya döndüğünde Bedreddin’in artık son derece tanınmış bir isim olduğunu belirten Derin, Halep’te yaklaşık bin Türkmen tarafından karşılandığını, Karaman Beyliği’ne gittiğini ve Musa Çelebi’nin müridi olduğunu söyledi. 1402 Ankara Savaşı sonrasında Osmanlı’nın Fetret Devri’ne girdiğini hatırlatan Derin, bu süreçte Bedreddin’in Musa Çelebi’nin kazaskeri olduğunu ve kazaskerliğin Osmanlı’daki en üst fıkıh makamı olduğunu vurguladı.
Bedreddin’in Musa Çelebi’den yana tavır almasının nedeninin açık biçimde sınıfsal olduğunu ifade eden Derin, “Musa Çelebi köylülere, akıncılara, yoksullara ve Hristiyan yoksullara dayanıyordu. Mehmet Çelebi ise büyük toprak sahipleriyle, Bizans’la ve feodal güçlerle ittifak halindeydi. Bedreddin tercihini Musa’dan yana yaptı” dedi. Kazaskerliği döneminde yoksullara tımar verdiğini, Hristiyan halka hoşgörülü davrandığını ve bu tutumun Bedreddin’i halk için güçlü bir çekim merkezi haline getirdiğini belirtti.

Komün Deneyimi ve Kanlı Son
Musa Çelebi’nin yenilmesiyle Mehmet Çelebi’nin iktidarı ele geçirdiğini anlatan Derin, Mehmet Çelebi’nin Bedreddin’i doğrudan ortadan kaldırmaya cesaret edemediğini, onu İznik’e sürgün ederek maaş bağladığını söyledi. Bedreddin’in burada fiilen hapis hayatı yaşadığını ifade eden Derin, bu süreçte Börklüce Mustafa’nın Karaburun’a, Torlak Kemal’in ise Manisa’ya giderek örgütlenmeye başladığını aktardı.
Karaburun’da Börklüce Mustafa öncülüğünde yaklaşık üç yıl süren bir komün yaşamının kurulduğunu belirten Derin, toprakların, bağların, kuyuların ve üretim araçlarının ortaklaştırıldığını söyledi. Nazım Hikmet’in “Yârin yanağından gayrı / her şeyde her yerde / hep beraber” dizelerinin bu deneyimden ilhamla yazıldığını hatırlattı.
Bu eşitlikçi yapının merkezi otoriteyi rahatsız ettiğini belirten Derin, Aydın ve Saruhan beylerinin gönderildiğini ancak yenildiklerini, bunun üzerine Osmanlı’nın tüm ordusunun bölgeye sevk edildiğini anlattı. Börklüce Mustafa ve yaklaşık 2 bin yoldaşının Selçuk’ta çarmıha gerilerek katledildiğini, Torlak Kemal’in ise Manisa’da 3 bin kişiyle birlikte idam edildiğini söyledi. Bedreddin’in İznik’ten kaçıp Deliorman’a gittiğini, yakalanarak Serez’de yargılandığını ve soylu olduğu için kılıçla değil, asılarak idam edildiğini belirtti.
Çok İnançlı, Eşitlikçi Bir Miras
Avukat Kemal Derin, Bedreddin’in idamıyla hareketin sona ermediğini, Gülşenîler olarak Balkanlar’da yüzyıllar boyunca varlığını sürdürdüğünü ifade etti. Bu hareketi bugün hâlâ güncel kılan temel unsurun; eşitlik, ortaklaşma, otoriteye boyun eğmeme ve farklı inançların birlikte yaşamı fikri olduğunu vurguladı. Türkmenler, Hristiyanlar ve Yahudilerin bu yapı içinde birlikte yer aldığını söyleyen Derin, “Bedrettin Alevi değildir; Börklüce Mustafa Alevi-Bektaşi geleneğindendir; Torlak Kemal’in Yahudi olduğu yönünde güçlü iddialar vardır. Bu üç isim, Anadolu’nun çok kültürlü ve çok inançlı tarihinin en güçlü damarlarından birini temsil eder” dedi.

