Eğitim Sen Merkez Kadın Sekreterliği: 11 Ekim Birleşmiş Milletler’e üye ülkeler tarafından, kız çocuklarının cinsiyetinden dolayı maruz kaldığı eşitsizlikler konusunda farkındalığın arttırılması, ayrımcılığın önlenmesi ve ortadan kaldırılması, insan haklarından tam ve etkili bir şekilde yararlanması amacıyla Dünya Kız Çocukları Günü olarak ilan edilip, kutlanmaya başlandı. Ancak dünya genelinde milyonlarca kız çocuğu, hâlâ eğitime, sosyal ve yasal haklara erişememekte, çocuk yaşta zorla evlendirilmekte, çocuk işçiliğine, ev içi emek sömürüsüne, yoksulluğa, şiddete, istismara ve ayrımcılığa maruz kalmaktadır.

Eğitim Sen Merkez Kadın Sekreterliği tarafından yapılan yazılı basın açıklamasında: "11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü: Kız Çocuklarının Hakları, Eşit ve Özgür Bir Geleceğin Temelidir" ifadesi kullanıldı.

Konuyla ilgili açıklama şu şekilde:

11 Ekim Birleşmiş Milletler’e üye ülkeler tarafından, kız çocuklarının cinsiyetinden dolayı maruz kaldığı eşitsizlikler konusunda farkındalığın arttırılması, ayrımcılığın önlenmesi ve ortadan kaldırılması, insan haklarından tam ve etkili bir şekilde yararlanması amacıyla Dünya Kız Çocukları Günü olarak ilan edilip, kutlanmaya başlandı. Ancak dünya genelinde milyonlarca kız çocuğu, hâlâ eğitime, sosyal ve yasal haklara erişememekte, çocuk yaşta zorla evlendirilmekte, çocuk işçiliğine, ev içi emek sömürüsüne, yoksulluğa, şiddete, istismara ve ayrımcılığa maruz kalmaktadır.

Türkiye’de de milyonlarca kız çocuğu hâlâ eğitimden, sağlıktan, güvenli yaşamdan ve özgürlükten mahrum bırakılmakta; yoksulluk, cinsiyetçilik, dinselleştirme ve otoriter politikaların etkilerini derinden yaşamaktadır.

Kız Çocuklarının Eğitim Hakkı Sistematik Biçimde İhlal Ediliyor!

2024–2025 eğitim öğretim verileri, kız çocuklarının temel haklarının sistematik biçimde ihlal edildiğini göstermektedir: 611 bin 612 çocuk örgün eğitim dışında kalmıştır; bunların yaklaşık yarısı kız çocuğudur. TÜİK verilerine göre 5 yaşta net okullaşma oranı %84,3, ilkokulda %95, ortaokulda %91,5, ortaöğretimde ise %88 düzeyindedir. Ancak bu oranların ardındaki eşitsizlik çok daha derindir. Yoksul hanelerde ve kırsal bölgelerde yaşayan kız çocukları bu ortalamanın çok altında kalmaktadır. Geçici koruma altındaki kız çocuklarının yalnızca %48,86’sı okullaşabilmektedir. Yoksulluk, ücretsiz yurt eksikliği, köy okullarının kapatılması ve cinsiyetçi müfredat kız çocuklarının eğitim hakkını fiilen ortadan kaldırmaktadır. Eğitimden kopuş çoğu zaman, çocuk yaşta zorla evlilik, çocuk emeği sömürüsü, istismar ya da yaşam hakkının yitirilmesiyle sonuçlanmaktadır.

2024’te TÜİK verilerine göre, 15–17 yaş arası çocukların %24,9’u iş gücüne katılmaktadır. Kız çocukları için bu oran %13,7’dir. Bu, her 10 kız çocuğundan birinin okul yerine çalışma yaşamında olduğu anlamına gelmektedir. Kız çocuklarının eğitime erişimi önündeki engellerin kaldırılmasına dönük bir politika üretilmesi gerekirken, 2023 seçimleri sonrasından başlayarak iktidar ortağı partiler tarafından peş peşe karma eğitimi hedef alan açıklamaların yapılması ve Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in, kız çocuklarının eğitime erişememelerinin sebebini “velilerin çocuklarını erkeklerle aynı okula göndermek istememeleri”ne bağlayan açıklamaları sonrasında açılan kız okulları ise doğrudan kız çocuklarının haklarına, yaşam biçimlerine ve cinsiyet eşitliğine yönelmiş açık bir tehdittir. Oysa eğitim hakkı yalnızca okula gitme hakkı değil, düşünme, sorgulama, ifade etme, özgür birey olma hakkıdır. Kız çocuklarının bu haktan mahrum bırakılması, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yeniden üretildiği temel zemindir. Eğitim sisteminin piyasa ve inanç eksenli politikalarla kuşatılması, okulların cinsiyetçi müfredatla biçimlendirilmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği derslerinin kaldırılması, kız çocuklarını daha erken yaşta itaat ve sessizlik kültürüne mahkûm etmektedir. Yapılması gereken eğitim sistemini cinsiyet eşitliğini sağlayacak biçimde yeniden inşa etmek, her kız çocuğunun güvenli ve eşit bir biçimde, ayrımcılığa uğramadan eğitim almasını garanti altına almaktır.

