Benden ne zaman vazgeçmiştin?

Son sarılmamızda beni öperken bir daha gelmeyeceğini biliyor muydun mesela? Gözlerimin içine bakıp bu hayatta en çok değer verdiğim sensin derken mi vazgeçmiştin bizi yaşamaktan? Yâda sana olan sevgimi defalarca yüzüne haykırmama rağmen senin bir mesaja bile dönmeye cesaret edemediğin zamanlarda ben artık kalbinde mi değildim. Hani kalbin cennetimdi de, ben seni cehennemde mi ağırladım da sen acımadan odun attın ateşime… Hani bir yerlerde bir köpek sevmiştim hatırla, bana ellerini yıka demiştin, fazla titizdin sanırım. Beni de sarı bezle hayatından silerken öyle yok ettin içinde belli ki, arasam da bulamıyorum. Yük mü olmuştum omuzlarına, benimleyken yenik mi düşüyordun yerçekimine… Şimdi bir yerlerde mutlu musun söyle?

İncinmiş bir ruhtan dökülen çaresiz kelimeler bunlar, aldırma sen. Sadece ne zaman vazgeçmiştin biz olmaktan merak ediyorum. Anlamsız bahaneler arkasına saklanarak değil, adam gibi ayakların yere sağlam basarak cevap ver. Bir kalbi kırmak için bunca çabaya ne gerek vardı? Hayatıma, elini kolunu sallayarak girip, üzerime basıp geçmen seni tanrıya daha mı yakınlaştırdı? Sadece sevmiştim ben oysa. Yürümeyi yeni öğrenen çocuk gibi düşe kalka, yeni konuşmaya başlayan bebekler gibi biraz tarzanca ama kalptendi hepsi!

Hangi sonbahar dökecek kurumaya yüz tutmuş bu acıları tenimden. Oysa sen kendi öykünü yazmaya gelmiştin gözlerime değerek! Altını çizmiştin tüm sevmelerin.

Sonra bir şey oldu bir yerlerde ve ben sandım ki yaşadığım tüm acılar toplanıp bir kavanoza konuldu, mutluluksa serbest bırakıldı, kim ne kadar alırsa artık payından işte, kavanoz kırılmadan!

Bu bizim hikâyemizdi. Çok uzaktan gelmiştik ikimizde, kaç yorgunluktan düşmüştük birbirimize. İçimde yok olduğunu sandığım heyecanlar sarmıştı bedenimi. Bizi buluşturan yollara şükrediyordum bir kez daha inanarak. Bu bizim hikâyemizdi işte, sonunu yazmayı beceremediğimiz! Hikâye dedim diye mi vazgeçmiştin yoksa! Masal desem hala avutur muydun beni ellerinle, saçlarımı okşar, hastalanınca bakar mıydın yine bana?

Sonradan anladım ben! Her şeyim sanki tammış gibi yarım bırakmak için gelmişsin bana. Ya da yarım kalan bir işi bitirmek işte. Issız bir otoyolda lastiği patlamış bir araba gibi öyle çaresiz bıraktın beni. Oysa sadece bana güven demiştin, sevgime inan. Zamanı gelmemiş sevgileri tüketirken mi vazgeçtin benden! Aramıza giren yollar, insanlar oldu da ben mi aptaldım göremedim. Hani çokça büyüktü ya sevgimiz, hani özeldi ya, hani çok kıymetliydik ya, değer verdikçe mi vazgeçtin benden. Yoksa doktorlar birkaç yıl ömrü kaldı dedi de sen sıradakine mi geçtin?

Ne kadar uzun bekleyişler biriktirdim oysa kavuşmaya dair, zaten ömür de o kadar uzun değil sevgili!

Bazen öyle bir geliyorsun ki nefes kesiyorsun, sonra işte anıları bırakıp avuçlarıma yok oluyorsun aniden. Geçmişin makinesine bağlıyorlar beni oksijen için. Bile bile kesiyorsun tüm hortumları ve ben göz göre göre nefessiz kalıyorum. Hiçbir mahkeme seni sorumlu tutmuyor ölümümden, hukuksuzluk diz boyu! Kim bilir şimdi kocaman yüreğini alıp kimlere hediye ediyorsun? Oysa buraya kadar gelmek ikimizin başarısıydı ve birlikte kutlanmalıydı… Yoksa sen kutlama sevmediğinden mi vazgeçmiştin benden? Ayaklarının altına serdiğim sevgime mi inanmamıştın. Kendince haklı nedenlerin vardır kim bilir ama adı üstünde “kendince”. Seni sen yapan fikirlerinle benim kalbimi sorgulayamazsın. Bilir insanlar, herkesin sevgisini gösterme şekli başka. Penceresi yok ki kalbin açıp bakasın!  Yoksa sende görmediğin şeylere inanmaktan mı vazgeçtin?

Tüm yalnızlıklar üzerime yağıyor yine ve hiçbir sarılma kurutmuyor gözlerimi. Burnumun direği sızlıyor sevgili, ayazda kalıyor düşlerim, en kötüsü de bunları bildiğin halde gelmiyorsun…!

Kirli bir peçete gibi buruşturup atıyorsun çığlıklarımı, susturuyorsun ayaklanmış tüm duygularımı! O yüzden dekoltesi fazla cümleler biriktiriyorum içimde, ağzımda mayhoş bir şarap tadı dünden kalma. Beyaz bir karanlığa gömülüyor gözlerim. Bu karmaşanın arasında kendi doğrularını arıyorsun, bulamıyorsun, karanlık her yer, hiçbir fener seni doğru şeride götürmüyor. Oysa sen çizmeyi biliyordun, bense çizdiğin yolda sarhoşken yürümeyi. Ama düştüm işte bırakınca ellerimi!

Sahi söylesene, neden vazgeçtin bizden…?

Gülay MORGÜL