İnsanlık tarihinin en başından beri görülen, insanların arasında ki en basit araç gereçlerin birbirleri arasında karşılıklı el değiştirmesi olarak başlayıp daha sonraları özellikle M.Ö 7. yüzyılda Lidyalıların parayı bulması ile içinde yaşadığımız döneme kadar süren ticaret kavramı; günümüzde gerek teknoloji gerekse yeni hayat şartlarından dolayı olağanüstü bir ivme ile büyüme kazanmış, artık bir kıtadan başka bir kıtaya ürünler, sadece sanal ortamda pazarlanarak satılabilmekte, dünyanın bambaşka noktalarında bulunan satıcılardan ürün alıp alıcılara ürünü görmeden teslim etmek mümkün hale gelmiştir.

Tabii ki insanların artık hayatın her anında gerçekleştirdikleri bu fiil, devletler için kontrol edilmesi ve düzenlenmesi gerekli görülen bir alan haline gelmiştir. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti, ivedilikle bu ticaret ortamını düzenlemek ve gerekli disiplini yaratmak istemiştir. Bu sebeplerle Türkiye Cumhuriyet tarihinin ilk Ticaret Kanunu olma özelliği taşıyan 1926 tarih ve 865 sayılı Ticaret Kanunu 4 Ekim 1926 tarihinde Medeni Kanun ile birlikte yürürlüğe girmiştir.

Günümüzde ise  13/1/2011 kabul tarihli 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nu kullanmaktayız. Bu kanunun ilk maddesi incelendiğinde ''Türk Ticaret Kanunu, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî
Kanununun ayrılmaz bir parçasıdır.'' Türk Ticaret Kanunu'nun özel hukuk kısmında bulunduğu görülmekte, bağımsız olarak düzenlenmiş Türk Ticaret Kanunu ile Medeni Kanun arasında bulunan ilişkiye dikkat çekilmektedir.

Yürürlükteki ticaret kanunumuz ile tacir, esnaf, marka kavramları ve diğer alanlar hakkında hükümler düzenlenmiş, hangi işlerin ticari iş, bu ticari işlerin hangilerinin ticari dava konusu olacağı, yetkili mahkeme ve diğer usul işlemleri çözüme kavuşturulmaya çalışılmıştır.

TİCARİ İŞLER

Konu açısından öncelikle dikkat çekilmesi gereken nokta, hangi işlerin ticari iş sayılacağı hangilerinin sayılmayacağıdır. Hukukumuzun ikiliği, ticari işleri ve adi işleri birbirininden ayırmaktadır. Burada ki dikkat edilmesi gereken nokta ticari işlere uygulanan hükümlerin adi işlere uygulanamayacağıdır. Ticari işleri Türk Ticaret Kanunu md. 3 ve md.19 ile düzenleme altına almıştır.

TTK m.3 ''Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir.''  hükmünden anlaşılması gereken bir işin ticari iş sayılması için bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiler veya bahsi geçen işin TTK nezdinde düzenlenmiş olmasının gerektiğidir. Ancak eğer bir husus TTK nezdinde hükme bağlanmışsa ticari iş olarak kabul edilmelidir. Tarafların tacir olmaması veya ilgili konunun bir ticari işletmeyle ilgili olmaması önem arz etmez.

TTK m.19 ise ticari iş karinesi adı altında ''Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Ancak, gerçek kişi olan bir tacir, işlemi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya işin ticari sayılmasına durum elverişli olmadığı takdirde borç adi sayılır.


Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır. '' farklı bir yaklaşım sunmuştur. Bu kanuna göre bir işin ticari iş olması için yalnızca bir tarafın ticari iş niteliğinde sayılması yeterlidir. Bunun istisnası kanunda aksi hüküm bulunmasıdır. Bu hüküm ayrıca tacirin işlerinin asıl olarak ticari olması gerektiğini ifade eder. İstisna olarak tacirin bu işlemi yaparken kendi ticari işletmesi ile ilgili olmamasıdır. Örnek vermek gerekirse kuru temizleme dükkanı işleten A kişisinin kendi evinde kullanacağını belirterek B satıcısından çamaşır makinesi alması adi iş hükümlerine tabii olur.

TİCARİ DAVALAR

Türk Ticaret Kanunu, ayrım kapsamında bakıldığında özel hukuk alanında bulunmaktadır. Dolayısıyla ticari sayılan, bu sebeple ticaret mahkemelerinde görülmesi gereken davalar hukuk davaları olarak nitelendirilir.  TTK nezdinde ticari davalar için ticari iş kavramından ziyade tacir ve ticari işletme kavramlarının ön planda olmaktadır. Hangi davaların ticari dava olarak nitelendirileceği kısmı ise yine TTK düzenlemelerine tabidir. TTK m.4 bu hususla ilgili olarak, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile 1. Fıkranın a-f bentleri arasında ki hususlardan doğan hukuk davalarını ticari dava kabul etmektedir(mutlak). Bir ticari davanın söz konusu olabilmesi için iki tarafında tacir olması veya uyuşmazlığın iki tarafında ticari işletmesini ilgilendirmesi gerekir(nispi). Eğer taraflardan birisi tacir değil veya bir ticari işletmeyi ilgilendiren bir husus varsa burada ticari davadan bahsedilemez. İstisna olarak tek bir ticari işletmeyi ilgilendirmesine rağmen ticari dava sayılan yarı nispi ticari davalar örnek gösterilebilir.

