Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Sağlık Bakanlığı’nın 2026 bütçe teklifini eleştirerek, “Sağlık emekçilerine ve halkın sağlık hakkına bütçe yok” değerlendirmesinde bulundu. SES, bütçenin halk sağlığını değil, özel sektör ve ticari çıkarları önceliklendirdiğini vurguladı.

Bütçe ve Halk Sağlığı Eleştirisi

SES açıklamasında, bütçelerin iktidarın sosyal hak ve demokratik duruşunun en önemli göstergesi olduğuna dikkat çekildi. Türkiye’de bütçe hazırlık süreçlerinin şeffaf olmadığını, halk, sendika ve demokratik kitle örgütlerinden gelen önerilere kapalı yürütüldüğünü belirten sendika, 2026 bütçe teklifinin mevcut sağlık sorunlarına çözüm sunmadığını vurguladı.

Koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan payın yıllardır gerilediğine işaret edilen açıklamada, 2026 bütçesinde koruyucu sağlık için ayrılan pay %28, tedavi edici hizmetler için ayrılan pay ise %80 olarak belirtildi. SES, bu dağılımın halk sağlığını geri plana attığını ve sağlık sisteminde nitelik kaybına yol açacağını ifade etti.

Şehir Hastaneleri ve Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) Modeli

Sendika, şehir hastanelerinin maliyetinin her yıl arttığını ve KÖİ modeliyle sermayeye kaynak aktarıldığını kaydetti. 2026 bütçesinde şehir hastanelerine ödenecek miktarın 137 milyar TL olacağı tahmin ediliyor. SES’e göre, bu bütçeyle 6.788 yeni ASM veya 90 adet 100 yataklı devlet hastanesi inşa edilebilirdi.

Sağlıkta Eşitsizlik ve Özel Sektörün Artan Payı

Türkiye’de özel sağlık sektörünün payı giderek artarken, kamusal sağlık hizmetlerine ayrılan kaynak azalmaya devam ediyor. SES, sağlık emekçilerinin ücretlerinin OECD ortalamasının çok altında olduğunu, güvencesiz istihdam ve “beyaz göç” sorununun sürdüğünü vurguladı.

Toplumsal Hizmetlerde Kadın ve Çocuklara Yetersiz Bütçe

2026 bütçesinde toplumsal hizmetler için ayrılan payın çok düşük olduğunu belirten SES, özellikle kadın, çocuk, engelli ve bakım hizmetleri alanında bütçe yetersizliklerinin sürdüğünü ifade etti.

SES’in Talepleri

  • Sağlık bütçesinin merkezi bütçe içindeki payı en az %10 olmalı, koruyucu sağlık payı %40’a yaklaştırılmalı.

  • SGK prim yükü çalışanlardan değil, patronlardan tahsil edilmeli.

  • Şehir hastanelerindeki KÖİ modeli sonlandırılmalı, döviz garantili ödemeler durdurulmalı.

  • Sağlıkta güvencesiz istihdam kaldırılmalı; tüm sağlık çalışanları kadrolu ve güvenceli 4A statüsüne alınmalı.

  • İlaç ve tedaviye erişim kamusal güvence ile sağlanmalı, fark ücretleri kaldırılmalı.

  • Toplumsal cinsiyete duyarlı, kadın ve çocuk odaklı sağlık hizmetleri güçlendirilmeli; kamu kreşleri kurulmalı.

  • Anadilinde sağlık hizmeti için tıbbi tercüman kadroları açılmalı ve çok dilli hizmet sağlanmalı.

SES, bütçenin halk sağlığını ve emekçilerin haklarını korumadığını belirterek, demokratik denetim ve şeffaflık talebini yineledi.

SES açıklamasının tamamı

SAĞLIK BAKANLIĞININ 2026 BÜTÇE TEKLİFİNDE

SAĞLIK EMEKÇİLERİNE VE HALKIN SAĞLIK HAKKINA BÜTÇE YOK!

