“Adil hocam son bir ricam var: Allah bilir elbette, ama büyük bir ihtimalle ben yedi yıl daha cezaevinde yaşayamam. Sağlığım o kadarına dayanamaz gibime geliyor. Elimden geldiği kadar anılarımı ve aklımda kalmış olanları yazıp, aileme göndereceğim. Bu kitabım da sana ‘emanet’ olsun.” Zeki kayar
Adil Okay
Tutsaklar anlatıyor
HAPİSHANELERDE İNFAZ YAKMA TAHLİYE ERTELEME VE SÜRGÜN İŞKENCESİ
Türkiye hapishanelerinde keyfi uygulamalar had safhada. Son yıllarda yaygınlaşan “Tahliye erteleme” ile uzun yıllardır süregelen "sürgün işkencesi", tutsakların özgürlük umutlarını, aile bağlarını ve en temel insani haklarını ellerinden alıyor. Bu uygulamalar, hapishane idarelerinin bilinçli bir eziyet aracı haline gelmiş durumda. Tabi Sürgün ve İnfaz ertelemenin yanı sıra hapishanelerde kimi zaman aklın sınırlarını zorlayan psikolojik işkence sayılabilecek uygulamalar var. Örneğin, bir hapishanede serbest olan, hatta kantinde satılan kalemtıraş, basit bir cımbız ya da diş ipi başka bir hapishanede yasaklanabiliyor. Keyfi kitap yasakları zaten yıllardır varlığını sürdürüyor. F Tipi cezaevlerinin yetersiz kaldığı düşünülürcesine, şimdi de "Kuyu Tipi Cezaevi" olarak adlandırılan S ve Y tipi hapishanelerdeki karanlık izolasyon mekanlarında tutsakların iradesi kırılmaya çalışılıyor.
Oysa “Anayasa’nın 17. maddesi, ceza infaz kurumunda tutulan bir mahpusun içinde bulunduğu şartların insan onuruna yakışır bir şekilde olmasını da koruma altına almaktadır. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların mahpusları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir.”[i]
Sürgün işkencesi ise uzun yıllardır aralıksız sürüyor. Biz de yıllardır yazıyoruz. Ama kamuoyu bu işkence yöntemini CHP’li Belediyelere yönelik operasyonlardan, tutuklamalardan sonra daha ayrıntılı olarak öğrenmiş oldu. Fikret İlkiz’in ifadesiyle: “İstanbul içinde bile gidişi iki saat uzaktaki cezaevinden insanları alıp İzmir, Eskişehir, Bandırma, Gebze gibi cezaevlerine nakletmekle aile bağlarını kopartmıyor musunuz? (…) Yüzlerce kişinin tutuklanması, tutuklananların keyfi olarak başka cezaevlerine sevki ne kadar insanidir? Aileleri, çocukları, yakınları, dostları da tutsak mıdır? Sevklerle yaratılan ayrı bir cezalandırma; hukukun bir bilinmeze naklidir. Sevk edilenlerin ailelerinden ve çocuklarından, arkadaşlarından koparılıp binlerce kilometre uzağa götürülmeleri ve bu nakillerin hukuka, adalete uygun olduğunu ileri sürebilmenin gerekçesi nedir? Var mıdır? Zorunlu haller nedir, ne değildir?”[ii]
***
Son birkaç yıldır da “infaz-tahliye erteleme” uygulaması yaygınlaştı. Yüzlerce müebbetlik tutsak hapishanede 30 yılını doldurup tahliye olurken, yüzlercesinin de “iyi halli değilsin” denilerek infazı yani tahliyesi ertelendi. Bu kararı alanlar da hukukçu, hakim, savcı değil. Hapishane idaresi. Açık adı: İdare ve Gözlem Kurulu (İGK). Tüm yetki onlara bırakılmış. “Kurulda ne tarafsız bir üye var ne de avukat. ”AKP ve MHP'li milletvekillerin Meclis'e getirip değişiklik yaptığı yönetmelikle İdare ve Gözlem Kurulu'na (İGK) infazını tamamlamış hükümlülerin ‘iyi halli olup, olmadıklarını’ değerlendirme yetkisi verdi. Yönetmeliğin 34'üncü maddesine göre, İdare ve Gözlem Kurulu; hapishane müdürünün başkanlığında, gözlem ve sınıflandırmadan sorumlu ikinci müdür, idare memuru, hapishane doktoru, psikiyatrist, psikolog, sosyal çalışmacı, öğretmen, başgardiyan ile hapishane müdürü tarafından teknik personel arasından seçilen bir görevliden oluşur. (…) ”[iii].