Kız Çocuklarının Sağlık Hakkı Denetim Altında!

Kız çocuklarının sağlık hakkı da benzer biçimde ihmal edilmekte, hatta denetim altına alınmaktadır. Yoksulluk ve patriyarkal baskı, kız çocuklarını çocuk yaşta zorla evliliklere ve sağlıksız doğum koşullarına zorlamaktadır. TÜİK’in “2024 Evlenme ve Boşanma İstatistikleri”ne göre 2024 yılında 16-17 yaş arası 9 bin 354 kız çocuğu zorla evlendirilmiştir. Öte yandan TÜİK'in Doğum Oranları İstatistiklerine göre ise, 2024 yılında 15 yaşından küçük 122 çocuk, 15-17 yaş arasında ise 5 bin 952 kız çocuğu doğum yapmıştır. Bu veriler, çocuk yaşta evlilikleri ve erken yaşta doğumların çok büyük oranda kız çocuklarını etkilediğini ve Türkiye’deki eğitime erişemeyen kız çocuklarının karşılaştığı en büyük tehlikelerden biri olduğunu göstermektedir. Bu durum, çocukların sadece eğitim hakkının ihlaline değil, toplumsal ve ekonomik statülerinin gerilemesine aynı zamanda fiziksel ve psikolojik sağlıklarının da tehlikeye girmesine yol açmaktadır. Ayrıca regl ürünlerine erişimde yaşanan ekonomik engeller “regl yoksulluğu”nu yaygınlaştırmakta; birçok kız çocuğu hijyen koşullarında eğitimden mahrum bırakılmaktadır. Cinsel sağlık ve üreme sağlığına dair bilimsel bilgiye erişim, “ahlak” ve “namus” söylemleriyle engellenmektedir. Oysa her kız, çocuğu bedeni ve sağlığı üzerinde söz hakkına sahiptir. Sağlık bir ayrıcalık değil, devredilemez bir insan hakkıdır.

Kız Çocuklarının Görünmeyen Hakları: Katılım, İfade ve Kimlik!

Kız çocuklarının yalnızca eğitim ve sağlık değil, katılım, ifade, kültür ve kimlik hakları da ihlal edilmektedir. Anadilinde eğitim hakkının tanınmaması kız çocukları açısından daha ağır sonuçlar doğurmaktadır. Eğitim sürecine anadillerinde dâhil olamayan kız çocukları, erken yaşta okulu terk etme, toplumsal hayattan dışlanma ve çocuk yaşta zorla evlilik gibi risklerle daha fazla karşılaşmaktadır. Öyle ki dil engeli, yalnızca pedagojik bir sorun değil; aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren yapısal bir faktördür. Oysa anadilinde, demokratik, kamusal, laik ve bilimsel eğitim, yalnızca pedagojik bir gereklilik değil, eşit yurttaşlık hakkının da teminatıdır. Aynı şekilde, okul ortamlarında kız öğrencilerin kıyafetleri, davranışları ve sosyal rolleri üzerinden kurulan disiplinci anlayış, onların ifade ve katılım hakkını zedelemektedir.

Adalet Mekanizması Çocukları Korumuyor!

