Kamuoyuna sızdırılan “Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklif Taslağı” ya da kamuoyunda bilinen adıyla 11. Yargı Paketi, torba kanunlarda alışageldiğimiz gibi birbiriyle ilgisiz pek çok konuda düzenlemeler içeriyor. Bunlardan bir kısmının kamu güvenliğini ve adaleti sağlamaya yönelik hiçbir faydası yokken, sadece toplumsal muhalefeti, bireysel hak ve özgürlükleri kısıtlama amacı taşıdığını açıkça görüyoruz.

Türk Ceza Kanunu’nda yapılmak istenen değişiklikle hiçbir yurttaşın hukuk güvenliği olmayacak

Taslakta Türk Ceza Kanunu’nun 225. maddesinde düzenlenen “Hayasızca Hareketler” suçu için öngörülen “altı aydan bir yıla” kadar olan ceza aşırı biçimde “bir yıldan üç yıla” kadar artırılıyor. Ayrıca maddenin kapsamının “doğuştan gelen biyolojik cinsiyete ve genel ahlaka aykırı tutum ve davranışta bulunan ya da bulunmayı teşvik eden, öven veya özendiren kişiler” ile “aynı cinsiyetteki kişilerin nişan veya evlenme töreni yapmasını” kapsayacak şekilde genişletildiğini ve bir yıldan üç ve dört yıla kadar ağır cezalar getirildiğini görüyoruz.

“Doğuştan gelen biyolojik cinsiyete aykırı tutum ve davranışlar” ifadesi, siyasal iktidarın kadın erkek eşitliğine inanmadığını açıkça ilan ettiği günden bu yana adım adım uyguladığı hükümet politikalarının ve zihniyetin yansıması. Uzun yıllardır, “toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramını yasaklı kavramlar arasına alan ve cinsiyetler arası eşitsizliği derinleştirici politikalar güden siyasal iktidar, bireyleri kalıp rol ve yargıların içine hapsederek özgürlüklerini ellerinden almayı yasal zemine oturtmak istiyor. Biz biliyoruz ki, kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik şiddetin altında da bu eşitsizlik yatıyor. İktidarın eşitsizliği derinleştiren söylemleri ve baskıcı tutumu arttıkça şiddet oranları da her geçen gün katlanarak artıyor. Anayasa, imzalamış olduğumuz CEDAW Sözleşmesi ve içeriği halen yürürlükte olan İstanbul Sözleşmesi gereği, devletin, cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırma yükümlülüğü varken toplumsal cinsiyet kalıplarını dayatacak bir yasal düzenlemeyi yürürlüğe koyması bütün uluslararası taahhütlerin de ihlalidir. Tasarı yasalaştığı takdirde, bir erkeğin küpe takmasından bir kadının pantolon giymesine kadar akıllara gelebilecek en basit eylemler bile, “biyolojik cinsiyete aykırı davranış” olarak kabul edilip hapis cezası ile karşı karşıya kalınabilecektir.

Taslaktaki “aynı cinsiyetteki kişilerin nişan ve evlenme töreni yapması”nın dört yıla kadar hapis cezası ile yaptırım bulacağı ifadesi, özel ya da kamusal alanda gerçekleştirilen herhangi bir parti, kutlama ve benzeri eğlenceler bahane edilerek, bireylerin yıllarca cezaevinde tutulması riski taşıyor, insanların eğlence için bile bir araya gelmesi yasaklanmak isteniyor.

