Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde ortalık iyice karışık. Son 1 aydan fazladır haftada en az 2 eylem yapılmakta. Sırasıyla bahsedecek olursam birinci mevzumuz “laik”lik ilkesi. Din işlerinin eğitime karıştırılmaması gerektiğini savunmak, anayasaya aykırı tüzük onaylatmak gibi bir başlık altında toplanabilir ama esasında mevzu şu ki başörtüsü ile okula gitmenin önü açıldı. Bu tüzük geçmeden önce 18 yaşın altındaki tüm kız çocukları, daha da doğrusu KKTC’de Milli Eğitim Bakanlığına bağlı tüm okullara başörtülü gitmek öğrenciler için yasaktı, çünkü laiklik bunu gerektiriyor.

Laiklik, genel olarak din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır, dini inançların devlet yönetiminde ve siyasette rol oynamaması esasına dayanır.
Atatürk ilke ve inkılapları arasında en önemlilerden biridir belki de laiklik.

Peki, Türkiye’nin deyimi ile “yavru vatan”, biz Kıbrıslıların deyimi ile ise “Türkiye’nin suç mahallesi”’nde neden ortalık bu kadar karıştı?

Öncelikle, olayların nüksetmesi birkaç okuldaki bazı öğrencilerin ansızın dine inancını okuldaki kılık kıyafetlerine uygulama isteğiyle başladı. “Dinsiz, imansız” Kıbrıs Türk toplumu ise bunun anayasal ve laiklik karşıtı olduğundan ve o okullardaki idarecilerin evet-hayırlarıyla ortalık karışmaya başladı. Laiklikte özgürlükten bahsediliyor ama 18 yaşından küçük bir birey, başını kapatması için erken değil mi? Bilinçli bir şekilde alınmamış olmalı ki bu karar reşit olma, seçme yaşı 18.

Kuzey Kıbrıs’ta dini inançları İslam dini olanlar ve bu çerçevede kılık kıyafetini seçenler için okul da mevcut, bu arada, İlahiyat Koleji.

Olay çıkartma, ortalık karıştırmak isteyenlerin istediği oldu ve o tüzük geçti. Tüzükteki madde şu;

‘Lise düzeyindeki öğretim kurumlarındaki öğrencilerin inançlarına saygı göstermek ve bu inançların gerektirdiği tercihleri uygulamalarına imkan tanır... Tüzükteki 5'inci maddenin (2)'inci ve (4)'üncü fıkralarında belirtilen kıyafetlerin okul üniforması ile uyumlu olacak şekilde renk, şekil, boyut, desen ve esas ve usuller Bakanlık tarafından düzenlenen genelgelerle belirlenir.’

Bir önceki KKTC Cumhurbaşkanı döneminde Kuzey’deki Kıbrıslı olan kesimin nüfusu 300,000 civarlarında tahminen söylenirken, dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın Rum lider Anastasiadis’e verdiği rakamlar aşağı yukarı bu şekilde. Şu anda tam nüfus sayımı yapılmamasıyla beraber yaklaşık belki de 1 milyonu bulan nüfusun sadece ve sadece ⅓’ü bile has Kıbrıslı değil.
Has Kıbrıslı’dan kastım Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığı alma hakkına sahip olan kişiler, doğma büyüme ve aile geçmişi Kıbrıslı olan.

İşlerin karıştığı nokta ise buradan başlıyor, nasılki Türkiye mültecileri alıyorlar ya Kıbrıs Türk kesimine de Türkiye’den para aklama, kumar, fuhuş vb. yasal olmayan ya da düşük vergi vererek iş kurma fırsatlarıyla belki de topluma faydadan çok zararı dokunan kişiler geliyor ve yerleşiyor, gelmeden vatandaşlıkları da hazır, ceplerinde paraları var, evleri hazır, hatta reşit olmayan ya da doğmayan çocuklarının “gençlik arsaları” bile ayırtılmış bir vaziyette.

Yaklaşık ⅔’lük kesim zirvede başlarken hayatına Kıbrıs’ta, yaklaşık 40 senedir Kıbrıs’ta alnının akıyla işleyen kişilerin çocukları bizler beyin göçü ile ülkeden ayrılmak zorunda kalıyor, adımıza bırakın arsa ev tarlayı bir çakıl taşı yok, daha çok borç var. Yeni ev alma, yeni ev yapma olasılığımız %1’den de düşük, eğer ailemizin desteği yok ise.

Türkiye’nin arka suç mahallesi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde olaylar bunlarla kalmıyor, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vergileriyle, alın terleriyle toplanan paralar ile TC, KKTC’ye bir külliye hediye ediyor, KKTC’de okullar yıkılırken konteynırlarda ders yapılıyorken, KKTC’de yollarda asfalt olmamasına rağmen, TC’de açlık işsizlik olmasına rağmen, TC’de depremzedelere verilen sözler tutulmamasına rağmen, külliyeler hediye edilebiliyor.
Bence alnının akıyla vergisini veren ve evine ekmek götüren TC vatandaşları bize bunu helal etmesin, göz atsın ya da onlar da ayaklansın çünkü bu para öyle az uz da değil, resmen çar çur.
Boşuna, gerek olmayan bir bina, aciliyeti hele hiç olmayan bir bina ve buna ek olarak bir de camii.

Türkiye basınında külliye açılışı için TC’den gelen heyette TC Cumhurbaşkanı da yer aldı, ve tabii ki kalabalıktan bahsedildi. Öncelikle o kalabalık has Kıbrıs Türk toplumu değildir. Orada protesto yapan bir kesim Kıbrıslı Türkler de anayasanın verdiği haklara rağmen tutuklanmıştır!

3 Mayıs’ta Lefkoşa ‘İrade Bizde’ eylemine yapılan müdahale ve protestocuların tutuklanması kabul edilir bir şey değildir.
Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyine kendi kurallarını ve din anlayışını dayatması kabul edilir bir şey değildir.

Oraya getirilen kalabalık arkasındaki hikayelerden biri de şu ki, ayni tarihte Teknofest yapıldığından çeşitli şehir ve köylerdeki okullardan üniversitelerden otobüsler kaldırılmıştır ve bu otobüslere insanlar Teknofest’e gidilecek diye binerken ve bindirilirken bir anda kendilerini külliye açılışında bulmuşlardır.
Yani dolayısıyla yanlış güzergah mı yol mu bilemem ama otobüsteki kişilerin Teknofest’e götürülmediği kesin.
Zorla kalabalık yaratılmaya götürüldüler.

Dine aykırı bir toplum değiliz biz Kıbrıslı Türkler ama laik, demokratik ve modern bir toplumuz; basında görülen kalabalıktaki kişilerin dine yatkınlığından Kıbrıs Türk toplumu bireyleri olmadığını belirtmek isterim. Aynı zamanda hiçbir devlet ve kuruluşlarının açılışına eğer ki “piyasa” yoksa giden bir toplum da değiliz biz.
Bir de “ya Allah Bismillah” ile ya da dua ile de açılış yapmayız. Bunlar yaklaşık ⅔’lükteki kesimin bir tam olma çabasının bizlere dayatılmasıdır.
Bir toplumun çöküşü, yok edilişidir.

Kıbrıs Türk toplumunun ve kültürünün yok olmasını ENOSİS ile başaramayan Kıbrıslı Rumlara karşı, “Ayşe tatile çıksın” ile başarmanın %90’nını yapmış bir Türkiye Cumhuriyeti var.

KKTC’nin en büyük ambargosu kendisi ve Türkiye’dir.