Beklenen haziran geldi. Yine bir Onur Ayı.
Ama bu yıl da hatırlatıyoruz: LGBTİ+ sadece “aşk”la ilgili değil — bu bir hayatta kalma meselesi.
2025 yılının henüz yarısına gelmişken, bazı isimleri unutmamak gerek:
Şubat ayında, 24 yaşındaki trans erkek Sam Nordquist, New York’ta uzun süreli işkencenin ardından öldürüldü.
Nisan ayında, Kolombiya’da yaşayan 32 yaşındaki trans kadın Sara Millerey, sokakta vahşice saldırıya uğradı ve hayatını kaybetti.
Resmî 2025 verileri henüz açıklanmadı. Ama Transgender Europe’un Trans Cinayet İzleme Projesi’ne göre, Ekim 2023 – Ekim 2024 arasında dünya genelinde en az 350 trans ve cinsiyet çeşitliliğine sahip birey öldürüldü.
Bu sadece bir sayı değil. Bir alarm.
16 Nisan 2025’te, Birleşik Krallık Yüksek Mahkemesi, Equality Act 2010 kapsamındaki “kadın” ve “cinsiyet” tanımlarının yalnızca biyolojik cinsiyete dayandığına hükmetti.
Bu karar; Cinsiyet Tanıma Sertifikası olanlar dahil, trans kadınların birçok yasal haktan ve kadınlara özel alanlardan dışlanmasına neden oldu.
Tuvaletlere, spor alanlarına, kamusal hizmetlere erişim kısıtlandı.
Trans bireyler öldürülüyor.
Avrupa’da ve dünyada yükselen sağcı politikalar, LGBTQ+ haklarını hedef tahtasına koyuyor.
Macaristan ve Slovakya’da yalnızca iki cinsiyetin tanındığı anayasa değişiklikleri yapıldı. İtalya ve Romanya’da okullarda LGBTİ+ konularının yasaklanması gündeme geldi. Kuir bireyler işlerinden atılıyor, evlerinden kovuluyor, şiddete uğruyor.
Kimliğini yaşamak hâlâ cesaret. Var olmak hâlâ direniş. Siyasiler nefret diliyle sahneye çıkarken, bazıları hâlâ gökkuşağını sadece estetik bir simge sanıyor. Ama Onur Ayı, bir kutlamadan çok bir hatırlatma. Bu ay, bastırılmak istenen kuir varoluşların, sisteme karşı yükselen seslerinin ayı. Marsha P. Johnson’ın attığı tuğladan, lubunya yürüyüşlerindeki sessiz gözyaşlarına, omuz omuza direnişe kadar uzanan bir tarih bu.
Kuir ve trans hayatlar politik hayatlardır. Bu hayatların yaşam hakkını, görünürlüğünü ve özgürlüğünü savunmak kaçınılmazdır.
Bu yüzden, Onur Ayı boyunca sadece “love is love” demek yetmez. Kuir hayatların yaşam hakkını, görünürlüğünü ve özgürlüğünü savunmak gerekir.
Bu yıl "Love is love" değil; “Kuir ve trans hayatları tehlikede” diyoruz.
Çünkü romantikleştirilmiş sloganlar bazen acı gerçekleri perdeleyebiliyor.
Hep birlikte, özgürce, onurla.