TRAFİK GÜVENLİĞİNİ TAKSİRLE TEHLİKEYE SOKMA



Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma suçu, 5237 sayılı TCK'nın "Topluma Karşı Suçlar" başlıklı üçüncü kısmının, "Genel Tehlike Yaratan Suçlar" başlıklı birinci bölümünde düzenlenmiş olan suç tipidir. 5237 sayılı TCK'nın 180. Maddesinde düzenlenmiştir.

Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma
Madde 180- (1) Deniz, hava veya demiryolu ulaşımında, kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye taksirle neden olan kimseye üç aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.

Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma suçu, deniz, hava veya demiryolu ulaşımı sırasında kişilerin hayatının, sağlığının veya malvarlığının taksirle yani özensiz veya tedbirsiz davranışlarlarla tehlikeye sokulmasıdır. Trafik güvenliğinin taksirle tehlikeye sokma suçunun işlenmiş sayılması için bir zararın meydana gelmesi aranmamaktadır.

KORUNAN HUKUKSAL DEĞER

Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma suçunda korunan hukuksal değer, trafik güvenliği ve kamu düzenidir. Trafik güvenliği ve kamu düzeni sağlanarak da kişilerin can ve mal güvenliği sağlanmaktadır. Eş deyişle kişilerin yaşam hakkı, mülkiyet hakkı gibi kanunların kişilere tanıdıkları haklar, trafik güvenliğini tehlikeye sokacak taksirli hareketlerin 5237 sayılı TCK tarafından suç olarak tanınması sayesinde koruma altına alınmaktadır.

SUÇUN MADDİ UNSURLARI

Fail

Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma suçunun faili herkes olabilir. Bu suç, fail bakımından herhangi bir özellik göstermediğinden özgü suçlardan değildir. Failin araç sürücüsü olması şart değildir.

Mağdur

Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma suçunun mağduru toplumdur.

Fiil

Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma suçunda fiil, taksirli hareketlerle deniz, hava veya demiryolu ulaşımını tehlikeye sokacak davranışlarda bulunmaktır. Örneğin geminin rotasını yanlış belirlemek, geminin ve uçağın güvenli ulaşımı sağlayacak şekilde bakım ve tamirinin yapılmaması, gemi, uçak, tren gibi araçların kullanımı sırasında uyarı levhalarına veya kuleden gelen talimatlara dikkat etmemek yoluyla bu suç işlenebilir. Burada önemli olan ilgili suçun taksirli fiille işlenmesi, manevi unsurun kast olmamasıdır. Dikkat edilecek olursa, kara yollarında işlenecek trafik güvenliğinin tehlikeye sokulması bu suç içerisinde sayılmamıştır. Zira kara yollarında işlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu kanun koyucu tarafından cezalandırılacak müeyyidelere sahiptir. Suçun işlenmiş sayılabilmesi için trafik güvenliğinin taksirle tehlikeye sokulması yeterli görülmüş, bir zararın meydana gelmiş olması aranmamıştır. Bu bakımdan trafik güvenliğinin taksirle tehlikeye sokulması suçu, zarar değil; tehlike suçudur.

SUÇUN MANEVİ UNSURU

Trafik güvenliğinin taksirle tehlikeye sokulması suçunun manevi unsuru, suçun adından da anlaşılacağı üzere, taksirdir. Taksir, TCK'nın 22. Maddesi uyarınca dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesinin öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.

SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ BİÇİMLERİ

Teşebbüs

Trafik güvenliğinin taksirle tehlikeye sokulması suçu, taksirle işlenebilen bir suç olduğu için bu suça teşebbüs mümkün değildir.

GÖREVLİ MAHKEME

Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma suçunda görevli mahkeme asliye ceza mahkemeleridir.

SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMA USULÜ

Trafik güvenliğinin taksirle tehlikeye sokulması suçu, takibi şikayete bağlı suçlardan değildir. İlgili suçun soruşturma ve kovuşturması re'sen yapılır.

