Özet

Yerel yönetimler in merkezi idareden çok kentlerin doğal kaynaklarını koruma, çevresel faktörlere uyumlu planlama ve toplumun refahının sağlanmasından sorumludurlar. Bu bağlamda merkezi idareden daha  avantajlara ve esnek hizmet sunma özelliklerine sahiptir. Yerel yönetim yasaları evrensel ölçekte olup yerele göre uygulama alanları vardır. Bu çerçevede, yerel yönetimler çevre politikaları ve uygulamalarıyla toplumun genel refahını ve doğal çevrenin korunmasını, evrensel ölçekte sağlamak adına, stratejik bir rol oynamaktadırlar. Yerel yönetimlerin, Birleşmiş Milletlerin (BM) sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda çalışması ve toplumu demokratik süreçlere katma çabası, kentlerin yaşanabilirliğini ve çevresel sürdürülebilirliği artırabilir. Bu da BM’lerin “gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılayabilme yeteneğine zarar vermeden kalkınmayı sağlama anlamına gelmektedir. Çevresel, ekonomik ve sosyal alanlarda dengeyi sağlayarak bugünü ve geleceği güvence altına almak şeklinde de tanımlanabilir” dediği 17 hedefin 11 doğrudan, 2’sı dolaylı toplam13 hedef  ekosistemin unsurları olan tarım-orman, toprak, su, hava, çevre, iklim, temiz enerji ve sağlıklı yaşam habitatı ile doğrudan ilişkilidir. Bu çerçevede, yerel yönetimlerin ekolojik prensiplere uygun planlamalarla kentlerin yaşanabilirliğini ve toplumun temel ihtiyaçlarını karşılamaları önemlidir. Bu bağlamda yerel yönetimlerin görevi, şehirlerin ekolojiyle ilişkisi ekseninde, sürdürülebilir bir geleceğin inşası için kentin planlanması ve çevrenin korunması ve toplumun yaşam kalitesinin arttırılmasından değişik toplum katmanları ve demokratik kitle örgütleri ve kent paydaşları ile birlikte aralıklarla toplantı, bilgilendirme, anket ve referandumlardan çıkacak görüşler ile birlikte yönetimi kritik öneme sahiptir.

Yerel yönetimlerin çevrenin yaşanılabilir duruma getirilmesi gibi çok yönlü faaliyet alanlarının başında sağlıklı yaşam alanlarında hava kalitesi, su kalitesi için su kaynaklarının güvence altına alınması, gıdaya erişim ve güvenliğinin sağlanması gelmektedir. Yaşanabilir bir kent ortamı içinde başta toplum sağlığını iyileştirmesi, çevrenin ve peyzajın düzenlenmesi, kentin doğası, peyzajı ve insanının kültürel birikimini bilmeyi de gerektirir. Bir uçtan diğerine 200 km’lik geniş bir alana üst üste sığdırılmış milyonlarca yapı, 20 milyon nüfusun yaşam kalitesi ekoloji dikkate alınmadan nasıl sağlanacak? Başta İstanbul, İzmir, Ankara ve diğer kentlerin nüfus yoğunluğunun yerleşim yeri üzerinde yarattığı arsa-rant, ulaşım sorunu, su-hava, gürültü ve diğer çevresel kirlilikler, deprem riskine dayanıklı yapıların jeolojik materyale uygun hazırlanması gibi makro sorunların çözümü ekolojinin yapısına uygun planlanmayı ve çözüm yolları aranmasını gerektiriyor.

Yerel yönetimlerde kentin varlığından kaynaklanan katı ve sıvı çöplerinin yerinde ayıklanması ve depolanması, gürültü kontrolü, toplum sağlığının sağlanması önemli. Kent yönetiminin gelişim alanları ve yeni yerleşim yerlerinin planlanması için arazi kullanım politikaları (park, yeşil alan, yaya ve bisiklet yolları, dinlenme tesisleri, meydanlar, sosyal buluşma mekânları vb.) üretmesi gerekir. Kentin kimliği, tarihi ve sosyal dokuya ilişkin imar güvenliği, yerel ulaşım ve deprem ve afetlere karşı dayanıklılığının planlanması öncelikli hizmet alanlarının başında gelmektedir. Kentin yaşam koşullarını çeşitlendirmek ve toplumun refahı için ekolojiye uygun kent planları içinde spor/kültür/sanat aktiviteleri, yaşlanan dinamik kent kültürü de önemli hizmet alanları sunmaktadır. Kenti bulunduğu bölgenin yağış, güneşlenme gün sayısı, hâkim rüzgâr yönü, jeolojik yapısı, su kaynakları, bitki ve hayvanlarıyla (flora-fauna) doğal yaşamı bilinmeden sağlıklı bir kent planlanması nasıl yapılabilir. Kentlerin kimliğine ve ekosistem bütünlüğüne uygun olmayan yükse yapılı kutu tipli binalar, oteller ve estetik özelliği olmayan yapılarla birçok kentin yaşanamaz hale dönüştüğü ve yönetilemediği görülüyor. Kentin coğrafi konumu, ekolojik yapısı ve insanının psikolojik, sosyal ve kültürel dokusuna uygun meydanlar, tiyatro, opera, müze, hayvanat ve botanik bahçeleri, park ve benzeri yapılar ile toplum bir taraftan eğitilmeli, diğer tarafta eğlenerek dinlendirilecek yapılar kazandırma hedeflenmeli.

