Mağdurlar için Adalet Platformu Sözcüsü Ömer Faruk GERGERLİOĞLU tarafından okunan basın açıklaması şu şekilde;

Değerli Basın Mensupları,

15 Temmuz 2016 olayları bahane edilerek, siyasal iktidarca; büyük çoğunluğu herhangi bir maddi suç deliline dayalı olarak değil; hukuksuz fişlemelere, şahsi kin ve garazlara, keyfiliklere, ayrımcılıklara ve fırsatçılıklara dayalı olarak hazırlanan KHK ek listelerinde adlarına yer verilen onbinlerce kamu çalışanı, öğretmen, akademisyen, doktor, mühendis, hukukçu ve daha niceleri sistematik kara propaganda teknikleri de kullanılarak “devlet ve millet düşmanı, teröristler” olarak damgalandılar ve sadece kendileri değil, eşleri, çocukları, kardeşleri ve anne babaları ile birlikte devletin tüm kurumları yanında bilinçsiz halk kitlelerin de “nefret objeleri” haline getirilerek her türlü haksızlık, hukuksuzluk, kötü muamele, aşağılayıcı muamele, işkence ve insanlık suçlarının hedefi oldular. Diğer yandan, adları KHK ek listelerinde açıkça yer almamakla birlikte kurum kapatmaları, kayyum atamaları veya OHAL/KHK özel yetkileri kullanılarak yüzbinlerce kamu çalışanı, askeri okul öğrencisi, polis okulu öğrencisi veya özel sektör çalışanları da benzer nefret suçlarının veya insanlık suçlarının hedefi yapıldılar. Aradan geçen 6 yılı aşkın bir süreye rağmen tüm OHAL/KHK mağdurlarına karşı işlenen insanlık suçları hız kesmeden devam edilmektedir.

Mağdurlar için Adalet Platformu olarak 6 yıl boyunca yaptığımız araştırmalar dayanarak  açıkça ifade etmek istiyoruz ki OHAL/KHK mağdurlarının büyük çoğunluğu ülkelerine veya halklarına karşı herhangi bir suç fiili işlediklerinden dolayı değil; kim oldukları, hangi saiklere göre hareket ettikleri, hangi delillere dayanarak karar verdikleri tam olarak belli olmayan bir takım kişi, grup veya kurumlarca “suçlu olarak ‘değerlendirildikleri’ için” suçlu(!) sayılmışlar ve netice olarak da sosyal ve ekonomik soykırıma varan sayısız insanlık dışı muamelelerin sistematik hedefi haline getirilmişlerdir.

WhatsApp Image 2022-09-27 at 13.46.45

Modern hukukta, herhangi bir kişiyi “suçlu olduğunu değerlendirerek” cezalandırmak gibi bir suçlarla mücadele veya cezalandırma müessesesi yoktur. Temel insan hak ve hürriyetlerini doğrudan ilgilendiren konularda, “değerlendirmeye dayalı cezalandırma” gibi absürt bir yaklaşımın ne modern hukukta ne modern vicdanda ne de modern rasyonalitede yeri olmadığı gibi bu türde yaklaşımlar apaçık bir “insanlık hakları ihlali” ve “insanlık suçu” tanımına giren fiiller arasında sayılmaktadır. “Şüpheye veya değerlendirmeye” dayalı olarak suçlama ve cezalandırma yaklaşımı yalnızca orta çağ Avrupa’sı engizisyon takibatları ve yargılamaları döneminde görülmüştür. Ancak, modern hukuk ve vicdanın reddettiği “değerlendirmeye dayalı orta çağ Engizisyonları usulü cezalandırma” 21. yüzyıl Türkiye’sinde OHAL/KHK mağdurlarına karşı işlenmiştir ve de halen işlenmeye devam edilmektedir.