YARGITAY KARARLARI

YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/16725 Karar: 2014/8809 Tarih: 10.04.2014

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, mahalli Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Oluş ve dosya kapsamına göre, sanığın gündüz vakti, sevk ve idaresindeki otomobil ile meskun mahalde seyir ederken, önündeki aracı sollamak için karşı şeride geçtiği esnada karşı şeritten gelen araç ile çarpışması sonucu meydana gelen olayda, sanığın sadece karşı yoldan gelen trafiğin kullandığı şerit ya da yol bölümüne girilmesinin, 5237 sayılı TCK’nın 179/2. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturmayacağı, zira 5237 Sayılı TCK’nın 179. maddesinde trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu, bu maddenin 2. fıkrasında, “kara, deniz, hava ve demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık ve malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare etmek…” şeklinde tanımlandığı, aynı Kanunun 180. maddesinde ise, trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma suçunun düzenlendiği ve bu maddede karayolu ulaşım araçlarına yer verilmediği, dolayısıyla 5237 sayılı TCK’nın 179. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun ancak kasten işlenebilen suçlardan olduğu ve bu suçun oluşabilmesi için aracın kasıt ya da olası kasıtla kişilerin hayat, sağlık ve malvarlığı açısından tehlike yaratacak bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerektiği, suçun taksirle işlenen biçimine 5237 sayılı yer verilmediği gibi, koşulları bulunduğu takdirde eylemin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu kapsamında değerlendirilebileceği anlaşılmakla, yapılan yargılama sonucunda, olayda sanığın kastının bulunmaması nedeniyle atılı suçun yasal unsurları itibariyle oluşmadığı gerekçesi ile beraat hükmü verilmesi gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde mahkumiyet hükmü tesis edilmesi,

Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanununun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak bozulmasına, 10.04.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/3856 Karar : 2014/22888 Tarih : 14.11.2014

10.03.2013 tarihli CD İNCELEME ve OLAY TUTANAĞINA göre metro ulaşımının seferlerin aksadığı için İ.. A… Şirketinin şikayetçi olduğu, kovuşturma aşamasında da şikayetlerini tekrarladıkları, seferlerin aksaması nedeniyle adı geçen kuruluşun suçtan zarar gördüğü anlaşılmakla; davaya kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.

TCK’nın 180. Maddesinde “Deniz, hava veya demiryolu ulaşımında, kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye taksirle neden olma” hali suç olarak tanımlanmış olup, suç, deniz, hava veya demiryolu ulaşımını tehlikeye taksirle neden olunması suretiyle işlenmektedir. Deniz, hava veya demiryolu ulaşımını tehlikeye düşürecek taksirli davranışlar, bu ulaşım araçlarını sevk ve idare edenlerce gerçekleştirilebileceği gibi başkalarınca da gerçekleştirilebilir. Suçun mağduru tehlikeye maruz kalan kişiler ve toplumdur. Suçun somut tehlikeyi içermesi nedeniyle, faalin taksirli eylemi nedeniyle kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığına yönelik tehlikenin olayda gerçekleşmiş olduğunun saptanması gerekir.

Demiryolları yönünden suçun hareket öğesi, demiryolu ulaşımında taksirli hareketle tehlikeye neden olunmasıdır. Trenin toplu taşım aracı olması nedeniyle kaza tehlikesinden kasıt, genel tehlikeye yol açmasıdır. Bu bakımdan, taksirle genel tehlikeye veya aynı anlama gelen kaza tehlikesine yol açılması eyleminin üçüncü kişiler veya ulaşımdan sorumlu görevliler tarafından işlenmesi arasında bir fark bulunmamaktadır.

Bu açıklamalar ışığında, somut olay mevcut kamera görüntüleri ile birlikte değerlendirildiğinde; sanığın metro istasyonunda bulunduğu sırada arkadaşı ile şakalaşırken, arkadaşını rayların üzerine ittiği, raylara düşen arkadaşının kendi imkanları ile yukarı çıktığı, bu sırada tren seferlerinin aksadığının tutanak ve tanık beyanları ile tespit edildiği olayda, sanığın demiryolu ulaşımında, kişilerin hayatı, sağlığı bakımından tehlikeye taksirle neden olduğu anlaşılmakla; sanığın mahkumiyeti yerine “suçun failinin ancak bu ulaşım araçlarının sevk ve idare edenler olabileceği sanığın bu statüde bulunmadığı” gerekçesi ile beraatine karar verilmesi,

Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince beraate ilişkin hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, 14.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.