Bugün giderek daha yaşanamaz hale gelen kentlerin bir çok sorunu, ekoloji, doğa ve insan refahından çok, amaca uygun olmayan kalkınma-büyüme uğruna tahrip edilen doğal alanlar, rant ve bunlara bağlı küçük çıkar ilişkileri bileşkelerinden kaynaklanmaktadır. BM’lerin kalkınma hedefleri çerçevesinde sağlıklı bir kalkınma, toplum sağlığını ve refahını kapsayan sürdürülebilir bir yaşam kalitesinin sağlanması, ancak ekoloji ve ekosistem bütünlüğü içinde ekosistemin kapasitesine uygun planlama ve uygulamayı zorunlu kılmaktadır. Aynı zamanda yerel yöneticilerin kent kimliğine uygun olarak tarih, coğrafya ve peyzaj bilgilerine sahip olmaları önemlidir. İnsanların kültürel gelişiminin önünü açacak, doğal ve kültürel farklılıkları önemseyen, insanın yaratıcılığını teşvik edecek bilgi ve görgüye sahip olmaları da  ayrıca değerli.

Yerel yöneticilerin demokrasi ve ekoloji bilinçleri ile uyumlu bir ekolojik yaşam kurma yetkinliğinde olmaları sağlıklı bir gelecek için gerekli ve övülecek bir özelliktir. Ağırlıklı olarak yerel yönetimlerin uhdesinde olan sorunlar ve çözüm önerileri doğrudan ve ağırlıklı olarak ekosistem bilgisi ve bilincini ilgilendirdiği için yerel yöneticilerin ekosistem okur-yazarı olmaları ve bünyelerinde ekosistem yeterliliği olan uzmanlardan destek almaları, ranttan ve çıkar gruplarından yana değil, doğrudan ekosistemden ve insandan yana tutum sahibi olmaları ve tavır almaları bekleniyor.

Yazı Tebeşir Dergisinin “Demokrasi Yerelden Yükselir” temalı özel eki için talep üzerine hazırlandı. Yazının önemli kısmı Tebeşir Mart-Mayıs 2024, sayı 32’de yayınlandı.

 

İnsanlık tarihi boyunca kent kültürü ve ekolojinin önemi

İnsanlık tarihi sürecinin son birkaç yüz yılında başlayan nüfus artışı hızı özellikle son 100 yılda ivmelenerek her 40-50 yılda katlanarak arttı. Tarihte insanlık ilk defa bu kadar kalabalıklaşan kentlerde doğaya uygun olmayan yapılaşma ile bir arada yaşamaya başladı. Doğal olarak nüfus yapısına bağlı olarak ve iş bölümü sonucunda bir o kadarda tüketici duruma geldiler. Tarım toplumlarının yerleşim yerleri ağırlıklı olarak köy ve küçük kasabalar iken sanayi toplumlarının yerleşim yerleri mega kentler ve etrafından konumlanmış endüstri kasabaları olarak şekillendiler. 100 yıl kadar önce bir tek Roma ve Londra kentleri birer milyon nüfusa sahip iken, bugün dünyada 42 şehrin nüfusu 1 milyonun üzerinde ve Tokyo, Pekin, Yeni Dehli, New Meksiko gibi kentlerin 30’ar, İstanbul’un ise 20 milyona dayanmış olduğu görülüyor. Örneğin Alven Tofler “Future Shoke” adlı eserinde birim zamandaki ulaşım, iletişim ve aktivitelerin arttığını ve dünyanın küreselleştiğini belirtiyordu. Bir araştırmaya göre de bundan 200 yıl önce bir insan yılda ancak 200 kişi ile karşılaşabiliyordu, bugün ise mega kentlerde bir saatlik yürüyüşle 200 bin kişi ile karşı karşıya gelebiliyor.

Türkiye'nin 1950'lerden günümüze kadar kentleşme sürecinde önemli değişimler yaşanmış, kırsal bölgelerden şehirlere ciddi göç hareketleri hız kazanmış ve. Kentlerin çarpık gelişimine ek olarak doğal olarak başlı başına ekolojik bir soruna yol açmıştır. Çizelge de görüleceği gibi 1927 yılında nüfusun yüzde 75,8'i kırsal alanda yaşarken ancak yüzde 24,2'si kentsel alanlarda yaşamaktaydı. Günümüzde büyük şehir yasası ile köylerin mahalleye dönüştürülmesi ile bu oran % 93 kent ve % 7 kadar köy nüfusuna dönüşmüştür.  Türkiye’de sanayileşme süreci ile birlikte 1950’lı yıllardan sonraki kırsaldan kentlere doğru olan yoğun göç olgusu doğal olarak başta batı illerinde, özellikle de İstanbul ve diğer illerin kent çeperlerinde varoşlar ve gettolar oluşumuna  yol açmıştır. Nitekim sanayi devrimi ile insanların tarımdan koparak sanayi ve hizmet sektörüne yönelmesi sonucu olarak ilk defa  birçok ülkede, özellikle de Amerika ve Asya’daki mega kentlerde milyonlarca insan yaşamaktadır. 