“Genel ahlak”, “özendirmek, övmek, teşvik etmek” gibi muğlak, subjektif kavramlar ise sadece LGBTİ+’ların varoluşuna yönelik ciddi bir tehdit oluşturmakla kalmıyor, toplumun her bir bireyinin hak ve özgürlüklerini ellerinden alma potansiyeli taşıyor. Taslak yasalaştığı takdirde, kılık, kıyafet, yaşam tarzı, akla gelebilecek her türlü özgürlüğümüzün “genel ahlaka aykırı” kabul edilerek hapis cezası ile karşılaşmayacağının garantisi olmayacak. Daha geçtiğimiz hafta, parkta piknik yapan baş örtülü kadınların yanına yaklaşan cübbeli, sarıklı tarikatçıların, kadınların örtülerini beğenmeyip çarşaf giymelerini söylediklerine şahit olduk. İran’da Mahsa Amini, baş örtüsü örtmediği için değil, rejimin istediği şekilde örtmediği için öldürüldü. Kime göre, neye göre ahlak? Subjektif kavramların ceza kanunu gibi bir kanunun içine yerleştirilmesi son derece tehlikelidir. Yalnızca kadınların ve LGBTİ+’ların değil, her bir yurttaşın hak ve özgürlükleri tehdit altındadır ve her bir yurttaşın bu taslağa geçit vermemek için mücadele etmesi gereklidir.

Ziynet Sali’den Yasaklı Madde İddialarına Yanıt: “Test Sonuçları Temiz Çıktı”
Ziynet Sali’den Yasaklı Madde İddialarına Yanıt: “Test Sonuçları Temiz Çıktı”
İçeriği Görüntüle

Ceza hukukunun temel ilkelerinden biri suçun yoruma açık olmayacak biçimde belirli, net ve anlaşılır olarak düzenlenmesidir. 11. Yargı Paketi teklif taslağındaki muğlak ifadeler bu ilkeye açıkça aykırıdır.

Türk Medeni Kanunu ve Ceza Kanunu’nda yapılması planlanan değişiklikle cinsiyet değiştirme süreci zorlaştırılarak imkânsız hale getirmenin yolu açılıyor

Taslakta cinsiyet değiştirme asgari yaşı 18’den 25’e yükseltiliyor. Reşit olma yaşının 18 olarak belirlendiği bir hukuk sisteminde, reşit bir bireyin kendi bedeni ile ilgili karar verme hakkı elinden alınmak isteniyor. Cinsiyet değişikliği için “üreme yeteneğinden sürekli olarak yoksun bulunma” ön şartı daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olmasına rağmen, yeniden yasalaştırılmaya çalışılıyor. Anayasa Mahkemesi kararlarını ve hukuk güvenliği ilkesini yok saymak, siyasal iktidarın uygulamalarında ilk kez rastladığımız bir durum değil. Başvuru sahibinin cinsiyet değişikliğinin ruh sağlığı açısından zorunlu olduğunu belgelemek için Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenecek hastanelere mecbur bırakılması ise hükümet politikaları düşünüldüğünde maruz kalınacak baskı ve eziyetin şimdiden habercisidir diyebiliriz.

Ceza Kanunu’na getirilecek ek madde ile kanuna aykırı olarak kişinin cinsiyetini değiştirmeye yönelik herhangi bir tıbbi müdahalede bulunanlara “üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve bin günden on bin güne kadar adlî para cezası” verilmek isteniyor. Çocuk ise ceza yarı oranında artırılıyor. Tıbbi müdahale yaptıran kişiye de “bir yıldan üç yıla kadar” hapis cezası var. Cezaların bu kadar ağır tutulması, genellikle doğuştan gelen ve genetik, hormonal ya da fiziksel olarak kadın veya erkek şeklindeki iki cinsiyetli norma uymayan bireylere 25 yaşına kadar ve hatta sonrasında ağır bir işkence yaşatılması anlamına geliyor.

Taslakta, başta LGBTİ varoluşu suç haline getirmek, toplumu genel ahlak ve hayasızca hareketler cenderesine sıkıştırmak için getirilen düzenlemeler, yeni sosyal medya sansürlerini beraberinde getiriyor ve derneklerden siyasi partilere tüm örgütsel yapılara da ciddi tehditler oluşturuyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, Türk Ceza Kanunu 223. maddesine “ulaşım araçlarının hareketinin engellenmesi” ibaresi eklenerek, yurttaşların Anayasal hakkı olan “toplantı ve gösteri yürüyüşü” hakkını ortadan kaldırmaya yönelik yeni bir suç icat edilmiş oluyor.

