CEZA SORUMLULUĞUNU KALDIRAN VEYA AZALTAN NEDENLER


Genel Olarak

Türk Ceza Kanunu'nda ceza sorumluluğunu kaldıran ve azaltan nedenler 24. ve 34. maddeler arasında düzenlenmiştir. Bilindiği üzere yeni Ceza Kanunumuzun sisteminde suç bir haksızlık olarak nitelendirilmiştir fakat her haksızlık suç olarak nitelendirilemeyecektir. Keza hukuka uygunluk sebeplerinin varlığı özünde haksızlık olan bir eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır.

İşte yukarıda bahsettiğimiz gibi ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan sebeplerde özünde suç teşkil eden bir fiil karşısında failin kusursuz olması, onun ceza sorumluluğunu da ortadan kaldıracak veya fiilin cezadan dolayı sorumluluğunda belirli oranda indirim yapılacaktır.

Burada tespit edilmesi gereken; failin fiilinin ceza sorumluluğunu kaldıran bir sebebin mi yoksa failin fiilinin hukuka uygunluk sebeplerini mi taşıdığının tespiti gerekir. Çünkü failin eylemi hukuka uygunluk nedeni taşıması halinde kişinin eylemi suç sayılamayacaktır ve özel hukukta da herhangi bir talepte bulunulamayacaktır. Suç sayılmayan eylem nedeniyle fail olan kişi aleyhine maddi ve manevi tazminat  davası açamayacaktır.

Makale konusunun daha net anlaşılabilmesi için:

A. Ceza sorumluluğunu kaldıran hukuka uygunluk nedenleri
B. Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler şeklinde iki ayrı başlıklar altında incelememiz gerekir.


A. CEZA SORUMLULUĞUNU KALDIRAN HUKUKA UYGUNLUK NEDENLERİ


Kanun Hükmünün Yerine Getirilmesi ve Amirin Emri

TCK Madde 24 – (1) Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez.
(2) Yetkili bir merciden verilip, yerine getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz.
(3) Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur.
(4) Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından engellendiği hâllerde, yerine getirilmesinden emri veren sorumlu olur.


TCK Madde 49\1-son – Kanunun bir hükmünü veya salâhiyettar bir merciden verilip infazı vazifeten zaruri olan bir emri icra suretiyle, işlenilen fiillerden dolayı faile ceza verilemez.

Kanun hükmünün yerine getirilmesi dediğimizde akıllara gelen ilk durum icra memurlarının haciz amacıyla bir kişinin konutuna girmesi gelmektedir. Zira bir kişinin konutuna izinsiz girip, zorla eşyalarını almak Türk Ceza Kanunu'nda konut dokunulmazlığının ihlali ve yağma suçu gibi suçlara sebep olmaktayken; icra memurunun haciz amacıyla bir kişinin konutuna girip, eşyalarını haczetmesi İcra İflas Kanunu'nun hükümlerini yerine getirilmesi sebebine dayandığı için herhangi bir suç unsuru taşımayacaktır. Yine bir kolluk memurunun arama kararını yerine getirmesi suç teşkil etmeyecektir.

Yetkili amirin emrini ifa kurumu hukuka uygunluk sebebi olarak değil, kusurluluğu kaldıran bir hal olarak düzenlenmiştir. Konusu suç teşkil etmeyen hukuka aykırı olan fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi durumunda hukuka aykırı olan eylem hukuka uygun hale gelmemektedir. Emri yerine getiren kişiye kusuru bulunmadığından dolayı ceza verilmemektedir. Bu hususta şu duruma dikkat edilmesi gerekir: Konusu suç teşkil eden emir hiçbir şekilde yerine getirilemez. Aksi takdirde emri veren ve yerine getiren birlikte sorumlu olur. Keza 1982 Anayasasının 137/2 maddesiyle konusu suç teşkil emrin yerine getirilmesini kesin bir ifade ile yasaklamış, yerine getirenin  cezai sorumluluktan kurtulamayacağını öngörmüştür.

Emri alan, bunun Anayasa, yasa veya tüzüklere aykırı olduğunu görürse, yerine getirmez, bu aykırılığı emri verene bildirir. Amir emrinde ısrar eder ve bunu yazılı olarak yinelerse emir yerine getirilir. Yerine getirenin sorumluluğu yoktur. Ancak konusu suç teşkil ederse yerine getiren de sorumluluktan kurtulamaz.