1927-2021 Yılları arasında Kırsal ve Kentsel Nüfusun Sayısal ve Yüzde Dağılımı (Vikipedi, 2024)

Yıl

Nüfus

Kır

Kent

Kır (%)

Kent (%)

1927

13,6

10,3

3,3

75,8

24,2

1940

17,8

13,5

4,3

75,6

24,4

1960

27,8

18,9

8,9

68,1

31,9

1980

44,7

25,1

19,6

56,1

43,7

2000

67,8

23,8

44,0

35,1

64,9

2010

73,7

17,5

56,2

23,7

76,3

2021

84,7

5,8

78,9

6,8

93,2

Türkiye’nin Çarpık Göç Sosyolojisi Bugün Yerel Yönetimlerin En Ciddi Sosyal, Ekonomik ve Ekolojik Sorunu Haline Geldi

Türkiye’nin 1950’li yıllarda, özellikle de 1980’lı yıllardan sonra kalkınmasını tarımdan sanayileşmeye yöneltme anlayışı ile kırsalda tarım ihmal edildi, bunun sonucu geçimini kırsaldan sağlayamayan birçok aile birazda çocuklarını eğitimi içinde kentlere göç etmek zorunda kaldı. Her ne kadar tarımda mekanizasyon önemli ölçüde gelişmiş olsa da kırsalda tarım toprakları girdi maliyetleri, yüksek enflasyon nedeniyle ürünlerinin para edememesi sonucu kırsalda hayvancılık nerdeyse yapılamaz hale geldi. Kentlerin beklenenin üzerinde büyümesi beraberinde kentlerin etrafındaki tarım alanlarının tarımın dışında (amaç dışı) yerleşim yeri, yol, alt yapı ve diğer yapılanmalara açılmak zorunda kalınmasına neden oldu. Türkiye’nin 1990’lı yıllarda 27,2 milyon hektar olan tarım toprağı kentlerin genişlemesi, ulaşım yolları ve diğer endüstriyel kullanım alanları ile günümüzde 4.1 milyon hektar tarım toprağı tamamen amaç dışına çıkarılmıştır. Kentlerin büyümesi ile çevredeki sulak alanlar, doğal alanlar ve yapılar ortadan kaldırılarak her alanda ekolojik sorunlar yaratılmış durumdadır. Büyük kentlerin etrafındaki tarım alanları yerleşim altına alındığı için toplumun taze meyve sebze ve diğer gıda ihtiyaçları çok uzaklardan taşımacılıkla sağlanmaktadır. Dövize bağlı yüksek petrol fiyatları doğrudan fiyatlara yansıdığı için fiyatlar pahalılaşmakta ve toplumun alt gelir gurubundakiler gıdaya erişememektedirler.

Bütün bunların sonucunda ülkemizde tarım dışa bağımlı hale gelmiştir. Bırakınız kentleri, kırsaldaki köylüler bile kentlerdeki marketlerde süt, yumurta ve meyve sebze alır duruma gelmiştir.  Sonunda ülke olarak sanayileşmediğimiz gibi en iyi bildiğimiz tarımsal üretimden de kopulmuştur. Bir bütün olarak orta düzeyde sanayi ürünü üreten bir tuzaktan kurtulunamadığı gibi kırsalda tarımdan koparılmış, şehirlerin varoşlarına yerleştirilmiş milyonlar ve bu olgunun ürettiği birçok sosyal ekonomik ve ekolojik sorunlu kentler ülkesi olunmuştur.

Birleşmiş Milletlerin Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin Gerçekleşmesi Doğrudan Yerel Yönetimlerin Etki Alanındadır

BM’ler 2015 yılında bütün dünyada uygulanmasını istediği “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri” eylem planı ile 17 maddelik bir manifestoyu kabul etti. Amaç; gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılayabilme yeteneğine zarar vermeden (gıda ve su güvencesi) kalkınmayı sağlama anlamına gelmektedir. Çevresel, ekonomik ve sosyal alanlarda yer yüzeyinde dengeyi sağlayarak bugünü ve geleceği güvence altına almak ve sağlıklı bir yaşam ve besine eriğim ortamı sağlamayı öneriyor.

Birleşmiş milletlerin kabul ettiği 17 hedef;

Hedef 1: Yoksulluğa Son

Hedef 2: Açlığa Son

Hedef 3: Sağlık ve Kaliteli Yaşam

Hedef 4: Nitelikli Eğitim

Hedef 5: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği

Hedef 6: Temiz Su ve Sanitasyon

Hedef 7: Erişilebilir ve Temiz Enerji

Hedef 8: İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme

Hedef 9: Sanayi, Yenilikçilik ve Altyapı

Hedef 10: Eşitsizliklerin Azaltılması

Hedef 11: Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar

Hedef 12: Sorumlu Üretim ve Tüketim

Hedef 13: İklim Eylemi

Hedef 14: Sudaki Yaşam

Hedef 15: Karasal Yaşam

Hedef 16: Barış, Adalet ve Güçlü Kurumlar

Hedef 17: Amaçlar için Ortaklıklar

BM’ler hedeflerinin 17 hedefin 11 doğrudan, 2’sı dolaylı toplam13 hedef  ekosistemin unsurları olan; tarım-orman, toprak, su, hava, çevre, iklim, temiz enerji ve sağlıklı yaşam habitatı ile doğrudan ilişkilidir. Bu bağlamda sağlıklı yaşanabilir bir kent anacak ekosistem bütünlüğü içinde kalkınma hedefleri ile sağlanabilir.