Bütçe; siyasal iktidarların, demokratik, sosyal hak ve özgürlükler konusundaki duruşunun en önemli göstergesidir, ekonomik bir plan ve siyasi bir belgedir. Halktan toplanan vergilerin nerelere harcanacağını gösteren resmi bir belgedir. Her yurttaşın toplanan vergilerin nereye harcandığını denetleme hakkı ve görevi vardır. Bu denetim bütçenin hazırlanması, uygulanması ve sonuçlandırılması sırasında yapılabilmelidir. Ancak Türkiye’de bu şeffaflık henüz sağlanmamıştır, iktidar halktan, sendika ve demokratik kitle örgütlerinden ve muhalefetten gelen önerilere kapalı bir süreçle bütçe hazırlamaya devam etmektedir.

Türkiye bütçeleri her yıl daha çok borçlanma ve daha çok açık verme sorununa yol açmaktadır. Bu süreçte önleyici tedbirler alınmadığı için 2019 pandemisi, 2023 depremleri derin ekonomik kriz koşullarında halkımıza ağır bir fatura çıkarmıştır. “İtibardan tasarruf olmaz” diyen iktidar temsilcileri kamu emekçilerine ve halkımıza “kemer sıkma ve tasarruf tedbirleri” dayatmaktadır. Geçen her dönem öncekini aratmakta emekçiler, emekliler ve bir bütün olarak halk enflasyona ezdirilmekte, ücretler reel olarak azalmakta, tüm kamu emekçileri yoksullaşmaktadır. Bu da yetmezmiş gibi 2025 yılının ikinci yarısında açıklanan Orta Vadeli Program (OVP) ile 2026 ve sonrasında yoksulluğun daha da derinleşeceği, vergi yükünün daha da artacağı net olarak görülmektedir.

2026 yılı bütçe teklifi var olan sorunlara çözüm sunmamaktadır. Halkın yaşam hakkını koruyan, sağlık haklarına erişimi geliştiren, emekçilerin emeğini koruyan, özlük haklarını geliştiren bir yaklaşım yoktur. Sağlığı ticarete dönüştüren, yurttaşlara ve hastalara “müşteri gibi” yaklaşan neo-liberal sağlık politikalarını derinleştiren iktidar 2026 bütçesiyle önceliklerinin halk sağlığı ve emekçilerin hakları olmadığını bir kere gösteriyor.

Mevcut asgari ücret ile toplumun büyük kesimi çalışmaktadır. Asgari ücret rakamları yeterli ve dengeli beslenme başta olmak üzere uygun konutlarda barınmadan, sağlık hizmetlerine erişime kadar hiçbir şeye yetmemektedir. Mevcut asgari ücrete mahkum olma hali toplumun sağlıksızlığını beraberinde getirmektedir. 2026 yılı asgari ücret belirleme oranları bütçe ile doğrudan bağlantılı olacaktır. Bu nedenle bütçe mücadelesi asgari yaşam standarttı ve sağlıklı olma hali ile de doğrudan bağlantılıdır.

Sağlık politikaları yaşam haklarımızı doğrudan etkilemektedir. Sağlık ticari bir meta değildir. Kamu yararını esas almayan ticari yaklaşım hem halkı hem de emekçileri ikincil plana atmaktadır. İktidarın “Sağlıkta Dönüşüm Programı” sağlığın ticarileştirilmesi, halkın sağlık hakkının faturalandırılması ve halk sağlığının riske atılması politikasıdır.

Bakan Tekin: AK Parti Döneminde 821 Bin 351 Öğretmen Ataması Yapıldı
Bakan Tekin: AK Parti Döneminde 821 Bin 351 Öğretmen Ataması Yapıldı
İçeriği Görüntüle

SAĞLIĞA AYRILAN BÜTÇE PAYI GERÇEKÇİ DEĞİLDİR!

Koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan pay her yıl gerilerken “kışkırtılmış sağlık talebine” cevap vermek için planlanan tedavi edici sağlık hizmetlerinin payı her yıl artmaktadır. 2026 yılı bütçesi içerisinde koruyucu tedavi bütçesinin sağlık bakanlığı bütçesine oranı yüzde 28 iken tedavi edici sağlık hizmetlerinde bu oran yüzde 80’dir.