Devlet memurları kanununda hukuka aykırı emrin tekrarının yazılı olması yönünde bir düzenleme yapılmıştır fakat buna karşılık PVSK 16. maddesinde ise emrin yazılı olması aranmamış; emir sözlü olarak da tekrarlanması durumunda da emrin yerine getirilebileceği düzenlenmiştir.

Meşru Müdafaa veya Zorunluluk Hali

A.Meşru Savunma

İnsan doğasının sonucudur ki,kendisine yönelik bir saldırıyı def etmek amacıyla  kuvvet kullanabilir. Hukuken korunan değerlerin saldırıya karşı savunulması  kuvvet kullanmayı da mümkün hale getirmektedir.

TCK. Madde 25

(1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.
(2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

Meşru müdafaa genel anlamda kişinin kendisine ya da üçüncü kişiye karşı yapılan haksız saldırıyı def etmek amacıyla savunma eyleminde bulunması şeklindedir. Savunma eyleminin meşru müdafaa kapsamında değerlendirilebilmesi için belirli şartlar gerekmektedir. Bunlardan kısaca bahsetmemiz gerekir. Bunlar:

1- Kişinin savunma eylemi meşru müdafaa olarak kabul edilebilmesi için kişinin kendisine veya üçüncü bir kişiye yapılan haksız saldırının devam ediyor ya da yakın zamanda tekrarlanacak olması aranmaktadır.

2- Meşru savunmada bulunacak kişi, saldırı ile orantılı olarak savunmada bulunulmalıdır. Burada ki ölçüt: Yapılacak olan saldırıyı defedecek bir savunma olmalıdır ve defedecek nitelikte yapılmalıdır.

Orantılılık hususunda TCK Madde 27/2 "Meşru savunmada sınırın aşılması maruz görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilemez" şeklinde bir düzenleme yapılmıştır.


Dikkat! Zorunluluk Halinin Meşru Müdafaa ile Karıştırılmaması Gereklidir. Keza Zorunluluk Hali Hukuka Uygunluk Nedenleri Arasında Sayılmamıştır.

Öncelikle önemle belirtmek isteriz ki zorunluluk hali hukuka uygunluk nedeni değildir. Keza zorunluluk halinde failin eylemi hukuka aykırılık vasfını korumaktadır. Ancak bu durumda failin kusurlu olmadığının kabulü söz konusudur. Burada zorunluluk halinden bahsetmemizin sebebi; somut olaylarda meşru müdafaa ve zorunluluk halinin birbirine karıştırılmasından ötürü bu iki hususu birlikte açıklayıp, iki durum arasındaki farkın sarih bir şekilde anlaşılmasını sağlamaktır.

Kişinin kendisine gelen tehlikeyi önlemek amacıyla bir başkasının hakkına ya da başkasına zarar vermesidir. Bu hususta tehlikeyi önlemek amacıyla fiilde bulunacak kişinin karşılaştığı tehlike kesin ve ağır olmalıdır. Kişi bu tehlikeye bilerek veya kendi kusuruyla sebep olmamalı; kişinin fiilinin tehlikeden kurtulması için elzem olmalıdır. Yine burada da savunma ile tehlike arasında orantılılık bulunmalıdır. Örneğin vahşi bir hayvan saldırısından kaçmak isteyen kişi komşunun bahçesinin çitine zarar verirse, kişi bu zorunluluk halinden yararlanarak ceza almayacaktır.

Fail herhangi bir ceza yaptırımına uğratılmayacak olsa da zorunluluk hali hukuka uygunluk nedenleri arasında sayılmamış olmasından mütevellit kişinin eylemi suç olarak sayılmasa bile özel hukukta fail aleyhine bazı taleplerde bulunulabilir. Şöyle ki:

Zorunluluk hali, yalnızca ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran özel bir kurumdur. Ancak ceza sorumluluğunun ortadan kalkması ile mağdurun uğramış olduğu özel hukuk kapsamında ortaya çıkmış olan zararlar, zarar veren (fail) tarafından karşılanmak zorunda olacaktır. Türk Borçlar Kanunu’nda failin vermiş olduğu zarar nedeniyle tazminat ödemesinin belirtilmiş olması, zorunluluk halinde yapılan fiili hukuka aykırı hale getirmeyecektir. Yalnızca verilen zararın karşılanması amacıyla ilgili düzenleme getirilmiştir.

