Siyasetçi, hekim, akademisyen… Ama aslında yıllardır suskun bir şairdi.

Aytuğ Atıcı’nın kelimelerle kurduğu yeni ev aslında çok eski bir yolculuğun izlerini taşıyor. O, yıllarca kimselere göstermeden yazdı şiirlerini; utandı, çekindi, beğenilmez korkusu büyüdü içinde. “Biraz özümü sergilemekten çekindim” diyordu. Ama mısralar içinden taşınca artık saklayamadı. Şimdi ise “nedenini ben de bilmiyorum ama paylaşmak için sabırsızlanıyorum” diyerek okurun kapısını çalıyor.

Adalet, Şefkat ve Vicdanın Sessiz Haykırışı

Aytuğ Atıcı, ilk şiir kitabında ünvanlarını kapının dışında bırakıyor.
Şiirlerinde akademisyen değil; bir baba, bir dost, bir aydın, bir seyyah.
Yaşamın yüklediklerini “sessizce” kaleme alıyor:
Adalet duygusunu, vicdan sızısını, merhametin ağırlığını…

“Sivas’ta canım yandı” derken toplumsal acıların izine düşüyor, bağnazlığın kutsallar üzerinden insanlığa yaptığı ihanete isyan ediyor.
Git diyene kırılmıyor, sadece “Bilmedin dostun kıymetini” diyerek nahifçe veda ediyor.

Kariyerinin her aşamasını sorgulayan, kendi yaşamıyla hesaplaşmaktan korkmayan bir kalem…
Bazen Hüseyin’in mateminde ağlıyor, bazen bir çocuğun gözyaşına sığınıyor.

“Şiir bana iyi geliyor…”

Atıcı, şiirin hayatına dokunduğu anları şöyle anlatıyor:

  • “İçimde dans eden mısraları yazmaya yetişemediğim zamanlar oluyor”

  • “İyi günümde de zor anımda da hep yanımdaydı”

  • “Bazen bir salyangoz, bazen savaşlar kopardı içimden mısraları”

  • “Ay, yıldızlar, deniz, güneşin gurubu… Hepsi şiirime sindi”

Doğa onun dizelerinde sadece fon değil, eşlik eden bir dost.
Defne ve portakal çiçeklerinin kokusu, begonvillerin gölgesi, asırlık çınarların serinliği
şiirlerine sinmiş birer hatıra gibi.

Çocuklara İthaf Edilen Yara

Atıcı’nın satırlarında en çok çocukların izi var.
“Ah çocuklar, nasıl bakarız yüzünüze?” diyen bir sitem, bir mahcubiyet, bir vicdani yük taşıyor.

Ve şu dizeler, kitabın kalbini belki tek başına anlatıyor:

“Kursunlar kendi hayallerini çocuklar
Pembe, mavi, her renginde umudun
İnadına yaşasınlar barışarak, severek
Bakalım onlara imrenerek…”

O, çocukların yaralarını öpüyor.
Aşkın, ayrılığın, savaşların, barışın, Filistin’li çocukların gözyaşının, Şiraz’ın kokusunun ve İstanbul’da uçuşan kelebeklerin izini sürüyor.

İlkbahar Coşkusu, Sonbahar Çağrısı

Şair için mevsimler duygunun başka bir dili.
Bazen denizin çılgın dalgaları, bazen hazan vaktinin yorgun hüznü…

Ve en sonunda şöyle diyor:

“Sonbahar çağırıyordu, gitmesem olmazdı. Ve gittim…”

Çünkü Atıcı’ya göre her son, yeni bir başlangıcın ilk adımı.

Ekran Görüntüsü 2025 11 12 075209

Okura Bir Davet

Arka kapakta şu cümle yazıyor:

“Kadim çağlarda hayvanlarla konuştuğu bilinir Hazreti Süleyman’ın…
Ama sanki tüm hayvanlar, çiçekler, tabiat ‘Dur biraz yavaşla’ diyerek
şairle dizelerinde sohbet eder.”

Aytuğ Atıcı, işte o sohbeti iki kitaplık şiire dönüştürüyor.

Kimsenin bilmediği mısralardan, yıllarca bir çekmecede bekleyen dizelerden,
yara izlerinden, çocuk kahkahalarından, Filistin’den, Sivas’tan, Şiraz’dan, denizden, aşkın kavruk nefesinden…

10 Kasım’da “Premier”ini ÇSG Çukurova Okulu’nda piyanoyla seslendirecek
10 Kasım’da “Premier”ini ÇSG Çukurova Okulu’nda piyanoyla seslendirecek
İçeriği Görüntüle

Ve şimdi okura şöyle sesleniyor:

“Bazen üşüdüm, bazen hiç oldum, bazen kendimle hesaplaştım…
Ama inadına sevdim, hep sevdim.”

Aytuğ Atıcı’nın şiirlerini okurken,
bir şairin değil, bir ömrün geçtiğini duyacaksınız.
Belki hüzünlenecek, belki susacak, belki içinizden mırıldanacaksınız.

Ama mutlaka her okur, kendi yarasına değen bir mısra bulacak.

Ekran Görüntüsü 2025 11 12 074229

Muhabir: Güven BOĞA