Yerel Yönetimlerin Ekoloji Konusu ile İlgi Alanları

İnsanların çoğunlukla kentlerde yaşamaya başlaması ile kentler birlikte yaşamın sağladığı toplandığı ve planlı yaşamın organize edildiği yerleri olarak tanımlanabilir. Ülkemizde özellikle planlı yapılanmayı sağlanamamış olmasından dolayı yerel yönetimlerin yaşanılabilir bir sağlıklı ortam sağlayabilmeleri için öncelikle yerel yönetimlerce ekolojinin temel kurallarının benimsenmesi ve uygulanması oldukça önemlidir. Doğumdan ölüme yaşamının bütün ihtiyaçlarını kent ortamında sağlandığı için ortamın kişinin konforuna uygun düzenlenmeli. Bu bağlamda kente yaşayanların kolektif anlayışla yaşamın gerektirdiği ihtiyaçların sağlanmasında ve kullanılmasında söz sahibi olması önemli. Başta doğal kaynakların korunması, çevrenin iyileştirilmesi ve sürdürülebilirlik gibi konular doğrudan belediyelerin kendi etki alanları ve yetkileri içindedir. Bu bağlamda yerel yönetimlerin demokratik olarak kente yaşayanları birlikte ördüğü yönetim yapılanması ile sağlanması önemli. Kentlerin ekolojik yaşama uygun yaşanılır kılınması herkesin katkıları ile sağlanmak zorundadır. İnsanlığın kent ekoloji ilişkiler ile ilgili alanlar evrensel anlamda şöyle özetlenebilir:

Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Politikaları çerçevesinde ““Bireylerin sağlığını koruma, hastalıklarla mücadele etme konusu çerçevesinde insan sağlığının ve yaşam kalitesinin devamlılığını sağlamayı temel görev edinmiştir” ilkesi bütün yerel yönetimlerin doğrudan sorumluluk alanında yer almaktadır. İklim değişimleri etkisi ile azalması beklenen temiz suya erişim problemi yanında artan kent nüfusları geleceğin en ciddi yaşam hakkı gibi büyüyen sorunlar başta olmak üzere, temiz çevre ve uygun konforlu kentler geliştirmek de yerel yönetimlerin üstlendiği konular arasında yer almaktadır.

Ancak hepsinden önce kent yönetimini kentin paydaşları adına insan odaklı açık şeffaf yönetim ilkelerini uygulamak. Toplum sağlığı, koruyucu sağlık hizmetleri ve çocukların sağlıklı ortamlarda gelişimi için ekolojik sosyal hizmetlerin sağlanması.

Kentin Ekolojik Yapıya Uygun Planlama ve Kalkınması:                                          

Yerel yönetimler şehirlerin ve beldelerin bütünlüklü bir yapı içinde doğanın sunduğu olanaklara uygun şekilde kalkınmasının planlamasını yapma durumundadırlar. Kentin bulunduğu coğrafyanın jeoloji, jeomorfoloji, toprak, iklim ve doğa kaynaklarının belirlenerek kentin gelişiminin yerleşim yerinin konumu, güneşten yararlanma ve enerjiden tasarruf ile peyzaj yapısının bütünlük içinde planlaması toplum ve çevre sağlığı kadar kentin kalkınması için büyük yarar sağlayacaktır. Dünyada doğa ile uyumlu yerleşim yerlerinin daha çok ilgi çektiği ve kalkındığı bilinmektedir. Kentin ve çevresinin doğal ve tarihi nitelikteki alanları ile korunması, yeşil alanların korunarak geliştirmesi ve çevre dostu altyapı projelerinin yapılması  gibi konuların planlanması kent yöneticilerinin doğrudan sorumluluğundaki konulardır. Tarihte bir çok medeniyetin ve yerleşim yerinin yıkılmasında ekoloji, iklim ve su gibi sorunları  çözemedikleri ve kentlerin sürdürülebilirliğini sağlayamadıkları için insanlar alanları terk ederek boş bırakmıştır.

Günümüzde kentlerdeki altyapı hizmetleri kamu hizmeti şeklinde sağlanmaktadır.  Yerel yönetim tek başına insani temel gereksinimleri olan su, elektrik, deprem ve afetlere karşı dayanıklı konutlar ve ulaşım gibi altyapı hizmetleri yanında toplumun sağlıklı yaşamı için kentlerin, park, bahçe çevre yol, refüjlerin yeşillendirilmesi ve değişik peyzaj yapılarının ekolojik şekilde geliştirmesi gerekir.

Atık Yönetimi: Artan nüfusun gelir düzeyine göre günde 1-15 kg çöp ve 150-180 litre/ sıvı atık oluşturduğu hesabıyla çevresel etkisinin büyüdüğü bilinmektedir. Günümüzün ciddi sorunu haline gelen kentlerin atıkları ekoloji yanında sosyal ve ekonomik bir çok alanı doğrudan ilgilendirmektedir. Mega kentlerde günde milyonlarca çöpün toplanması, tasnifi ve bertarafı çağın ciddi sorunlarından biri haline gelmiştir. Dünya Çevre Mühendisleri ve Tarım Bilimcilerin değişik öneri ve çözümler sunmalarına rağmen halen sorun etkisini hissettirmektedir. Yerel yönetimlerin çöp toplama, atık su arıtma gibi atıkların geri dönüşümü veya yerinde giderimi veya dönüşümü farklı çevre koruma teknolojilerinin de kullanılmasını gerektirmektedir. Suların arıtılması, atık çamurlarının ağır metallerden arındırılması ve yeniden tarımda kullanılması gibi bir çok zincir sürecin planlanması ve uygulamaya geçirilmesi konusu çok az yerel yönetim tarafından sağlanabilmektedir. Bu faaliyetlerin çevre ve toplum sağlığını koruma, zararların azaltılması ve doğal kaynakların korunması açılarından yararlı olabilmeleri yerel yönetimlerin diğer ilgili kuruluşlar ile işbirliğini gerektirdiği için iyi planlanması ve koordinasyonu yine yerel yönetimlerin becerisine kalmaktadır.