 Hakkın Kullanılması

Hakkını kullanan kişiye ceza verilemez. Hakkın kullanılması ceza hukukumuzda bir hukuka uygunluk nedenidir. Kişinin kullanmış olduğu hakkın kaynağı Anayasa, Uluslararası Sözleşmeler, Kanunlar, Tüzükler, Yönetmelikler, Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ve başkaca yazılı kaynaklar olabileceği gibi örf adet de hakkın kaynağı olabilir. Bu hakka sahip olan kişi, kendisine verilen hakkın sınırını aşmadan kullanmalıdır. Sınırı aşmadan kullanılan hakkın sonucunda kişiye ceza verilemeyecektir.

Hakkın kullanılması hususunda örf adetin hakkın kaynağı olabileceği çoğu kez tartışmalara sebep olmuştur. Örf adetin hakkın kaynağı olabileceği hususta karşımıza çıkan en önemli örnek ebeveynlerin, çocukları üzerindeki tedip hakkıdır. Tedip kelimesi , uslandırmak, yola getirmek, terbiye etmek anlamlarına gelmektedir. Mevzuatımız değerlendirildiğine tedip hakkına yönelik bir hüküm bulunmamakla birlikte; ebeveynlerin bu hakkı kötüye kullanmadıkları ve bu bağlamda ölçülü olarak davranmaları dahilinde bir takım tedbirlere başvurulabileceği öngörülmüştür.

İlgilinin Rızası

İlgilinin rızası hukuka uygunluk sebebi olarak düzenlenmiştir. Rıza, hak sahibi kimsenin sahip olduğu haktan vazgeçmesidir. Rıza verecek kişi ehil olmalıdır. Rıza beyanında bulunan kişi bu hakkını kullanırken kendi özgür iradesiyle hareket etmelidir. Herhangi bir cebir, tehdit durumu söz konusu olmamalıdır. Yine rızayı verecek olan kişinin rıza verdiği hakka yönelik tasarruf serbestisinin bulunması gerekmektedir. Rıza, en geç fiilin işlendiği sırada verilmiş olmalıdır. Rıza, açık veya örtülü olabilir.

HUKUKA UYGUNLUK HALLERİNDE SINIRIN AŞILMASI (md. 27)

A-Hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın taksirle aşılması

TCK Madde 27: (1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.
(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez

Fail hukuka uygunluk nedenlerini dahilindeki eyleminde sınırı kasten aşar ise ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran nedenlerden yararlanamayacaktır.
Hatta ve hatta sınırın kasten aşılması durumunda failin eyleminin bağımsız suç olarak düzenlendiği haller de mevcuttur.  


B. CEZA SORUMLULUĞUNU KALDIRAN VEYA AZALTAN NEDENLER

Yaş Küçüklüğü

Yaş küçüklüğü, suçu işleyen failin yaşı ve yaşının getirdiği algılama yeteneği göz önünde bulundurularak bazı durumlarda cezai sorumluluğunu azaltacak, bazı durumlarda ise failin cezai sorumluluğunu tamamen kaldıracaktır. Kanun koyucu küçüklerin ceza sorumluluğunu üç ayrı yaş kategorisinde düzenlemiştir.

12 Yaşından Küçüklerin Ceza Sorumluluğu

Fail, suç teşkil eden fiili işlediği sırada 12 yaşından küçük ise ceza sorumluluğu tamamen ortadan kalkacaktır. 12 yaşından küçük çocuk işlediği fiilden dolayı kusurlu olarak kabul edilemeyece ynie 12 yaşından küçüklerin işlemiş oldukları suçlar nedeniyle soruşturma ve kovuşturma yapılamayacaktır. Bu kişilere yalnızca çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilecektir.

12 - 15 Yaş Grubu Küçüklerin Durumu

Suçun faili 12 yaşını doldurmuş; 15 yaşını henüz doldurmamış ise burada bazı hususlar incelenecektir.
Bu hususlar şu şekildedir:

1- Fail, eyleminin suç teşkil ettiğini algılayabilecek durumda mı?
2- Fail, eyleminin hukuki anlamdaki sonuçlarını idrak edebiliyor mu? Gibi birtakım soruların cevaplarına göre failin işlemiş olduğu suçta sorumluluğunun olup olmadığı, cezalandırılıp cezalandırılamayacağı ya da cezalandırılacaksa daha az bir cezaya hükmedilebileceği belirlenecektir.