Ticari davalar mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yarı nispi ticari davalar olmak üzere üç kısma ayrılmaktadır.

Mutlak ticari davalar tarafların tacir veya ticari işletmeyi ilgilendirmesine bakmaksızın TTK m.4 hükmünde bentler halinde sayılan hususlardır. Ayrıca diğer özel kanun hükümlerinde gösterilen hususlarda mutlak ticari dava sayılmaktadır. Örnek olarak İcra İflas Kanunu m.154 gösterilebilir.

Nispi ticari davalar m.4 hükmünde belirtilen ''Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri'' davalardır. Yani bir davanın nispi ticaret davası olması için ya her iki tarafında tacir olması ya da her husumetin tarafların her ikisi için de ticari işletmeleri ile ilgili olması gerekir. Eğer ki husumetin sadece bir tarafı tacirse veya sadece bir ticari işletmeyi ilgilendiriyorsa bu dava ticari dava olarak nitelendirilemez. Burada dikkat edilmesi gereken nokta TTK m.19 ticari iş karinesinin burada uygulama alanı bulmamasıdır. Yani taraflardan birisi için ticari iş sayılan işlem diğer tarafından da ticari iş sayıldığı karinesi dolayısıyla bu dava ticari dava olarak sayılır söylemi doğru değildir.

Yarı nispi ticari davalar ise çoğunlukla bahsi geçmeyen ancak yine de temel olarak değerlendirilmesinde yarar gördüğümüz bir dava çeşididir. Burada dikkat çekmek istediğimiz husus davaların herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmesi şartının olmasıdır. TTK, saklama sözleşmesi, havale ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin uyuşmazlıkların ticari dava sayılması için sadece uyuşmazlığın bir tarafının ticari işletmesiyle ilgili olmasını yeterli görmüştür.

Ticaret davalarının görevli ve yetkili mahkeme usulu ise normal hukuk davaları gibi Usul Kanunu çerçevesinde değil yine Türk Ticaret Kanunu içinde m.5 içerisinde düzenlenmiştir. TTK m.5 ''Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.'' hükmünü bulundurmaktadır. Bu madde hükmüyle birlikte söylenebilir ki ticaret davaları Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen davalardır. Bu hükmün diğer fıkrası ise ''Bir yerde asliye ticaret mahkemesi varsa, asliye hukuk mahkemesinin görevi içinde bulunan ve 4 üncü madde hükmünce ticari sayılan davalarla özel hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere asliye ticaret mahkemesinde bakılır. Bir yerde ticaret davalarına bakan birden çok asliye ticaret mahkemesi varsa, iş durumunun gerekli kıldığı yerlerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca, asliye ticaret mahkemelerinden biri veya birkaçı
münhasıran bu Kanundan ve diğer kanunlardan doğan deniz ticaretine ve deniz sigortalarına ilişkin hukuk davalarına bakmakla görevlendirilebilir.'' hükmüdür. Dikkat edilecek husus m.5/3 uyarınca eğer uyuşmazlık yerinde Asliye Ticaret Mahkemesi bulunuyorsa asliye hukuk mahkemesi görevlendirilemeyeceğidir. Eğer ki uyuşmazlık yerinde asliye ticaret mahkemesi bulunmuyorsa davayı asliye hukuk mahkemesi görecektir. Ancak davalı taraftan gelen görevsizlik istemi kabul görmeyecektir (TTK. M.5/4).

ARABULUCULUK

Yargı sistemimizin içine entegre edilen Arabuluculuk Kurumu 2013 yılında 6325 sayılı ''Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanınu'' dahil edilmiş, esas amaç olarak bu sosyal ve ekonomik uyuşmazlıkların, yukarıda bahsi geçen dava yoğunluğunu azaltmak, daha hızlı ve basit şekilde çözüm sunmaktır. Arabuluculuk sistemi ilk başlarda ihtiyari olmasına karşın, günümüzde bir dava şartı olarak aranması meselesi de bu durumu kanıtlar niteliktedir.

Arabuluculuk kavramı, aralarında sosyal veya ekonomik bir husumet bulunan iki tarafın yaşadıkları bu husumeti daha kısa sürede ve basit bir şekilde bir kişi tarafından bir araya getirilmesidir. Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Arabuluculuğu 2.maddesinde ''Arabuluculuk: Sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren...'' şeklinde bir tanımlama yapmıştır. Arabulucu tarafların uyuşmazlığı hakkında herhangi bir karar veremez, taraflara öneride bulunmak ve tartışmayı doğru yerlere yönlendirmek amacı güder.

Ticari davalarda ise arabuluculuk, Türk Ticaret Kanunu 5/A maddesinde ''Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan
önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.


'' şeklinde hüküm bulunur. Bu kanun ışığında, arabuluculuk için bir dava olmalı, bu dava ticari bir dava olmalı ve bu dava konusunun bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talebi olması gerekmektedir. Arabuluculuk kurumu önüne gelen herhangi bir uyuşmazlığı altı hafta içinde sonuçlandırmak zorundadır. Zorunlu haller dahilinde bu süre en fazla iki hafta daha uzatılabilir.

Avukat Gizem Gül Uzun Ve Stajyer Avukat Atalay Birol