Peki tutsakların infazı hangi gerekçelerle yakılıyor. Şaka gibi ama değil. Çok kitap okudun diye bir tutsağın infazı yakılırken başka bir tutsağın da infazı az kitap okuduğu için yakılabiliyor. Bu konuda bizzat deneyimi olan eski tutsak Nedim Türfent ne diyor, onu dinleyelim:
“(…)Hatta kütüphaneden aldıkları kitap sayısı bile tahliye erteleme gerekçesi olabiliyor. Fakat dananın kuyruğu da tam olarak burada kopuyor. Bazı hapishanelerin İGK'leri, okunan kitap sayısı yüksek olunca bunu "örgütsel" diye değerlendirip infaz yakıyor. Bazı İGK'ler de okunan kitap sayısının düşük olmasını infaz yakma bahanesi yapabiliyor. Bu noktada bir standartın olmaması esasında infaz yakmada keyfiyetin vardığı boyutu göstermesi bakımından önemli. Bilindiği üzere pandemi sürecinde tüm ülkede kapanmaya gidildiğinde, hapishanelerde de ağır bir tecrit uygulaması devreye konuldu. Tutuklu ve hükümlülerin zaten bir avuç olan spor, sohbet, kurs ve atölye gibi sosyo-kültürel etkinliklere çıkma hakları askıya alındı. Ancak gelgelelim, İGK'ler bu süreçte yaptıkları iyi hal değerlendirmelerinde sosyo-kültürel etkinliklere katılmamayı ‘kötü hal’ gerçekesi yaptı. Yani idare hem mahpusların hakkını elinden alıp etkinlikleri durduruyor hem de bunu mahpusların aleyhine yoruyor. Bunu bizzat yaşadım ve bu temelde Van İnfaz Hakimliği'ne yaptığım itiraz sonucu tekrar ‘iyi halli’ olabildim.”[iv]
***
Ben bu yazıyı hazırlarken Bolu F Tipi Cezaevi’nde 35 tutsağın tahliyesinin İdari ve Gözlem Kurulu tarafından “iyi halli” olmadıkları iddiasıyla ertelendiği haberi yayınlandı. Bolu F Tipi İdari ve Gözlem Kurulu’nun keyfi kararları sonucu: Nedim Yılmaz’ın 8, Deniz Öztürk, Halil Dağ, Şahap Elbasan ve Abdullah Çelik’in tahliyelerinin ise 7 kez ertelendiği belirtildi. Ayrıca tahliyesi ertelenen 35 tutsaktan 34’ünün, 30 yıldan fazladır cezaevinde tutulduğu kaydedildi.[v]
Ayrıca yıllardır mektuplaştığım tutsaklardan Aynur Epli, Ali Baba Arı ve Resul Baltacı da hapishanede 30 yıllarını doldurup tahliye beklerlerken, sudan nedenlerle infazları ertelenen tutsaklardan bazıları. [vi]
Adana F Tipi hapishanesinde tutsak olan Zeki Kayar tam 30 yılını doldurmuş özgürlüğüne kavuşacakken geçmiş yıllarda yazdığı bir makale nedeniyle doğrudan “infazı yandı”. 6 Yıl fazladan yatacak. Kayar’ın mektubundan bir bölüm paylaşıyorum:
“Değerli Adil Hocam!