12 Yaş altı çocuklarda olduğu gibi 12 - 15 yaş  grubu çocuklarda da küçüğün fiilinin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayacağı veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olmaması halinde ceza sorumluluğu olmayacaktır. Bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

 İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç,

Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla,
Müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan on bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz.

15 - 18 Yaş Grubu Küçüklerin Durumu

Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç,
 
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla,
Müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan fazla olamaz.

Sağır ve Dilsizlik

Onbeş yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında; 12 Yaşından Küçüklerin Ceza Sorumluluğuna ilişkin hükümler,

Onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında;
12 - 15 Yaş Grubu Küçüklerin Ceza Sorumluluğuna ilişkin hükümler,

Onsekiz yaşını doldurmuş olup da yirmibir yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında;
15 - 18 Yaş Grubu Küçüklerin Ceza Sorumluluğuna ilişkin hükümler uygulanacaktır.

TCK Madde 57- Fiili işlediği zaman henüz on beş yaşını bitirmeyen sağır-dilsizler hakkında takibat yapılmaz. Bunlar hakkında yirmi dört yaşına kadar kalmak üzere 53 üncü maddenin ikinci fıkrası hükmü tatbik olunabilir.

TCK Madde 58- Fiili işlediği zaman on beş yaşını bitirmiş olup da yaptığı işin neticesini fark ve temyiz ile hareket ettiği anlaşılmıyan sağır, dilsizlere ceza verilmez.


Akıl Hastalığı

Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur. Fiili işlediği sırada akıl hastası olan kişi hakkında, koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen akıl hastaları, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınırlar.


İşlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye,
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl,
Müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir.
Diğer hallerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.

Cebir, Şiddet, Korkutma veya Tehdit

Karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı cebir ve şiddet veya muhakkak ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu suç işleyen kimseye ceza verilmez. Bu gibi hallerde cebir ve şiddet, korkutma ve tehdidi kullanan kişi suçun faili sayılır.

Yanılma (HATA)

Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hali saklıdır.
Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hallerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz.

Geçici Nedenlerle Alkol veya Uyuşturucu Madde Etkisinde Olma

Geçici bir nedenle ya da irade dışı alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Kişinin, yanılarak veya zorla alkol veya uyuşturucu etkisine  girmesi halinde  suç yeteneğinde söz edilemez ancak bu hale girilmesinde failin taksirinin dahi olmaması gerekir. Suç işlemeden önce iradi olarak alkol veya uyuşturucu madde alınması halinde işlediği suç bakımından kusur yeteneğinin var olduğu kabul edilmiştir.

Haksız Tahrik

Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.

Haksız tahrikten söz edebilmek için;

Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalıdır,
Bu fiil haksız olmalıdır,
Fail,öfke ve şiddetli elemin etkisi altında bulunmalıdır,
Failin işlediği suç,bu haksız duruma yönelik olmalıdır.



CEZA SORUMLULUĞUNU ORTADAN KALDIRAN VEYA AZALTAN NEDENLERE DAİR

YARGITAY KARARLARI


1- Süren Saldırıyı Defetmek Amacıyla Meşru Müdafaa

"Maktul ile fail arasında tarla konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Maktul, fail tarlada çalışırken silahını ve 28 adet fişeğini alarak tarlaya gitmiş, bunu haber alan fail jandarmaya bilgi vermiş ve içinde 4 fişek bulunan silahıyla kendisini maktulün geldiği yerin ters yönünde konumlandırmıştır. Maktul gelir gelmez silahını ateşlemiş, fail kolundan yaralanmış ve traktörlerinin camı da kırılmıştır. Fail maktulün bir daha silahına fişek doldurduğu sırada ateş ederek maktulü öldürmüştür. Fail hakkında meşru müdafaa nedeniyle kasten adam öldürme suçundan beraat kararı verilmelidir." (Yargıtay 1. Ceza Dairesi – Esas No: 2013/2321, Karar No: 2014/5460, Tarih: 24.11.2014).