Genel olarak sağlık hizmetlerine ayrılan bütçenin AB-OECD ülkeleri ortalamalarına yaklaştırılarak, %10’un üzerine çıkarılmasını talep etmemize rağmen 2025 bütçesinde bu pay %6,4, 2026 bütçesinde ise %7,2 oranında olmuştur. Toplamda 20,4 trilyon lirayı aşan 2026 Bütçesinden Sağlık Bakanlığı için 1 trilyon 474 milyar 947 milyon 780 bin TL olarak teklif edilmektedir. Geçen yıl sağlığa ayrılan tutar 1 trilyon 20 milyar 317 milyon 291 bin TL’ydi. Bu artışların reel bir karşılığı yoktur. Açıklanan resmi enflasyona göre bile bu artışlar yapılmalıydı. Halk sağlığına sunulan hizmetleri daha nitelikli hale getirmek için hazırlanmış bir bütçe yoktur.

KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİ BÜTÇESİ YETERLİ DEĞİL!

Koruyucu sağlık hizmetleri, sadece hastalıkla mücadele değil, hastalığa neden olan risk etkenlerinin erkenden tespit edilmesine, halk sağlığını doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen toplumsal etkenlerin saptanmasına, kısaca sağlığın yalnızca bireysel değil toplumsal düzeyde de korunmasına ve geliştirilmesine odaklanır.

ASM’lerde aşıya erişim sorunları devam ederken, aşı karşıtlığı yükselirken “Eziyet Yönetmeliği” ile Aile hekimliği sistemindeki sıkıntılar daha da derinleşecektir. İş ve gelir güvencesini ortadan kaldıran, karmaşık hesaplamalar ile ulaşılması mümkün olmayan, halk sağlığı açısından faydasız performans kriterleri içeren Yönetmelik, Bakanlığın hâlihazırda yetersiz kaynak tahsis etmesiyle birinci basamağın yapısını daha da bozmaktadır. Son yapılan değişikle ise Aile hekimliğinde verilen hizmetlerin bir kısmı paralı hale getirilmiştir. Paralı yapılan hizmetlerin bir miktarının personel ödenmesi üzerinden tepkiler azaltılmaya çalışılmaktadır.

15 yaş üzeri obezite görülme sıkılığının yüzde 30’a yakın olması ve bu oranın her geçen dönem artma riski, tam izlenen bebek oranının yüzde 90’da kalması, meme kanseri taramalarının yüzde 40’ı geçmemesi ve kızamık vakalarındaki artış koruyucu sağlık hizmetlerinin yetersizliğini ortaya koymaktadır.

2026 Sağlık Bakanlığı bütçesinden koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan pay 407 milyar 379 milyon 487 bin TL ile %28 olurken, tedavi edici sağlık hizmetlerine 1 trilyon 181 milyar 520 milyon 201 bin TL ayrılmış ve oran %80 olmuştur. İktidar bütçe tercihini koruyucu sağlık hizmetleri yerine tedavi edici harcamalara yapmaktadır.

Bir önceki yılın bütçe teklifine kıyasla koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan kaynak 133 milyar TL artarken, tedavi edici sağlığa ayrılan kaynak ise 355 milyar TL artmıştır.

Birinci basamak koruyucu sağlık hizmetlerine yeterli kaynağın ayrılmaması; sevk zinciri oturmamış sağlık sisteminde, ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerinin de organizasyonu ve sunumunda niteliksizleşmesine aynı zamanda sağlık emekçilerinin iş yükünün artmasına neden olacaktır.

HEKİME MÜRACAAT SAYISINDAKİ ARTIŞ ETKİLİ BİR SAĞLIK SİSTEMİNİN DEĞİL KIŞKIRTILMIŞ SAĞLIK TALEBİNİN SONUCUDUR!

2024 sağlık istatistik yıllığında OECD ülkelerinde hekime müracaat 6.1, AB ülkelerinde 6.2’dir. Türkiye de ise 12,2’dir.

Sağlık Bakanlığı’nın 30 Eylül 2025 tarihinde yayımladığı “Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2024 Haber Bülteni”ne göre 2024 yılında (birinci basamak 453.941.227 başvuru, ikinci ve üçüncü basamak 593.936.674 başvuru olmak üzere) tüm basamaklarda toplam hekime müracaat sayısı 1 milyar 47 milyon 877 bin 901’e yükseldi. 2023 yılında ortalama 11,4 defa herhangi bir sağlık kurumuna başvuru sayısı 2024’te artarak 12,2 olmuştur. Bu durum sağlık sistemini kilitlemekte, muayene sürelerini 5 dakikaya ve altına çekmekte, bazı branşlarda randevu krizine neden olmaktadır. Sağlık çalışanlarını daha fazla, daha esnek ve güvencesiz çalıştırma, angarya görev dayatma aynı zamanda sağlıkta şiddetinde nedenidir.