Gönderdiğiniz kartı ve şiirlerimin yazıldığı kartpostalları aldım. Çok teşekkür ederim. Bu iyiliğini hiç unutmayacağım. Dışarıya çıkarsam borcumu öderim kesinlikle, içeride kalırsam eğer, bir şey yapamam ne yazık ki. Eh, özgürlük umudum hiç bitmedi ki… Umarım yakında olur. İnfazımın yakılması konusunda AYM, Yargıtay ve tüm ilgili mercilere yaptığım başvurudan şimdiye kadar olumlu bir cevap almış değilim. Adil hocam son bir ricam var: Allah bilir elbette, ama büyük bir ihtimalle ben yedi yıl daha cezaevinde yaşayamam. Sağlığım o kadarına dayanamaz gibime geliyor. Elimden geldiği kadar anılarımı ve aklımda kalmış olanları yazıp, aileme göndereceğim. Bu kitabım da sana ‘emanet’ olsun.”[vii]
***
Hasta tutsaklardan Mehdi Boz da Elazığ Yüksek Güvenlikli hapishaneden yolladığı 6 Temmuz 2025 tarihli mektubunda yine “tahliyesi ertelenenlerden” olduğunu ve keyfi yasakları baskıları anlatıyor:
“Merhaba Adil hoca
(…) 4 Haziran 2025’te normal cezam bitti. 30 yılı doldurdum. 31.yılıma girdim. Adamlar 30 yılı dahi az görüyorlar. Ek cezalarla keyfi biçimde infazlarımızı yakarak tahliyelerimizi uzatmaya çalışıyorlar. Burada çok sayıda arkadaş 30 yılını doldurduğu halde tahliye edilmiyor. Habire 6 ay daha uzatıyorlar. (…) Ziyaret saatlerimiz 1 saat 15 dakikaydı. 1 saate düşürüldü. (…) Yasal birçok gazete ve dergi burada yasak. Kurslara çıkarılmıyoruz. Arama adı altında sorunlar yaşıyoruz. Buradaki keyfiyetçi uygulamalar saymakla bitmiyor.”
***
Bakırköy Kadın Hapishanesinden feryat eden Meral Remziye Turmuş’tan aldığım, basınla ve İnsan Hakları Örgütleriyle paylaştığım mektuptan da alıntı yapayım. İçeride keyfi baskıların, hak ihlallerinin münferit olmadığı anlaşılsın.
"Haftada iki kere aramaya geliyorlar, taş üstünde taş bırakmıyorlar. Tüm yaşamınızın bir odada olduğunu ve haftada iki kere hırsızın girip, odayı yerle bir ettiğini düşünün. (...) Son aylarda her geldiklerinde eşyalarımıza el koymaya da başladılar. Zaten az eşyamız var. Bir de iki günde bir gelip, bir şey almadan gitmiyorlar. (...) Son aylarda her geldiklerinde eşyalarımıza el koymaya da başladılar. Zaten az eşyamız var. Bir de iki günde bir gelip, bir şey almadan gitmiyorlar. (...) Saldırılar çok fazla. Nefes bile alamaz hale geliyoruz. (...) Adil hocam, siz de buraları bilirsiniz. Bu dönem yoğun saldırı altında, hiçleştirilmeye, yok edilmeye çalışılıyoruz. "
Hapishanede tutsakların şikayet ettiği bir diğer sorun da “sansür”. Hapishane “eğitim- okuma” komisyonu, gelen ve giden mektuplarda onlara göre “sakıncalı” olan bölümleri karalıyorlar. Son örnek de S Tipi Antalya Hapishanesinde kalan Burhan Güneş’in bana yollamak istediği mektubun başına gelenler. Okuma komisyonu Güneş’in mektubunun 2 sayfasını karalayıp yollamaya karar vermiş. Konu ile ilgili Güneş bana kısa bir mektup ve ekte de itiraz dilekçesine hapishane idaresinin yanıtını yollamış:
“Adil hocam, benden haber alamadığına dair kısa notunuzu postaya verdiğiniz gün, şiirler üzerine uzun uzadıya yazdığım mektubu almışsınız. Son yolladığım mektubum maalesef sansürlü gitmişti. 2 sayfa olduğu gibi sansüre uğramıştı.”[viii]
***
Yazımı tamamladıktan sonra Harun Kaya’dan bir mektup aldım. Burdur Yüksek Güvenlikli Hapishanesinden yazmış. Son olarak ondan da bir alıntı yapayım.
