Çocuklar susmaz; dinlemeyi öğrenin! |
Günlerdir, her gün daha da artmakta olan çocuk cinsel istismarının küçücük bir parçasını, Bağcılar istismarını konuşuyor Türkiye. “Çocuk susar sen susma” deniyor ama aslında kimler susuyor, nasıl oluyor da “büyükler” susmayı tercih ediyor sorularının cevapları aranmıyor. 25 Mart günü basına yansıyan bir başka haber çocukların aslında susmadığını açıkça gözler önüne seriyor. Sözcü gazetesinde yer alan haberde; Adana’nın Kozan ilçesinde bulunan Ahmet Yesevi Camii imamının, camideki kuran kursuna gelen bir çocuğu 11 yıl boyunca istismar ettiği gerekçesiyle tutuklandığı, çocuğun yaşadıklarını babasına anlattığını ama “rezil olmamak” için babanın sustuğunu okuduk. Bu haber, suçluyu değil mağduru mahkum eden toplumsal yargıların, ahlakı cinsellikten ibaret zanneden anlayışın, istismarı aklayan erkeklik mitlerinin çocuk cinsel istismarını nasıl karanlıkta bıraktığını gösteren binlerce örnekten biri sadece. Çocuklar susmaz, sözcüklerle ifade edemediklerinde bedeniyle, davranışlarıyla anlatırlar. Doğaları gereği ağır fiziksel ve ruhsal etkileri olan cinsel istismarı, ne kadar korkutulmuş olurlarsa olsunlar saklayamazlar. Çocuğun kendisinin, ailesinin, tüm yakınlarının, gittiği okulun, hatta yaşadığı sokağın, şehrin adı çıkmasın diye susanlar yetişkinlerdir. Hastanelerde istismar vakalarını başka içeriklerle kayda geçiren sağlık personelinden, failin çalıştığı kuruma zarar gelmesin diye soruşturma açmayan savcısına kadar susanlar ve çocukları dinlemeyenler, gözlemeyenler, görevlerini yapmayanlar istismar failleri kadar suçludur. Öte yandan çocuk cinsel istismarı, medyada ve sosyal medyada, gerçek nedenleri ve çözüm yollarını tartışmak biçiminde ele alınmıyor, idam ve hadım taleplerinin ayyuka çıktığı bir linç söylemi ile adeta istismarın ve şiddetin pornografisine dönüştürülüyor. Oysa ki, çocuk cinsel istismarını konuya emek veren, akıl yoran çeşitli branşlardan uzmanlar, konuyla ilgili kadın ve çocuk örgütleri ile birlikte konuşmak gerekiyor. Yazılı ve görsel basında bu yaklaşımı göremiyor, aynı kişilerin, aynı cümleleri tekrar ettiği; sorunun anlaşılmasına ve çözümüne katkıda bulunmak bir yana linç ortamını körükleyen ve bilinçli ya da bilinçsiz rating artırma çabasına dönüşen yayınlara maruz kalıyoruz. Çocuk cinsel istismarının bir hastalık, istisnai bir sapkınlık olmadığını, eşitsiz güç ilişkileri ve ataerki sürdükçe, erkeklik pohpohlandıkça devam edeceğini, sadece ağır ceza verilerek önlenemeyeceğini defalarca ortaya koyan kadınlar da susmuyor ama dinleyen yok. Türkiye kadın hareketi yıllardır;
Ancak kadın hareketinin sesi o denli dinlenmiyor ki; toplumsal hezeyan idam cezası talebinde el yükseltip “işkenceli idam” aşamasına geçebiliyor. Öte yandan, konuyu 22 yılda bu ülkede gördüklerimizi dışarıda bırakarak ele almak, soruna yabancılaştırıyor; fail, ceza ve bireysel ahlaktan ibaret algılanmasına yol açıyor. Hatırlatalım;
Bunlardan çok daha kötüsü;
Bunlar gibi çocuk cinsel istismarını doğrudan ve dolaylı biçimlerde körükleyen, cesaretlendiren yapısal, yasal pek çok geri adım atıldı. Eğitim sisteminin değiştirilerek kız çocuklarını dördüncü sınıfta, 10 yaşlarındayken eğitimden alarak evlendirmek isteyenlerin önü açıldı. AYM’nin resmi nikah olmaksızın dini nikah kıyılması yasağını iptal eden kararıyla imam nikahının, dolayısıyla çocuk yaşta evlendirmelerin de önü açıldı. Medeni Yasa’yı defalarca ihlal eden açıklamaları ile bildiğimiz Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Müftülüklere Anayasa’nın laiklik ilkesi ayaklar altına alınarak tanınan resmi nikah kıyma yetkisinin yasalaşmasından sonra kaç kız çocuğunun resmi nikahla da evlendirildiğini sormaya kimse girişmiyor bile. Laik eğitimin kalan son kırıntılarının da yok edilmesine çalışılan bu süreçte, müfredatta toplumsal cinsiyet ve sağlıklı cinsellik gibi konulara yer verilmemesinden söz bile edemez duruma getirildik. Başta medya kuruluşları olmak üzere sorumlu pozisyonlarda görev alan herkesi, tüm toplumu uyarıyoruz: Çocuk cinsel istismarı, bir ülkenin tüm ekonomik kaynaklarına ve topraklarına el konulması kadar yıkıcı ve yok edici bir sorundur. Herkes ama herkes üzerine düşeni yapmak zorundadır. Çocuklar kimsenin malı değil, toplumların geleceğidir. Çocukların hayatlarını çalmak, ülkenin geleceğini çalmaktır.
27.03.2024 EŞİK - Eşitlik için Kadın Platformu
EŞİK Platformunun konuyla ilgili bilgi notu ve açıklamaları: |