Kuzey Kıbrıs'ta yakın zamanda yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Kıbrıslı Türk seçmenin ezici çoğunluğu, Türk hükümetinin desteklediği mevcut Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ı ve onun sert iki devletli söylemini reddetti.

Muhalefet lideri Tufan Erhürman’ın ezici seçim zaferi, bölünmüş ada için çözüm umutlarını yeniden canlandırdı.

Kıbrıs, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği üyesi bağımsız bir devlettir. Ancak ada, güneyde uluslararası alanda tanınan Kıbrıs Cumhuriyeti ve kuzeyde yalnızca Türkiye tarafından tanınan, kendi kendini ilan etmiş Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında bölünmüş durumdadır.

İki devletli çözüm, adanın yeniden birleşmesi yerine, güneyde Kıbrıslı Rumlar ve kuzeyde Kıbrıslı Türkler şeklinde iki ayrı devletin kalıcı olarak varlığını sürdürmesi anlamına gelir.

RTÜK’ün Yeni Üyeleri Resmen Belli Oldu
RTÜK’ün Yeni Üyeleri Resmen Belli Oldu
İçeriği Görüntüle

Bu bölünme, Yunan cuntasının adayı Yunanistan’a bağlama amacıyla düzenlediği darbenin ardından Türkiye’nin 1974’te Kıbrıs’a müdahalesiyle oluştu. Türkiye bu müdahaleyi Kıbrıslı Türk azınlığı korumak için yaptığını savundu.

Belirleyici bir yetki

Tarihinde ilk kez, BM’nin iki toplumlu, iki bölgeli federasyon modelini açıkça benimseyen bir lider, seçimlerin ilk turunda oyların yaklaşık yüzde 63’ünü alarak ve tüm seçim bölgelerinde çoğunluk desteği kazanarak güçlü bir yetki elde etti. Erhürman, Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin (CTP) sosyal demokrat ve birleşme yanlısı geleneğini temsil ediyor. Programı; kuzey ile güney arasında iş birliğini yeniden inşa etmeyi, AB’yi barış sürecine yeniden dahil etmeyi ve dönüşümlü başkanlık ile eşit siyasi haklara dayalı ortak bir federasyon kurmayı hedefliyor. Bu yaklaşım, BM’nin onlarca yıldır sürdürdüğü birleşme çabalarının üzerine inşa ediliyor.

Daha önce Kıbrıs’ta birleşme umutlarının “yaşam destek ünitesine bağlı olsa da tamamen bitmediğini” savunmuştum. Bugün de bu değerlendirme geçerliliğini koruyor. Çünkü yıllardır ilk kez anlamlı bir uzlaşı sürecini yeniden başlatma ihtimali ortaya çıkmış durumda. Asıl soru, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bu fırsatı değerlendirmeye istekli olup olmayacağı ya da bir kez daha rahatlatıcı hareketsizliğe geri dönüp dönmeyeceğidir.

Bu tercihler, Türkiye’nin müdahalesinden bu yana devam eden bölünmüşlüğün iyileştirilip iyileştirilemeyeceğini belirleyecek.

Neden önemli?

Erhürman’ın dengeli kampanya mesajlarına rağmen bu zafer, Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs üzerindeki siyasi, askerî ve ekonomik etkisine doğrudan bir meydan okuma niteliği taşıyor. Seçimden günler sonra Türkiye’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın koalisyon ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye’ye bağlanması çağrısında bulunması da bunun bir göstergesiydi.

Bu çıkış, Ankara’daki kaygıyı ortaya koydu: Lefkoşa’da federasyon yanlısı bir liderliğin ortaya çıkması, Türkiye’nin uzun yıllardır sübvansiyonlar, güvenlik bağımlılığı ve patronaj ilişkileri üzerinden kurduğu etkiyi gevşetebilir.

Ancak belirsizliğin daha büyük kısmı güneyde bulunuyor.

Güneyin 2004’ten bu yana sürüklenişi

2004’te Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan ve birleşik bir Kıbrıs’ın AB’ye girmesine olanak sağlayacak Annan Planı referandumunda, Kıbrıslı Türklerin yüzde 65’i planı destekledi; Kıbrıslı Rumların ise dörtte üçü reddetti.

Kıbrıs Cumhuriyeti bir hafta sonra AB’ye katıldı; ancak AB müktesebatı kuzeyde askıya alındı.

Planın başarısızlığı, Kıbrıslı Türklerin AB beklentilerini boşa çıkardı ve güneydeki siyasi elitlerin taviz vermeye ihtiyaç duymadığı uzun bir izolasyon dönemine yol açtı.

Son yirmi yılda, güneydeki ardışık hükümetler federal çözüme sözde destek verseler de fiilen etno-milliyetçi bir düzeni sürdürdüler. Devlet ayrıcalıkları, emlak spekülasyonu ve artık itibarsızlaşmış “altın pasaport” programları bu düzeni besledi.

Bu oligarşik patronaj sistemi, uzlaşı ve birleşme yerine bölünmüşlüğü ödüllendirdi. Süreci ilerletecek fırsatlar — özellikle 2017’deki müzakereler — heba edildi.

