Umudun yolcularıydık bizzamana karşı yürüyen, yılgınlığa geçit vermeyen.
Her adımda emeğin izini sürdük; alın terinin düştüğü her zemin, bizim kürsümüzdü.
Sözümüz, suskunlukla değil, mücadeleyle biçimlendi.
Çünkü biz biliyorduk: Gerçek ses, yalnızca hakikatin içinde yankılanır.

Farklılıklarımız vardı, evet… Ama o farklılıklar bizi ayırmadı; aksine, bizi çoğalttı.
Ayrılık değil, dayanışma zamanıydı. Yol uzun, yürek yorgun olsa da, umut sırtımızda bir çerağ gibi yanıyordu.
Düşüyorduk bazen, birer birer eksiliyorduk saflardan.
Ama zaman değil, umut çürütmezdi insanı.
Umudu asıl yitiren, inancını yitirendi.

Muzaffer Yüksel abimiz, bu inancı hayatı boyunca içinde taşıyanlardandı.
Karanlığa karşı söz söyleyen, emeğin safında dimdik duran bir işçi önderi, bir devrimci, bir yol arkadaşımızdı.
Sendikal mücadelenin en çetin yıllarında da, yoldaş kayıplarında da, yalnızca direnenleri değil,
umutla direnenleri büyütenlerdendi.
O, yalnızca bir isim değil; bir dönemin tanığı, bir yürüyüşün neferiydi.

Bugün o yürüyüşte bir eksik adım var belki ama
bıraktığı iz silinmeyecek.
Anısı, her düşüşte yeniden doğrulmamızı sağlayacak bir çağrıdır bize.
Umudu yeniden bileyen, yürekleri birleştiren o ses, kulağımızda çınlamaya devam edecek.

Saygıyla eğiliyorum anısı önünde.

Güven Boğa