guay

Son zamanlarda zihnim fazlasıyla gürültülü ve onu dinlendirmem gerektiğini biliyorum, bilmediğim tek şey bunu nasıl yapacağım. Hep daha fazlasını isteyen biri olarak mutluluğu nasıl dilerdim kendime. Hep daha fazlası, hep daha fazla mutsuzluktu. Bu aralar çektiğim acılar, okuduğum kitaplardan daha çok eğitiyordu beni. Ders alıyordum, bir kenara yazıyordum ve geçmişte yaşamamak için cesaret örneği göstermem gerektiğini biliyordum. Yani en büyük mutsuzluğun geçmişte yaşamak olduğunu öğrenerek ilerliyordum. Kendimi bulmak için her yöntemi denemeye gerek yok, hepsi için zaman yetmiyor, hayat çok kısa. Bana uygun gelenleri toplayıp özetini çıkartıyorum, yapabileceklerim ile yapamayacaklarımı ayırarak başlıyorum, bu işimi kolaylaştırıyor.

Başaramayacaklarımın peşinden sürüklenip zaman kaybetmiyorum ve başarısızlığıma neden olan insanları da hayatımdan silip atıyorum. Çünkü dengesini kendi oluşturmayan insanlar dengemizi bozmaktan başka bir şey bilmezler. Birileri hayatınızda nerede, nasıl ve ne için duracağını bilmiyorsa, öğretmek için çabalamayın. Hayat her şeyi sizin öğreteceğiniz kadar uzun değil. Hayatınızı kolaylaştırmak yerine zorlaştırmayı seçen insanlar, kendinden başka kimseyi sevmeyen insanlardır hatta kendini sevmeyle ilgili bile özürlü yanları vardır.

Hani insan olarak birbirimizi ayrıştırıyoruz ya oysa hepimiz aynı kaynağın ürünleriydik aslında. Suyu bulandırmak sadece kirli su içmemize sebep oluyordu hepsi bu. Sürdürdüğümüz bu yaşam hayal ettiğimiz bir yaşam mı? Özgürlük diye yapılanlar canımızı yakmaktan ibaret mi? Sonra hatalarından kaçıp gitmek her şeyi yalın bir şekilde geride bırak mı? Özgür olmak demek bağımsız olmak demek değildi. Sorumluluklarımızdan kaçmakta değil, kendinden kaçmak hiç değil. İşin özü sadece sevmekti. İNSANCA sevmek! Hırsların için sevgiyi ayaklar altında çiğnemek değil. Sevmek bir parça emekti, belki biraz bağımlılık, fazlasıyla dürüstlülük! Eğer sende sevildiysen bir parça çalmaktı hayattan. Değilse bir acının başlama anı, karşılıksız ise sana geri atılamayan bir tenis topunun zevk vermemesi gibi sadece olduğun yerde öylece kalmak ve gerçekleşmeyecek hayallerin içinde boğulmak gibidir. Sınırların içine gömülmek ve oradan burnunu çıkaramamak gibi bir şey!

Eğer bunca insan arasında nankör birine denk geldiyseniz, büyümemiş bir yetişkine laf anlatmak için saçma bir ömür geçirmek zorunda kalırsınız ve hepsi birer zaman kaybı, vazgeçin.

Şimdi kuş pislikleri ile lekelenmiş kaldırım taşlarını arşınlıyorum bembeyaz ayakkabılarımla. Ben adım attıkça sağa sola kanat çırpıp kaçışıyorlar, sonra yine aynı yere konup birbirlerine bir şey anlatıyorlar. Anlamaya çalışıyorum kulak kabartıp, yabancı bir dil bilmemenin sancısıyla eş değer anlayamamak. Olsun. Azda olsa sinirimi yatıştırıyor bu görüntü şöleni. Hatta birazdan sinirlerimi ilerideki çöp kovasına atıp en şirin tavrımı takınmam gerekecek. Yine gülen gözler, tebessüm eden dudaklar ve az birazda sabır kuşanacağım. Nerde kalmıştık deyip yine aynı masalları farklı insanlara anlatacağım. Siz öyle yapmayın, siz nerede hırpalanılmadan seviliyorsanız o yöne doğru ilerleyin ve sakın arkanıza dönüp bakmayın.