Kısakürek kitabına “Bilyelerimi attım denize…” adını vermiş. Bu başlık bile başlı başına bir imge. Okura birçok kapı açıyor.

BİLYELERİNİ DENİZE ATAN ÇOCUKLA SOHBET

Saniye Kısakürek’in Klaros Yayınları’ndan çıkan “Bilyelerimi attım denize” adlı şiir kitabı uzun zamandır çantamda benimle birlikte dolaşıyordu. Almanya’da beş ayrı kentte söyleşi yapmak ve Görülmüştür Kolektifi ile Redfotoğraf Grubu’nun hazırladığı, benim de katkı sunduğum Özgürlüğün Sesi adlı sergiyi açmak için giderken, yanımda götürdüğüm kitaplar arasına karışmıştı. Daha yarı yolda kitaplarım tükendi. Geriye Kısakürek’in kitabı kaldı. Eğer adıma imzalı olmasaydı onu da beni konuk eden, şiir seven dostlara armağan edecektim. Ama yapamadım.  “Bilyelerimi attım denize” benimle birlikte ülkeye döndü.

Okudum mu? Tabi ki. Ama şiir eğer “sahi şiirse” birkaç kez dönüp okumak gerekir düşüncesindeyim. Beğendiğimiz bir müzik albümünü tekrar tekrar dinlediğimiz gibi. Ben de Kısakürek’in şiirlerini birkaç kez okudum. Bazen de -şiir yazıyorsanız- okuduklarınızı kendi şiirlerinizle karşılaştırırsınız. Bu karşılaştırma gayri ihtiyari olur. Okuduğunuz bir şiir size kendi şiirlerinizi anımsatır. Aynı temayı ben farklı biçimde işlemişim bir zamanlar dersiniz. Öyle ya sanatta işlenmemiş tema yoktur.

WhatsApp Image 2023-01-07 at 07.36.18

Mesela Saniye Kısakürek’in “Kırmızı Kuşak” adlı şiiri bana “Ufak tefek kadın” adlı şiirimi anımsattı.

 “Kırmızı bir kuşak oldu / Misafir odaları, ütülü perdeler / Onikili yemek takımları /Peşin fiyatına taksitle / Nasırlı eller, gençleştiren kremler

 Buzdolabında ‘hayatınız değişebilir’ yazısı / Nevresimlerde ılık bir sabah kokusu / Etekler uçar gökyüzüne doğru / Dizüstü çoraplarda bir endişe

 Kanatlar kopuyor havada asılı

Yaşamamız rol icabı”

(Saniye Kısakürek, Kırmızı Kuşak. s.10

Ne kadar yalın ama derinlikli bir şiir.  Bize dünü, dünün bugüne uzanan alışkanlıklarını, gelenekleri çağrışımlarla anlatıyor. Elbette sorgulama da söz konusu. 

Ben de “Kırmızı Kuşak” metaforunu “Ufak Kefek Kadın” adlı şiirimde “Kanlı gerdek çarşafı” olarak kullanmıştım. Bir bölüm aktarayım:

“karanlık köşe başlarında  / eller yukarı

coplarla ittifak töreler / kafa kağıdı yerine  / kanlı gerdek çarşafı sorar

yüreğime geceler konar / gündüzler sürgün…”

WhatsApp Image 2023-01-07 at 07.36.18 (1)

Kısakürek kitabına “Bilyelerimi attım denize…” adını vermiş. Bu başlık bile başlı başına bir imge. Okura birçok kapı açıyor. Erken yaşta büyüyen, büyümek zorunda olan bu nedenle oyuncaklarını kıran, bilyelerini atan çocukları, çocuk gelinleri ya da çocuk yaşta dikta rejimlerin baskısını yaşamak zorunda kalan insanları düşündürüyor.

“Bilyelerimi attım ben / Denizin ellerine / ağaçların birinde

Gece oldu birdenbire”

(Saniye Kısakürek. Portakal. s. 15)

Ben de şöyle demiştim “Filistinli çocuklar “adlı şiirimde:

dilsiz kalabalıklarda büyür yalnızlığım / postal sesleri boğar türkülerimizi

bir gecede büyüyen filistinli çocuklar / intifada biçer mayın tarlalarında

kutsal topraklar utanır / ben utanırım çaresizliğimden

sınırları zorlarım / taş doldurup ceplerime”

(Adil Okay, Eylül Kokusu, Şiir, Ütopya yayınevi)

WhatsApp Image 2023-01-07 at 07.36.17

Babam şair Süleyman Okay da kelam etmiş “erken büyümek zorunda kalan çocuklar” konusunda:

“Tel Zaatar’da  / bir gecede büyüyen çocuklarımız / oyuncaklarını kırdılar / kavganın alavını kuşandılar / birer mavzer aldılar ellerine / direncin tez giden atına bindiler / ağıdı unuttular…”

 (Süleyman Okay, Şakayık, Belge yayınevi.)

Burada geç fark ettiğim, bilince çıkardığım bir itirafta bulunayım: Babamın şiirlerini o kadar çok okudum ki hayatım boyunca, farkında olmadan etkilenmişim. Neyse yabancı değil, babam söz konusu. “İntihal yapmış, imgelerimi çalmış” diye beni mahkemeye falan vermez. Ara sıra sosyal medyada “imgemi çalmış, mısralarımı çalmış,” diye feveran eden “şairler”le karşılaşıyorum. Kim çalmış, nasıl çalmış doğrusu merak etmiyorum. Tırnak içine almamış, ya da dipnotta kaynağı belirtmemişlerse ayıp etmişler diyebiliriz. Ama çok da önemli değil. Üreten üretmeye / yola devam eder. İntihalciler yarı yolda kalır.

Burada es koyup emperyalist savaşlara, milliyetçi söylemlere, yapay sınırlara karşı barış dilini kuşanan Kısakürek’in şiirlerinden birini daha paylaşayım:

“Anlaşmalar ve sözleşmelerle kesildi sokaklar

Yedi ağlı don diktiler Çarşamba pazarına

Cehenneme giriş bileti

satılır ülkenin sınırlarında 

Sakinleştiriciler gevşetti

Hayat öpücüğü verilen son durakları

Çocuklar düşüyor mezatlarda

Teraziden  

Ateşkes

Ateşi kes

Büyüme yolunda

Bu ülke, şu ülke, o ülke” 

(Ateşkes s. 31)

Yavaş yavaş toparlayayım diyeceklerimi. Fark etmişsiniz bu bir kitap tanıtım yazısı ya da eleştiri değil. Okurlarla, merhum babamla ve Saniye Kısakürek’le kısa bir sohbet.  

Türkiye’de şiirin barutu hiçbir zaman tükenmedi. En karanlık zamanlarda dahi şairler –birkaç istisna dışında- başlarını kaldırıp buradayız dediler. Velhasıl eski tüfekler yanı sıra genç şairler de bize umut veriyor.

Kısakürek’in bir şiiriyle bitireyim diyeceklerimi. “Modern dünyanın” kadim Çelişkisi olan “emek sermaye çelişkisi”, kaba gerçekliğe prim vermeden, metaforlarla böyle de anlatılırmış diyerek. 

“Gün dağıldı yeryüzüne 

Ağır, kara dumanlarıyla

Mavi otobüslerde işçiler 

Ve işçilerin ellerinde

Çekiç izleri, dillerinde ışığın sevinci 

Dalgalı bir şenlik oldu deniz

Evine dönerken gece

Çakıl taşlarında gelgit izleri…”  

(Işık. S. 8) 

Bilyelerin, imgelerin tükenmesin Saniye Kısakürek.

Ocak 2023