Kemal Bülbül: “Bu tarih nostalji değil, bugünün adaletsizliğidir”
Söyleşinin konuşmacısı siyasetçi Kemal Bülbül, konuşmasına Erdal Eren’i anarak başladı ve Türkiye devrimci tarihinin simge isimlerinin yalnızca geçmişe ait olmadığını vurguladı.
Erdal Eren Anmasıyla Başladı
Kemal Bülbül, konuşmasının başında 13 Aralık 1980’de idam edilen Erdal Eren’i anarak şunları söyledi:
“Bugün aynı zamanda Erdal Eren’in yıldönümü. Onu da sevgiyle, saygıyla analım. Türkiye devrim ve demokrasi tarihinin en önemli simgelerinden biridir. Ne yazık ki Türkiye solu Erdal Eren’i çoğu zaman yalnızca ‘yaşı büyütülerek idam edilmiş bir genç’ olarak hatırlıyor. Oysa Erdal Eren, yaşayışıyla, duruşuyla, onuruyla Türkiye sosyalist hareketine çok büyük değerler katmış bir insandır. Sevgiyle, saygıyla anıyorum.”
Bir Öğrencilik Anısı ve Bedreddin’in Mezarı
Bülbül, üniversite öğrenciliği yıllarında yaşadığı bir anı üzerinden Şeyh Bedreddin’le kurduğu kişisel bağı anlattı. Kitap almak istediği ancak parasının olmadığı bir dönemde Beyazıt’ta bir sahafa girdiğini, sahafın (Ömer Abi) onu süzdükten sonra çay içmeye davet ettiğini aktardı. Sohbet sırasında Malatya Arguvanlı ve Alevi olduğunu öğrenen sahafla konuşmanın Şeyh Bedreddin’e geldiğini belirten Bülbül, şu sözleri aktardı:
“Bana ‘Şeyh Bedrettin’in mezarı nerede biliyor musun?’ diye sordu. ‘Serez’de’ dedim. Gülümsedi ve ‘Yok, iki yüz metre ileride’ dedi.”
Kitapçının, mezarın Divanyolu’nda Mahmut Paşa Haziresi’nde, Ziya Gökalp’in görkemli sandukasının tam karşısında olduğunu anlattığını söyleyen Bülbül, Bedreddin’in mezarını şu sözlerle tarif etti:
“Sandukası olmayan, yere gömülmüş, üstü dümdüz edilmiş Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedrettin…”
Koşa koşa gidip mezarı gördüğünde donup kaldığını ifade eden Bülbül, Bedreddin’in naaşının mübadelede getirilip yıllarca İstanbul’da bekletildiğini, ardından Bakanlar Kurulu kararıyla oraya defnedildiğini öğrendiğini söyledi. “Ben ne zaman kendimle baş başa kalsam Bedrettin’i hatırlar, ağlarım,” dedi.
Bir Deyiş ve Unutulan Ozanlar
Bülbül, Trakyalı Derviş Kemal adlı ozanın dizelerini de katılımcılarla paylaştı:
“Bir deyiş dinlesem sazın telinden,
Dem vursa Serez’den, Aydın ilinden,
Bir gül görsem koparılmış dalından,
Bedrettin’i hatırlayıp ağlarım…”
Bu ozanın adının pek bilinmediğini ancak çok büyük bir ozan olduğunu vurgulayan Bülbül, Trakya’ya yolu düşenlerin Zülfikar Divani ve Derviş Kemal’i ziyaret etmesi gerektiğini söyledi.
Batınilik ve Ortodoksluk Çatışması
Kemal Bülbül, Türkiye aydın hareketinin, Alevi hareketinin ve solun önemli bir tarihsel yanılgı içinde olduğunu belirtti. Bu yanılgının, Mevlânâ (Celaleddin Rumi) ile Hacı Bektaş Veli, Şeyh Bedreddin ve Alevilik arasında hiçbir ortak yan olmadığı düşüncesi olduğunu söyledi. Rumi’nin açık bir Alevi karşıtı olduğunu dile getiren Bülbül, bunun batınilik ile ortodoksluk arasındaki ideolojik çatışmadan kaynaklandığını ifade etti.
