26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma Günü dolayısıyla Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve İnsan Hakları Derneği (İHD) ortak bir açıklama yayımlayarak, Türkiye’de devlet eliyle gerçekleştirilen işkence ve kötü muamele uygulamalarının sistematik hale geldiğini, cezasızlık politikalarının ise bu suçları cesaretlendirdiğini vurguladı.
BM Sözleşmesi açık: “Hiçbir koşulda işkence meşru gösterilemez”
İHD ve TİHV, 26 Haziran’ın Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşmesinin yürürlüğe girdiği gün olduğunu ve işkencenin mutlak biçimde yasaklandığını hatırlattı. Açıklamada, “Hiçbir olağanüstü hal, savaş ya da iç karışıklık, işkence için gerekçe olamaz” ifadelerine yer verildi.
Ancak Türkiye’de hem resmi gözaltı merkezlerinde hem de sokak, ev, açık alan gibi gayriresmî ortamlarda işkencenin yaygınlaştığı, son yıllarda protesto eylemlerine yönelik kolluk müdahalelerinde işkencenin sıradanlaştığı vurgulandı.
“Toplum baskı altında, devlet keyfi uygulamaları olağanlaştırdı”
Raporda özellikle 2025 yılı içinde yaşanan olaylara dikkat çekildi. Van Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanması ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın tutuklanması sonrası yaşanan protestolarda gözaltına alınan yurttaşlara yönelik avukata erişim engeli, uzun gözaltı süreleri ve kötü muamele uygulamaları hatırlatıldı.
“Siyasi iktidar denetimsizliği derinleştirerek Türkiye’yi adeta bir işkence mekânına çevirmiştir. Kolluk kuvvetlerinin hukuk dışı şiddeti, keyfî uygulamalar ve cezalandırılmayan işkence vakaları ciddi bir insan hakları krizine işaret etmektedir.”
Cezaevlerinde izolasyon ve umut hakkının gaspı işkence sayılıyor
Açıklamada cezaevlerinde izolasyonun, özellikle S, Y ve Yüksek Güvenlikli hapishanelerde uygulanan ağır koşulların, tek kişilik hücrelere kapatılan mahpusların fiziksel ve ruhsal sağlığını tehdit ettiğine dikkat çekildi.
İmralı Hapishanesi’ndeki tecrit uygulamaları ve ağırlaştırılmış müebbet hapis alanların “umut hakkından” yoksun bırakılması insan onuruna aykırı olarak nitelendirildi.
“En az 4 bin mahpus, şartlı tahliye hakkından yararlanamamakta. Bu durum BM'nin açık tavsiyelerine rağmen sürdürülmektedir.”
Zorla kaybetmeler yeniden gündemde
OHAL sonrası yeniden artan zorla kaybetme vakalarına işaret edilen açıklamada, 6 Ağustos 2019’da kaybedilen Yusuf Bilge Tunç’un hâlâ bulunamamış olması, Türkiye’nin bu konuda uluslararası sözleşmeleri imzalamamış olması ve iç hukukta zorla kaybetmenin açıkça tanımlanmaması da eleştirildi.
İşkencenin engellenmesi için acil talepler
TİHV ve İHD, işkencenin önlenmesine yönelik asgari taleplerini bir kez daha yineledi:
-
Cezasızlık politikalarına son verilmeli
-
İşkenceyi teşvik eden söylemler terk edilmeli
-
Gözaltı süresi kısaltılmalı, usul güvenceleri eksiksiz uygulanmalı
-
TİHEK kaldırılmalı, yerine BM Paris Prensiplerine uygun bağımsız bir Önleme Mekanizması kurulmalı
-
İşkencenin belgelenmesi İstanbul Protokolü ilkelerine göre yapılmalı
-
Cezaevleri bağımsız denetime açılmalı, izolasyon uygulamalarına son verilmeli
-
CPT raporları açıklanmalı, tüm uluslararası tavsiyelere uyulmalı
-
Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulları’nın yargı yetkisi kullanmasına yol açan düzenlemeler iptal edilmeli
“Susmayacağız, belgelemeye, mücadeleye devam edeceğiz”
TİHV ve İHD, açıklamanın sonunda tüm topluma çağrı yaptı:
“İşkence insan eliyle gerçekleşen bir suçtur. Bu nedenle insan eliyle durdurulabilir. Devletin asli yükümlülüğü işkenceyi önlemektir. Ancak bu sadece devletin değil, hepimizin sorumluluğudur. Bizler, işkencenin örtbas edilmesine izin vermeyecek, mağdurların yanında olmaya devam edeceğiz.”
“İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!”
“İşkencesiz bir dünya mümkün!”