Yeşil Alanların Korunması ve Artırılması: Yerel yönetimlerin önemli çalışma alanlarının başında kentin parkları, koruları, bahçeleri ve rekreasyon alanları gibi yeşil alanlarını korumak ve arttırmak gelmektedir. Kent nüfusunun artması, hizmet ve endüstri iş kollarında sürekli mesai durumu birçok insanın serbest zamanını sınırlamaktadır. Dünyada bir çok insan sosyal yaşam ve dinlenme zamanlarını çoğunlukla hafta sonlarına ayırmaktadırlar. Ailelerin bir araya gelmesi, düğün dernek, toplantı, dinlenme ve sosyal etkinliklerin huzur ve güven içinde ferah ortamda yapılması için de yerel yönetimlerin toplum hizmetleri ayrıca önem kazanmaktadır. Bu alanlar, fiziki yapısı kadar, peyzaj yapısı ve  biyolojik çeşitliliğin korunmasında önemlidir. Kent insanının sosyal ve kültürel dokusuna uygun mekanlar yanında doğanın bütünlüğüne zarar vermeden yapılacak çalışmalarda insanların etkileşimini ve birlikte öğrenme becerilerini arttıracak yapıların da planlanması önemlidir. Bu arada sürdürülebilir yaşam anlayışı içinde insanların yaşadığı ortamı ve doğayla ilişkilerini daha fazla koruyarak etkileşimde bulunmaları için ortam hazırlamak ve sunmak yerel yönetimlerin çalışma alanları içindedir.

Hava Kalitesinin Sağlanması: Son yıllarda artan düşük kaliteli kömürün kışın ısınma aracı olarak kullanılması yanında aşırı nüfus yoğunluğu kent içlerinde ve çevrelerindeki endüstri alanları ile araçların egzoz gazları çok ciddi hava kirliliği sorunu yaşatmaktadır. Birçok yönden atmosferdeki solunabilir büyüklükteki partikül maddeler (PM2.5 -PM10) metre küpte mikro gram olarak  arttığında bu tanecik kirliliği toplum sağlığını bozacak nitelik kazanmaktadır.  Kentlerin yerleşim durumu, evler arasındaki mesafe, yeşil alan yetersizliğini doğuran planlama sorunları dış ortam hava kirliliğini arttıran etmenlerin başında gelmektedir. Yakılan düşük kaliteli kömür diğer sanayi yağları vd. ile birlikte atmosfere salınan kurşun, kadmiyum ve azot oksitler ile ozon gibi gazlar toplum sağlığını bozan ekolojik sonuçlardır.

Su Kalitesinin Sağlanması: Yerel yönetimlerin toplumun içtiği su kalitesini iyileştirmek için çeşitli politikalar ve projeler geliştirmeleri önemli görevleri arasındadır. Sürdürülebilirlik çalışmaları kapsamında toplumun her kesiminin temiz su ve sıhhi koşullara sağlıklı ulaşması, su kıtlığı ve kuraklığın tarımsal üretim üzerindeki olası olumsuz etkilerini azaltmak amacıyla yerel yönetimler ilgili kuruluşlar ile işbilikteliklerini oluşturması ve gerekli planlamaları da sorumluluk alanlarındadır.

Canlıların ve insanların günlük içilebilir sağlıklı su gereksinimini sağlıklı şekilde her haneye kolay ulaşılabilir şekilde ulaştırması aynı zamanda bir  insan hakkıdır. Artan su kirliliğini ve kirliliğin suyoluyla taşınması ile bu durumun ekosistem ve besin zinciri yoluyla halk sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılması konusunun önceden belirlenmesi ile bunların önlenmesine yönelik çalışmalar yerel yönetimlerin öncelikleri arasındadır. Kentlerin aşırı yağış sonrası oluşan seller, göllenmeleri olabildiğince önlemeye çalışmak ve kentin kirletilmiş sularının tahliye edilerek belirli yerlerde arındırılarak yeniden tarımsal alalarda kullanılmasının planlanması temiz kent için önemli bir misyondur.

Güvenli içme suyu kaynaklarının azalması başta hijyen, sağlık ve beslenme gibi bir dizi etkileşimli sorunun yaşanmasına yol açmaktadır. Kentin nüfus yapısı ve toplam içme ve tüketim sularının ayrı ayrı belirlenmesi, atık suların arındırılarak yeniden tarımda veya endüstride kullanılması yerel yönetimlerin planlamasının belediyelerin önceliklerinin başında yer alması gerekmektedir. Olası iklim değişimlerine karşın uzun erimli su depolama yapılanması yanında yeni yapılacak evlerin su hasattı yapılı olarak planlanmalı ve toplum bu eksende eğitim ve bilgilendirme yapılanmalı.