2- Kendisine Silah Doğrultulan Kişinin Meşru Savunma Hakkı

"Maktul ile sanık akrabadır. Maktul olaydan önce sanığa “ortalıktan kaybolma bu gece senin mezarını kazacağım, seni öldüreceğim” şeklinde beyanda bulunmuş, olay günü de silahla failin lokantasının önüne gelerek faile silah doğrultmuştur. Fail ise silahını çekerek maktulü öldürmüştür. Sanık, kendisine karşı gerçekleşmesi muhakkak olan haksız saldırıyı o andaki durum ve şartlara göre saldırı ile orantılı biçimde defettiğinden, meşru müdafaa hükümleri gereği sanığın kasten adam öldürme suçundan beraatine karar verilmelidir." (Yargıtay 1. Ceza Dairesi – Esas No: 2014/2272, Karar No: 2014/3418, Tarih: 09.06.2014).


3- Kendisini Yaralayanlara Karşılık Havaya Biber Gazı Sıkma Eyleminde Bulunan Kişi Adına Verilen Zorunluluk Hali Kararı

"Dosyaya konu olan olayda mala zarar verme ve yaralama suçundan yargılama yapılmıştır. Olay, katılan sanıklar ile katılanlar ve temyiz dışı sanık arasındaki kavgadan ibarettir. Katılan sanık, su ısıtıcısının içerisinde bulunan kaynar suyu, sanığın üzerine boşaltmış, sanık kendisini savunmaya geçerek katılan sanığa vurmuş ve katılan sanıkla birlikte yaşayan diğer sanık da olay yerine gelerek sanığa vurmuştur.
Bunun üzerine, olay yerine katılan sanığın kızı ile katılanın gelmesi üzerine sanık, kendisini korumak amacıyla kimseyi hedef almadan havaya biber gazı sıkmıştır. Katılanlar ve sanık biber gazından etkilenmiştir. Sanık, birden fazla kişi tarafından vücut bütünlüğüne yönelik olarak başlatılan ve devam eden saldırıyı önlemek amacıyla eş zamanlı olarak eylem gerçekleştirmiştir. Sanığa yüklenen suç, zorunluluk hali nedeniyle işlenmiştir.
Yargıtay, mahkemenin vermiş olduğu beraat kararı yerine olayda zorunluluk halinin bulunduğu ve ceza verilmesine yer olmadığı kararının verilmesinin doğru olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle mahkemenin kararına karşılık bozma kararı vermiştir." (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2014/17075 Esas, 2015/25920 Karar)


4- Kanunun hükmünü yerine getirme hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendirilecek suçun oluşmayacağının kabul edilmesi.

“Sanığın özgür iradesiyle seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmasını öngören Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c, Anayasamızın iddia, savunma ve adil yargılanma hakkını öngören 36, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun dürüstlük ve güven ilkelerini öngören 34 ve avukatın sır saklama yükümlülüğünü düzenleyen 36. maddelerindeki düzenlemeler dikkate alındığında sanık avukatın, hakkında yakalama kararı bulunan vekil edenin yerini adli mercilere bildirmemesinin sır saklama yükümlülüğü ile bağlantılı olarak TCK’nın 24/1. maddesi anlamında kanunun hükmünü (görevini) yerine getirme hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendirilerek CMK’nın 223/2-d maddesi gereğince anılan suçun oluşmayacağının kabul edilmesi…” (Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2009/19013 Esas, 2011/21017 Karar)


5- Güvenlik Kamerası Yerleştirmek Hakkın Kullanılması Kapsamındadır.

"Fakülte binasının, yalnızca mağdur tarafından kullanılan öğretim üyesi odasına kendi İsteği ile yerleştirilen güvenlik kamerası görüntülerinin 5237 sayılı TCK’nın 26/1. maddesinde düzenlenen “hakkın kullanılması hukuka uygunluk nedenleri”nden kabul edilen “İddia ve savunma hakkı”nın kullanılması kapsamında bir delil olması ve bu delilin de 5271 sayılı CMK’nın 217/2. maddesine göre hukuka uygun bulunması karşısında,

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir." (Yargıtay 13. Ceza Dairesi, 2012/8523 sayılı Karar).


6- En Geç Fiilin İşlendiği Sırada Olmayıp, Sonradan Ortaya Çıkan Rıza, Hukuka Uygunluk Nedeni Değildir.

