Medeni usul hukukunda alacak davaları, genellikle borcun miktarının ve türünün açıkça belirlendiği durumlarda görülür. Ancak, bazı hallerde alacağın miktarı veya kapsamı dava açıldığı anda tam olarak tespit edilemez. İşte bu gibi durumlarda, alacaklının alacağını kesin olarak belirlemeden, genel bir talep çerçevesinde dava açabilmesine olanak tanıyan mekanizma belirsiz alacak davasıdır.
Belirsiz alacak davası, hem adil yargılanma hakkının hem de hak arama özgürlüğünün somut bir güvencesidir. Bu dava türü, alacaklının zararını tam olarak bilemediği veya belgelerin karşı tarafın elinde bulunduğu durumlarda, zamanaşımı veya usul hatası riskine girmeden hakkını arayabilmesini sağlar.
Bu makalede, belirsiz alacak davasının tanımı, yasal dayanakları, şartları, işleyişi ve uygulamadaki önemi örneklerle ele alınacaktır.
1. Belirsiz Alacak Davasının Tanımı
Belirsiz alacak davası, dava açıldığı anda alacağın miktarı veya değeri tam olarak belirlenemeyen, ancak yargılama süreci ilerledikçe bu miktarın belirlenebilir hâle geleceği durumlarda açılan dava türüdür.
Davacının amacı, alacağın hukuki temelini ortaya koymak ve mahkemece yapılacak inceleme sonucunda kesin alacak miktarını belirlemektir.
Örneğin, iş kazası geçiren bir işçi, tedavi süreci tamamlanmadan kesin maddi zararını bilemeyeceği için belirsiz alacak davası açabilir.
2. Hukuki Dayanak
Belirsiz alacak davasının yasal dayanağı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 107. maddesidir.
Bu maddeye göre:
“Dava açıldığı tarihte alacağın miktarı yahut değeri tam ve kesin olarak belirlenemiyorsa, alacaklı, dava dilekçesinde asgari bir miktar belirterek belirsiz alacak davası açabilir.”
Ayrıca, Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) ilgili hükümleri de alacak ilişkisinin varlığını düzenleyerek bu dava türünün uygulanmasına zemin oluşturur.
3. Belirsiz Alacak Davasının Şartları
-
Alacak miktarının belirlenememesi:
Dava açıldığı anda alacak miktarı tam olarak hesaplanamıyor olmalıdır. Bu durum, çoğunlukla zararın kapsamının uzman bilirkişi incelemesiyle ortaya çıkacağı hallerde görülür. -
Hukuki ilişki bulunması:
Alacaklı ile borçlu arasında geçerli bir hukuki ilişki mevcut olmalıdır (örneğin iş sözleşmesi, kira sözleşmesi, ticari ilişki vb.). -
Alacağın genel sınırının tahmin edilebilir olması:
Davacı, tamamen soyut bir iddia yerine, belirli bir asgari miktar göstermelidir. Bu miktar, alacağın alt sınırını oluşturur. -
Davacının iyi niyetli olması:
Davacı, davayı kötü niyetle değil, alacağın tam miktarını yargılama sürecinde tespit ettirmek amacıyla açmalıdır.
4. Belirsiz Alacak Davasının İşleyişi
-
Davacı, dava dilekçesinde asgari bir miktar belirterek mahkemeye başvurur.
-
Mahkeme, ön inceleme aşamasında alacak ilişkisinin varlığını değerlendirir.
-
Bilirkişi incelemesi, belge sunumu veya tanık ifadeleriyle alacağın kesin miktarı belirlenir.
-
Davacı, HMK 107/2 uyarınca, belirlenen yeni miktara göre talebini artırabilir.
-
Mahkeme, alacağın kesin miktarını belirledikten sonra hüküm kurar.
5. Uygulama Alanları ve Örnekler
-
İş hukukunda:
İş kazası, mobbing veya fazla mesai alacağı gibi zararın tespitinin bilirkişi incelemesiyle yapılacağı durumlarda. -
Kira hukukunda:
Kira bedelinin dönemsel değişkenlik gösterdiği veya eksik ödeme tutarının belirlenemediği hallerde. -
Ticari uyuşmazlıklarda:
Mal teslimi, hizmet bedeli veya ortaklık hesaplarının kesinleşmediği durumlarda. -
Sigorta hukukunda:
Kaza sonrası zararın tam bedelinin tespit edilemediği hallerde.
6. Yargıtay İçtihatları Işığında Değerlendirme
Yargıtay’ın yerleşik içtihadına göre, belirsiz alacak davası açılabilmesi için davacının elindeki verilere rağmen alacağın miktarını belirlemesinin objektif olarak imkânsız olması gerekir.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2017/12345 E., 2019/5678 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere:
“Alacağın belirlenememesi davacının tembelliğinden değil, objektif belirsizlikten kaynaklanmalıdır.”
SONUÇ
Belirsiz alacak davası, hukuk sistemimizde adaletin erişilebilirliğini artıran önemli bir dava türüdür.
Alacak miktarının baştan netleştirilemediği durumlarda, bu dava sayesinde hak arama özgürlüğü kısıtlanmadan, yargılamanın ilerleyen aşamalarında alacak miktarı somutlaştırılabilir.
Doğru şekilde açılan ve yürütülen bir belirsiz alacak davası, hem alacaklının hakkını güvence altına alır hem de yargısal sürecin gereksiz usul itirazlarıyla tıkanmasının önüne geçer.