“Aynaya Küs Kadınlar İçin …”
Geçtiğimiz günlerde genç bir kadının acı hikâyesine tanıklık ettik. Nihal Candan… Tanıdık bir yüzdü. Ekranlarda neşeliydi, gözlerinin içi gülüyordu. Ama meğer içten içe sessizce kayboluyormuş. Onun bu vedası sadece bir ölüm haberi değil, aslında bir uyarıydı. Yeme bozukluklarının, kadın bedeni üzerindeki baskıların ve görünmeyen psikolojik çöküşlerin artık daha yüksek sesle konuşulması gerektiğinin bir işaretiydi.
Kadınların bedenleri üzerinden hayat biçilmeye çalışılıyor bu dünyada. Zayıf ol, zarif ol, göze hoş görün, dikkat çek ama fazla da değil. Küçük yaşlardan itibaren öğreniyoruz: Bedenimizle hep bir sınavdayız. Bu sınavda başarı, incelikle, görünümle, başkalarının onayıyla ölçülüyor. “Çok kilo aldın”, “biraz incelmelisin”, “şişmanladın mı sen?” gibi cümleler, kadınların kulaklarına hiç susmadan fısıldanıyor. Sosyal medyada gördüğümüz pürüzsüz, ince, ışıklı bedenler, gerçeklik duygumuzu yitirtiyor. Ve bir noktada bazı kadınlar, tıpkı Nihal gibi, kendi varlığını inkâr edercesine yavaş yavaş siliniyor.
Anoreksiya nervoza, sadece yemek yememek değil. Bu hastalık, kişinin kendini değersiz hissettiği, varlığını küçülterek kabul ettirmeye çalıştığı bir karanlık. Aynaya bakıp 38 kilodayken bile “şişmanım” diyebilen biriyle karşı karşıyayız. Bu, yalnızca bedensel bir durum değil; bir haykırış, bir yardım çağrısıdır aslında. Ama biz çoğu zaman bu çağrıyı duymuyoruz. Gülümseyen bir yüzün ardında aç bir kalbin susuşunu görmeyi bilmiyoruz.
Nihal’in kalbi durmadan önce çok şey birikti o kalpte. Aylarca aç kalmış bir bedeni birden bire beslemeye kalkmak, dışarıdan bir iyileşme gibi görünse de, içeride fırtınalar koparabilir. Refeeding sendromu denen şey tam da budur işte: Uzun süren açlığın ardından verilen “iyilik” niyetli besinlerin, vücudu hazırlıksız yakalayıp birden durdurması. Kalbi durduran bazen yoksunluk değil, bir dilim ekmek bile olabilir. Bu yüzden bu süreç özen, ekip çalışması ve büyük bir şefkat gerektirir.
Ben bir diyetisyenim. Her gün onlarca bedene dokunuyorum. Ama aslında en çok, o bedenin içinde yaşayan ruhla ilgileniyorum. Çünkü ölçtüğüm rakamlar değil, gözümün içine bakarken titreşen özgüvendir benim işim. Kimi zaman bir danışanım “Zayıflamak istiyorum” dediğinde, ona sadece “Neden?” diye sorarım. Ve çoğu zaman cevap; aynaya küs bir kadın, sosyal medya filtresine sıkışmış bir genç kız, çocukken “şişman” denilen bir yetişkin çıkar karşıma.
Biz kadınlara çok şey dayatılıyor. Ama ben biliyorum ki hiçbir beden, bir beğeni uğruna aç kalmamalı. Hiçbir kadın, incelerek değer kazanmak zorunda kalmamalı. Zayıflık bir hedef değil, bazen bir uyarı, bazen de bir çöküş olabilir. Biz sağlıklı olmayı konuşmalıyız. Kendini sevmeyi, kendin olmayı, ses çıkarmayı… Tartıdaki sayı kim olduğumuzu belirlememeli.
Nihal Candan’ın ardından bize düşen, sadece üzülmek değil. Anlamak, anlatmak ve artık bu sessizliği bozmak. Anoreksiya sadece bir sağlık sorunu değil, bir toplum aynası. Ve o aynaya hep birlikte daha dikkatli bakmamız gerektiğine inanıyorum
Lütfen bedenine kötü davranma. Lütfen kendini olduğun gibi sevmekten utanma. Ve lütfen yalnız hissettiğinde yardım istemekten korkma. Çünkü kimse yalnız başına savaşmak zorunda değil.
Nihal artık yok. Ama onun ardında kalan sessizlik, hepimize bir sorumluluk yüklüyor. Daha fazla kadın kaybolmasın diye konuşmalı, yazmalı, anlatmalıyız. Zayıflamak değil, yaşamak için…
Bu yazı, bedenini olduğu gibi sevmekte zorlanan herkese ..
Sevgiyle,
Dr.Dyt.Şeyma İLHAN