Temiz Enerji Kullanımı ve İklim Değişimlerine Karşı Kentlerin Hazırlanması: Günümüzde bütün iş ve işlevler enerji üzerinden sağlanmaktadır. Enerjini ve ormanların kaynakları olan; su, güneş ve rüzgâr ile yer altı fosil kaynakları kullanılarak üretilen enerjinin amaca uygun verimli kullanılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının yaygınlaştırılması, birim enerji maliyetlerinin düşürülmesi yerel yönetimlerin de sorumluluğunda bulunmaktadır. Avrupa Birliği tarafından “yeşil mutabakat” çerçevesinde kentlerin ekolojik yaşama uygun ve sürdürülebilir gelişimi için kentin sahip olduğu bütün kaynakların verimli ve etkin kullanımını planlanması talep edilmektedir. Her ne kadar genel enerji üretimi merkezi idarede olsa da dağıtımı ve enerji verimliliği planlaması ile enerji ekonomisi  yanında kent içi trafiğini düzenlemekten belediyeler sorumludur. Ayrıca günümüzde yenilenebilir enerji kaynaklarının güçleri, konumları göz önüne alınarak ‘Grid’, yani ızgara sistemi uygulanarak bu kaynakların en etkin şekilde değerlendirilmesine çalışılmaktadır. Kentin sosyal dokusuna uygun enerji kullanımı ve tasarrufu konularında topluma yönelik bilgilendirmeler yapılması dahil bir çok konu yerel yönetimlerce sağlanabilir. Bu bağlamda, kentin yerleşim yerleri ve yeni yerleşimlerde ekolojiye uygun güneşleme hakkı dâhil, ekolojiden ve temiz havadan yararlanacak şeklide düzenlenmesi gerekir. Ayrıca tarımsal verimliliği yüksek alanların ve ormanların korunması yanında yeni  yerleşim ve yapılarda binaların enerji verimliliği standartlarına uyumlu akıllı yapılar olmasını sağlamak için toplumu bilgilendirmek ve teşvikler sağlamak yine yerel yönetimlerin görevleri arasındadır. Kentleri karbon salımı ve diğer gazlar ile is ve duman emisyonlarının azaltılması çalışmaları ekseninde kentin karbon ayak izini ve genel  emisyonlarını azaltacak, yaya ve bisiklet yolları, atıkların geri dönüşümü ve  enerji, sıcak su vs. üretimi gibi yollarla değerlendirilmesi için düzenlemeler yapmasının belediye faaliyetleri arasında olması gerekir.

Yaşanılabilir Güvenli Kentler Oluşturmak: Ülkemiz üç taraftan depremlere neden olan tektonik levhaların etkisi altında olup kentlerin ve yerleşim yerlerinin deprem ve diğer doğal afetlere hazırlıklı hale getirilmesi gerekmektedir. Yeni yapılacak binaların bölgede olası deprem şiddet ve büyüklüklerine  dayanıklı yapılması, güçlendirilmesi gereken yapıların güçlendirilmesi çalışmaları kentin ekolojik dokusunun korunmasına da katkıda bulunacaktır. Olası deprem ve afet durumlarında deprem toplanma alanlarının oluşturulması ve gerekli depreme hazırlık ekipmanlarının sağlanması da yerel yönetimlerin önemli planlamalarının başında gelmektedir. Pazarcık-Elbistan merkezli depremlerde tek ana yolu olan yerleşim yerlerinde yaralıları tahliye etme, yaralıları kurtarma olanağı olmadığı görülmüş olup kentlerin alternatif boşaltma ve ulaşım yollarının planlanması da yerel yönetimlerin sorumluluğunda  olması gereken öncelikli konulara dahil edilmiştir.

Çarpık Gelişen Kent Yapılanması İklim Değişimlerini Tetiklemektedir

Günümüzde artan iklim değişimlerin etkileri kent ve yerleşim üzerindeki sıcaklık artışı yanında suya erişim ve gıdaya erişimi sınırlandırmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma ve çevre koruma konularında yerel yönetimlerin kentin artan nüfus arışına bağlı olarak büyüyen çöp, atıklar, kirletilmiş su varlığı ve diğer çevresel sorunların çözümüyle sağlıklı yaşam ve toplum refahı için uygun bir yaşanabilir kent yaşamı sağlaması gerekir. Başta İstanbul olmak üzere bir ucundan diğer ucuna 200 km’yi bulan büyüklükteki kentler artık her alanda yönetilemez duruma gelmiştir. Her bir kentin üzeri birer ısı adasına dönüşmüştür. Kentlerin normalinden 4-10 0C daha sıcak olması nedeniyle kentlerin üzerinde artık kar yağmamakta, yağışlar aniden başlayan ve bardaktan boşalırcasına şiddetli olmaktadır. Kentlerin içlerindeki su giderim sistemleri ve toplam giderler zamanında su günümüzdeki gelişmelere göre planlanmadığı için kentlerin tümü her yağış sonrası sel altında kalmaktadır.

İklim Değişikliği Eylem Planı kapsamında kentlerin iklim değişimlerine karşı hazır hale getirilmesi çalışmaları kent planlanmasının başında gelmelidir. İklim değişikliğine uyum ve afetlere karşı dayanıklılık bağlamında, mekân tasarımından kentsel planlamaya kadar tüm olası sorunların ilgili kurumlar ile entegre politikalar benimsenerek tasarlanması yerel yönetimlerin çalışma alanındadır. Yeni yapılacak kent, eve ve işyerleri yeşil enerji eksenli ve kendi yenilenebilir enerjiye uygun planlanmalı. Yenilenebilir enerji tasarrufu, su hasattı ve karbon toplayan girişicilere destek sağlanmalı.

Kentlerin Doğasının Korunması İçin Eğitim ve Farkındalık:

Çevresel sorunların her alanda artmasıyla birlikte, yerel yönetimlerin sürdürülebilir kalkınma ve çevre koruma konularına daha fazla odaklanması kaçınılmaz görülüyor. Bu bağlamda, yerel yönetimler bir taraftan  çevresel politikaları geliştirip  uygulamalara yönelik önlemler alırken, diğer taraftan toplumun çevre bilincinin arttırılması ve doğal kaynakların korunması konularında eğitsel toplantı ve çalışmalar yapmasının görevleri arasında olması gerekir.

