Bir belgesel kanalında örümceklerin yaşamını izledim. Örümceklerin çok çeşitli türleri varmış. Örümcekler dünyanın her tarafında yaşayabilen bir et oburmuş. Bu belgeselin bende yarattığı imaj örümceğin sosyolojik ölçekte metaforik olarak benzeştirebileceğimiz birçok özelliğe de sahip olduğunu düşündürttü. Metaforik olarak benzeştirebileceğimiz sosyolojik durumlardan biri halka ait mekânlar olarak değerlendirilen kamusal alanlarda gördüğümüz sanattır. Kamusal alanlarda izleyicinin gündelik yaşamlarının içerisinde olan bu sanat pratiklerinin amacı bireylerin görsel algılarını geliştirmektir. Kamusal alanlardaki bu sanat pratikleri, eseri izleyenlerin sürekli eserle etkileşim haline olmalarından dolayı sürekli bir değişim ve dönüşüme uğrayacağı yapılardır. Bu bağlamda öznel bir süreci de tanımlamaktadır.

Louise Bourgeois, ‘Maman’ Anne

Fransız sanatçı Louise Bourgeois‘Maman’ Anne adını verdiği bu eser de annesi ile ilgili derin patolojik anlamları ifade etmektedir. Örümceğin annesi gibi sabır, dişilik, doğurganlık özelliklerine sahip olduğunu düşünmektedir. Annesinin geçimini sağlamak için örümcek gibi hayatı boyunca dokuma yaptığından da esinlenerek bu özelliklerini heykele dönüştürmüştür. Kamusal alandaki bu heykel şehirdeki insanları da koruyan kollayan bir sanat nesnesine dönüşmüştür. İnsanlar bu heykele dokunabiliyor, etrafında gezebiliyor ve şehri başka bir perspektiften görebiliyorlar. Tabi bunlar örümcek metaforunun belleğimizde yarattığı olumlu özellikler.

            Biraz da örümcek metaforunun olumsuz özelliklerinden bahsedelim. Mesela bir örümcek türü olan karadul en zehirli örümcek türüymüş. Çiftleştikten sonra eşini yemesiyle ünlenen bu tür sekiz gözlü olarak tanınıyormuş. Deriside sert bir kabukmuş. İklim şartlarına ve çevreye son derece uyumlu, çok küçük olmalarına rağmen dünyanın en tehlikeli türlerindenmiş. Toplumda bu tip özelliklerle örtüşen çok fazla karadulvari insanlar var. Bu insanlardan bazılarının tipleri bulundukları sosyolojik sistem içinde karadul gibi özelliklere sahip örümceklere benzemeye başlamış. Toplumdaki insan görünümlü karadullar, genelde devletlerin en üst kademelerinde yaşama gücünü kendilerinde bulurlar. Yaşadığımız dönemdeki siyasi karakterlerlerden bazılarıda en çok bana karadullar ile benzerlikleri düşündürttü. Siyasetteki bu karadul türü karakterler içinde bulundukları sistem dolayısıyla çok zehirli bir yapıya sahip hale gelmişlerdir. Çünkü sistem onlara rant üzerinden insanların hayatıyla istedikleri gibi oynama ortamı yaratmış, hak yemeyi hayatın içinde olgan bir durum gibi göstermiş, sadece kendi siyasi, etnik ve inanışlarının tek doğru olduğunu ögretmiş olan bu karakterlerin kabukları bayağı kalınlaşmıştır. Bunlar zehirleriyle toplumdaki insanların yaşamlarını, düşüncelerini ve davranışlarını felç etmiştir. Nasıl ki zehir ilk defa insan bedenine girdiğinden ölüme kadar geçen süredeki uyku hali, baygınlık ve bilinç kaybı şeklindeki gibi.

 Tabi bu karadul karakterlerinin çıkarları kesiştiği zaman birbirleri ile çatışmaktan da çekinmezler. Siyasi karakterler yanında hareket ettiği ve her türlü ilişki içinde bulunduğu siyasi davadaşını veya rakiplerini karadul gibi sekiz gözüyle (kameralar, telefonlar, internet vs.) yoluyla izletip onu ağına düşürüp çaresiz bırakıp yemişlerdir. Rakibinin açıgını çeşitli komplikasyonlar ile yakaladığı zaman ağına düşürüp çeşitli oyunlarla zehirli salgılar gönderip felce uğratır. Sonra onu boş bulunduğu anda ısırarak bütün hayatını etkileyecek şelkilde eritici enzimler gönderir. Bir zaman sonra bu siyasi rakibinin tutunduğu bütün organları eriyerek değersiz bir yapıya dönüşür. Son olarak karadulvari siyasi karakter rakibini veya siyasi ortağını örümcek gibi midesini kullanarak emer ve boş bir kabuğa dönüştürür. Her gün özellikle tv de ve sosyal medyada bu siyasi türü görüyormusunuz...