2024 yılı çocuk istismarı verileri, bu hak ihlallerinin en ağır biçimini göstermektedir. 2024 yılı Adalet İstatistiklerine göre, çocukların cinsel istismarı suçundan başsavcılıklarda, önceki yıldan devredenlerle birlikte toplam 63 bin 306 dosya bulunurken, bu dosyalar 67 bin 507 şüpheliyi kapsadı. 2024 yılında çocuğun cinsel istismarı suçundan 34 bin 989 şüpheliye 38 bin 639 yeni soruşturma dosyası açıldı. 2024 yılında savcılıklarda sonuçlandırılan 39 bin 55 "çocukların cinsel istismarı" dosyasının 13 bin 862'si, kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile savcılık tarafından kapatıldı. 2024 yılında "çocukların cinsel istismarı" suçundan yargılanan 16 bin 790 sanığın; sadece yüzde 43,5'i mahkûmiyet aldı, yüzde 42,3'ü beraat ederken yüzde 2,3'ü hakkında suçlu olduğu kararı verilmesine rağmen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile serbest bırakıldı. Bu tablo, çocukların istismara uğradığı kadar adalet mekanizmasının da bu suçu görmezden geldiğini ortaya koymaktadır. Her 18 saatte bir çocuğun cinsel istismara uğradığı bir ülkede bu durum, bireysel bir sapkınlık değil, politik bir tercihtir. Türkiye’de, siyasi iktidarın kadına ve çocuğa karşı işlenen suçları cezasız bırakan mevcut şiddet dili ve politikaları, şiddeti ve ayrımcılığı kurumsallaştırmakta, failleri cesaretlendirmektedir. Siyasi iktidarın şiddet ve istismar faillerinin elini kolaylaştıran yasal düzenlemeleri ve özellikle kadına ve çocuğa yönelik şiddet ve istismardan yargılananları koruyan ve cezasız bırakan yargı kararları, çocukların yaşam ve korunma hakkını ortadan kaldırmaktadır. Çocuk istismarıyla mücadele, yalnızca cezai değil, aynı zamanda eğitimsel ve kültürel bir mücadeledir. Kamusal, bilimsel, laik ve anadilinde eğitimi güçlendirmeden; toplumsal cinsiyet eşitliği derslerini geri getirmeden; çocukların özgür bireyler olarak yetişmesini hedefleyen bir pedagojik dönüşüm olmadan bu tablo değişmeyecektir.

Tüm bu tablo, Türkiye’nin Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, CEDAW ve ILO 182 sayılı sözleşmelerle üstlendiği uluslararası yükümlülüklerle açık bir çelişki içindedir. Kız çocukları eğitim, sağlık, yaşam, korunma ve katılım gibi bütünsel haklardan eşit biçimde yararlanamadığı sürece ne toplumsal barıştan ne de gerçek bir demokrasiden söz edilebilir.

Eğitim Sen olarak bir kez daha vurguluyoruz: Her kız çocuğu; ücretsiz, nitelikli, bilimsel ve anadilinde eğitim alma; sağlıklı yaşama; şiddetten ve istismardan korunma; kimliğini ve kültürünü özgürce yaşama; düşüncesini ifade etme ve toplumsal yaşama katılma hakkına sahiptir.

Bu nedenle:

· Toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin bertaraf edilmesi için, kadını ve çocuğu koruyan uluslararası sözleşmeler derhal hayata geçirilmelidir.

· Çocuğa yönelik suçlarda cezasızlık politikalarından vazgeçilerek, etkin soruşturma ve kovuşturma süreci yürütülmelidir.

· Her kız çocuğunun ücretsiz, demokratik, laik, kamusal, cinsiyet eşitlikçi ve anadilinde eğitim hakkı güvence altına alınmalıdır.

· İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme kararı iptal edilerek, sözleşme etkin biçimde uygulanmalıdır.

· Kız çocuklarının okul terklerinin azaltılması için önlemler alınmalı, okullaşma oranları yükseltilmeli ve eğitim öğretim müfredatı, cinsiyet eşitliği perspektifi esas alınarak yeniden düzenlenmelidir.

· Risk altındaki kız çocuklarının belirlenmesi ve korunmaları için gereken önleyici, koruyucu mekanizmalar derhal sağlanmalıdır.

· Siyasi iktidar, Millî Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu aracılığıyla uluslararası sözleşmelere atılan imzaların gereğini yapmalı, toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi tüm kademelerde ve üniversitelerin tüm bölümlerinde ders olarak okutulmalıdır.

Eğitim Sen olarak, kız çocuklarının yaşamını kuşatan bütün hak alanlarında; eğitimden sağlığa, yaşamdan kimliğe kadar kamusal, laik, bilimsel ve eşitlikçi politikaların inşa edilmesi için mücadelemizi sürdüreceğiz.

Japonya'dan Pedofil Turizmine Diplomatik Fren
Japonya'dan Pedofil Turizmine Diplomatik Fren
İçeriği Görüntüle

Muhabir: Güven BOĞA