ŞEHİR HASTANELERİNİN BÜTÇEYE YÜKÜ HER YIL ARTIYOR.

Şehir Hastaneleri, Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın (SDP) en maliyetli halkasını oluşturan Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) modeliyle hayata geçirilmiştir. Bu model, devletin kendi öz kaynaklarıyla yapabileceği hastaneleri özel şirketlere inşa ettirerek, karşılığında bu şirketlere 25 yıla varan kira, hizmet alım ve hasta doluluk garantileri vermesi üzerine kuruludur.

Kamu-Özel İşbirliği modeliyle yapılan, sermayeyi besleyen, kamuya maliyeti sürekli artan, kent mekânı, sağlık emekçileri ve hastalar açısından yoğunluk ve sorunlara yol açan, köklü devlet hastanelerinin kapatılmasına neden olan Şehir Hastaneleri kira ödemeleri, 2026 yılı bütçe ödeneklerinde yine önemli bir yer tutmaktadır.

Sağlık Bakanlığı’nın 2025 bütçesi istatistiklerine göre Ekim ayı sonuna kadar “Kamu Özel İş Birliği Modeli ile Yapılan Sağlık Tesislerine Yönelik Faaliyetlere” 101 milyar TL harcanmıştır. 2026 bütçesinde bu miktarın artarak 137 milyar olacağı tahmin edilmektedir. Belirli 7 şirkete aktarılan halkın bütçesi ile çok kapsamlı sağlık alt yapısı kurulabilirdi.

Kamu bütçesinin özel şirketlerin çıkarlarına göre yapılandırılmasının en net göstergelerinden birisi, bu şirketlere ayrılan ödenekler ve kira bedelleridir. Şöyle ki; şehir hastanelerine ayrılan bir yıllık kullanım bedeli ile 4 Aile Hekiminin rahatlıkla çalışabileceği en az 6 BİN 788 ASM yapılabilir! (Referans alınan ortalama ihale maliyeti 15 milyon TL) veya 100 yataklı en az 90 tane devlet hastanesi yapılabilir! (Referans alınan ortalama ihale maliyeti 1 milyar TL)

KAMUSAL SAĞLIK HİZMETLERİNE AYIRILAN KAYNAK ORANI AZALIYOR!

Kamu sağlık hizmetlerine kıyasla 23 yılda 2 kattan fazla büyüyen özel sağlık kurumları sağlık hizmetlerinin üçte birini kontrol ederek sektörleşme hızına devam etmektedir. Kişi başına düşen cepten sağlık harcaması oranı, 2003'ten 2023'e gelindiğinde %19'dan %34 seviyesine yükselmiş, bu da özellikle kronik hastalığı bulunan düşük gelirli yurttaşlar için borçlanma ve yoksullaşma sarmalını derinleştirmiştir. Kamu payı azalırken, özel sektörün sağlık hizmetleri içindeki payının %41'i aşması, kamusal kaynakların sistematik sermaye transferine dönüştüğünü göstermektedir.

2002 yılında 774 kamu hastanesi, 50 üniversite hastanesi, 271 özel hastane varken;

2024 yılı itibariyle 941 kamu hastanesi, 69 üniversite hastanesi, 552 özel hastane faaliyet göstermektedir.

Özel sağlık kuruluşlarının sayısındaki artış sağlığın sektörleşerek metalaşmasını sağlamış bu kadar hızlı büyümeye rağmen denetimsizlik ne yazık ki yaşam hakkına müdahale ile sağlık skandallarına sebep olmuştur. Yenidoğan yoğun bakım yataklarının yüzde 56’sının özel hastanelerin kontrolünde olması gibi hemodiyaliz cihaz sayılarının %56,5’i de özel sağlık birimlerinde yer almaktadır. Kamuoyuna “Yenidoğan Çetesi” olarak yansıyan vaka özelinde sağlığın piyasalaştırılması/ticarileştirilmesinin hangi riskleri içerdiği bir kere daha görülmüştür.

