Hayatın benden çaldıklarını geri almak için düşmüştüm yollara. Bir ileri iki geri viteslerde boşa almak aklımıza gelmezken, yokuş aşağı yuvarlanıp duruyorum bu aralar. Yine üstüm başım toz içinde. Dizlerim bir öncekinden kalan yaralarla dolu. Gittiğim hiçbir yol benden alınanlara çıkmıyor ama ona rağmen inatla yürüyorum. Mutluluk, bir türlü davet edilmediğim bir akşam yemeği sanki ve ben açlıktan ölüyorum. Biraz sabır çok sabırdan iyidir belki de. Biraz mola uzun soluklu yorgunlukların ilacı olabilir ama benim vaktim yok. Zamanı kısıtlanmış ve sanki birkaç nefes sonrası yaşamı son bulacak bir kelebek gibi kanat çırpıyorum ama uçamıyorum ve düşüyorum yine acı gerçeklerin dibine! An’dan kaçmak istiyorum, nereye diye soranlara kafama göre deyip bir daha arkama bakmak istemiyorum. Geçmişten ders almak gibi bir huyumda yok nasılsa, aynı hatayı birden çok yapma özelliğimi hala sırtımda taşıyorum. Geç mi öğreniyorum yoksa hiç mi öğrenemiyorum bende merak konusu! O yüzden ilk günkü gibi yeniden canım acıyor, yeniden heyecanlanıyor, sonunda yeniden kan kusuyorum. Sonra elimdeki maskelerden o anki ruh halime en uygununu takıp biraz nefes almaya çıkıyorum. Bomboş bakan gözlerde bir anlam arıyorum sanki bende varmış gibi! Düşünmek, sınırsızca yapabildiğim tek kavram ve ben yorulmaya başlayınca düşüncelerimi bir çuvala doldurup denizin sığ sularına bırakıyorum. Sonra tekrar sahile vurması için inanmadığım tanrıya dua ediyorum.

Bilemedim hangi güzel şeyleri seçip almalıyım bu hayattan. Duvarların arkasında yaşanan rüya gibi hayatları mı yoksa zehir zemberek yaşanmış, ateşlere sarılıp insanların üzerine boca edilip adına kader denilmiş hayatları mı? Nerden baksan tutarsızlık bence! Hangi bahanenin arkasına saklanarak çıkacaktık bu düzlükten, hangi köprü bizi gerçekten taşıyacaktı yarınlara. Benim hayatla kavgamın dolu dolu açıklamaları vardı yüreğimde. Yani bir göğüs kafesine sıkıştırılmış bir kalp ne kadar özgürse o kadar işte.

Yani farklı düşüncelerin suç sayıldığı, kadın olmanın küçümsendiği, çocuk olmanın bir sürü kötü şeye maruz kalmakla sonuçlandığı, hayvanların canlı sayılmayarak eziyet gördüğü bir zamanda dünyayı tanımlamaya çalışıyorum, ben daha kendimi anlamamışken! Yani anlayacağınız yine saçmalıyorum…

Sanırım savaşmak için fazla geç kaldım, kaçmak içinse henüz çok erken. Biliyorum yarın bugünden farklı bir gün ama sadece tarih olarak. Şimdi biraz düşünmek için dağılan kelimeleri toplamalıyım sahilden. Bu şuraya, şu da buraya, o şu tarafa mıydı, yok bu oraya değil hatta hiçbiri yerli yerinde değil, karmakarışık yine duygular…

 Bir sıraya koyunca ve tekrar anlam bulunca kelimeler yeniden yazıyor olacağım.

Şimdilik kalın sağlıcakla…

GM