Güneyde birçok kişi için “Kıbrıs sorunu” esas olarak bir işgal meselesiyken, kuzeyde birçok kişi için sorun siyasi eşitlik ve güvenliktir.

Ekran Görüntüsü 2025 11 14 074417

Gerçek sınav: Siyasi irade

Birleşme görüşmelerinin yeniden başlayabilmesi için, uluslararası alanda tanınan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yalnızca seçim sonucunu memnuniyetle karşılaması yetmez; somut adımlar atması gerekir.

Bu adımlar arasında BM Genel Sekreteri António Guterres’in “uzlaşılan BM çerçevesi içinde” müzakerelere dönüş teklifini onaylamak ve elektrik enterkonneksiyonu, ortak arama-kurtarma koordinasyonu, kültürel mirasın restorasyonu gibi teknik iş birliği alanlarına hızla dahil olmak bulunuyor.

Bu girişimler, iki toplumun garantili temsiliyet, karşılıklı veto ve belirli düzeyde özerklik içeren bir güç paylaşımı modeli içinde birlikte çalışabileceğini gösteriyor. Nitekim Kıbrıs’ın tampon bölgesinde 1974 savaşının kayıp kişilerini bulma ve kimliklendirme, altyapı projeleri ve geçiş noktalarının açılması gibi konularda ortak çalışma örnekleri halihazırda mevcut.

Ancak Rum liderliği önemli iç baskılarla karşı karşıya: Federasyona açıkça karşı çıkan güçlü bir parlamento ve tavizi “ihanet” olarak gören bir seçmen tabanı. Değişim, ahlaki ve siyasi cesaret gerektiriyor — ve Annan Planı’nı reddeden Tassos Papadopoulos’tan bu yana hiçbir Kıbrıs devlet başkanı bu cesareti gösteremedi.

Küresel önem

Kıbrıs, yalnızca yerel bir ihtilaf değil. Ada, Doğu Akdeniz enerji hatlarının kesişiminde bulunuyor; NATO’nun güney kanadındaki gerilimlerde ve AB-Türkiye ilişkilerinin seyrinde önemli bir rol oynuyor.

Kıbrıslı Türk uluslararası ilişkiler uzmanı Erol Kaymak, yeniden canlanacak bir barış sürecinin deniz yetki alanları ve enerji kaynaklarında iş birliğini mümkün kılabileceğini, bunun da bölgesel istikrarı güçlendireceğini vurguluyor.

Ayrıca, süregelen bölünmüşlüğün Türkiye’nin askeri varlığını pekiştirdiğini ve yolsuzluk ile organize suçlara açık gri bir ekonomi yarattığını belirtiyor.

Uluslararası toplum açısından Kıbrıs, barış inşası konusunda önemli dersler sunuyor: Bir taraf diğerine büyük ölçüde bağımlıyken, dış aktörler güç paylaşımı ve adaleti teşvik edebilir mi? Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün (UNFICYP) bu tür iş birliklerini kolaylaştırma konusunda uzun yıllara dayanan deneyimi var.

Son fırsat mı?

Erhürman’ın seçilmesi, onlarca yıllık uluslararası izolasyona rağmen Kıbrıslı Türk seçmenin güçlü bir irade beyanı niteliğinde.

Ancak Kıbrıslı Rum siyasi yetkililer gerçek bir müzakere girişimiyle karşılık vermezse bu fırsat kısa sürede kapanabilir. Erdoğan yönetimi, Kıbrıslı Türklerin Türkiye’den bağımsız politika geliştirmesine tahammül göstermeyeceğinin işaretlerini veriyor.

Bu seçim, iki toplumun güvene dayalı kurumlar oluşturması, dış garantörlere ve askeri varlıklara duyulan ihtiyacı azaltması ve adayı tüm halk için ortak bir yurt olarak yeniden kurması için belki de son şanstır.

Bunun için kararlılık, yaratıcılık ve hayal gücü gerekiyor. Yetkililerin yalnızca Kıbrıs barış sürecinin geçmişinden değil, aynı zamanda Kuzey İrlanda gibi bölünmüş toplumların istikrara kavuşmasında etkili olan kapsayıcı koalisyon modellerinden de ders çıkarması gerekiyor.

İki toplum arasında iş birliğinin güçlendirilmesi ve karşılıklı güveni artıracak bağların kurulması hayati önem taşıyor. Bu tür adımlar, olası bir çözümün uygulanmasını kolaylaştırabilir ve daha istikrarlı, karşılıklı fayda sağlayan bir ortak yaşamın temelini oluşturabilir.

Kıbrıslıların adayı nasıl paylaşacağına kendileri karar verecek; ancak bu, yarım yüzyıldan uzun süredir var olan bariyerleri kaldırmak için belki de son fırsat olabilir.

Spyros A. Sofos
Küresel Beşeri Bilimler Yardımcı Doçenti, Simon Fraser Üniversitesi

Muhabir: Güven BOĞA