DİSK-AR’ın ‘Özel hastanelerin SGK’ye yükü’ raporuna göre, 2024’ün ilk altı ayında SGK’nin özel hastanelere yaptığı ödemenin payı yüzde 153 yükseldi. 2012’den bu yana SGK’nin hasta başına devlet hastanelerine yaptığı ödeme 4.7, özel hastanelere yaptığı ödeme ise 9.4 kat arttı. Özel hastanelere başvuran hasta sayısında azalma olmasına rağmen SGK’nin özel hastanelere hasta başına yaptığı ödemenin ortalama oranı 2012’de yüzde 105 iken 2024’ün ilk altı ayında yüzde 153 oldu.

OECD’nin sağlık verilerini değerlendirdiği Healt At A Glance 2025 raporuna göre sağlık emekçilerinin toplam istihdam içindeki OECD ortalaması yüzde 10 üzerinde iken Türkiye’de bu oran yüzde 6,4’tür. Bu rapora göre doktor, hemşire ve diğer sağlık emekçilerinin ücretleri OECD ortalamasının çok altında ve son sıralardaki ülkeler arasındadır.

Türkiye’de Özel sektörün sağlıktaki hacmini büyütmek amacıyla kamudan özele daha yoğun kaynak aktarımı yapılmaktadır. 2015 yılında sağlık alanında çalışan her yüz kişiden 70’i kamu hastanelerinde, 10’u üniversite hastanelerinde ve 20’si özel hastanelerde çalışıyorken 2024 yılı itibariyle kamunun payı yüzde 10 azalmış ve özel hastanelerin payı yüzde 7 artmıştır. İktidar özelleştirme politikasını istihdamı güvencesizleştirerek devam ettiriyor. Bu durum “beyaz göç” olarak ifade edilen nitelikli sağlık personelinin yurtdışına gitmesini tetikleyen en temel faktördür.

Sağlık hizmetleri, sermaye gruplarının çıkarlarına teslim edilmeksizin, kamu yararı, kamu hukuku ve kamu maliyesi gözetilerek üretilmesi gereken faaliyetlerdir. Sağlık hizmetleri nitelikli, eşit, ücretsiz ve erişilebilir olmalıdır. Ancak iktidar sağlıkta şiddetin önlemini almamakta, yurttaşlara hasta gibi değil, müşteri gibi yaklaşmakta, hasta haklarını değil, müşteri/tüketici haklarını öncelemektedir.

2026 BÜTÇESİNDE DE KADIN BAŞTA OLMAK ÜZERE TOPLUMSAL HİZMETLERE YER YOK!

Toplumsal cinsiyete dayalı, kaynakların eşit dağılımını esas alan, kadınların ihtiyaçlarını hesaba katan bir bütçeyi göremiyoruz. 67 program arasında dağıtılan merkezi bütçede “ailenin korunması” payı binde 1, “kadının güçlendirilmesinin” payı on binde 4, “Çocukların Korunması ve Gelişiminin Sağlanmasınınpayı binde 3, “engellilerin toplumsal hayata katılımı ve özel eğitimi” bütçe payı ise sadece yüzde 1,2 oranındadır. Toplumun önemli bir bölümünü oluşturan bu kesimlere bütçeden bu cüz’i oranların ayırılması eril bir yaklaşımın ve sürecin sonucudur. Pandemi ile derinleşen bakım krizi kadın sağlık ve sosyal hizmet emekçileri için de en büyük sorun olurken kamusal kreş talebi bütçede karşılık bulamamıştır. Hasta, yaşlı, engelli ve çocuk bakım hizmetlerini kadınların ücretsiz ve güvencesiz emeği üzerinden sağlama anlayışı 2026 bütçesinde de sürdürülmektedir.