"İlgilinin rızası, 5237 sayılı TCK’nın “Hakların kullanılması ve ilgilinin rızası” başlıklı 26/2. maddesinde; “Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilemez” şeklindeki düzenleme ile bir hukuka uygunluk nedeni olarak sayılmıştır. Sözü edilen hukuka uygunluk nedeninin doğabilmesi, rızanın kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin olmasına ve kişinin bu hakla ilgili olarak rıza açıklama ehliyetinin bulunmasına bağlıdır. Yine rızanın bir hukuka uygunluk nedeni olabilmesi için fiilin işlenmesinden önce ve en geç işlendiği sırada mevcut olması gerekir. Fiilin işlendiği sırada olmayıp sonradan ortaya çıkan rıza bir hukuka uygunluk nedeni değildir." (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2017/14 Esas, 2018/555 Karar Sayılı, 22.11.2018 Tarihli Karar)


7-  Yaş Küçüklüğü

"Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabule, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanıklar …, … ve …‘nun bir nedene dayanmayan, suça sürüklenen çocuk ve müdafiinin lehe hükümlerin uygulanmasına ve beraate ilişkin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- Sanıklar ve suça sürüklenen çocuk hakkında temel ceza belirlenirken hapis cezası alt sınırdan tayin olduğu halde, aynı gerekçeyle adli para cezasına esas alınan birim gün sayısının alt sınırdan uzaklaşarak belirlenmesi suretiyle çelişkiye neden olunması,

2- Suç tarihi itibariyle 18 yaşını ikmal etmeyen suça sürüklenen çocuk … hakkında 5237 sayılı TCK.nun 53/4. madde ve fıkrasına aykırı olarak aynı Yasanın 53/1. madde ve fıkrasında yer alan hak yoksunluklarına hükmolunması,

Yasaya aykırı ise de, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususların, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümde sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK.nun 197/1. madde ve fıkrası uyarınca hapis cezası yanında hükmolunan adli para cezasına esas alınan 60 günün 5 güne, TCK.nun 62. madde ve fıkrası uyarınca tayin olunan 50 günün 4 güne, 5237 sayılı TCK.nun 52/2. maddesi uyarınca günlüğü 20.00 liradan hükmolunan 1000,00 TL adli para cezasının 80.00 TL’ye indirilmesi, suça sürüklenen çocuk hakkında kurulan hükümde 5237 sayılı TCK.nun 197/1. madde ve fıkrası uyarınca hapis cezası yanında hükmolunan adli para cezasına esas alınan 60 günün 5 güne, TCK.nun 31/3. maddesinin uygulanması sonucu belirlenen 40 günün 3 güne, TCK.nun 62. maddesinin uygulanması sonucu belirlenen 33 günün 2 güne ve aynı yasanın 52. maddesi uyarınca tayin olunan 660 TL adli para cezasının ise 40 TL’ye indirilmesi ve hükümden TCK.nun 53.maddesinin uygulanmasına ilişkin bölüm çıkartılması suretiyle hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 18.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi." (Yargıtay 8. Ceza Dairesi Esas : 2016/9196 Karar : 2018/572 Tarih : 18.01.2018)


8- Haksız Tahrik

"Maktul ile sanık Yunus’un tartışıp karşılıklı olarak birbirlerine hakaret etmeleri akabinde yine karşılıklı şekilde mala zarar verme suçlarının işlenmesi üzerine çıkan kavgada maktul Ersen’in, sanık Yunus’u sağ uyluk bölgesinden 5 cm.lik cilt, cilt altı ve kas içerikli kesi oluşturacak ve basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyecek nitelikte yaralaması şeklindeki, maktulden kaynaklanan haksız tahrik oluşturan davranışların ulaştığı boyut nazara alınarak sanık Yunus bakımından TCK’nun 29. maddesi uyarınca makul bir indirim yapılması gerektiği gibi, bu eylemin Yunus’un yanında yer alan sanık Semih ve suça sürüklenen çocuk Muhammet bakımından da haksız tahrik teşkil edeceği ve haklarında TCK’nun 29. maddesi uyarınca makul bir indirim yapılması gerektiği gözetilmeden yanlış değerlendirme sonucu sanık Yunus hakkında asgari oranda indirim tatbiki ile sanık Semih ve suça sürüklenen çocuk Muhammet hakkında tahrik indirimi uygulanmaması suretiyle fazla ceza tayini bozmayı gerektirmiştir."
(Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2017/721 Esas ve 2018/3406 Sayılı karar)

STJ.AV.KAYRA BOZKURT VE AVUKAT GİZEM GÜL UZUN