Mevlana der ki “Şems bana bir şey öğretti: Dünyada biri üşüyorsa sen ısınamazsın” deyip direk konuya girmek istiyorum.

Deprem bölgesine gidip, orada yaşanan tüm elim olayları gördüğü halde içler acısı bu durumu vicdanını rafa kaldırarak haber yapmaya çalışan yanlı basın, hala depremzedeler üzerinden siyaset yapmaya çalışan bakanlar, vekiller, başkanlar hatta körü körüne biat kültüründen vazgeçemeyen ölü seviciler, partizancılar ve ısrarla onları destekleyen cahil cuhala kendini bilmez insanlar, azıcık menfaat için vicdanını tezgâhta satmaya cüret eden insansı yaratıklar. Her şey Allah’tandır deyip, iş bilmezliklerini kadere bağlayan, her yanlışlarına dini alet eden sözde din adamları ve türlü türlü şeylere mensup sadece bel altı düşünen bazı ne olduğunu bilmediğim tanımsız cisimler. Yağmacılar, hırsızlar, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen böceksi varlıklar, yardım tırlarının önünü kesip kendi etiketini basanlar, yardım malzemelerine el koyup dağıtılmasına müsaade etmeyenler, iki hafta geçmesine rağmen organize olamamış insan sürüsü, her koşulda bunlara yataklık eden yalakalar. Böyle bir afette dibimizde bitmesi gereken kurumlar, bir sıcak çorba, bir battaniye ulaştıramayan hatalar bütünü, “insanlık”, yakınlarını kurtarmak için kendi imkânlarıyla bulduğu kepçeyi kullandırmayan, emir bekleyen, yardım eli uzatmayan, görmezden gelen, askeri bitiren, polisi değersizleştiren, kamuyu kamu olmaktan çıkaran zihniyet! Malzemeden çalan müteahhit, onu onaylamak için rüşvet alan anlayış, bunu görmezden gelen ve insan hayatını hiçe sayarak buna rağmen dışarıda gezen lüks içinde yaşayan katiller. Dışardan gelen kurtarma ekiplerinin bölgeye ulaşmasını engelleyen ve hiçbir şekilde organize olamayan yönetim, sistem, kişiler, buna dâhil olan herkes.

Üstünden kaç gün geçmesine rağmen bir çadırı dağıtamayanlar, temin edemeyenler, yapmak isteyenlere engel olanlar, her şeyi dört dörtlük yaptıklarını sanıp ben bilirim ben yaparım sen uza diyen tüm yandaşçılar. İnsanları göz göre göre sahipsiz bırakanlar, ölümüze bile kefen bulamayan çürümüş yapılar, sadece bizden ödünç alarak bugünler için toplanan paraları doğru yere kanalize edemeyenler. İyilik timsali olan ve ilk günden beri canla başla sahada olup yardım toplayıp yerine ulaştırmaya çalışanları engellemek isteyenler, onları karalama politikasıyla kendilerini aklamaya çalışan bazı gereksiz insanlar. Evlerini kaybetmiş, sevdiklerini kaybetmiş, hatta yapayalnız acılarıyla baş başa kalan insanların haklı isyanına küfür edenler! Ve tüm bu olanlara rağmen istifa etmeyi bile beceremeyenler.

Bu günler geçecek desem, diyemiyorum, inanmadığım şeyleri söylemeyi bırakalı çok oldu. Kendimle bile baş edemediğim zamanlar yaşıyorum. Öyle kırık, öyle yokum bu ara kendimde!

Depremle gelen depremle mi gider, şey o öyle değildi sanki siyasetle gelen siyasetle gider miydi? Neyse ne işte. Yine duaların kabul edilmediği zamanlar yaşıyoruz. (Gerçi bu ilk değil)

Sınıfta kalanlar listesi uzun ama benim daha fazla yazmaya gücüm yok, gözyaşlarım klavyeyi ıslatıyor hepsi bu… Ha bir de “şerefsiz, namussuz, ahlaksız, yalancı insanlar” da varmış, onları da haftaya yazarım artık eğer hala yaşıyor olursam…!

Gülay MORGÜL