Erkekler ve hayvanlar…!

Kendi dünyalarında aklıyla düşünmeyip, kafasını hunharca farklı düşüncelerle oyalayan ama asla gerçeği yansıtmayan, ya da yansıtmayı beceremediği için içgüdüsel tavırlarıyla ortalıkta gezmeyi seven, dürtüleri normal davranışlarından önce gelen, kendini geliştirmeyi belli bir süreden sonra unutmayı başaran canlı türüne ne denir?

Soru çok basit ama yapılan anket çalışmalarını sonuçsuz bırakan bir tablo var elimizde. Ama yine de cevabı bilen varsa parmak kaldırsın. (Başlığa aldanıp, şıkların bu seçeneklerden oluştuğu yanılgısına kapılmayın sakın. Bu ucu açık bir soru!)

Her şey yazamadıklarımızı düşünmekle başladı. Kelimelere sığmayan düşüncelerde boğuluyordu zihnimiz, aynı sessiz bir çığlık gibi. Ne söyleyebiliyor ne yazabiliyorduk, şuan gibi. Bazen bir itiraf, spordan sonra yenen kocaman bir pizza kadar masum durmuyordu üzerimizde.

Hadi konuşalım o zaman. Yazamadıklarımızı sesli düşünecek kadar cesarete sahipsek, o pizzayı da yeme hakkına sahibiz demektir. Hepsi fazladan iki kilometrelik bir koşuya bakar. Ama ya sonra?

Hayvansı dürtülerimize birde insancıl düğmesini ekleyince karışıyor bu kez ortalık. Susmak bazen çözüm gibi görünse de bağırmak haklı olmakla eş değer sayılıyordu. Hani havlayınca korkarsın ya bir hayvandan, ya da sokacak diye bir yılandan, hatta bir iğnesi var diye Arı’dan ve hatta hatta yemeği biraz tuzlu yaptı diye bir kocadan.

Yani ilk düşeceğiz diye korkarak adım atmaya başladığımızdan beri kader hep aynı oyunu oynadı bize. Düşmekten kork, dayaktan kork, babandan kork, hocadan kork, kocadan kork, hayvandan kork, oysa şimdi geldiğimiz en tehlikeli nokta ise “İlla bir şeyden korkacaksan, insandan kork” söylemiydi.

Dövünsek mi iyi konuşurduk, sövsek mi işe yarardı bilemiyorduk bazen. Hangi kavgadan galip çıkacaktık, yoksa hep mağlup muyduk, yoksa hep mağdur mu?

Yine içimizde yangınlar, yine uzun ince bir yol var gidilemeyen. Yine şıklarda doğru cevap verilmemiş. İnsanlık kendi ayıbıyla yerlerde debelenip duruyor. Sistem her gün bunlardan yüzlerce türetiyor.

Hani bir insan bir dünyaydı. Ya dünya kaç insandan ibaret?

Biz yine şıklarda verilmeyen doğru cevabın peşinde zamana yenik düşerken, birileri hala olmayan dişleriyle adaleti ısırıyor. Yazık! (Haftaya kaldığımız yerden devam edeceğiz, siz yeter ki şıkları çoğaltın, doğruyu birlikte bulacağımıza eminim.)

Gülay MORGÜL