TALEPLERİMİZ:

  1. Emekçiler ve halk üzerindeki adaletsiz vergi yükü azaltılmalıdır. Halktan doğrudan/dolaylı vergi yükü azaltılmalı; kurumlar vergisi başta olmak üzere sermayenin ödediği doğrudan vergilerin payı artırılmalıdır.
  2. SGK Prim Yükü çalışanlardan değil patronlardan tahsil edilmeli, kamu emekçilerinin vergi dilimi ve prim ödemesi yüzde 10 bandında yıl boyunca sabit tutulmalıdır.
  3. Sağlık hizmetleri bütçesinin merkezi bütçe içindeki payı en az %10’a çıkarılmalı; koruyucu sağlık hizmetlerinin payı bu bütçe içerisinde %40’a yaklaştırılmalıdır.
  4. İlaç ve tedaviye erişim kamu güvencesinde olmalıdır. Geri ödeme listesi genişletilmeli; fark ücretleri kaldırılmalı, SMA başta olmak üzere nadir hastalık fonları güçlendirilmeli; ilaç yokluklarını önleyecek kamusal planlama yapılmalıdır.
  5. Halkın sağlık hakkına erişimi için katkı payı, katılım payı ve ilave ücret uygulamalarına son verilmelidir.
  6. Kamusal sağlık yatırımları arttırılmalı, şehir hastanelerindeki KÖİ modeli sonlandırılmalı, döviz garantili ödemeler durdurulmalı, hastaneler kamulaştırılarak kaynaklar kamu sağlık kurumlarına yönlendirilmelidir.
  7. Demokratik denetimle şeffaflık sağlanmalıdır. Şehir hastaneleri, SGK–özel hastane ilişkileri ve tüm kamu harcamaları “ticari sır” kalkanından çıkarılmalı; sendikalar ve meslek örgütlerinin katıldığı demokratik denetime açılmalıdır.
  8. Sağlık alanında güvencesiz istihdam modellerine son verilmelidir. Taşeron, sözleşmeli ve güvencesiz istihdam kaldırılmalı; tüm sağlık çalışanları kadrolu ve güvenceli 4A statüsüne alınmalıdır.
  9. Adil ve emekliliğe yansıyan ücret politikasına geçilmelidir. Performans ve teşvik sistemi yerine tek kalemde, emekliliğe yansıyan temel ücret uygulanmalı; döner sermaye vb. ödemeler geçiş sürecinde vergi dışında tutulmalıdır. Ana ücret dışındaki ödemelerin toplam maaş içindeki payı yüzde 10’u geçmemelidir.
  10. Sağlıkta şiddeti önleyici yasal düzenlemeler, güvenlik önlemleri, riskli birimlere ek istihdam ve caydırıcı yaptırımlar için bağımsız bir bütçe kalemi oluşturulmalıdır.
  11. Anadilinde Sağlık Hizmeti hakkının sağlanması amacıyla tıbbi tercüman kadroları açılmalı; çok dilli sağlık hizmeti için mevzuat düzenlenmeli; bölgesel eşitsizlikleri giderecek özel programlar hazırlanmalıdır.
  12. Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Sağlık hizmetlerinin sağlanması amacıyla üreme sağlığı hizmetleri güçlendirilmeli; kürtaj erişim engelleri kaldırılmalı, ücretsiz korunma yöntemleri sağlanmalı, kamu kreşleri kurulmalıdır.
  13. Sağlıkta bölgesel eşitsizliklerin azaltılması amacıyla uzman hekim ve ana bölüm eksikliği olan iller için teşvik esaslı kadrolar tanımlanmalı; altyapı güçlendirilmeli, anne-bebek ölümlerini azaltacak koruyucu sağlık programları önceliklendirilmelidir.
  14. Sağlıkta yolsuzlukla mücadele amacıyla sayıştay bulguları doğrultusunda usulsüzlükler için işlem yapılmalı; pazarlık usulü ihaleler sınırlandırılmalı, sendikaların da dahil olduğu bağımsız bir denetim ve yolsuzlukla mücadele birimi kurulmalıdır.
  15. Sağlık hizmetlerinin planlama ve sunum süreçlerine sağlık emekçileri ve halkın katılımını sağlayacak mekanizmalar oluşturulmalı; hukuksuz biçimde KHK’lerle ihraç edilen sağlık çalışanları göreve iade edilmeli; barış ve toplum sağlığı ilişkisi doğrultusunda sağlık alanı karar süreçlerinde söz sahibi olmalıdır.

SES MERKEZ YÖNETİM KURULU

Muhabir: Haber Merkezi