“02 Haziran 2025. Adil hocam (…) 10. Yargı Paketi ile bir kısım arkadaşımızı bayram öncesi tahliye etmeyi umuyorduk. Ki iktidar hiç şaşırtmadığı gibi tali bahanelerle en insani hakları bile müzakere konusu yapabilmektedir. Haliyle bundan vazife çıkaran portatif otoriterlerde az değil. Misal geçen hafta içeride 30. yıllarını doldurmuş Hacı Maykır ve A. Aziz Yılmaz arkadaşların tahliyeleri urul kararıyla 8 ay uzatıldı. Kurulun böylesi keyfi tasarruflarda bulunma alışkanlığı yeni değil…”
Sonsöz
İçeriden dışarı yükselen feryatlar yazımda geçen birkaç örnekle betimlenemeyecek kadar çok. Gerek tutsaklarla yazışan duyarlı insanlar; örneğin Gül Güzel, Hüseyin Aykol, Osman Uludağ, Sibel Özbudun, Temel Demirer vd. gerekse İnsan Hakları Örgütleri de onlara gelen mektupları paylaşıp içerideki keyfi yasaklara, tahliye ertelemelere, infaz yakmalara, sürgünlere dikkat çekiyorlar. “Görülmüştür” mühürlü bu mektuplar “okuma komisyonu”nun onayından geçiyor. Yani gerçeğe aykırı ya da onlara abartı görülürse gönderilmiyor veya o bölümler karalanıp yollanıyor. Demem o ki bu mektupların her biri hapishane idarelerinin de kabul ettiği rapor sayılmalıdır.
Merak eden okuyucu hapishanelerden gelen mektupları www.gorulmustur.org web sitemizden okuyabilir. Bir adres alıp bir mektup yazabilir. Dışarıdan gidecek bir ses, bir kart, birkaç cümle bile bu sıcaklarda onlara moral verecektir.
[i] https://gorulmustur.org/icerik/aile-yili-ve-cezaevinde-sevkler-surgunler
[ii] https://bianet.org/yazi/aile-yili-ve-cezaevinde-sevkler-308428
[iii] “https://bianet.org/yazi/igk-nin-infaz-yakma-keyfiyeti-evlenip-de-cocugun-olursa-daga-gonderir-misin-283260
[iv] a.g.m
[v] Bolu Cezaevi’nde 35 tutsağın tahliyesi engellendi
https://mezopotamyaajansi43.com/
[vi] Silivri 3 Nolu Cezaevi’nde kalan bir mahkûm, tellerle örülü kafes gibi bir odaya bırakıldıklarını, bu uygulamaları kabul etmeyip itiraz ettikleri takdirde "senin infazını yakarım” tehdidiyle karşılaştıklarını anlattı. Düzce T Tipi Cezaevi’nde kalan bir mahkûm da halay çektiği ve türkü söylediği için infazının yakıldığını aktardı. https://gorulmustur.org/icerik/cezaevlerinde-disiplin-bahanesiyle-yeni-hak-ihlali-infazlar-yaniyor
[vii] https://www.gorulmustur.org/icerik/31-yildir-tutsak-olan-ve-infazi-yakilan-zeki-kayardan-mektup-var
[viii] https://gorulmustur.org/icerik/burhan-gunesten-mektup-var-son-yolladigim-mektubum-maalesef-sansurlu-gelmisti-2-sayfa-oldugu