Siyasal iktidarca, OHAL/KHK mağdurlarına karşı uygulanan hukuksuzluklar sanki, sadece bazı tehlikeli kişilerin kamudaki işlerinden uzaklaştırılmasından ibaretmiş gibi yansıtılmaya çalışılsa da gerçekte mevcut tespitlerimize göre sayıları 145’e ulaşan başlıklar altında toplanabilen insanlık suçları uygulamalarından oluşmaktadır. Bu türden uygulamalar arasında, örneğin, “hukuk önünde eşitlik” ilkesine aykırı olarak kimlerin suçlu veya kimlerin masum vatandaşlar olarak ilan edileceği hususlarında “keyfilik”, “seçmecilik” ve “ayırımcılık” yapılması; adli veya idari yargılamalarda “masumiyet karinesi” yerine “suçluluk karinesi”nin benimsenmesi, “şüpheden sanıklar yararlanır” ilkesi yerine “sanıklar, masumiyetlerini ispat edinceye kadar teröristtir (!)” kuralının işletilmesi; sanıklar hakkında suç şüphesinin varlığının suçluluklarının delili olarak yeterli görülerek, “ayrıca delillendirilmeleri gerekmez” anlayışının adli veya idari mahkeme kararlarında esas olarak kabul edilmesi; “suçların ve cezaların kanuniliği” ile “kanunların geriye yürümezliği” ilkeleri yerine “suçların ve cezaların keyfiliği” kuralsızlığının işletilmesi; “suç ve cezaların şahsiliği” ilkesi yerine “suç ve cezaların grupsallığı” ilkesinin uygulanması ile hedef seçilenleri soy bağları veya sosyal çevreleri ile birlikte zincirleme olarak kolektif bir şekilde toptan suçlama ve cezalandırma yoluna gidilmesi; “doğal yargıç / doğal mahkeme” yerine “özel atanmış yargıç / özel belirlenmiş, özel yetkili mahkemeler” ile adil yargılamaların engellenmesi uygulamaları;  “önce cezalandır, sonra durumu araştırır ve cezaya bahane olacak delilleri bulmaya çalış” yöntemi ile yapılan keyfi ve sistematik cezalandırmalar; yanlı kararlar vermeleri için adli ve idari kurumların baskılanması vb. hukuksuzlukları 145’e ulaşan insanlığa karşı suçlar başlıklardan sadece bazılarıdır.

OHAL/KHK mağdurlarının büyük çoğunluğunun gerçekte herhangi bir “suç” işlediklerinden dolayı değil de siyasal güç sahiplerinin “şüphe, evham, kin, garaz veya paranoyalarına dayalı” olarak “suçlu sayıldıklarının” delili 23 Temmuz 2016 tarih ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan 667 sayılı KHK’nın 4. maddesinin metninde mevcuttur. İlgili madde aynen şöyledir: “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu ‘değerlendirilen’ …’lerin kamu kurumlarındaki işlerine son verilir. Bunların doğrudan veya dolaylı olarak bir daha kamu hizmetinde istihdamları veya görevlendirilmeleri de yasaktır”.

WhatsApp Image 2022-09-27 at 13.46.45

667 sayılı KHK madde 4’ün metninde açıkça ifade edildiği üzere KHK’lılara ve yakınlarına karşı yapılan tüm tasfiye, ihraç, cadı avları ve insanlık suçu uygulamalarının “somut delillere veya kanıtlara” dayalı olarak değil de “şüpheye, ihtimallere veya olasılıklara” dayalı olarak yapılan “değerlendirmelere” istinaden verildiği veya verileceği alenen beyan edilmiştir ki bu yaklaşımın modern hukuktaki karşılığı, temel insan hak ve hürriyetlerinin alenen ortadan kaldırılmasıdır. Diğer yandan, OHAL/KHK mağdurlarına karşı işlenen insanlık suçları karşısında yaşanan yaygın sessizlik bu suçların faillerini daha da cesaretlendirmiş ve ülkenin huzur, barış, güven, kalkınma ve sosyal refahın tehdit eder hale getirmiştir. Evrensel hukukun yok sayılması neticesinde, 85 milyonun da içerisine sokulduğu sosyal, ekonomik ve politik krizden kurtuluşunun tek yolu hukukun üstünlüğüne, ehliyet ve liyakate dönüşle olmak zorundadır. Bu konuların tüm detayları “4. 5. ve 6. Yılında OHAL’in Toplumsal Maliyetleri” raporumuzda mevcuttur.

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU

Mağdurlar için Adalet Platformu Sözcüsü

Editör: Haber Merkezi