Yerel yönetimler, çevre konularında toplumda farkındalık oluşturmak ve çevre bilincini artırmak için örgün eğitimin dışında değişik çevre ve ekoloji konularındaki sivil ve/ya demokratik toplum kuruluşları ve odalar, sendikalar ile birlikte işbiriliktelikleri sağlayarak kentin nefes alım kaynaklarını toplum ile birlikte korumayı eğitim yolu ile planlama durumundadır.

Gelişmiş ve planlı kalkınmayı örgütlemiş ülkelerde ufak çaplı aile üretim çiftlikleri ekonomik ve sosyal olarak da kendilerini dezavantajlı olarak görmüyorlar. İnsanlar oluşturulan alt yapı ve ortam ile çiftçilerin her alandaki kültürel ve sosyal etkinliklerinden de yararlanmaktadırlar.

Gelişmiş ülkelerin başarısının altında ciddi anlamda yer alan şey her köyün insanlarının kendi kurdukları ve ürettiklerini işleyip sattıkları üretim ve tüketim kooperatifleri vardır. Çiftçiler ürettiklerini ucuza satmadığı gibi aracıların etkisi ile fiyatı artan girdileri de pahalıya satın almamaktadır. Ekolojik ilkelere uygun küçük çaplı üretim çiftliklerinden oluşan köylerde üretici yerinde, yurdunda kazandığı için toprağını bırakmamakta ve kentlere göç sorunu yaratmamaktadır. Yeni yerel yönetimlerin artan enflasyon ve hayat pahalılığına karşı her alanda kooperatifçiliği geliştirerek aracıları ortadan kaldırması yurttaşların gıdaya erişimini daha ucuz ve daha sağlıklı yollardan sağlamış olacaktır.

Önceliğin doğanın korunması, kentleri büyütmeden kırsalı yerinde-yurdunda üretici duruma getirilmesine  verilmesi gerekir. Hollanda yüzölçümü ile Konya ovası kadar alana sahip ama alanını amaca uygun olarak planlamış. Tarım köy modelleri deniz seviyesinin birkaç m altındaki ova köyleri olarak oluşturulmuştur. Hem tarım alanları korunmuş hem de akılcı planlamayla tarım arazilerinin üretken olarak işletilebildikleri gösterilebilmiştir.

Cvcc

Sonuç olarak, yerel yönetimlerin ekoloji ile ilişkisi, doğal kaynakların korunması, çevre kirliliğinin önlenmesi ve sürdürülebilir bir geleceğin inşası için hayati öneme sahiptir. Bu nedenle, yerel yönetimlerin çevre politikaları ve uygulamaları, toplumun genel refahı ve doğal çevrenin korunması için stratejik bir rol oynamaktadır.

Bu bağlamda yerel yönetimler BM tarafından kabul edilen ve dünyadaki bütün yerel yönetimlerce benimsenen sürdürülebilir kalkınma amacına yönelik olarak çalışma durumundadırlar. Kent içinde ve çevresindeki yaşam alanlarının başta karasal alanları koruyarak kentin olası risk faktörlerine karşı korunmasını da planlama, tarım topraklarının amaç dışı kullanımını önleme, orman ve yeşil alanlarla  sulak alanları korumaya alma gibi bir dizi ekolojik uygulamayı devreye sokar. Buna bağlı olarak, toplumun kentleri yaşanabilir duruma getirmesi için yasal düzenlemeler yanında toplumu demokratik mekanizmalarla karar sürecine katarak kentlerine ve çevresel süreçlere katkı sunması da sağlanabilir. Bu durumda yerel yönetimler toplumun temel beslenme ve sağlık ihtiyaçları başta olmak üzere teknolojik ve sosyal değişimler ve çevresel faktörler gibi birçok etkeni bütünlüklü olarak planlama durumundadırlar. Halen nüfus olarak büyüyen aynı zamanda çarpık ta olsa sürekli olarak gelişen kentlerin yerel yönetim anlayışının başta ekolojik bakış açısına sahip olması gerekiyor. Başta kentin yerleşim yerleri, kent meydanları, sanayi alanları, yeşil alanlar için planlamada mevcut tarım alanlarından çok tarıma uygun alanların seçilmesi toplumun gıda güvencesini sağlamak bakımından önemlidir.

Yerel yönetim anlayışının doğrudan toplumun ihtiyaçlarına, teknolojik ve sosyal değişimlere, çevresel faktörlere ve politik gelişmelere bağlı olarak sürekli kendini yenileyecek bir yapıda olması gerekir. Bu bağlamda yerel yönetimlerin yapılanmalarında kentin yaşanabilir ve ihtiyaçlarının karşılanmasında ekolojinin prensiplerine uygun planlama yapması yönetim başarısını ve yaşanabilirliği arttıracaktır. 

Yerel Yönetimlere Ekolojik Ortam Sağlama Önerileri:

1.      Öncelikle kırsalda yaşayanların büyük kentlere göçünün durulması için köylülerin yerinde yurdunda tutulması ve üretimden koparılmaması için yaşam ortamı, çocukları için nitelikli eğitim ve öğretim ortamı, sosyal yaşam olanakları sağlanmalı.