İki düşünce ekolünü şöyle karşılaştırdı:
“Rumi ekolü der ki: ‘Biz düşünmeyi vecd, cezbe ve istiğrak ile yaparız.’ Hacı Bektaş – Bedrettin – Börklüce – Ahi Evran ekolü ise şunu söyler: ‘Biz düşünmeyi maddeye temaşa ile yaparız.’ Yani dış dünyaya bakarak, insanı ve toplumu anlayarak, diyalektik bir ilişkiyle düşünürüz.”
Enternasyonalist Bir Devrimci: Şeyh Bedreddin
Bedreddin’in entelektüel bir devrimci ve enternasyonalist olduğunu vurgulayan Bülbül, onun birçok dil bildiğini, Müslüman bir baba ile Hristiyan bir annenin çocuğu olduğunu, Kahire’den Tebriz’e, Halep’ten Trakya’ya uzanan çok kültürlü bir dünyadan geçtiğini anlattı. Bu nedenle Bedreddin hareketinin Yahudileri, Rumları, Türkmenleri, yoksulları, tımarlı sipahileri ve baldırı çıplakları bir araya getirdiğini söyledi.
Aynı çoğulluğun Baba İshak – Baba İlyas hareketinde de görüldüğünü belirten Bülbül, ezilen halkların ve farklı inançların bu isyanlarda yan yana durduğunu ifade etti.
Alevilik: Hoşgörü Değil, Kabul ve Eşitlik
Bülbül, Alevi toplumunun bugün ciddi bir varoluş sorunu yaşadığını, kendi tarihini ve kavramlarını yeterince bilmediğini söyledi. Manisa’da Torlak Kemal’in, Adıyaman’da Baba İshak’ın, Şah Kalender’in neredeyse hiç bilinmediğini dile getirdi. Buna karşılık Hacı Bektaş’ın devletin çizdiği steril, zararsız bir “Allah dostu” figürü olarak her yerde anıldığını belirterek, “Çünkü devletin Hacı Bektaş’ı tehlikesizdir,” dedi.
“Bizim Hacı Bektaş’ımız ise üretendir, halktandır, direnenlerdendir,” diyen Bülbül, Aleviliğin hümanist ya da hoşgörülü bir inanç olarak tanımlanmasına da karşı çıktı:
“Hoşgörü yukarıdan aşağıya olur. Alevilik kabul ve eşitlik öğretisidir.”
Ortodoks inanç ile Alevilik arasındaki farkı ise şöyle anlattı:
“Ortodoks inanç der ki: Allah – vahiy – peygamber – kul. Kul itaate zorlanır. Alevilik der ki: Hak insanın içindedir. İnsan sorumludur. İnsan hizmet eder. ‘Hizmet et ki himmet bulasın.’ İşte Şeyh Bedrettin’in, Börklüce Mustafa’nın, Torlak Kemal’in eylemi buradan doğmuştur.”
Yola Adanmışlığın Simgesi
Kemal Bülbül, Bedreddin’in idama götürülürken anadan üryan hâlde elindeki tığbenti cellada uzatarak, “Senin ipin kirli. Bununla asıl,” dediğini aktararak, bunun yola adanmışlığın ve inancın en çarpıcı simgelerinden biri olduğunu söyledi.
“Bu Tarih Bugündür”
Konuşmasının sonunda bu tarihin bir nostalji olmadığını vurgulayan Bülbül, eşitlikçi mirasın bugünün pahalılığı, adaletsizliği, kadın cinayetleri ve yoksulluğuyla doğrudan ilişkili olduğunu ifade etti. Bu nedenle Şeyh Bedreddin’i, Börklüce Mustafa’yı, Torlak Kemal’i; Baba İshak’ı ve Baba İlyas’ı yeniden öğrenmek ve bu yolu Türkiye’nin dört bir yanına taşımak zorunda olduklarını söyledi.
“Biz bunu hizmet bildik. Hizmet ibadettir,” diyen Kemal Bülbül, sözlerini dinleyicilere şu temenniyle tamamladı:
“Şeyh Bedrettin’in, Börklüce Mustafa’nın, Torlak Kemal’in yar ve yarenleri olasınız.”
Kitaplar İmzalandı
Söyleşinin sonunda katılımcıların soruları yanıtlandı. Avukat Kemal Derin ve Dr. Halil İbrahim Bardakçı, Şeyh Bedreddin ve halk hareketleri üzerine kaleme aldıkları kitapları imzalayarak okurlara takdim etti