Suça sürüklenen çocuklar için tehlikeli düzenlemeler

Taslakta 15-18 yaş arasındaki çocukların ağırlaştırılmış müebbet ve müebbet hapis cezası gerektiren suçları işlemesi durumunda alacakları cezanın miktarı artırılıyor. Kasten öldürme suçunun faili 15-18 yaş arasındaki çocukların cezalarına indirim uygulanması konusunda ise “uygulanmayabilir” gibi son derece keyfi bir kavram ile çocukların yetişkin gibi yargılanmasının önü açılırken, indirimin takdiri, ceza yargılaması ilkelerine tamamen aykırı bir biçimde hâkimin keyfiyetine bırakılıyor.

Ayrıca çocuk hükümlülerin cezalarının doğrudan çocuk eğitimevlerinde infaz edilmesi uygulamasından vazgeçilerek çocuk hükümlülerin cezalarının infazına çocuk kapalı ceza infaz kurumlarında başlanması ve hükümlünün iyi halli olduğunun tespit edilmesi halinde eğitimevlerine geçirilmesi öngörülüyor.

Çocukluk zaten eğitimin süreleri ve içerikleri ile oynanarak, çocuklar Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) üzerinden emek rejiminde ucuz işgücü kaynağı yapılarak fiilen ortadan kaldırılmaya ve sınıfsal bir ayrıcalığa dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Taslak yasalaştığı takdirde, mevzuatta “18 yaşından küçük herkes çocuktur” ifadesinin bulunmasının da bir önemi kalmayacaktır. “Çocukluk” yasal olarak da tasfiye edilmiş olacaktır. Çocukluğun bu tür yöntemlerle tasfiyesi, çocuk yaşta, erken ve zorla evliliklerin de meşru hale gelmesinin hızla önünü açacaktır.

İktidarın çocukları suça sürükleyen organize suç örgütleriyle ve koşullarla etkin mücadele yürütmediği, yoksulluğun derinleştiği, çete kültürü ve yasa tanımaz erkeklik biçimlerinin özendirildiği bir ülkede, sadece kâğıt üzerinde cezaları artırarak çocukları suç işlemekten caydırmanın mümkün olduğuna inanmamız beklenmekte; sistem, kendi ürettiği suçun cezasını çocuklara çektirmek istemektedir.

Devlet ahlak bekçiliği değil görevlerini yapsın!

Yasa değişikliği teklif taslağı adı altında topluma dayatılmaya çalışılan bu subjektif, muğlak, keyfi, ayrımcı, her bir yurttaşın hak ve özgürlüklerini tehdit eden toplum mühendisliği belgesini kabul etmiyoruz. Tüm yurttaşları, taslağın yasalaşmaması için ses çıkarmaya davet ediyoruz.

Muhalefet partileri ve milletvekillerine sesleniyoruz. Bu taslağın TBMM’ye girmesine izin vermeyin. Meclis’e gelirse Genel Kurul’a gelmemesi için mücadele edin. Genel Kurul’a geldiği takdirde OYLAMAYA KATILMAYIN! Kendileri çalıp kendileri oylasınlar. Sayısal çoğunluğa sahip olan ve istediği antidemokratik yasayı istediği gibi geçiren siyasal iktidarın demokratik yollarla yasa yaptığı yalanına ortak olmayın. Siz halkı temsil ediyorsunuz. Halka rağmen, tüm yurttaşların hak ve özgürlüklerine meydan okuyan bu taslağın yasalaşmasına biz sonuna kadar karşı çıkacağız. Siz de halkın temsilcileri olarak sesimizi duyun.

#OylamayaKatılmayın #KendileriÇalıpKendileriOylasınlar #YasalaraDokunmaUygula

Muhabir: Haber Merkezi