2.      Büyük kentlerin nüfusuna kota getirilerek belirli bir düzeyin üzerinde büyütülmemelidir. Bu amaçla geliştirilmiş bir uygulama ‘uydu kentler’ oluşturmaktır. Mevcut kent nüfusları olası doğal kapasiteleri düzeyine düşürülmelidir. Örneğin Marmara bölgesindeki birim m kareye düşen yüksek insan nüfusu için sağlıklı gıda ve temiz su bulmak artık mümkün görülmüyor. Yeşil alan yok ve doğadan kopuk bir yerleşim yapısı oluşmuş durumdadır ve en küçük bir afet ve doğa olayı karşısında kentler kitlenmektedir.

3.      Kentlere göç belirli ilkelere bağlanmalı. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi elini kolunu sallayanların kırsaldan kente göçü olmamalıdır. Özellikle işi olmayan, öğrenci olmayan, güçlü gerekçesi olmayan kente göç izni almalı.

4.      Kentler iklim değişimlerine hazırlanmalı. Yeşil mutabakata hazır hale getirmek için kent bileşenleri, sivil toplum ve meslek odaları ile birlikte kentin planlanması ekolojik esaslara uygun hale getirilmelidir.

5.      Kentlerin içlerinde parklar, sulak alanlar, botanik bahçeleri, diğer boş alanlara ağaç ve yeşillendirmeler yapılarak iklim değişimlerine karşın karbon depolama yutakları oluşturulmalı. 

6.      Yeni yapılacak kent yerleşim alanları, kamu kurumları, evler, yol, köprü ve diğer yapıla depremlere ve afetlere karşı çok yönlü ekolojik ilkelere uygun yapılması için değişmez karaların alınması, uygulanması ve izlenmesi sağlanalı.

7.      Kentlerin ekolojik ilkelere göre yönetilmesi için kent yerleşimleri planlı, yaşanılabilir ve ekolojik hizmetlerden (güneş, havalanma ve sudan) yararlanılabilir şekilde planlanmalıdır. Böylece enerji ve su tasarrufu yanında kent ve insan sağlığı iyileştirilebilir.

8.      Büyük kent çevrelerinde ekolojik köyler, hobi bahçeleri, kent bostanları kurulmalı ve var olanlar artırılmalıdır.

9.    Kent kooperatifleri kolektifleri oluşturularak yerelde halkın kenti güzelleştirmesine katkı sağlayacak alanlarda örgütlenmiş bir yapılanma sağlanmalıdır.

10.                       Kooperatifçiliğin özü toplumcu belediyecilik anlayışına uygun olarak toplumu üretici yapmak, sürece katarak, dayanışmayı ve kaynak dağılımında kolektif yönetim modellerini geliştirerek demokratik yerel yönetimi yaşama geçirmek sağlanabilir.

11.                       Kent insanının üretime katkı sunması için değişik mesleklere mensup hevesli insanların kendilerini geliştirecek değişik atölye çalışmaları üzerinden ortamlara hazırlanmalıdır.

12.  Kent merkezlerinde yeşil alanlar yaratarak, beton yığınları içinde sıkışmış kent insanının yeşil ortamda nefes almasını sağlayacak yürüyüş yolları, mesire ormanları ve sosyal yapılar yaratılarak kentlerin yaşanabilirliği sağlanmalıdır

13.  Sıfır atık eksenli yaklaşımla, kentlerin başta evsel atıkları yerinde ayrıştırılarak çöplerin kompostlaştırması veya biyoçarlaştırarak bitkisel üretimi değerlendirmek, diğer atıkları da amaca uygun yönlendirme ile kullanıma sunmak yararlı olacaktır. 

14.   Kentlerin içinde ve çevresinde doğal hayatın, kuşlar ve benzeri insan sağlığı için önemli canlıların habitatlarında korunmasına önem vermek gerekir.

15.  Tarım toprakları üzerinde yerleşimden vaz geçilmeli, tarım toprakları üzerinde arsa yaratılmasın ve tarıma uygun olmayan alanlara yönlendirilmelidir; böylece deprem türü afetlerden de maksimum düzeyde kurtulma sağlanmış olunur.

16.  Çöp ve diğer ağır metal kirleticilerinin depolanması, saklanması ve bertarafı için tesisler kentlerin su kaynakları ve hâkim rüzgâr yönünün tersinde yer alan ve jeolojik yapısı geçirgenliğe uygun olmayan alanlara yerleştirilerek kent kirlilikten korunur ve temiz suya erişim de sağlanmış olur.   

17.  2B yasası gibi doğal alanların tahribatına yol açan imar aflarının gündemden çıkarılarak doğal alanlar sit alanlarına dönüştürülerek kentlerin doğal dokusu korunmalıdır. Kent restorasyonları da ekolojik yapıya uygun şekilde hazırlanmalıdır

18.  Yerel yönetimlerin organizasyonu şemasında ekoloji bilgisi olan jeoloji, toprak bilimi, ekoloji ve peyzaj mimarlığı eğitimi olan uzamanlar da istihdam edilmelidir

19.  Yerel yönetimlerde arazi planlama ve iklim değişimleri birimleri oluşturulmalıdır.

20.  Kente dair temel konularda başta kentin dokusundaki değişimler ve ileriye yönelik alınacak kararlarda demokratik ilkelere uygun olarak sık sık referandumlar başvurarak kentin yaşayanlar toplum ile birlikte kenti yönetme tutumunu şeffaf olarak yaşama geçirmek.

Not. Makaleyi okuyarak katkı koyan Dr. Ergin Duygu hocama içtenlikle teşekkürlerimi sunarım

Kaynakça:

Vikipedi, 2024. Türkiye demografisi. https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye_demografisi.

Tofler, A. 1971. Futre Shoke. Boston Publisher New York-USA